top of page

YALNIZ ADAM

ree

Niyazi UYAR

*

Hemen her gün, gidip geldiği yolları ezberlemişti. Evden çıktı mı, hiçbir yere bakmaz, yolun karşısına geçinceye kadar önüne bakar. Yoldan karşıya geçeceği zaman bir sağ yanına bir sol yanına özellikle de sağ yanından rap diye çıkıveren arabaları görünce, “yavaş gel yavrum, otoban mı burası,” der uyarına gelirse bir iki poşetlik bir şey söylerdi. Yolun trafiği hemen her daim yoğundur. Güç bela karşıya geçti mi, rahatlar, başlardı çevrenin fotokopisini çekmeye. Sol yandaki düzensiz meydanda koca koca kamyonlar, tankerler, geziye gidecekleri taşıyan büyük küçük otobüsler, özel arabalar ve terkedilmiş eski arabalar…


Yolun iki yanına dikilen ağaçlar, nerdeyse apartmanlar boyunca büyümüş. Ağaç düşmanının çok olduğu memlekette, katillerin şerrinden nasıl olmuş da ayakta kalabilmişler, insan şaşırıyor. Fıstık çamları, akasyalar, tesbih ağaçları, oya çiçeği ağaçları, meyvesiz adını kimsenin bilmediği süs ağaçları… Hele tren yolu boyunca dikilen ıhlamurlar, renk renk açan güller, kızılçamlar, meyvesiz bu topraklara misafir gelmiş ağaçlar…


Ihlamurlu yola geldi mi, belediyenin yol boyu ıhlamurların altına koyduğu banklardan birine oturur bir zaman dinlenirdi Yalnız Adam. Banka oturmadan önce ıslak mendille iyi bir temizlemeyi de ihmal etmezdi. Dökülmeye yüz tutmuş beyazlamış saçlarını parmaklarıyla düzeltir telefonun ekranında cemalinin gözden geçirirdi. Beyazlaşan sakalları, beyazlaşan bıyıkları feleğin eşeğine çüş dediğinin dışa yansımasıdır. Akıllı telefonu yüz tanımayla hemencecik açılıverir ve onu bildirimlere yönlendirirdi. Tek tek okur gelen mesajları, kimine güler, kimine ‘hadi canım bu da yalan’ derdi. Hemen her gün fotokopisi çekilmiş gibi yaptığı hareketlerdi bunlar.


