top of page

Arama Sonucu

maviADA'ya DÖN

Boş arama ile 4294 sonuç bulundu

ETKİNLİK (1)

  • 21 Ocak 2020 | 11:00
    Yalova Belediyesi Güzel Sanatlar Merkez Rüstem Paşa Gazi Paşa Cd. No:23 77200 Yalova Merkez/Yalova Türkiye
Hepsini Görüntüle

BLOG POSTA (4140)

  • O Güzel Dünya

    EDEBİYAT; İNSAN YARATMA ATOLYELERİ Şenol YAZICI * Şimdi, emekli maaşı bilmem ne, toplumun geniş kesimleri açlık sınırında, onca sorunumuz arasında tek derdimiz bu muydu, diyeceksiniz biliyorum. Demeyin... Önce bir dinleyin. Ne diyordu o aklın ve inceliğin örneği sözüyle Nicholas Tesla? “Kiliseye paratoner takıldığında din ve bilim tartışması sona ermiştir," Bizim de gerçekte en önemli derdimiz bu olmalıydı. Gördük. Küresel iklim için yapılan bilimsel uyarılara kulak vermediğimizde başımıza gelenleri yaşadık. En önemlisi milyonlarca insanımızın bir gribin elinde telef olduğunu gördük. Daha neyi deneyimlemek istiyorsunuz , ikna olmak için; bilim tek çıkış ... Onu üretecek de insan beyni... O GÜZEL DÜNYA'yı hayal ederse ... ve bunun da ANAHTARI düşüncede, düşüncede edebiyatın koynunda yatıyor. O zaman Edebiyat bir toplumun insan yaratma atölyeleridir demek yerinde bir tanımlama olacaktır.. Arılar yok olduğunda insanlığın sonu gelecek savı ne kadar doğru? Doğada her şey birbirine bağlı, bir kuşun kanadından tek bir teleği yerinden alırsanız öteki tarafta kıyamet kopabilir iddiası da... Yoksa siz hala "kompostonun bilimsel değeri" üzerinde tezler mi yazıyorsunuz? Resim: KAYIHAN KESKİNOK(1923-2015) İnsan denen yeme içme, üreme değil, sadece et ve kemik değil, ihtiyaçları asgari ücretle biten değil, en önemlisi bir ruha sahip. O ruh da düşüncenin beden verdiği, kas verdiği, onur ve güç verdiği soyut ve karmaşık hal... Hep deriz ya; karakter sahibi... Hepimiz biliriz, bütün sorunlar aşılır, bilen, inanan ve sağlam insan varsa çözülmeyecek sorun yok. Peki o insan hiç emeksiz, eğitimsiz, öndersiz, pusulasız nasıl çıkacak ortaya? O insanı yaratacak, donatacak bir atölye var mı, oluşturmak kolay mı? Hiç düşündünüz mü üzerinde; sahici edebiyat, insan yaratan o atölyelerin ilki ve en önemlisi. Edebiyat, sadece bir sanat değil, o toplumun nabzı, belleği, hayal umut ve düşünce atölyeleri, bütün kültür kayıtları, gelecek önericileri, kâhinleri ve yalnız insanın yanında olan en eski kahraman, iktidar beklemeyen siyasetçidir. İsterseniz tarihe bir bakın, Fransız devrimini yaratanlara ya da Zola’nın Dreyfus Savunması’na… Ya da uçağı rüyasında görse inanmayacak bir çağda, 19.yüzyılın başında doğan V. HUGO'nun hayal eden kitaplarına... O kadar ötelere gitmeyin, toplumsal tepkilerin, yönelişlerin ilk kıvılcımlarını türkülerde, yerel mizahta, söylencelerde, hatta dedikodularda bulmamız boşuna değildir. Edebiyat bir eğitmen, bir okul değil, yasa dayatması olan bir öğreti değil, ama bilinçaltına nefes gibi, korona gibi... çektiğiniz ve hemen de benim dediğiniz düşünce ve hayaller ocağı... Üstün zekalı, bilmem ne üniversitesi akademisyeni olmanız gerekmiyor; mutlaka size göre bir edebiyat var. Ona zaman ayırırsanız iyi de, ayırmazsanız da o gelip sizi buluyor. Kitap okurken, televizyon izlerken, arkadaşınızla konuşurken, hayata bakarken... kendi eşsiz dünyanızı kurmaya yarayacak bir tuğla, bir çivi, bir yapı taşı bulup hanenize taşıyorsunuz. Bir şarkının, bir şiirin bir ya da birkaç dizesini diline pelesenk etmeyen var mı? Görülür ki, sahici edebiyat yoksa asıl, büyük derdiniz var demektir. Bilinç oluşturmakta kültürel değerler ve ana lokomotif olan edebiyat önemli bir yere sahiptir. Bir edebiyatçı sadece kültür oluşturmaya, gelecek kuşaklara aktarmaya hizmet eden bir sanatçı değil, dilini, kültürel birikimini ödünç aldığı topluma karşı birinci derecede sorumlu bir düşünce adamı, insanlık adına gelecek önerici, hatta bilici, hatta kâhindir de… Bu yönüyle baktığınızda tek tarafı insan olan yazarın şairin tarihin hiçbir döneminde, insanına uygulanan siyasete karşı kayıtsız kalamadığı, istemese de mağdurdan yana taraf olduğu görülür. Montaigne’den Dante’ye, Servantes’den Hugo’ya, Russo’dan Görki’ye, Kaşgarlı Mahmut’tan Dede Korkut’a, Zola’dan Nazım Hikmet’e, Yaşar Kemal’e... büyük yazarların hepsi kendi ulusunun tarihini bir estetikle yeniden yazarken bütün insanlığın geleceğini de biçimlendirecek önermeler getirirler. Değişen dünyayı betimlerken, karşı koyacak, olması gereken insan modelini de çizerler. Ütopyalar önerir, çıkış kapıları gösterirler. Edebiyatın doğası budur. İlk amaç değilse bile ürettiğiyle sonuç olarak ait olduğu insanlığa bilinç oluşturmak için hizmet eder. Bu nedenle de çoğu kez yönetimle, baskıcı egemenlerle arası iyi olmamıştır. Bu yüzden bir edebiyat yapıtının öncelikle ulusuyla, giderek tüm insanlıkla ortak paydalarda, geçmişte ve gelecekte birleşmesi, yarını kuracak insan modelleri önermesi en doğal olandır, istenendir. Başlangıçtan bu yana bizim edebiyatımız da, yazarımız da, şairimiz de bunu hakkıyla yaptı. Oysa seksen sonrasında ne olduysa oldu, edebiyatımız gerek yerel siyasetin, gerekse çok uluslu güçlerin yoğun etkisiyle başka bir boyuta taşındı… Küreselleşme denen tektipleşmenin kulu olduk. Salt dilimiz, yaşama biçimimiz, ahlaki yapımız değil değişen, edebiyat da batı kopyası yapıtlar üretmeye başladı. Artık nesnelerle, insanıyla, toplumuyla ilişki kuran edebiyat yok, öyle yazar da yok. Çok satan kitapların hemen hepsine bakın, ne ülkemiz gerçeğiyle, ne insanımızla ilişkili. Bize uyacak idealler göremiyoruz, umut ve ütopya da… Hiçbir şey anlatmayan küreselleşmenin öncü askeri post modernist anlatı egemen oldu bize. Yazarlarımız da bu ithal anlatıyı sevdi. Kitaplarımızda ne Anadolu var, ne Anadolu insanı ne de büyük şehirlere göçüp kaybolmuş ya da kabuk değiştirmiş, her şeyi reddetmiş ama yerine hiçbir şey koyamamış insanımızın yaşam trajedisi… Ne bütün değerleri sarsılmış, inanacağı hiçbir kahramanı kalmamış, içi boşaltılmış ithal değerler peşinde koşan umarsız insanımız var, ne egemenliği tümüyle başka dillere kaptırmış zavallı dilimiz. Ne hızla artan üniversite bitirmiş işsizlerimiz edebiyatın konusu, ne sarsılan, büyük şehirlerde kaybolmuş aileler, ne içinde boğulduğumuz ekonomik, sosyal açmazlar, ne bitmeyen terör, ne kabus gibi çöken ama buhar gibi yok olan domuz gribi, kuş gribi, korona örneği belli ki temelinde küresel sermayenin, ilaç şirketlerinin dolapları da olan salgınlar… Anlatmaya değecek aşklar bile konumuz değil. Batı neyi buyuruyorsa, tıpkı Tanzimat edebiyatı gibi onu yazıyoruz, uyarlamalarını ya da taklitlerini üretiyoruz. Artık çok az kitap bizim öykümüzü anlatıyor. Bir kültür kopukluğu yaşıyor edebiyat, edebiyatçı, tabi toplum da… Şimdi bizden izler taşıyan, bizi konu alan, sığınacağımız, dersler çıkaracağımız, ruhumuzu yükseltecek, bizi olduracak kitaplarımız da yok. Peki, bu karmaşada yenidünyayı ve o büyük ütopyayı kim kuracak? Şimdi, soğan bilmem ne, patates bilmem ne, emekli maaşı şu.. , toplumun geniş kesimleri açlık sınırında yaşarken, onca sorunumuz arasında tek derdimiz bu muydu, diyeceksiniz biliyorum. Demeyin... Bu toplumun bilicileri, kâhinleri olan, geçmişin değerlerini yeni kuşak insana aktaran yazarımız, şairimiz suskun ya da ezbere talim ediyor. Oysa geleceği kuracak insan modelinin ruh anahtarları tarih içinde hep onların elinde oldu. Geçmişi ve günü aktaran, geleceği ve karşı koyma yolları gösteren, küreselleşme karşısında ezilmeden kendi olarak kalacak insan tipini önerecek, yaratacak edebiyatımız bu mu olacak? Hangi Kültür, Hangi Edebiyat bize ruh atölyesi olacak, yol gösterecek? * 20.12.2023

