CHP İmralıya Neden Gitmiyor?
- Zeki SARIHAN
- 30 dakika önce
- 4 dakikada okunur
Zeki Sarıhan
*
Devletle Kürtlerin yeni bir barış sürecini yönetmek üzere Mecliste partilerden kurulu komisyon, çoğunlukla aldığı bir kararla İmralı adasında ömür boyu hapis cezasını çekmekte olan Abdullah Öcalan’a mebuslardan oluşan bir kurul gönderemeye karar verdi. Alınan karar ve CHP’nin buna katılmaması, siyasetin son günlerde en tartışmalı konularından biri hâline geldi.
Ne Gerek Vardı?
İmralı’ya bir parlamento kurulunun gitmesine gerek var mıydı?
Nedeni Abdullah Öcalan’ın yeni açılım konusundaki görüşlerini öğrenmek ise, Öcalan bunu, Adaya gidip gelenler aracılığıyla defalarca yaptı. PKK’nın kendisini feshetmesini ve silahlarını teslim etmesini istedi. Örgüt feshedildi, silahlar ise aşama aşama yakılıyor, teslim ediliyor. Öcalan, Devletin Kürt kimliğini tanımasını ve bunun yasalara da geçirilmesini istiyor. İki taraf birbirini yoklaya yoklaya süreci devam ettiriyor.
CHP ve onunla aynı tutumu alan çevrelerin bu ziyarete katılmama gerekçelerinden biri olan bu görüşler doğrudur. Bu kararda “Çocuk katili terörist başının ayağına gitmiş olmanın” verdiği sıkıntı da rol oynamışa benziyor. Çünkü kamuoyunda Öcalan’ın tanımı henüz değişmemiştir ve barış dili henüz benimsenmemiştir.
Açılımın amacı demokrasiyi genişletmek değildir.
Bu yeni Kürt açılımının demokrasinin sınırlarını genişletme olmadığı açıktır.
Belediyelere kayyım atanması, CHP’li Belediye Başkanlarının yolsuzluk iddialarını bahane edip tutuklanmaları, hatta CHP’yi kapatma girişimleri bunu gösteriyor. İktidar cephesinin hidayete erip artık Türkiye’ye demokrasinin yaraştığı düşüncesine ulaşamadığı ortadadır. Hatta, 2002’de liberal bir programla, ABD’ye, Avrupa’ya ve Askerî çevrelere güvence vererek iktidara gelen AKP, antidemokratik ve şeriatçı kimliğini gitgide koyulaştırmıştır. Demokratikleşme programı, iktidar bloğunun değil, muhalefetin programı içindedir, hatta bu demokratikleşme, iktidar gerileterek, onların elinden söke söke ve nihayetinde iktidar alınarak gerçekleşecektir.
Demokrasiyi gerçekleştirmek için demokrat olmak gerekir. Öyleyse bu son açılımın amacı nedir? Gelişmeler, AKP’nin Kürtlerin ağzına bir parmak bal çalarak onları yeni bir anayasa yapmaya razı etmek ve Tayyip Erdoğan’ın ömür boyu tek yetkili cumhurbaşkanı olmasını sağlamaktır. Kürtlerin bu oyundan kazançlı çıkacakları kuşkuludur. Türkiye halkının zararına olan bir şey sonuçta Kürt halkının da faydasına olamaz. Bu yollarla iki halkın kader birliği yaratılamaz.
CHP’nin Tabanı Neden Razı Değil
Fakat, CHP’nin İmralı’ya giden kurula katılmama nedeni yalnız bunlar olsaydı, makul sayılabilirdi.
Bunun asıl nedeni, Cumhuriyet gazetesinin attığı manşette de ifade edildiği gibi, “CHP, Tabanın Sesini Dinledi.” Aslında bu manşet “CHP Gazetemizin sesini dinledi” anlamına da geliyor. Çünkü haftalardır, Cumhuriyet ve Sözcü gazeteleri, gerek haber seçimi ve sunumunda, gerekse birçok yazarının kaleminden, Kürtlerin siyasal haklarını aleyhinde bir kampanya yürütüyor. Onlara göre Kürtlerin varlığı yasal olarak tanınırsa 1923 Cumhuriyeti yıkılma ve yok olma aşamasına gelecektir. Anayasal ve yasal haklarının kabul edilip devlet kütüğüne işlenmesi emperyalist bir projedir ve ülkemizi bölmeye yöneliktir!
