top of page

Polis Şefi Pirhasan

Niyazi UYAR

*

ree

"6 Haziran Ecevit Başbakan!" sloganının atıldığı yıllarda lise sonda okuyordu Pirhasan! O yıllardan beri, belki çok daha eski yıllarda renklere siyasi yaftalar yapıştırılmış olabilir. Mesela yeşil dindarların, kırmızı solcularındı, mavi Ecevit mavisi olmuş onu da sosyal demokratlar sahiplenmişti yetmişli seksenli yıllarda!


Pirhasan’ın babası Almanya’da Mercedes araba fabrikasında çalışmaktadır. Pirhasan dünyaya gelince babası, Hasanların piri olsun diye Pirhasan koymuş adını. Pirhasan adı, bir mezhebin aidiyetini bayrak edinen bir ad olmasına rağmen, Cemalettin Efendinin o mezheple uzaktan yakından bir alakası olmadığı gibi belki de nefret etmektedir o mezhepten! Lise sonun edebiyat şubesinde okuyan Pirhasan, Ecevit’i, Ecevit’in mavisin yüreğinin baş köşesine oturtmuş buna sebep de sık sık okulu kırıp onun mitinglerine gitmiştir.


Pirhasan’ın babasının adaşı Almanya’da dinci tarikatın şeyhidir, bu ada sebep olacak o tarikata bağlanmış, zaman içinde en has müritlerden biri olmuştur. Cemalettin Efendinin oğlu Pirhasan, dünyaya sol pencereden bakarken, Cemalettin Efendi, sağdan hem de en sağdan bakmaktadır. Yıldan yıla görürler birbirlerini, o da kısa bir zaman aralığında. Yan yana geldiler mi, hasım gibi tartışmaya başlarlardı ki, ne tartışma…


Pirhasan babası ile bir araya gelmek istemediği gibi babası Cemalettin Efendi de oğlu ile yan yana gelmek istemez. Yılda bir Cemalettin Efendinin izinli geldiğinde birbirlerini topu topu üç beş saat ya görürler ya görmezler. Bir de Cemalettin Efendinin çocukluk arkadaşı Seyfullah'ın, onun şerefine verdiği davette...

Liseyi bitirdikten sonra yalnızlıktan, sahipsizlikten üniversite okuyamayan Pirhasan, askerlik çağı gelince yoklamasını yaptırıp askere gider. Asker ocağında bölük komutanının isteği ile çavuşluk sınavına girerek sınavı kazanır ve çavuş olur...

Yaşı yirmi üç olmuştur, daha bir baltaya sap olamamış, işsiz güçsüz dolaşıp dururken bazı arkadaşları üniversite okumuş, bazıları evlenip yuva kurmuş, bazıları sevgilileriyle gezip tozarken, bazıları da nişanlıdır. İşi gücü olmadığı için o, evlenmeyi düşünemez bile, evlenmeye kalksa nasıl geçinecektir? Lise okurken siyasal hareketlerin tam da göbeğinde yer alan Pirhasan, içinin ısındığı, gönlünün aktığı dost yüzlüsüne “seni seviyorum,” demeyi içinden geçirip dururken, dost yüzlüsü, ona sıcaklık gösterip dururken, dernek yönetimindeki fikri kıymetli İbrahim Demir:


“Aşk meşk küçük burjuva işidir, bizim böyle şeylere ayıracak zamanımız olamaz, lütfen arkadaşlar,” diye sık sık toplantılarda uyarılarda bulunur ya Pirhasan da örgüt disiplinine bağlı, tam bir görev adamıdır ya İbrahim Demir, öyle diyecek de o, dost yüzlüsünün ilgisine, onun meyline, karşılık verecek…

Pirhasan, askerden geleli üç yıl olmuş, fakat doğru dürüst bir iş bulamamış, günübirlik işlerde çalışarak, karnını anca doyurur.

"Güzel bir iş, karnımı doyuracak bir iş, bir iş… yuva kurmamı sağlayacak bir iş… İnşallah bir iş," diye diye sabah akşam tekrar ederek totem yapar.