  • Ecevitlerin Bilinenleri ve Bilinmeyenleri

    Hasan GÜLERYÜZ * Ecevitler , 'Türk siyasal tarihinde' elli yıla yakın varlığını sürdüren, toplum ortalamasının üzerinde takdir kazanmış örnek bir ailedir. Bu ailenin öne çıkanları Bülent ve Rahşan Ecevit olacaktır. Ailenin diğer üyelerini o kadar iyi bilmiyoruz. Çocuktum, Erzurum Yavuz Selimde okurken, Bülent Ecevit, İsmet İnönü’yü 5.5.1972’de kurultayda yenmiş ve CHP genel başkanı olmuştu. Basın radyolar bu haberle çalkalanıyordu. Vay be! İnönü yenildi ha! O zaman İsmet İnönü benim gözümde bin yaşındaydı. Nuh nebiden kalma bir komutan! Bir yandan da ülkede sıkıyönetim vardı. Üniversite öğrencilerinin idamı gündemdeydi. CHP idamları durduramadı. Ülkenin yirmi beş yaşlarındaki gençlerini TBMM oylarıyla asma kararı almıştı! Bunu çok  düşündürücü ve acıtıcı buluyorum. Kendi çocuklarını asan bir Gazi Meclis. O sıralar ikinci okulum olan Erzurum kitap sarayından bu gürültünün kitabı olan “Perdeyi Aralıyorum!” adlı küçük bir kitapçığı 2.5 liraya alıyorum. Çocukluk ya da gençlik merakı! Daha sonraları Ecevit’in Atatürk ve Devrimcilik, bir de Varlık’tan yayınlanan şiir kitabını alıyorum. Şiir kitabındaki “Pülümürlü Kadın” şiirini hala önemli buluyor ve beğeniyorum. Mitolojik ve sırlarla yüklü bir şiir. Bu sırlar yükü Ecevit’in kendisidir. Sonra Rahşan Ecevit de “Pülümür’de Aşk" romanını yazıyor. PÜLÜMÜRLÜ KADIN Bülent Ecevit Pülümür’ün bir dağ köyünde gördüm onu yaşını sordum bir giz gibi güldü kimi seksen dedi köylülerden kimi yüz yüzüne baktım bir giz gibi güldü bir asa vardı elinde bir solmuş krallığın kadifeden harmanisi üzerinde bir Hititliydi o bir Selçukluydu Bir Ermeniydi bir Kürttü bir Türk yaşını sordum bir giz gibi güldü koluma girdi bir soylu kadınca tozlu köy yolunda sürüyerek eteğini beni tek gözlü sarayına götürdü köy yapısı kulübesinin zamanı onda yitirdim ben yitik zamanlara onda eriştim en soylu yoksulluğun toprak döşeli sarayında bir taç gibi kondu başıma Türkiyeliliğim... Kimdi bu Bülent ve Rahşan Ecevitler? 1. Ecevit, Rockefeller Bursu ile Harvard Üniversitesi'nin Sosyal Psikoloji ve Ortadoğu Tarihi kurslarına devam etti. 2. Şeyh Sait'in torunu olan Abdülmelik Fırat (1934) bir TV konuşmasında, “Bülent Ecevit’in dedesinin Zonguldak’taki mezarının taşında “Kürt” Mustafa’nın oğlu diye yazar, der. Aslının Tuncelili olduğunu öğreniyorum. Sonra merak ya?! Can Dündar’ın Ecevit’in özel Dosyalarında “Ecevit’in Gizli Arşivi” kitabını karıştırıyorum! Suya tirit. Tunceli yok, saray bağlantısı yok vd. yok. C. Dündar, derinliği olmayan; ama,  çok çalışkan, becerikli bir yazar! Ve kurnaz ve kaymak toplayıcı ve “Keskinli!” 3. Zekiye Rahşan Ecevit (evlilik öncesi soyadı: Aral) 1923 Bursa doğumlu, aile Selanik göçmeni ve açık olmamakla birlikte “maranostu!” yani 1492 İspanya kendi gelenlerinden. İkinci adının “Rahşan” olması kutsal gün “Roşana”ya izafeten verilir. Bu suç ve ayıp da değil, tarihsel bir gerçeğimiz. Biz Osmanlıyız, Osmanlı torunlarıyız ifadesi örtük olan bu kimliğin dışa vurumudur. Ulus devlete derin bir itirazdır. 4. Rahşan Ecevit, Robert Koleji mezunu, ressam, yazar ve siyasetçi bir kadındır. İlk defa kardeşimi TKİ’ne koymak için Köy Derneğinde onu ziyaret ediyor ve bir kart alıyoruz. TKİ’ne gidiyoruz ve işimiz olmuyor. 5. ATO’da kitap imzalarken izledim, fotoğrafını çektim. Kulakları duymuyordu. Kitabı imzalamak için bir kağıda adınızı soyadınızı yazıyor, ona veriyordunuz. O da kitaba yazıyor ve imzalıyordu. Pülümür’de Aşk kitabını Doğan Kitapçılık yayınladı. 