Nilüfer'de Bayram Havası
- Şenol YAZICI
- 13 saat önce
- 3 dakikada okunur

BİR 24 KASIM ve 29 EKİM KADINLARI HİKAYESİ
*
ŞENOL YAZICI
*
Bir zamanlar öyle bir deyiş vardı, kim kullanırdı anımsamıyorum , ama " kriz bizi teğet geçti," diye bir söz: Çok yakınımızdan geçti ama değmedi... gibi.
O örnek;
Çoktandır bayram ve kutlamalar bizi TEĞET geçiyor.
Kuşkusuz bayramları henüz unutmadık, anıları capcanlı, çocuklarımıza anlatırken nerde o eski bayramlar bile diyoruz ama...
DİNİ bayramlar ekonomik nedenlerle MİLLİ bayramlarsa ARA Kİ BULASIN'a dönünce, biz SÖZDE ÖNCELİKLİ YAŞLILAR geçmişte doğal onur konuğu olduğumuz, başköşesine kurulduğumuz BÜTÇEMİZE GÖRE tüm etkinliklerden de yoksun kaldık.
Sözün burasında öncelikli yaşa da değinmek isterim, yani 65 YAŞ ÜSTÜNE...
Bir zamanlar, hiçbir yerde YAŞLILARA ÖNCELİK VERİLİR diye yazmazdı ama yaşlılar asla değişmeyen bir önceliğe ve itibara sahiptiler. İstersen mahalleden bir yaşlıya kötü davran, hırpala, bak o mahalle seni tren çarpmışa çevirmez mi?
Gerçekte yaşlılar hükümdarlığı sayılabilecek derecede yaşlılarına saygılı bir ulustuk biz. Onlar olmadan hiçbir tören yapılmaz, onlarsız hiçbir karar alınamazdı. Çünkü onlar toplumsal akıl, bilgelik ve deneyimin ender bulunan örnekleriydiler.
Sonra değişen iktidar, bunu yazılı hatta yasal hale getirdi, 65 yaş ütüne her yerde öncelik koydular. Öyle hoşumuza gitti ki sormayın.
Düşünün; hastane kapısında yirminci sırada doktor beklerken tabelada birden değişiklik oluyor, "Şenol Yazıcı 65 Yaş Üstü ÖNCELİKLİ " yazıyordu. Herkesin içinde gizlediğiniz yaşınızın ortalara serildiğini, mahremiyetinizin ihlal edildiğini düşünüp biraz rahatsız olsanız da ne yani muayenede yirminci sıradan birden birinci sıraya sıçramaya itiraz mı edecektiniz?
Bütün kuruntularınız kayboluyor yerini hakkınız olan bir itibar hissiyle gönenmeye bırakıyordu. Sabahın köründen beri sırada bekleyenlerin imrenen bakışları arasında tahtına yürüyen kral gibisiniz.
Bir bayram töreninde sizi alıp herkesten öne koymuşlar gibi...
Oysa belki de daha fazla hasta olan bir başkasının hakkını yiyordunuz da farkında değildiniz.
Bu nasıl iş, hastane gibi ölüm kalım pazarlığı yapılan bir yerde öncelik ancak daha çok hasta olana olması gerekmez mi, kimin malından kime keyf bağışlıyorsunuz, diye sormak hiç aklınıza geldi mi?
Bu birkaç yıl ancak sürdü. Güzel saltanattı.
Geçenlerde bir hastaneye arkadaşım olan bir doktora ilaç yazdırmaya gittim. Saat 13.40'ta kapıdaydım, sekretere söyledim. Adım da 65 YAŞ ÜSTÜ öncelikli HASTA diye yazıyordu electronic tabelada, hem de en başta.
...ve saat 16:00 da ancak ilacı yazdırabildim. O kadar çok genç, yaşlı insan genç sekreterce araya kaynak yapılmış, benden önceye alınmıştı ki...
Mahallenizdeki, ailenizdeki öncelikleriniz bile kalkmışken bu da bir şey mi diyeceksiniz.