Günler böyle geçip giderken, iş dönüşlerinde Kahveci Bekir’in kahvesine uğrar bir iki bardak çay içerdi. Yine bir gün iş dönüşü Kahveci Bekir’in kahvesine uğramış çay içmek istemiş canı. Kahvenin yeşil renkli ahşap kapısını iteleyerek içeri girer ve bir masaya oturur. Kahveci Bekir’e, “Bekir abi demli bir çay,” der. Çay gelinceye kadar, cebinden çıkardığı birinci sigarasından bir dal çıkarıp yakar. Bir sigara demezdi o, bir sigara yerine “bir dal,” derdi. Çayı yudumlarken sigarasından bir iki nefes alıp dumanlara büyük, küçük kan dolaşımı yaptırırken, diğer yandan o yılların sosyal demokrat gazetesi Milliyet Gazetesinin birinci sayfasının sağ alt köşesindeki habere takılır gözü. Haberde polis alınacağı yazmaktadır. Şartları uymaktadır, lise mezunu olması yeterlidir. Güvenlik soruşturmasından bir aksilik çıkmazsa, polis olacağı düşüncesi bütün hücrelerine kadar sirayet etmiştir tam o anda. İllaki güvenlik soruşturmaları, illaki güvenlik soruşturmaları ondan çekinmektedir. İnsanoğlu anlaşılmaz karakterli bir varlıktır, belli mi olur, onun onmasını, gülmesini istemeyen bir muhbir vatandaş, yalan beyanla geleceğini karartabilirdi, olur mu olurdu; yine de tedbiri elden bırakmaması lazım Türkiye'dir burası...

Beş yıllık polistir Pirhasan, çalışkan, dikkatli, görevine sadık ve atak. Polis olmasına olmuştur, fakat Pirhasan’ın mavi tutkusu azalacağına artmıştır. İç çamaşırlarına kadar mavidir. Mesai dışında tepeden tırnağa maviye kesmektedir her yanı: Pantolonu, kabanı, gömleği, kazağı, çorabı… Sigarası bile maviye yeni ad olan parlementtir.


Baharın ilkinde ve sonundaki günlerde, montu kot, pantolonu kottur. Dikili sahilini adımlarken, dudaklarının arasına sıkıştırdığı parlement sigarasını hiç çıkarmaz, tükeninceye kadar dudaklarının arasında tutar, dumanın mavi gözlerinin önüne bir sis perdesi olmasına aldırmazdı. Seyrek dişleri, sigara içmekten ten rengine dönüp sapsarı sararmıştır. Dişleri gibi kıvır kıvır sarı saçları da seyrektir. . “Çay, sigara, çay sigara,” derler ya, o da çay, sigara içmekten yemek yemeyi unutur, öğün artlardı. Doğru dürüst beslenemediğinden kürdan gibi, upuzun uzayıp gitmiştir. Esaslı bir rüzgâr esse alıp götürürdü belki. Okyanus kıyısındaki devletlerden birinde yaşasaymış, muson rüzgarları kim bilir nerelere savurmuştur onu?


İzmir Yeşilyurt Emniyetinde çalışırken başarılı çalışmaları ona narkotik büroda şef unvanını getirmiştir. Getirmiştir getirmesine de onun adalet anlayışı bugün olduğu gibi, her zaman başının belası olacaktır. Nitekim bir dosyayı takip ederken, önüne uzatılan tebellüğ belgesini imzalar. Yazıda Dikili İlçe Emniyet Müdürlüğüne atamasının yapıldığı yazmaktadır. Hiçbir yorum yapmaz bilir ki, yapacağı her yorum, huzurunu kaçıracak, mutsuz edecektir. Kimseye hiçbir şey demeden, ilişiğini kesip Dikili İlçe Emniyet Müdürlüğünde görevine başlar. İlçe Emniyet Müdürünün babacan yaklaşımı içini ısıtır. İlçe müdürü, “sana iki gün izin veriyorum, önce şehri gez dolaş, neresini seversen orada bir ev kiralamaya çalış, kolay gelsin,” deyip uğurlar.