Acısu Caddesini dikine kesen yol, taş döşemeli olmasına rağmen kimi sürücüler yavaş sürerken aracını, kimleri ergen çocuklar misali uçarcasına gider hoplaya zıplaya. Bir gün bankta bir başına otururken Yalnız Adam, beyaz köpek gelip yanına çöktü. Yalnız Adam köpeğin geldiğinden habersiz telefona bakmaya devam ediyordu daha. Ne kadar çok bildirim gelmiş, bitiremiyordu. Gözleri yorulmuş olacak ki Yalnız Adam telefonun ekranından bir zaman başını kaldırdığında, beyaz köpeği yanına oturmuş görünce şaşırdı. Yalnız Adam’la beyaz köpek hemen her gün buralarda karşılaştıkları için tanıyorlardı birbirlerini. Tanımakla kalmamış dost bile olmuşlardı. Dayanamadı Yalnız Adam beyaz köpeğe bir şeyler söyleyip sevip okşamaya başladı. Bir zaman sonra, beyaz köpek Yalnız Adam’ın yanından ayrılıp Acısu Caddesi boyunca iki yürüyüp bir geri bakmaya başladı. Yalnız Adam Köpeğin iki yürüyüp bir geriye bakışına dikkat kesildi. Acaba beyaz köpek bir şeyler mi demek istemektedir diye düşündü. Bunda mutlak bir hikmet var, ama ne deyip meraklanır. Bir durur, iki durur, sonra yapamaz Yalnız Adam, önü sıra tin tin yürüyen beyaz köpeğin arkası sıra yürümeye başlar. Yalnız Adam’ın arkasından geldiğini gören beyaz köpek, adımlarını hızlandırır. Köpeğin hızlandığını gören Yalnız Adam da adımlarını hızlandırır. Acısu Caddesi ile Atatürk Caddesini kesen kavşağa geldiklerinde beyaz köpek yolun sakinleşmesini bekler. Bu cadde, ilçenin en işlek caddelerindendir, vızır vızır işleyen trafiği vardır, ona sebep karşıdan karşıya geçmek dikkat ister. Yaya geçidinde bekleyen beyaz köpek, Yalnız Adam’ın da yaya geçidine geldiğini görünce sevinir. Amacına ulaşmıştır, ıhlamur ağacının altında bir başına oturan Yalnız Adam’ı almış götürmektedir. Yaya geçidi kalabalıktır, araçlar yayaların geçişine izin vermiş, zınk diye çakılmıştır bulundukları yere. Beyaz köpekle Yalnız Adam şimdi yan yanadır. Kocaçeşme’ye doğru bir fırının önüne geldiklerinde Fırıncıyla tanışık beyaz köpeğe “al oğlum deyip ona özel hazırladığı yiyeceğini verir Fırıncı. Beyaz Köpek verilen her yemeği öyle pat diye ağzına alıp yutmaz, önce koklar, test eder, sonra uygunsa yerdi. Yine öyle yapmış, sonra saniyeler içinde yalayıp yutmuştur. Fırıncıyla göz göze gelen Yalnız Adam bu asil davranışından ötürü Fırıncı da bir tebessümle teşekkür eder ve köpeğin peşi sıra yürümeye devam eder…


Caddenin gürültüsü, trafiği geride kalmıştır. Sokakta gidip gelen bir iki insan bir de bir de birkaç köpek ve kediden başka bir canlı yoktur. Bir de ara ara yanlarından vızt diye gelip geçen arabalar. Böyle böyle epeyce giderler. Bir elli beş, bir altmış boylarında kısa kıvır saçlı, dolgun yanaklı, gülen gözlü bir kadın beyaz köpeğe,


“Oğlum nereye gittin bir başına, buradan ayrılma, izinsiz bir yere gitme diyorum; dinlemiyorsun, cezayı hak ettin!” der.

Bu kısa kıvır kıvır saçlı, dolgun yanaklı kadın, beyaz köpeğin sahibi gibi duran adama,


“Sen de kimsin, ne işin var burada?”

“Ben… ben… şey… ne bileyim, bu köpek çağırdı; ben de peşi sıra geldim! Neden geldim, neden bu köpeğin peşine takılıp geldim bilmiyorum! Ne deseniz haklısınız, bir köpeğin peşine takılıp gelen adamın aklı fikri yoktur zaten; siz de boş verin gitsin!”

“Allah Allah, demek öyle?”

“Öyle, tıpa tıp böyle, bu çağırdı, ben de peşi sıra geldim; hepsi bu!”

“İnanmamı beklemiyorsun değil mi, böyle bir safsataya inanacak kadar aptal değilim?”

“Hiç… hiç… hiçbir şey bilmiyorum, neden bu köpeğin peşine takılıp geldim bilmiyorum!”

“Sen ne de kolay yalan söylüyorsun, Allah’ın her günü bu sokaktan günde üç beş sefer geçiyorsun, geçip giderken de köpeğime yiyecek vererek kendine bağladın. Yoldan geçerken de evimi gözetlediğini bilmiyorum mu sanıyorsun, he? Evimi gözetlerken kaç sefer zeytin ağacına çarptın görmedim mi sanıyorsun?”

“Bu sokaktan hakkaten her gün öyle gidip geliyor muyum ben? İnanın nerede yürüdüğümün farkında değilim!”

“Utanmaz adam, bari şu kulağına taktığın gök küpeden utan. Gören de seni adam zannedecek, entel dantel kulağı küpeli bi adamsın, yazık sana, hem de çok yazık!”


