YUTKUNDUM
- Mehmet ŞAMİLOF
- 3 saat önce
- 1 dakikada okunur

Mehmet Şamilof
*
Tarihler gösteriyordu dört ağustosu,
Yanımda dost Sedefoğlu.
İndik Kazancı yokuşunu,
Döndük Kabataş’a doğru.
Gündüz, dereceler otuz beşi gösteriyordu.
Hava durumu sunucuları:
-Dışarı çıkmayın,
-Bol su tüketin,
-Az hareket edin, diyordu.
Yürüdük Kabataş’a doğru.
Güneş batmış,
Yıldız esiyordu
Boğaz’dan Marmara’ya doğru.
Herkes gidecekti evine,
Trafik yoğun,
Yayalar kırmızı ışıkta yeşilin yanmasını beklerken
Sucu kız bağırıyordu:
-Buz gibi su!
-Sucuuu!
-Su!
Karmaşanın ortasında
Adem oğlu kaldırım taşına çulunu seriyordu.
Belli ki paltosunu yanında taşıyordu,
Geceleri sarayına döşek yapıyordu.
Altı delik ayakkabılarından yastık,
Hava sıcak,
Yorgana gerek yoktu.
Görmezden gelen binlere inat,
Dedik, “Edelim birazcık sohbet.”
Selam kelam derken sorduk:
Ne yer, ne içersin,
Nerede ihtiyaç giderirsin?
Ahh, çekti derinden.
Dedi ki:
– İsviçre’de okula gittim.
– Avrupa’nın üçte ikisine seyahat ettim.
– Ana dilim Kürtçe ve Türkçe’den gayri
İtalyanca, İspanyolca, biraz da Fransızca talim ettim.
– Beraberinde yasalara isyan ettim.
– İki oğlum ve karımı yaban ellere terk ettim.
– Hikayem uzun...
– Karşıdaki petrole giderim,
– ihtiyacımı gideririm.
– En son ihtiyaç gidermeye gittiğimde,
döndüm baktım ki
heybem yoktu yerinde...
İçimden…
Demek ki senden daha çok ihtiyacı olan biri vardı âlemde,
diye düşündüm.
Ama bir şey diyemedim.
Yutkundum…











