Polis Şefi Pirhasan, Dikili İsmet Paşa Mahallesinde, deniz gören eski, ahşap bir evi beğenip kiralar. Ev sahibi pazarcılık yapan Ahmet Amcadır. Ahmet Amca:


“Senin yaşında bir oğlum var, adı İbrahim, Türkçe Öğretmeni. Şu an Sivas’ın Şarkışla ilçesinde çalışıyor. Seni sevdim evlat, ucuza vereceğim, güle güle otur!”


Günler huzur içinde geçip giderken Pirhasan’ın, Dikili öğretmenevinde bir arkadaş meclisinde tanıştığı Aynur Öğretmene akıvermiştir gönlü. Ondan sonraki günlerde fırsat yaratıp öğretmenevinde bir araya gelir, çay kahve içip tanımaya başlarlar birbirlerini. Çay kahve içerlerken mavi tutkularının da ortak olduğunun farkına varırlar, ikisi de maviye aşıktır. Pirhasan’ın mavi aşkı, Ecevit mavisidir. Aynur Hanım’ın mavi aşkı da aynı olmalı. O yılların mavi aşkı Ecevit’ten gelmiştir. Dağa, taşa “Karaoğlan,” adını yazdıran Ecevit, gönüllerin sevgilisi olmuştur...


Aynur Öğretmen’in sol yanağındaki gamzesi gülümseyince, daha bir belirginleşir, yarım çekik gözleri, kısa küt kesilmiş kestane kızılı saçları, hafif bir esintiyle dalgalanır, kısa küt saçlar dalgalandıkça, Pirhasan bir hoş olur, kestane kızılı saçların dalgalarının içinde kaybolup gitmektedir...


Renklerin siyasi görüşü yoktur, yok olmasına da ırkları bile renklerle tasnif eden insanlar renklere siyasi misyon yüklemekten geri durur mu? Yazarların başı kel mi, onlarda renklerle seslenmiş okuruna. Mesela biri Mavi ve Siyah demiş, biri Kara demiş, biri, Benim Adım Kırmızı demiş, biri Sarı Sıcak, biri Pembe dizi demiş, biri Yeşil Gece demiş, biri Yeşil demiş… Ecevit’in modası geçince mavisi de unutuluvermiş öyle. Ecevit mavisi dememiş kimse, yalnız renklerin en asili mavi, verir mi birinciliği, yeni, enternasyonal bir sıfat takınıp oluvermiş Parlementin mavisi!

Mavi motivasyonu ile sık sık bir araya gelen Aynur Öğretmen’le Polis Şefi Pirhasan’ın evlilikteki cicim ayları çabuk geçmiş, bir zaman sonra aynen halk deyimi ile "kedi köpek" gibi olmuşlar. O kadar uzaklaşıp nefretlerini çoğaltan bu iki medeni insan yatakta aralarına bir kılıç koymasalar da bir uçurum oluşmuşlar ki ne uçurum! Aynur Öğretmen her gün bir başına Ege’ye bakan penceresinden Ege'nin mavisine batıp çıkarken, Pirhasan dışarıda arkadaşları Recai ve Mahmut’la buluşur bir iki kadeh attıktan sonra eve gelir. Evliliğin ilk günlerinde akşamı iple çeken Pirhasan'ın yaman bir soğukluk esir almıştır yüreğini, eve gelmek istemez canı. Severek, anlaşarak hayatlarını birleştiren bu iki medeni insan, medeniyet kelimesinin içini boşaltmışlar kısa zamanda, artık "keçileri bile bir ormanda yayılmaz," olmuştur. Pirhasan mavi tutkusundan kopalı aylar olmuş, yas tutanlar gibi karalara bürünmüştür. Evde ne kadar mavisi varsa hepsini siyah çöp torbalarına doldurup belediye çöp konteynıra atmıştır.