6. Bursa’da müfettiş olduğum yıllarda, bir toplantıdan sonra bir giyimi kuşamı yerinde, güzel Türkçesi olan bir İngilizce öğretmeni benimle özel görüşmek istemişti. Grup başkanı M. Özdemir’e kim olduğunu sordum, “Görüşebilirsin,” dedi. Eşi İngilizce dershane sahibiydi. YL tezimin abstrak (İngilizce özet) bölümünü o düzenlemişti. Beni beğenmişler bir dosya hazırlamamı istemişlerdi. Talim Terbiye Kurul üyeliği isteği vardı. Yayınlanmış kitaplarım vardı eğitimde program geliştirme uzmanıydım. Milli Eğitime bu alanda katkı verebilirdim. Dördüncü Sınıf Türkçe Programı da geliştirmiştim. Dosya, dolandı gitti ve Rahşan Ecevit’in masasına inmişti. Oradan bir daha çıkamadı. Sordum, sorguladım ve hatta DSP’nin Beşevler’deki genel merkezine gittim. Randevu alıp görüşemedim. Bilgi istedim: Yanıt, “Hasan Beyin o makam için referansları yetersiz!” denmişti. O zaman Bener Cordan müsteşardı. O da aynı dili kullanıyordu! Derinlikte birdiler! Geç de olsa dipten akan suyu anlamıştım! 7. Bursa’da, ilçe ve il Milli Eğitim Müdürlüklerine her nedense Tunceliler atanıyordu. Bir gün dayanamadım. “Ne var şu Tuncelilerde arkadaş? Daha eli ayağı düzgün adamlar yok mu?” diye söylendim. Bu haber bir yerlere hemen uçmuş. Ve bana “Bu lafın hiç iyi karşılanmamış!” dendi. Bu atamanın arkasında “Pülümürlü Kadın” var dendi! 8. Bülent Ecevit, eğitimli ve görgülü biridir. Babası bir akademisyen, annesi ressamdır. Ana tarafında saraya mensuptur. Mekke’den kendine düşen mirası almamıştır. Doğan Avcıoğlu Devrim Demokrasi Üzerine adlı çalışmasında Bülent Ecevit için “Kayan bir yıldızdır!” ifadesini kullanmıştı. DSP Çankaya yönetiminde Samsun Eğitim Enstitüsü'nden Fiziki Coğrafya hocam Murteza Uzun'la bu konuyu konuşmuş ve hatta tartışmıştık. Hocam alınmıştı! 9. Sıfırdan DSP’yi kurmuş ve giderayak iktidara taşımıştı. Tunceli benim için bir merak konusudur. Zamanım olmaz ki incelemeye ve çalışmaya. Vahap Öntaş arkadaşımdı. Hacı Bektaş doğumluydu ama, aslen Tunceliliydi. “Belgitay” adlı Romanı Dersim İsyanını anlatır. Önemli bir çalışmadır. Roman, “özetle TC'ye, Türk'e karşı değil, "özgürlükleri kaybolan feodallerin bir direnişidir," diyordu. 10. Üverçinka, Aritmetik İyi Kuşlar Pekiyi kitaplarının yazarı Cemal Süreyya da saklı bir Tuncelilidir. Ankara Çankaya Belediye Başkanlığında bir Tunceli ağırlığı hep vardır? 11. Kamer Genç başlı başına bir inceleme konusudur. 2015’lerde dinlediğim bir konuşmasını ilginç buldum. Biz “Zazaca, Kürtçe” değil, “Dersimce” konuşuruz ve biz Kafkas göçmeniyiz demişti. Kanımca Kemal Kılıçdaroğlu. biz Kureyşanlı ve Horasan kökenliyiz ve Osmanlı’dan onaylı beratımız var dese de bu sırlar içinde bir kimliktir. Benim düşüncelerim oluşturan bilgiler kanıtlanmaya ilişkin birer hipotezdir. Zenginleştirilmeye ihtiyacı vardır ve de  katkıya açıktır. 12. Rahşan Ecevit’in, Bülent Ecevit’in Naaşı’nın ardından 6 saat yürümesi beni çok etkilemişti. Ayrıca, Tekel işçilerinin direnişinde çadırlarda yatması, işçilerle ısınması, çay içmesini gözlemiştim. Yine o yaşlarda parti kurma enerjisinin olmasını Türk kadınlarına bir model olarak önemsiyorum. Yine Ato’daki kitap fuarlarına katılması ve mütevazi, kimliği dikkatimi çekmişti. 13. Bunu yazarken, ülkemizin pek de bilinmeyen önemli saklı kimlikleri olduğunu ve bunların kültürümüzde iyi kullanırsa ateşimize ateş, kötü kullanıldığında su olacağını biliyorum. Bir de ülke yönetimlerinin belirlenmesinde halk ve orta sınıf katmanınca bilinmediğine işaret ediyorum. 14. Elbette bilinen ve bilinmeyenleriyle Zekiye Rahşan Ecevit’e ışık diliyorum. Onlar bir ağacın dibine yaslanacak kadar, bir işçinin sofrasında zeytin yiyecek kadar bu ülkenin "asil" çocuklarıydı. Eğitimli ve görgülüydüler. Yatları, katları sarayları, uçakları olmadı. Bunu asaletlerine yakıştıramazlar ve uyku uyuyamazlardı. Ve bu nedenledir ki kamunun (halkın) malına el uzatmadılar.

  • Bir Kesik Baş Hikayesi...