Nasıl bütün değerlerimiz, en gelenekçi bir iktidar zamanında törpülendi, eridi, içi boşaltıldı.
Hani biz bayramların vazgeçilmeziydik güya...
Bu ister zamanın getirdiği olsun ister birilerinin farkına varmadan iyi niyetle yaptıklarının, hiç sanmam ama bilinçle geliştirilen bir eylem olsun ya da işin taşındığı nokta olsun, gerçekten ciddi bir sorun
Bu 24 Kasım Öğretmenler Günü de öyle bir ruh hali üstüne geldi.
Ne var ki bu kez bir sürpriz bekliyordu, bu kez farklı olacaktı:
BURSA NİLÜFER ÖĞRETMEN EVİNDE
ÖĞRETMENLER GÜNÜMÜZÜ
tıpkı masallardaki melekler gibi nerden çıktıklarını anlamadığım bir grup kadın, getirdikleri pastalarla, ikram ettikleri çaylarla kutladılar, şenlendirdiler, gönülleri fethettiler.
Öğretmen Derneği'nin hepsi de o günün onuruna en güzel giysilerini giymiş, kravatını takmış, öyle de hazırlanmış özellikle "ÖNCELİKLİ" 65 yaş üstü müdavimlerinin, başta küçük bir açılış konuşması da yapan OSMAN DOĞDU'nun grupla tanışmaktan duyduğu mutluluk yüzünden belli oluyordu.

Tam bir program yapmışlardı. Sonradan Sultan YURDANAL olduğunu öğreneceğim gruptan bir hanım güne uyacak bir şiir okumak istediğini söyledi. Kulak verdim ama yoğun gürültüden duyamıyor, sadece sözcüklerin ahenginden hissettiğim kadarıyla hiç de öyle acemi işi bir şiir olmadığını fark ediyordum.
Bitirip pasta dağıtımına geçtiklerinde yanına gittim tanıştım.
29 EKİM KADINLARI diye bir gruptan olduklarını duyunca iyice şaşıracaktım.
Bu ad hiç de yabancı gelmiyordu. Yazın Ayvalık'ta konuk gittiğimiz Zeki Sarıhan'la eşi Şanal Sarıhan buna benzer bir gruptan söz etmişlerdi sanıyorum.
İyi de burada 29 Ekim diye bir mahalle de vardı.
Emin olmak için sordum.
"Bu grubun Şanal ve Zeki Sarıhan'la ilişkisi olabilir mi?"
"Olmaz mı, kurucumuz..." dedi.
Sevindim.
Öğretmen olup olmadığını soruyorum. Değilmiş.
Çok mutlu oldukları yüzlerinden okunan benden hayli yaşlı arkadaşlarımın şen kahkahalarına kulak veriyorum.
Bir devir Genaral EVREN'in ve askeri idarenin getirisi olarak tepki verdiğimiz, kabul etmeye yanaşmadığımız bu öğretmenler gününe şimdi nasıl da itibar eder çaresizliğine düştüğümüzü, son yirmi yılda yaşlılığın ve öğretmenliğin sözde itibar ya da öncelikler adı altında nasıl saygınlık erozyonuna uğradığını, yoksulluğa düştüğünü.. düşünüyorum.
Ağzım acılanıyor.
Harıl harıl koşturan "29 Ekim Kadınları" birer melek gibi gözüküyor.
En gençleri ellili yaşlarda olduğunu söyleyen bu güzel kadınlar, öğretmen bile olmadıkları halde bu güneşli sonbahar gününde gün yapmamış, gezmeye gitmemişler; emek vermişler, masraf etmişler, bu etkinliği düzenleyip, olmasalar akşama evlerine büyük bir düş kırıklığıyla dönecek, emekli öğretmenleri gülümsetmişler.
Daha ne olsun?
Demek ki umut bitmemiş!











