Mavi aşkı karaya dönen Pirhasan’ın aksine Aynur Öğretmen’in mavi aşkı devam etmektedir. Pirhasan’ın mavi tutkusu öteden beri huzurunu kaçırmaktadır zaten iş yerinde. O da dönen, fır dönen fırdöndüler gibi dönmüş hidayete erenler safında almıştır yerini. Onun, "baba gibi" derler ya işte tam öyle baba gibi sevdiği emniyet müdürünün tayini Şırnak’a çıkınca huzuru iyiden iyiye kaçmış, huzuru kaçmakla kalmamış, uğruna ölesi geldiği fikri dünyasından kopmuştur. Bir de yeni gelen müdür Pirhasan’a iyiden iyiye zıt gitmiş, tarifsiz bir mobbing uygulamaya başlamıştır. Bu siyasal düşünce ile onun bu teşkilat içinde huzur bulması imkansızdır. Üç beş yıldır teşkilatın siyasal angajmanları çalışmasını çok güçleştirmiştir. Ya bu deveyi güdecek ya da başka bir diyara gidecek; sanki başka diyarda her şey güllük gülistanlıktır!


Ege, Dikili sahiline şlap şlap çarpıp dururken, sahilden aldığı kumları istiridye kabuklarını denizin içine ta orta göbeğine doğru alıp götürürken, Polis Şefi Pirhasan’ın mobbinge sebep bir zorunluluk gönlünden sildiği Ecevit'in mavisidir, O, Ege’nin mavi denizini de silip atacak hali yoktur gönlünden, Denizin mavisi yüreğinin bir odacığında durup oturmaktadır. Ege, mavinin en berrağını pare pare iletirken dört bir yana, onun yüreği parça parça olmuştur. İnancı, düşüncesi uğruna babası Cemalettin Efendiye bile eyvallah etmeyen Polis Şefi Pirhasan, Aynur Öğretmen’in gösterdiği direnci gösterememiş, fır dönen fırdöndüler gibi fırdöndü olmuştur. Bu fırdöndülük onun ruh sağlığını da etkilemeye başlamış ve zaman içinde kendinden nefret etmesine sebep olmuştur.


Polis Şefi Pirhasan böyle savrulup giderken, Aynur Öğretmen’in yalnızlıkta edebiyat sevdası çoğaldıkça çoğalmış, çoğaldıkça çoğalan sanat aşkı, deniz gören pencereden, mavi denize baktıkça yazma aşkını iyice depreştirmiştir. Yıllardan beri okuduğu kitapların altı çizilen cümleleri bir akıl defteri sihirli bir hazine gibi her daim elinin altında, "kurtlandırmaya" başlamıştır onu, demektedir ki “hadi durma aşkını yazıya dök, hadi durma!"


Anlaşarak, sevişerek bir araya gelen mavi tutkunu bu iki medeni insan, medeni sözcüğünün ruhuna aykırı, aynı evde, iki yaban olmuştur bir zamandır. Üç aydır, yatakları ayrıdır, ayrı olmakla birlikte yaman bir sinir savaşı da başlamıştır aralarında. Sinirleri sağlam olan savaşı daha az hasarla atlatacaktır. Öteden beri tutulan kayıtlarda da görüldüğü üzre sinir savaşlarından çokça kadınlar galip çıkmıştır. Çünkü erkekler ele bakımlıdır, bir başına yaşamayı beceremezler şekil "a" da çok görüldüğü gibi. Onlar iki yumurtayı birbirine çarpıp bir omlet yapmayı bile beceremezler, bir de …


Türkçe Öğretmeni Aynur Hanım, bir taraftan duygusal şarkılar dinlerken, diğer yandan duygusal tümceleri bir araya getirip eğitim enstitüsü yıllarının yüreğinin ta derinliklerine c35 betonla gömdüğü sevgisi, işte o sevgi, betonun içinde kalan bir deniz kabuğunun hava boşluğundan fışkırıp çıkmıştır adeta gün yüzüne. Eğitim enstitüsünün bastırılmış, üstüne c 35 beton dökülmüş sevgisi, Uludağ’ın yamacında Pirağa, İbram ve Kerem birlikte kırmızı şarap içtikleri mekanların karlarını delip çıkan kardelenler gibi çıkıvermiştir ortaya. Yıllar yıllar var, esamisi okunmayan, üstüne c 35 beton dökülen aşk, sosyal medya erbabı ile birbirlerini bulmuşlardır birbirlerini. Dünü, dünün daha dününü birbirlerine bir çırpıda özet geçen iki eski aşık, hemen her gün görüntülü arama ile kavuşup sarmaş dolaş olurlar, hemen her görüşmede sarmaş dolaş olurken dünün pişmanlıklarına, konjektürel atmosferine veryansın ederler.