    Mehmet ŞAMİLOF TuzcuOğlu MemişAğanın , Alano Mokod yeni adı #Hayrat  Ağaçlı mah. #BaşsızBedeninin  bulunduğu anıt mezarındayız. * Tarih Osmanlı İmparatorluğu 17. yüzyıl boyunca merkeziyetçi karakterini yavaş yavaş kaybetmiş, 1702’de devlet mukataalarının mültezimlere geçmişteki tımar malikâneleri gibi babadan oğula geçecek şekilde devredilmesi dahası 1726’da çıkarılan bir fermanla enderunlu vali tayini sisteminin terk edilerek sancak veya vilâyetlerin en kudretli ağalarının vali atanması, Osmanlı toprak düzenini işlemez duruma getirmiş, bu suretle ortaya çıkan sosyal ve iktisadi boşluk âyan adı verilen derebeyleri tarafından doldurmaya başlamıştır. Anadolu’da 150 yıldır dinmek bilmeyen asayiş sorunlarının, derebeylik düzeninin Avrupa’da çoktan tarihe karıştığı göz önüne alındığında Babıâli’nin Batı’ya yöneldiği bir sırada ortaya çıkması Osmanlı’nın içine düştüğü anakronizme örnek olarak verilebilir. 1768 Osmanlı-Rus Savaşı başlangıcında tımar sisteminin çökmesinin yanı sıra sistem tıkandığı için, geçmişi diriltme hayali dışında devlet ve orduya ait kurumların yozlaşmasının nasıl önüne geçileceğine dair bir eylem planı da bulunmaması da felaketi perçinleyerek çöküş sürecini hızlandırmıştır. 19. yüzyıl başlarında Osmanlı’nın hatasını anlayıp yeniden merkezi yetkisini güçlendirme çabaları güç ve servetlerini devletin verdiği görevler sırasında elde eden âyanlar tarafından tepkiyle karşılanmış, 1814-1834 yılları arasında Tuzcuoğlu ailesinin liderlik ettiği isyanlar şiddetle bastırılarak bölgede yerel güçlerin etkisi sona erdirilmiştir. Trabzon bölgesinin en önemli âyanları Tuzcuoğulları, Kalcıoğulları ve Şatırzadeler’in birbiriyle akraba olması da ayrıca dikkat çekici bir özelliktir. 1. Tuzcuoğlu Memiş Ağa İsyanı (1814-17) Hopa doğumlu Tuzcuoğlu Memiş Ağa yörenin eşrafından Hamdi beyin oğlu ve Erzurum Valisi Ahmet Paşa’nın yeğeni olup, 1809’da Faş kalesinin Ruslara karşı savunulmasında büyük yararlılık gösterdiği[2] için 1810’da kapucubaşı, 1812’de ise Trabzon’a vali tayin edilen Hazinedarzade Süleyman Ağa’dan (Paşa) boşalan Batum Kalesi muhafızı olarak Gönye sancağına bey yapılmıştır. Trabzon’un doğusunda korkulduğu ölçüde sevilip, saygı duyulan[3] Rize âyanı yapılan Memiş Ağa, bir iddiaya göre köylüleri borçlandırıp karşılığında topraklarına el koyarak onları kendi topraklarında çalışmak zorunda bırakan, toprak sahibi olmasının yanı sıra ticaretle de uğraşan, ölenlerin mirasını yolsuzluk yaparak üzerine geçiren birisidir[4]. Trabzon valisi Hazinedarzade Süleyman Paşa yüklü miktarda borç para aldığı Memiş Ağa’ya borcunu ödemediği gibi yeniden borç isteyip alamayınca, rakip görüp nüfuzundan çekindiği Memiş Ağa’yı defalarca İstanbul’a şikâyet etmiş[5], durumu tahkik ettiren Babıali başlangıçta Memiş Ağa’nın iyi biri olduğu sonucuna varmışsa da Hacı Salioğlu gibi şakileri koruduğu anlaşılıp, Süleyman Paşa’da idam talebinde ısrar edince sonunda II. Mahmud’u ağanın katli için ferman göndermeye ikna etmiştir[6]. Memiş Ağa idam fermanından habersiz kendini Trabzon’a çağıran valinin davetine icabet için yola çıkmışsa da Sürmene’de durumu öğrenince Rize’ye dönerek evine kapanmış, bunun üzerine Süleyman Paşa Memiş Ağa’nın üzerine kaymakam Hacı Hasan Ağa emrindeki kuvvetleri göndermiştir. Ağa canını kurtarmak için ayaklanınca zamanında iyiliğini gören Rize, Hopa, Of ve Sürmene ağaları yanında yer almış, etrafında o kadar çok adam toplanmıştır ki[7] ayaklanmanın bastırılması bir yana Süleyman Paşa’nın Faş tarafında olmasından da faydalanan taraftarları Hopa’dan Giresun’a kadar tüm bölgeyi ele geçirmiştir. Sürmeneli ve Oflu isyancılar Trabzon’u kuşatıp, önce limanı 8-10 gün kadar sonra 18 Ağustos 1816’da ise Trabzon kalesini zapt etmiştir. İsyancılar kaymakam Hasan Ağa’yı da bir gemiye bindirip Ünye’ye gönderirken Tonyalı Hacı Salihoğlu Tonya’yı ve Abanozoğlu Süşleyman ile Tirebolulu Kel Alioğlu ağalar Tirebolu’yu ele geçirmeyi başarmıştır. Memiş Ağa, Trabzon ve Giresun’da adamlarını voyvoda olarak atayarak Osmanlıdan bağımsız kendi yönetimini tesis etmeye çalışırken, Süleyman Paşa mahalli kuvvetlerle isyanı bastıramayacağını anlamış, İstanbul’dan emrine gönderilen donanmanın yanı sıra Bolu ve Kastamonu mutasarrıfı Ali Paşa komutasında asker ile bol cephane talebinde bulunmuştur. Hasan Ağa, Ünye ve civarından topladığı kuvvetlerle Giresun üzerine yürüyerek kenti Darçinoğullarından geri almayı başardıktan sonra İstanbul’dan gelen 2 geminin de yardımıyla Tirebolu’yu zapt etmiş ama daha ileri gidememiştir. Bu sırada Hacı Salihoğlu Gümüşhane’yi bizzat Tuzcuoğlu ise Şark-ı Karahisar’ı ele geçirmiştir. Buna karşın Süleyman Paşa Faş kalesini adamlarına bırakarak gemiyle Görele’ye gelmiş, burada Amasya sancağı askerleri, Erbaa, Kemah, Kuruçay, Niksar, Tokat, Hafik, Yıldızeli, İlikli, Tozaklar, Divriği, Zile ve Gümüşhane kazalarındaki voyvodaların askerlerinden oluşturduğu binlerce askerle Kuğuzâde konağını alıp, isyancıları dağıtmış ardından Trabzon ve Sürmene ağalarını yanına çağırıp anlaşarak Memiş Ağa’nın yalnız kalmasını sağlamıştır. Kastamonu Valisi Ali Paşa’nın yönetimindeki 30 bin kişilik hükümet kuvvetleri isyancılarla çetin muharebelere girişince Memiş Ağa’yı başta damadı Kalcıoğlu Osman Bey olmak üzere yakınları terk etmiş o da önce Rize’ye oradan daha güvenli bulduğu Of’a kaçmıştır. Rus savaşının ehemmiyetinden ötürü hükümet Of içlerine askeri bir harekâtı tehlikeli bulunmuş ve teslim olması karşılığında Ağa’nın affına dair karar çıkmışsa da ağadan haber çıkmaması üzerine kış mevsiminin geçmesi beklendikten sonra Mayıs 1817’de Süleyman Paşa, donanmanın yanı sıra Gönye, Livana, Acara, Lazistan ve Batum havalisinden getirilen kuvvetlerle birlikte 25-30 bin kişilik bir güçle Of’u dört bir yandan kuşatıp, 2 aylık bir mücadelenin sonunda Memiş Ağa 26 Ekim 1817’de ele geçirilmiştir. Memiş Ağa o sırada 100 yaşının üzerinde olmasına karşın hemen boynu vurularak idam edilmiş, kellesi İstanbul’a gönderilmiştir. 