CHP Yönetimi ve Seçmenlerinde iki eğilim
CHP, bu konuda sıkıntı içindedir. Bir yanda çağın gidişine ayak uydurma, ülkedeki azınlıklara karşı hoşgörü ve onların haklarını tanıma eğilimi söz konusudur. Geçmişte Kürt partisi yasaklıyken Kürt temsilcileri CHP listelerinden Meclis’e taşıma, yakın zamanlarda “Kent Uzlaşısı” adıyla yerel yönetimlerde Kürtlerle iş birliği ve benzer uygulamalar bunun örneklerindedir. Öte yandan, Yüz yıllık Cumhuriyet tarihi boyunca beyinlere sokulmuş, Türkiye’de yalnız Türklerin yaşadığı, Türk olmayanların da kendilerini Türk saymak zorunda olduğu, Elazığ- Çarşısında Kürtçe konuşanlardan beş kuruş ceza almaktan başlayıp günümüzde Kürt dilinin okullarda öğretilemeyeceği gibi görüşlerle koşullanmış geniş bir kamuoyu vardır. Bu kitle az çok tahsillidir ve tahsilleri sırasında kendilerine öğretilenlerin etkisi altındadırlar. Bu grup, Kurtuluş Savaşı yıllarındaki Kürt-Türk birliğinin sağlanması nedenini öğrenememiştir. 1921 Anayasasının bu konudaki yerel özerklik hükümlerini hatırlamak bile istememektedir. Kürtlere karşı yaptırımların daha çok Tek Parti döneminde (ve devamında) uygulandığı için Atatürk’ü kendilerine siper etmektedirler. Böylece, Atatürk’ün de zaman ve zemine göre görüş değiştirdiğini kabul etmemekte ve onu dondurmaktadırlar.
CHP Yönetiminin Seçmenleri Eğitme Görevi
CHP yönetiminin ve Genel Başkanları Özgür Özel’in konuya böyle yaklaşmadığı ortadadır. Nitekim “Kürtler, benim sorunum yok!” deyinceye kadar Kürt sorununun varlığını kabul edeceklerini Özgür Özel söylemiştir. Bu gerçekler, yani CHP seçmeni ile demokrasi ve insan hakları arasındaki çelişkiyi gidermek, yani halkı demokrasiye ikna ederek sorunun çözümünde önündeki engelleri kaldırmak CHP yönetiminin görevi olmalıdır. Görüşlerinde sık sık Atatürk’e atıf yapan CHP, Atatürk’ün donmuş bir kalıp değil, bağımsızlık ve çağdaşlık ruhuyla biçimlenmiş, zamana ve ihtiyaçlara göre geliştirilmesi gereken bir bütün olduğunu anlamalı ve anlatmalıdır. anlatmalıdır. Değilse, 1923-1938 arası yönetim yöntemlerinin bugünkülerin neden farklı olduğu ve olması gerektiğini de anlatamaz. Örneğin o dönemde iktidar partisinden başka bir partiye izin verilmiyordu ve basın özgürlüğü yoktu. Sol ağır bir baskı altındaydı. CHP nasıl bunları savunamazsa, Kürtlerle ilgili o dönemde oluşmuş yargılara teslim olamaz.
Kemalizm’i Güncellemek
Dünyanın en tanınmış Marksisti Lenin, Mark’ın görüşlerini yeni koşullara göre yorumlamasa ve güncellemeseydi, Ekim Devrimine önderlik yapamazdı. Çünkü Marks, Devrimin işçi sınıfının geliştiği Avrupa’da ve birkaç ülkede birden yapılabileceğini savunuyordu. Ancak 19. Yüzyılın Avrupası’nı göz önünde bulunduruyordu. Lenin 20. Yüzyılın emperyalizm yüzyılı olduğunu ve devrimin emperyalizmin zayıf bir halkasında ve tek bir ülkede gerçekleştirebileceğini gördü.
Kaldı ki, Türkiye’nin bağımsızlığa kavuşması ve içerdeki birliği güçlendirmek için başvurulacak yöntemler Kurtuluş Savaşı yıllarında vaat edilmiş ve uygulanmış bulunuyordu. Böyle Mustafa Kemal Paşa’nın başında bulunduğu antiemperyalist bir deneyim varken bunu görmezlikten gelmek, Kürt sorununu anlamamaktan başka bir şey değildir.
Size, şimdiye kadar dikkat etmediğiniz bir gerçeği hatırlatırsam şaşırmayınız. 1921 Anayasasında “Türk” sözcüğü yoktur. Yalnız onda mı, 1921’den beri coşkuyla ve göğsümüz kabararak söylediğimiz İstiklal Marşı’nda da Türk sözcüğü yoktur. Buna karşılık bol bol “Millet” sözcüğü vardır. Bunun nedeni “Millet” kavramının ülkedeki bütün Müslüman unsurları ifade etmesidir. Bugün kullandığımız “millet” kavramının Kürtleri ve diğer unsurları da ifade edecek biçimde anlamak en doğru yoldur. Onlar hakları bakımından da eşit yurttaşlardır.











