Polis Şefi Pirhasan, mesai çıkışı arkadaşları Recai ve Mahmut’la Bakkal Muharrem’den aldıkları biraları şehre hakim bir tepede, kavrulmuş yer fıstığı ile içerken, ahları art arda çekerler. Aynur Öğretmen’le Polis Şefi Pirhasan’ın bir araya gelmeleri bundan sonra imkansızdır. İçine yaman bir kurt düşen Pirhasan, Aynur Öğretmen’in her bir hareketini dakika dakika takip etmeye başlamıştır bile. Telefon teşkilatında çalışan Baki Peynirci’ye bir vesileyle yardımcı olmuş onu bir beladan kurtarmıştır bir tarihte. Baki Peynirci, Aynur Öğretmen’in sevgilisi ile olan telefon görüşmelerinin dökümünü dakikası dakikasına iletir Pirhasan’a. Artık cin şişeden çıkmıştır, artık Anadolu erkeğinin gördükleriyle yaşamasının imkânı yoktur. Analar erkek çocuklarını büyütürken, “a benim güzel oğlum, bakır taşaklı oğlum, pipini seveyim senin, sen soyumuzsun, istikbalimizsin… gibi benzer söylemlerle büyütülen Anadolu erkeği, yüklendiği bu ağır misyonla erkeliğin icabını yerine getirilmelidir...


Polis Şefi Pirhasan, Aynur Öğretmene bedel ödetmesi lazımdır, yetiştiği sosyal çevre bunu emretmektedir.


Kan akmalı, kan akmalı hem ne kan...

Günlerden salıdır. Polis Şefi Pirhasan, Recai, Mahmut, Bakkal Muharrem’den aldıkları kavrulmuş yer fıstığı ile birlikte şişe şişe bira içerler. Polis Şefi Pirhasan’ın öfkesi yüzünde, gözünde her bir uzvuna sirayet etmiştir. Üç arkadaş çektikleri ahlarla şehre hakim tepeden her yeri inletirken, Ege sakince seğirir. Bu seğirti iyiye delalet değildir. Uzaklardan kara bir bulut yavaş yavaş şehrin üstüne doğru sökün edip gelirken, Ege de hafiften kıpırdayarak, kıyılara şılap şılap vurmaya başlamıştır. Biralarını içen üç arkadaş Dikili, Öğretmenevine gider, Ocakçı Veli’nin bol köpüklü kahvesini höpürdete höpürdete içerler, Onlar kahveyi içerken Pirhasan kahveyi mi, kahve Pirhjasan'ı mı içmiştir farkında olmamıştır. Öfkesi konuştukça azalacağına dağlar kadar olmuştur. Pirhasan, bu boynuzlanmanın ana fikrinin yazacak, Aynur Öğretmen'e diyetini ödetecektir.


“Daldın gitti, Piro dedi Recai!”

“Aynen daldın be Piro, bu kadar takma kafana, hem de bir yanlışlık yapayım deme sakın!”

“Doğru derseniz be birader, bu öğretmen hanım, beni çapraza getirdi be gardaş, bedel ödemesi lazım, ama nasıl bi bedel olcak onu bilmiyom!”

“Sakın ha dedi Recai!”

“Sakın ha dedi Mahmut!”

“Bi gün gazetelen üçüncü sayfasında görünce Piro’ya kelepçe vurulmuş görürseniz sakın şaşırmayın!”

“Sakın ha,” dedi Recai!

“Sakın ha,” dedi Mahmut!

Maviden Ecevit mavisine başlayan sevdanın yanık türküsü, sosyal medyanın arama motorları ile tazelenen eski aşklar kana, bir cana sebep olmuştur…


Yorumlar


bottom of page