2. Memiş Ağa’nın damadı Kalcıoğlu Osman Bey ile oğlu Ahmet Ağa’nın ayaklanması (1818-21) Memiş Ağa ayaklanmasının ardından damadı Kalcıoğlu Osman Bey Sürmene’ye, ayaklanma elebaşlarından Hacı Salihoğlu ise Trabzon’a yerleştirilmişlerse de maiyetleriyle birlikte memleketlerine dönme arzularını gerek Süleyman Paşa’ya gerekse yerine tayin edilen yeni Trabzon valisi Hüsrev Mehmed Paşa’ya iletmişlerdir. Valinin talebini kabul etmemesi, dahası Tuzcuoğullarının rakibi Şatırzadeler ile yakınlaşması üzerine Kalcıoğlu ile Trabzon’un Vakıf (Vakfıkebir) karyesinde ikamet eden Hacısalihoğlu Ali, Görele kazasından Sürmeneli Deli Ahmet, Alaybeyoğlu, İnesil (Eynesil) ayanlarından Hacısalihoğlu’nun kayınpederi Dedezade Süleyman ve Gümrükçüoğlu adlı ağaların desteğiyle yeni bir isyan başlatmıştır. Şatırzade Osman, Kalcıoğulları ve Hacı Salihoğulları ile ayrı ayrı görüşerek aralarını açmaya çalışmışsa da başarısız olmuştur. Dedezade Süleyman Bey’in 200 adamıyla Görele’den hükümet kuvvetlerine saldırması isyanı fiilen başlatmış, Hüsrev Paşa, Canik, Lazistan ve Şark-ı Karahisar’dan topladığı kuvvetlerle 17 Ocak 1819’da karşı saldırıya geçmiştir. Hüsrev Paşa önce Deli Mehmed Ağa’nın konağını kuşatıp adamlarını esir ettikten sonra Dedezade Süleyman Bey’i mağlup edip yakalamayı, Kalcıoğlu Osman ile Hacısalihoğlu Ali’yi Tonya’ya kaçırmayı başarmış, Bahadıroğulları, Hacı Fettahoğulları, Pir Ali gibi diğer aileleri ise aman dilemeye mecbur bırakmıştır.[11] Hüsrev Paşa isyanı bastırdığını sanıp, İstanbul’dan asiler için katl fermanı isterken dağılmaya başlayan isyan hareketi yeniden alevlenmiş mücadelenin uzaması Babıali’nin Hüsrev Paşa’yı azlederek yerine Salih Paşa’yı atamasına sebep olmuştur. Doğuda İran’la mücadele devam ederken, Mora’da Yunan isyanının çıkması hükümeti zor duruma düşürmüş bu kritik ortamda Trabzon ve Rize halkının üzerine asker göndererek Müslümanları birbirine kırdırma düşüncesinden vazgeçilmiş, Sadrazam Ali Paşa, Salih Paşa’ya isyancılarla anlaşmaya çalışmasını emretmiştir. Devletin tavrını zaaf olarak algılanınca Tuzcuoğlu Memiş Ağa’nın Of’ta ikamet eden oğlu babasının intikamını almak maksadı ile Ahmed Ağa’da eniştesine katılarak isyan alanını genişletmiştir. Babıali’nin sorunu çözmek için görevlendirdiği kapucubaşı Mehmed Ağa’nın Çarşamba kazasında birkaç yüz isyancı ile karşılanması devletin tüm Doğu Karadeniz’de güç kaybettiğini göstermektedir. Mehmed Ağa, Çarşambalı asilerin vergilerin fazlalığı ve tahsildarların baskısından şikâyet ettiklerini öğrenince borçlarını affederek köylerine geri dönmelerini sağlamış, Vakfıkebir ve Trabzon üzerinden geldiği Rize’de ise ulema ve halkı toplayarak köylüleri ağaların arkasında durmaması için ikna edince Ahmet Ağa, Kalcıoğlu, Büberoğlu yalnız kalarak devletle anlaşmak zorunda kalmıştır. Mehmed Ağa çok sayıda köylüyü de asker olarak Faş bölgesine göndermeyi de başarmıştır. Kapucubaşı Mehmed Ağa başarısından ötürü Trabzon mütesellimi olarak atanırken tavsiyesi üzerine vali Salih Paşa azl olunarak yerine tekrar Kaputan-ı derya Hüsrev Mehmet Paşa getirilmiştir.[12] 1825’de Hüsrev Paşa yerine Trabzon valisi olarak atanan Çeçenzade Hasan Paşa ile Tuzcuoğlu isyanları sırasında hükümetin yanında yer alan ayandan Şatırcızade Osman Bey’in arası açılmış, Hasan Paşa 13 Mayıs 1825’de Babıali’ye gönderdiği bir şikâyetnamede Kalcıoğlu’nun derebeyi tavrıyla halka zulüm ve eziyet yaptığını bu durumun da devletin otoritesini sarstığını anlatmış ve duruma müdahale etmek için sultandan ferman istemiştir.[13] Bununla birlikte saray bölgedeki dengelerin bozularak Tuzcuoğullarının yeniden isyan etmesine vesile olmaması için, Şatırcızade Osman Bey’in cezalandırılmasına izin vermemiş, yine de Kalcıoğlu 11 Haziran 1825’de Erzurum mübayaacılığına tayin edilerek bölgeden uzaklaştırılmış, böylece itilaf halledilmiştir. 3. Tuzcuoğlu Tahir, Abdülkadir ve Abdülaziz’in ayaklanması (1832-34) 13 Temmuz 1831’de Trabzon sancağına atanan Trabzon valisi Osman Paşa’nın Osmanlı’nın dış politikada Rusya ve İran ile yaşadığı sorunlar sebebiyle iç sorunların çözümünde yumuşak yüzlü politikası Tuzcuoğlu Memiş Ağa’nın yeğenlerinden Tahir Ağa’ya Rize mütesellimliği, Abdülkadir Ağa’ya Çürüksu kaymakamlığı gibi devlet görevleri verilmesini sağlamıştır. Bununla birlikte Tuzcuoğulları merkezi hükümetin emirlerine rağmen bağımsız hareket etmeye başlayınca Osman Paşa tarafından bir kaç kez uyarılmışlar onlar da valiyi sadrazama şikâyet etmişlerdir.[15] Mısır seferi için 750 asker toplayarak Tahir Ağa’nın emrinde Osman Paşa’nın maiyetine asker gönderen Tuzcuoğulları valinin sefere katılmak için Trabzon’dan ayrılması üzere ayaklanmış, Abdülkadir Ağa birkaç bin adamıyla Eylül 1832’de Gönye üzerine yürüyerek kaleyi ele geçirmeyi başarmış dahası Mısır valisi Kavalalı Mehmed Bey ile anlaştığı iddiasıyla Gönye’den sonra Trabzon’u ele geçireceğini söyleyerek bölgeden taraftar toplamaya çalışmıştır. Trabzon valisi Osman Paşa durumu öğrenince geri dönmüş, adamlarından Çıldır Beylerbeyi Ahmet Paşa’nın görevlendiği oğlu Aslan Ali Bey 30 Ekim 1832’de isyancılardan Recep ve Laz Aslan Bey’i mağlup ederek Abdülkadir Bey’in yanına kaçmaya mecbur ederken, Şatırzade Osman Bey ile kaymakam Ahmed Paşa ise Livana kazasındaki Tuzcuoğlu taraftarlarını sindirmeyi başarmışlardır.