İki binli yıllardan önce, yani 21. Yüzyıla girmeden önce bugüne göre daha mutlu, daha tutarlı, daha aklıselim sahibi insanlardık galiba. Kendi küçük dünyalarımızda sessiz sakin yaşayıp gidiyorduk ne güzel... Sonra sosyal medya dediğimiz Facebook, İnstagram, Twitter vb. mecralar çıktı ortaya, yaygınlaştı ve hayatımız birden bire değişti, rengarenk oldu adeta... Bunlar yokken insanlar ne yapıyordu, bizler ne yapıyorduk diye düşünüyorum bazen...
"Tüfek icat oldu, mertlik bozuldu" dedikleri gibi atalarımızın sosyal medya hayatımıza girdiğinden beri hepimiz her konuda birer bilirkişi, uzman, profesör hatta birer kahraman kesildik. Toplumsal bir olay mı yaşanıyor otur klavyenin başına başla yazmaya; as, kes, küfret, karalar bağla, velveleye başla, olur olmaz her şeyi araştırmadan, irdelemeden paylaş da paylaş... bas bir tuşa salla gitsin...
Hele basmakalıp hazırlanmış, anlam, anlatım bozukluğu ve yazım yanlışı dolu cafcaflı paylaşımlar çoğumuzun vazgeçilmezi. Belki pek çok arkadaşım bana kızacak, ama örneğin perşembe akşamından başlayan rengarenk "cumanız mübarek olsun" paylaşımları samimi gelmiyor bana. Her doğan yeni günün kutsal ve mübarek olduğuna inanıyorum çünkü... Sonra "şunu paylaş" direktifleri, "bilmem kaç kişi beğenir" lafları, "bayrak zincirleri" de bıktırıcı ve anlamsız elbette.
Gelelim özel paylaşımlarımıza; ben de dahil olmak üzere sosyal medya kullanan herkes gezdiğini, gördüğünü, yaşadığını hatta bazılarımız yediğini içtiğini bile paylaşıyor, paylaşıyoruz. Bu tabii ki güzel hem de çok güzel (mi?). Birbirimizden haberdar oluyor, bilgileniyoruz; ama bazen abarttığımızı, insanları bıktıracak kadar aşırıya kaçtığımızı hiç düşündüğümüz oluyor mu acaba?
Malum artık teknoloji çağındayız; hepimiz her şeyden anında haberdar oluyoruz; tv'lerden, bizden daha akıllı telefonlarımızdan, tabletlerimizden vs. vs... Bu durumda herkesin malumu olan şeyleri, özellikle çirkin ve iğrenç haberleri felaket tellalı gibi tekrar tekrar duyurmanın ve paylaşmanın mantığını çözemiyorum. Bu tür paylaşımların toplumsal olarak hepimizi çöküntüye uğrattığına ve kimseye bir fayda sağlamadığına inanıyorum.
Zaten yaşadığımız zor ve kötü günler hepimizi yeterince umutsuzluğa sürüklemiş haldeyken neden yangına körükle gitmeye devam ettiğimizi bir türlü anlayamıyorum. Acaba çok mu yalnız hissediyoruz kendimizi de yalnızlıktan kurtulmak için bu yola baş vuruyoruz?
Offf ! Farkındayım, hayli sevimsiz, hatta kiminize göre küstahça ve ukalaca bir yazı oldu. Belki "beğenmiyorsan çek git, kullanma o zaman sosyal medya filan" da diyebilirsiniz. Haklısınız, buna da saygı duyarım. Ama ben ancak güzelliklerin paylaşıldıkça çoğaldığına, çirkinliklerin ise paylaşıldıkça çöküntü yarattığına inanıyorum. O nedenle küfür, hakaret dolu seviyesiz paylaşımlardan, çok sert siyasi paylaşımlardan uzak durmaya çalışıyorum. Hatta bu anlamda zaman zaman kendimce temizlik bile yapıyorum.
Bir de şu var, sosyal medyada moda olan; bu yazıyı sade paylaşırsam çok okunmayacağını, göz alıcı bir fotoğrafla paylaşırsam (hatta kendi fotoğrafımla paylaşırsam, mahzun olmamam için ) biraz ilgi göreceğini, emek verip yaşatmaya çalıştığımız dergimizde (Ör: Ada Dergi'de paylaşırsam birkaç sadık okuyucu arkadaşın dışında hiç okunmayacağını iyi biliyorum.) Yani anlayacağınız "Beğen" ifadesinin karşısındaki sayıların da hiçbir zaman gerçekleri yansıtmadığını bildiğim gibi... Sürç-i lisan ettimse affola
Comments