Beyaz köpek tartışan kadınla adamın arasına girer, bir onu koklar, bir onu. Sonra sırayla bacaklarına dolaşır; adeta yalvarır kavga etmeyin diye. Yalnız Adam’la Köpeğin arkadaşlığı, salt köpeğe verilen yiyecek değildir, bu bir insanla bir köpeğin sevgisidir.


Boyu bir elli, bir elli beş arası, kıvır kıvır saçlı, yanakları dolgun kadın, daha yüksek sesle bağıracaktı ki, Yalnız Adam,

“Dur Semra, bağırma, yeter bu kadar cazgırlık ettiğin, hakaret ettiğin, ben oyum, o! Sanki tanımadın, utanıp sıkılmadan tanımazlıktan gelip hakaretler ediyorsun! Beni hiç kimse tanımasa bile, en iyi sen tanırsın. Ben oyum, o! Ben kim miyim, avazım çıktığı kadar bağırıp anlatayım mı her şeyi?”

“Seni tanımıyorum, tanımak da istemiyorum, şimdi buradan defol git, yoksa az sonra olacaklardan sen sorumlu olursun!”

“Benden kabahat gitti, ben kim miyim, bu azıcık yolda konuşmamız yetmiyor dediğin Kamber’im!”

“Kaaaa … Kamber sen misin, Kamber he, demek sen Kamber’sin, sen çok değişmişsin, saçın sakalın aklaşmış!”

“Evet ya, ben Kamber, korkak Kamber! Ah ah, içimden neler geçmişti sana dair ah, ah bir türlü cesaretimi toplayıp bir şey diyememiştim, ah Semra, ah!”

“…”

Kaç yıl oldu görmeyeli Semra saydın mı, ben saydım, gün gün, saat saat saydım. Tam kırk sekiz yıl oldu, görüşmeyeli. On yedi bin beş yüz gün oldu. Ben hep yalnızım, senden sonra kimseyi yar etmek istemedim kendime. Ben hep yalnızım, ben Yalnız Adam. Sen benden ışık görmeyince bir çapsıza, bir maçoya eş oldun…”


“Yeter, daha fazla konuşma, şimdi çek git buradan, bir daha da bu sokaktan geçme. Gelirsen çok kötü şeyler olur, olanların sebebi de sen olursun!”

Onlar az öncenin hararetli tartışmalarını bırakmış, alçak sesle konuşadursun, orta boylu, kara gözlüklü, duruşunda bir kendini beğenmişlik olduğu belli olan bir adam yavaştan, hiçbir şey söylemeden yanlarına kadar gelmiş, yine hiçbir şey demeden belindeki silahı çıkarmış ateş etmeye başlamıştır. İlk kurşunu, kadına sonra bir ona bir ona şarjörü boşaltmıştır. Öfkesini alamayan adam, yerde cansız yatan Yalnız Adam’la kadına silahına yerleştirdiği ikinci şarjörü, içinde birkaç kurşun kalıncaya kadar boşaltmıştır.


Günlerdir Kulağı Küpeli Yalnız Adam’ı takip eden öfkeli adam, hiç tanımadığı adamı ve kadını neden niçin öldürmüştür, aydınlanmamıştır. Adam, Yalnız Adam’la kadını öldürdükten sonra son kurşunu kendi beynine sıkarak çözümü imkânsız bir cinayeti ülkenin faili bilinmeyen cinayetler tarihine armağan etmiştir.


Silah sesleri sustuğunda, sokakta rüzgârın taşıdığı ıhlamur kokusu kaldı sadece. Beyaz köpek, cansız bedenlerin yanında sessizce oturdu; zaman, iki nefes arasında asılı kaldı sanki, kimsenin dokunamadığı eski bir fotoğraf gibi.

Ocak 2025 /Salihli

 

 

 

Yorumlar


bottom of page