[16] Sonuçta Abdülkadir Ağa aman dilemek zorunda kalmışsa da, İstanbul’da 7-8 ay kadar alıkoyulduktan sonra bir fırsatını bulup, kardeşi Tahir’in de yardımıyla Rize’ye kaçmış, orada yüksek vergileri bahane ederek isyan bayrağı açmış, etrafına 10 bin kişilik bir güç toplamayı başarmıştır. Abdülkadir Bey ilk iş olarak Gönye üzerine yürüyerek buranın mütesellimi Musa Bey’i konağında kuşatırken kardeşi Tahir Ağa Sürmene’de vali Osman Paşa’nın azledildiğine ve kendisinin Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa ile anlaştığına dair propaganda yaparak adam toplamaya çalışmıştır.[17] Vali Osman Paşa, Sürmene civarında Tahir Ağa ile savaşan, Şatırzade Osman Paşa’nın yardımına Trabzonlu Hacı Salihzade ve Tirebolu voyvodası Kethüzade Emin Ağa’yı 8 bin adamla birlikte göndermiş, Gönye mütesellimi Musa Bey’in yardımına ise kethüda Ahmet Paşa komutasında 10 gemi ve 6 bin asker yollanmıştır.[18] Abdülkadir Ağa Gönye’de çok sayıda esir vererek Atina’ya doğru çekilirken, Tahir Ağa’da Sürmene’de tutunamamış sonunda her ikisi de Rize’deki konaklarına çekilmek zorunda kalmışlardır. Konakların etrafında siperler kazılarak binlerce Rizeli tarafından savulunca karşı tarafta kendi siperlerini kazmış çok sayıda kişinin öldüğü çetin çarpışmalar sırasında ağalar 30 Mart 1834’de Rize’yi terk ederek Of’a sığınmak zorunda kalmışlardır. Trabzon valisi Tuzcuoğullarını hükümet adına halktan istemiş hatta 1.000 kese akçe ile cezalandırma tehditinde bulunmuşsa da Oflular ağalarını vermeye yanaşmayınca 15 bin asker Of ilçesini kuşatmış ve isyancıların saklandığı Hundez’e doğru yürümeye başlamıştır.[19] Abdülkadir Ağa, Of’ta tutunamayacağını anlayınca 60 kadar Laz maiyetiyle Bayburd’ın Kırzıy-ı Süfla karyesine kaçmış buranın eşrafından Oflu Cansızoğlu Cafer Ağa’nın yanına sığınmıştır. Bayburt voyvodası İsmail Bey yanında Bayburt eşrafından Sarı Alioğlu Ömer Ağa ile birlikte Cansızoğlu’nun konağını kuşatınca 3-4 bin kişiyle direnmeye karar vermişse de Ömer Ağa’nın Cansızoğlu’nun adamlarını tehdit etmesi veya tanıdıklarını yanına çağırması ile durum değişmiş yanında ancak birkaç yüz adam kalan Ömer Ağa Abdülkadir Ağa’yı teslim etmeye mecbur kalmıştır. İsmail Bey, ağayı Erzurum Valisi Esat Paşa’nın yanına göndermiş, burada boynu vurdurulmuştur. Tahir ve Abdülaziz adlı kardeşleri ile bunların oğulları önce gizlendilerse de Esat Paşa’nın aracılığıyla affedilip, Aralık 1834’de Rusçuk ve Varna’ya sürülmüşlerdir. Lazistan halkının ağırlaşan vergi yükünden kurtulmak için Rusya’ya iltica etmeye çalıştığını buna karşın politik mülteci olmadıkları için geri gönderildiklerini bildiren 1851 tarihli bir belgeden anlaşıldığı kadarıyla bölgenin ekonomik durumu bölgede merkezi otorite tesis edilmekle birlikte düzelmemiştir. Notlar [1] Akdağ, 1963: 51 [2] Monteith, 1856: 289 [3] Cevdet Paşa’ya göre Tuzcuoğlu Memiş Ağa “… beş on kazayı maktu’a rabt ile menafini zabt ve bu vesile ile dahi ahâliyi kendisine celbeyleymiş velhâsıl bu tarik ile ol-havaliyi zîr-i zabtına almıştı…” (Ahmed Cevdet Paşa, 1319: X, 219) [4] Ahmed Cevdet Paşa, 1319: X, 197. Bu iddiaya karşın Tuzcuoğlu’nun idam fermanını getiren Mehmet Emin Efendi’nin 23 Temmuz 1818 tarihli tahriratında Oflu, Sürmeneli, Lazistan ve Trabzon halkının tümüyle Tuzcuoğlu’na tabi olup, yardım ettiğini bildirmiştir ki Memiş Ağa’nın halk nezdinde gördüğü itibarın bu iddiayla çeliştiği görülmektedir (Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Ariza, Hatt-ı Hümayun Tasnifi, No: 22580, 22571) [5] Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Tahrirat, Hatt-ı Hümayun tasnifi, No: 22567 [6] İdam fermanında padişahın şu derkenar yazısından anlaşıldığı kadarıyla II. Mahmud valinin isteğinin haksızlığının farkında olmasına karşın Tuzcuoğlu gibi güçlü bir ayanın yok edilmesini devlet otoritesi açısından bir kazanç olarak algılamaktadır: “Bir kaç defa’dır Vâli bu şekilde yazıyor. Eğer bir gareze mebni ise günahı anın boynuna olsun îdâm ve izâlesi içün emir yazılsın.” sözleriyle valinin talebini onaylamıştır (Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Hatt-ı Hümayun tasnifi. No: 52813) [7] Hacı Salihoğlu Ali, Pir Ali, Tufan, Abanozoğlu Süleyman, Sürmeneli Suiçmezoğlu Hasan, Bazioğlu İsmail, Çelebioğlu Yakup, Genç Mehmed, Köralay Beği gibi fermanla aranalar da yer almaktaydı. [8] Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Tahrirat, Hatt-ı Hümayun tasnifi, No: 22602/c ve Name-i Hümayun Defteri, No. 10 s. 155; Aktepe, 1953: 22; Bıjışkyan, 1998: 117; Şakir Şevket, 2001: 195-197 [9] Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Muallim Cevdet Dahiliye Tasnifi No: 9562 [10] Başbakanlık Osmanlı Arşivi. Hattı Hümayun Tasnifi. No. 22563 [11] Başbakanlık Osmanlı Arşivi. Hattı Hümayun Tasnifi. No. 22563, 22597; Aktepe, 1953: 35 [12] Başbakanlık Osmanlı Arşivi. Hattı Hümayun Tasnifi. No. 22592, 22565B, C [13] Başbakanlık Osmanlı Arşivi. Hattı Hümayun Tasnifi. No. 22616/E, J; Aktepe, 1953: 41-42 [14] Başbakanlık Osmanlı Arşivi. Mühimme Defteri. No: 241, s. 275 [15] Başbakanlık Osmanlı Arşivi. Hattı Hümayun Tasnifi. No. 22603 [16] Başbakanlık Osmanlı Arşivi. Hattı Hümayun Tasnifi. 22595, 22613 [17] Başbakanlık Osmanlı Arşivi. Hattı Hümayun Tasnifi. No. 2260; Aktepe, 1953: 46-47 [18] Başbakanlık Osmanlı Arşivi. Hattı Hümayun Tasnifi. No. No. 22613; Aktepe, 1953: 48 [19] Başbakanlık Osmanlı Arşivi. Hattı Hümayun Tasnifi. No. 52814/A, D, E, F. [20] Başbakanlık Osmanlı Arşivi. Hattı Hümayun Tasnifi. No. 22815 [21] BOA, İrade Hariciyye, Nr.3973, 19 Muharrem 1268, Lazistan Mutasarrıfı tarafından gönderilen “Tezkire-i Senaveri”. Kaynak: Özhan Öztürk. Pontus: Antik Çağ’dan Günümüze Karadeniz’in Etnik ve Siyasi Tarihi (Genişletilmiş 3. baskı) Nika Yayınları. Ankara, 2016 herkes

Hepsini Görüntüle

SAYFA (60)

  • Felsefe | EDEBİYAT | maviADA Dergisi

    FELSEFE, DÜŞÜNCE AKIMLARI, FİLOZOFLAR, ÜTOPYALAR, DİSTOPYALAR hayat ve sanat üzerine özgün önermeler distopyalar karamsar ve umutsuz bir öngörü hayat ve sanat üzerine umutsuz bir öngörü FelsefE 1984 İnsanlığın DİSTOPYASI: G. ORWELL / Şenol YAZICI * "Parti’nin dünya görüşü, onu hiç anlayamayan insanlara çok daha kolay dayatılıyordu.... maviADA 25 Haz 2024 5 dakikada okunur 76 0 yorum 0 6 beğeni. Beğenildi işareti yazıdan kaldırıldı. 6 İnsanlığın DİSTOPYASI -1984 - G. ORWELL- "Parti’nin dünya görüşü, onu hiç anlayamayan insanlara çok daha kolay dayatılıyordu. (...) Her şeyi yutuyorlar ve... Aycan AYTORE 30 Oca 2022 4 dakikada okunur 32 0 yorum 0 6 beğeni. Beğenildi işareti yazıdan kaldırıldı. 6 Gerçek Entelektüel Tefekkür Vuzuhla Başlar, Kurtuluş Şuurla ''68'lere kadar insanlığın düşünce tarihini tavaf eden bir şakirttim. Düşünüyordum, başkalarının... Cemil MERİÇ 25 Eki 2021 2 dakikada okunur 100 0 yorum 0 12 beğeni. Beğenildi işareti yazıdan kaldırıldı. 12 SENECA Lucius Annaeus Seneca, Romalı düşünür, devlet adamı, oyun yazarı. (Córdoba, İspanya MÖ 4 -Roma, MS 65) 'Mutlu yaşam, tutku ve korku... Zeliha AYDOĞMUŞ 13 Eyl 2021 4 dakikada okunur 94 0 yorum 0 8 beğeni. Beğenildi işareti yazıdan kaldırıldı. 8 Jean Paul Sartre Felsefesi IV İnsan Davranışlarının Temel Güdüsü Sartre “Ben neysem varlığın olmadığı hiçliğim” diye düşünür.”Diğer insanların varlığı benim... Jean Paul Sartre 6 Eyl 2021 2 dakikada okunur 67 0 yorum 0 5 beğeni. Beğenildi işareti yazıdan kaldırıldı. 5 Jean Paul Sartre Felsefesi III Varlığın diyalektik görünümleri: Kendinde varlık-Kendi için varlık 1943 yılında önemli felsefi düşüncelerini barındıran “varlık ve... Jean Paul Sartre 1 Eyl 2021 2 dakikada okunur 62 0 yorum 0 5 beğeni. Beğenildi işareti yazıdan kaldırıldı. 5 Jean Paul Sartre Felsefesi II Bilinç Dünyamı kendi görüşlerime göre tasarladığı m için, o benim için varolmakta olan tek dünyadır. Bir şeyin benim olması için, onu... Jean Paul Sartre 25 Ağu 2021 3 dakikada okunur 49 0 yorum 0 6 beğeni. Beğenildi işareti yazıdan kaldırıldı. 6 Jean Paul Sartre Felsefesi I Eylem Felsefesi Sartre , Heidegger’in “Dasein”inden ve “insanı meşgul eden, varlığın anlamını unutturan küçük ve önemsiz şeylerin”... Jean Paul Sartre 18 Ağu 2021 2 dakikada okunur 50 0 yorum 0 6 beğeni. Beğenildi işareti yazıdan kaldırıldı. 6 Jean Jacques Rousseau Yalnız Gezenin Düşleri İşte, yeryüzünde yalnızım; kendimle baş başayım; artık ne kardeşim var, ne benzerim, ne de dostum. İnsanların en... Jean Jacques Rousseau 9 Ağu 2021 4 dakikada okunur 50 0 yorum 0 4 beğeni. Beğenildi işareti yazıdan kaldırıldı. 4 Spinoza ve Tanrısı * Aslen Sefarad Yahudisi Hollandalı filozof. Aydınlanmanın erken dönem düsünürlerinden olan Spinoza, evren ve kisi hakkında... Spinoza 15 Mar 2021 4 dakikada okunur 176 0 yorum 0 6 beğeni. Beğenildi işareti yazıdan kaldırıldı. 6 ŞEHİR VE ÜTOPYA Bursa, Bayburt ve İzmir… Üç kent.. Yaşamımda yer kaplamış bu üç kentin hiçbiri benim için ütopya değildi. Geçmiş ve gelecek;... Tamer UYSAL 15 Şub 2021 9 dakikada okunur 26 0 yorum 0 8 beğeni. Beğenildi işareti yazıdan kaldırıldı. 8 Aristo Diye Biri / ÖNCE KABUL SONRA AZİL OLAN VATANDAŞ ARİSTO... ve FELSEFENİN YİTİK ÜLKESİ ASSOS / Assos’ta yaklaşık 2 bin 400 yıl önce yaşayan ve ... Şenol YAZICI 10 Ara 2020 4 dakikada okunur 53 0 yorum 0 11 beğeni. Beğenildi işareti yazıdan kaldırıldı. 11 1 2 1984 İnsanlığın DİSTOPYASI: G. ORWELL / Şenol YAZICI * "Parti’nin dünya görüşü, onu hiç anlayamayan insanlara çok daha kolay dayatılıyordu.... maviADA 25 Haz 2024 5 dakikada okunur 76 0 yorum 0 6 beğeni. Beğenildi işareti yazıdan kaldırıldı. 6 ŞEHİR VE ÜTOPYA Bursa, Bayburt ve İzmir… Üç kent.. Yaşamımda yer kaplamış bu üç kentin hiçbiri benim için ütopya değildi. Geçmiş ve gelecek;... Tamer UYSAL 15 Şub 2021 9 dakikada okunur 26 0 yorum 0 8 beğeni. Beğenildi işareti yazıdan kaldırıldı. 8 ÜTOPYA ve DİSTOPYA UMUT YA DA UMUTSUZLUK * 15. YÜZYILDA biri kalkıp da dünyada insanlığı tehdit eden en büyük tehlike olan açlığı önleyecek bir bitkinin... Şenol YAZICI 13 Eki 2020 5 dakikada okunur 130 0 yorum 0 12 beğeni. Beğenildi işareti yazıdan kaldırıldı. 12 coronadan distopya Sosyal mesafe önce bir metreydi... Sonra bir buçuk metreye çıktı... Daha sonra iki metre denildi... Hapşırınca sekiz metreye kadar... Ruhi YILMAZ 4 May 2020 2 dakikada okunur 13 0 yorum 0 2 beğeni. Beğenildi işareti yazıdan kaldırıldı. 2 FELSEFE Tarih içindeki seçkin FELSEFECİLER Felsefe akımları, Felsefenin bilim,düşün, edebiyat dünyasına etkileri FELSEFE ... Yazı örnekleri,... maviADA 2 Nis 2020 1 dakikada okunur 7 0 yorum 0 Beğenildi işareti yazıdan kaldırıldı. KÖRLÜK Salgın Temalı Bir Distopya / "Büyülü gerçekçilik" akımının en önemli üyelerinden, 1998 Nobel edebiyat ödülü sahibi José Saramago,... Aycan AYTORE 17 Mar 2020 4 dakikada okunur 46 0 yorum 0 7 beğeni. Beğenildi işareti yazıdan kaldırıldı. 7 Bir Kara Ütopya Güzel Yeni Dünya ya da Cesur Yeni Dünya... Hangisi olursa olsun ne güzel ad bir kitap için... Hiç bundan dünyanın zindan gibi en kara... maviADA 22 Mar 2018 4 dakikada okunur 18 0 yorum 0 2 beğeni. Beğenildi işareti yazıdan kaldırıldı. 2 NİÇİN FELSEFE? FELSEFEYİ sevmeyen, onu okullarda sınırlayan; bir sapma, söz cambazlığı, zararlı düşüncelerin sızacağı pandora kutusu gibi gören ülke... maviDOSYA 5 Mar 2018 2 dakikada okunur 37 0 yorum 0 2 beğeni. Beğenildi işareti yazıdan kaldırıldı. 2

  • maviSayfa | maviADA Dergisi | Türkiye

    KİTAP,VİDEO,FİLM,GÖRSEL,FOTO,MÜZİK... Dünyanın En Güzel Ezgileri maviADA 2 Şub 2 dakikada okunur 12 0 yorum 0 1 beğeni. Beğenildi işareti yazıdan kaldırıldı. 1 Erkan Ocaklı ile SÖYLEŞİ... Ali Yaşar KARADENİZ 16 Kas 2024 8 dakikada okunur 59 0 yorum 0 3 beğeni. Beğenildi işareti yazıdan kaldırıldı. 3 Ekşi Elmalar: Sırrı Süreya ÖNDER 29 Eyl 2024 11 dakikada okunur 41 0 yorum 0 2 beğeni. Beğenildi işareti yazıdan kaldırıldı. 2 1 2 3 4 5 MÜZİK FİLM VİDEO GÖRSEL KİTAP ÇİZGİROMAN

  • TürAnlatı| EDEBİYAT |maviADA Dergisi

    Yaygın ve belirgin türler dışında kalan yazılar (eleştiri, inceleme, araştırma, derleme, makale, MEKTUP, FIKRA... )   Menüde yer alan yaygın ve belirgin türler dışında kalan yazılar ( eleştiri, inceleme, araştırma, derleme, makale, deneme... gibi ) bu sayfada yer alır. Ancak Senin Kadar İnsanım ŞENOL YAZICI * İnsan benzerini ararmış; salt aşkı yaratmak için değil, aşkı öldürmek ya da elinde ölmek için de ... Biz de birbirimizi... Şenol YAZICI 7 Nis 5 dakikada okunur 139 0 yorum 0 25 beğeni. Beğenildi işareti yazıdan kaldırıldı. 25 Hikaye İçinde Hikaye Gülhan Soyler Mooel * Kolej yıllarında oda paylaştığım bir arkadaşım Nihat Genç’in “İyi Kocalar, Korkak Aşıklar” makalesini yollamış,... Gülhan Söyler Moeel 5 Şub 5 dakikada okunur 67 0 yorum 0 4 beğeni. Beğenildi işareti yazıdan kaldırıldı. 4 Öyküleriyle Kış Çiçekleri NURTEN BENGİ AKSOY * Kış mevsiminin ortalarındayız, bu yıl havalar çok soğuk olmasa da güneş yüzünü fazla göstermemek için direniyor. Bir... Nurten Bengi Aksoy 4 Oca 4 dakikada okunur 309 0 yorum 0 21 beğeni. Beğenildi işareti yazıdan kaldırıldı. 21 Yılbaşı Günlükleri 2003'TEN BUGÜNE / ŞENOL YAZICI * 2025 Yılbaşı * 2024'ün en konuşulan gündemi, 2023 gündeminden farklı değildi; PARA. Görünen iktidarın da... Şenol YAZICI 30 Ara 2024 13 dakikada okunur 121 0 yorum 0 11 beğeni. Beğenildi işareti yazıdan kaldırıldı. 11 YENİ YILA DAİR Yusuf AKSOY * Bir yılı daha eskiterek uğurlamamıza birkaç gün kaldı. Gerçekte eskiyen ise yıl değil, sessiz çoğunluğun... Yusuf AKSOY 30 Ara 2024 4 dakikada okunur 43 0 yorum 0 5 beğeni. Beğenildi işareti yazıdan kaldırıldı. 5 KUBİLAY KUBİLAY ŞENOL YAZICI * -Mustafa Fehmi KUBİLAY : Öğretmen, asteğmen... 1906'da Kozan'da, Giritli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi.... Şenol YAZICI 23 Ara 2024 7 dakikada okunur 131 1 yorum 1 16 beğeni. Beğenildi işareti yazıdan kaldırıldı. 16 TAŞRADA YAZAR OLMAK SEVCAN AKINCI * Çoktandır kendim yazıp kendim okuyordum. Sonunda bir çalışmamla, bir yere(?) başvurmuştum. Hakkımda bir bilgileri yoktu,... Sevcan AKINCI 18 Ara 2024 3 dakikada okunur 44 0 yorum 0 9 beğeni. Beğenildi işareti yazıdan kaldırıldı. 9 Öldürme Yaşat Tüm canlı türlerin eşit yaşamını savunuyorum. Yusuf AKSOY 16 Ara 2024 10 dakikada okunur 171 0 yorum 0 10 beğeni. Beğenildi işareti yazıdan kaldırıldı. 10 MASKO Yusuf AKSOY * Şefaatli'ye geldiğim sabah, önde anne, arkasında iki minicik yavrusu koşarak bizim bahçeye geldi. Bana kafasını kaldırıp... Yusuf AKSOY 27 Ağu 2024 1 dakikada okunur 55 0 yorum 0 5 beğeni. Beğenildi işareti yazıdan kaldırıldı. 5 Orhan Veli ve Garip Şiiri Tamer UYSAL * Toplumcu Şiirimizde Garip İzleri… Tamer UYSAL * “Bu umut özgür olmanın kapısı; Mutlu günlere insanca aralık. Bu sevinç... Tamer UYSAL 17 Ağu 2024 8 dakikada okunur 909 0 yorum 0 5 beğeni. Beğenildi işareti yazıdan kaldırıldı. 5 CEMAL SÜREYA Nurten B AKSOY * Tanrı Bin birinci gece şairi yarattı, Bin ikinci gece Cemal’i, Bin üçüncü gece şiir okudu Tanrı, Başa döndü sonra,... Nurten B. AKSOY 13 Ağu 2024 7 dakikada okunur 442 2 yorum 2 18 beğeni. Beğenildi işareti yazıdan kaldırıldı. 18 Deniz ve Rodrigo Şenol YAZICI * Concierto de Aranjuez ; Gitar Konçertosu'nun Gizemli Öyküsü Şenol YAZICI 9 Ağu 2024 7 dakikada okunur 366 0 yorum 0 17 beğeni. Beğenildi işareti yazıdan kaldırıldı. 17 1 2 3 4 5

Hepsini Görüntüle

FORUM POSTA (93)

Hepsini Görüntüle
bottom of page