top of page

Mavi Gözlü Dev: NAZIM HİKMET

Yazarın fotoğrafı: Semihat KARADAĞLISemihat KARADAĞLI


Semihat KARADAĞLI

*


Geldi dört güvercin

güvercin

suda yıkanmak için.

Su mapushane yalağındaydı

ve güneş

güvercinlerin

gözünde, kanadında, kırmızı ayağındaydı.


girdi dört güvercin

yıkanmak için

suyun içine.

ve kederli toprakta dört insan

baktı dört güvercine.


güvercinler hep beraber

güneşi taşıyıp kırmızı ayaklarında uçabilirler

durdurmaz onları demir ve duvar

güvercinlerin yumuşak kanatları var.

Ve kanatlar

şimdi burda, şimdi damın üzerinde.

insanların kanatları yok

insanların kanatları yüreklerinde.


Dört güvercin

güneşe varmak için

yıkandı, uçtu sudan.


DOĞUM GÜNÜ

15 Ocak mı? 17 Ocak mı? Yoksa Kasım ayı mı?

Dünyanın tanıdığı ve sevdiği özgürlük şairlerindendir Nazım Hikmet. O nedenle sadece ölüm ve doğum günlerinde değil her zaman anılacak şairlerdendir.

İçlerinde Memet Fuat’ın da olduğu birçok yazar tarafından benimsenmiş olan bu iddianın iler tutar hiçbir yanı yoktur. 20 Kasım 1901 tarihinin o yıllarda resmî olarak kullanılan Rumî takvimdeki karşılığı 7 Teşrinisani 1317’dir. Teşrinisani bu takvime göre dokuzuncu aydır. 20 Ocak 1902 ise 7 Kânunusani 1317’dir. Kânunusani onbirinci aydır. Miladî takvime göre yıl değişse de Rumî takvime göre hâlâ 1317 yılı devam etmektedir. Dolayısıyla çocuğun yaşı devlet katında değişmiş olmaz. Görüldüğü gibi 20 Kasım ya da 20 Ocak tarihleri hiçbir belgeye veya kanıta dayanmamaktadır.


Birçok kaynakta 15 Ocak 1902 olarak geçen Nâzım Hikmet’in doğum günü, son yıllarda, 17 Ocak 1902 olarak kabul edilmeye başlandı. Bunun da çok haklı bir gerekçesi vardı: Nâzım Hikmet’in eniştesi Memduh Bey’in, çocuğu Celalettin Ezine için tuttuğu günlükte bir not yer almaktaydı. Bu notta aileye yeni bir bireyin katıldığı, Celile Hanım’ın doğum yaptığı yazılıydı. Doğum Memduh Bey’le Celalettin’in Hikmet Bey’in evlerine gittiği sırada olmuştu. Bebeğin adı da “Mehmed Nâzım” konulmuştu (Memduh Ezine, Aile Günlüğü, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2011, s. 59).


AA 07/01/2011 tarihli haberinde Nazım Hikmet’in doğum tarihinin 17. Ocak 1902 olduğu bildirilmiştir. Haberde:

Nazım Hikmet’in halası Mediha Hanım’ın, önemli bir hukukçu ve güçlü bir edebiyat diline sahip kocası Memduh Ezine’nin günlüklerini içeren defteri, küçük oğlu ve Nazım’ın yakın arkadaşı Orhan Ezine tarafından, koruması ve sahip çıkması için amcasının kızı Halet Çambel’e verildi.

Halet Çambel arşivinde bulunan hatıratı inceleyen M. Melih Güneş yaptığı araştırma sonucunda şairin bugüne kadar bilinen doğum tarihinin 17 Ocak 1902 olduğu bilgisine ulaştı."

Memduh Ezine hatıratındaki Nazım Hikmet’in dünyaya geldiği tarihe ilişkin bilginin yer aldığı sayfanın çevirisi şöyle:

"4 Kanunusani 317. Çok şükür Cenab-ı Hakk’a, aileye bir vücut daha karıştı. Yengen Celile Hanım bugün saat dörtte vaz-ı haml etti. Dayı Beyin Hikmet’in bir oğlu dünyaya geldi. Kendisi "Mehmet Nazımım" diye çağrıldı. Gerek vaz-ı haml esnasında ve gerekse yedi yatağı kalkıncaya kadar bir müddet zarfında orada başlarında bulunmak ve muavenet etmek üzere Hikmet’in evine gitmiştik. Sen sonradan oraya götürülmüş idin ki dayının sokak kapısından içeriye girmekliğini müteakip Nazım doğuyordu. Bunu senin ayağının uğuru saydık ve müteyemmin addettik. Cümle ile beraber Cenab-ı Hak, bu Nazım kulunu da muammer ve hayırlı kılsın." Şeklindedir.

Tarihçi Yücel Demirel’in bu konuda yaptığı araştırmalar ve Kitap-lık dergisi, Temmuz-Ağustos 2018, sayı 198’de yayınlanan yazısında :

Günlükteki bu notun 4 Kânunusani 1317 tarihli güne ait olduğu görülünce bunun karşılığı olan 17 Ocak 1902 Nâzım Hikmet’in doğum günü ilan edildi. Ayrıca günlükte 2 Mart 1902 tarihli notun altında Nâzım Hikmet’in bebeklik resmi vardı. Hikmet Bey oğlunun ağzından fotoğrafın altına şöyle yazmıştı: “Muhterem Enişte Beyim ile Muazzez Hanım Halama elli üç günlük resmimi takdim ederim. 27 Şubat 317 Mehmed Nâzım” (A.g.e., s. 61).


Fotoğrafın altındaki tarih 27 Şubat 1317, yani 12 Mart 1902’dir. 17 Ocak’tan 54 gün sonra. Ama acaba Hikmet Bey bu notu yazdığı tarihi mi kaydetmişti, fotoğrafın çekildiği tarihi mi?


Yine günlükte, 28 Ocak 1903 tarihli notun üstünde Nâzım ile Celalettin’in birlikte çektirdikleri bir fotoğraf daha vardır. Memduh Bey bu fotoğrafın Nâzım bir yaşına bastığı zaman çekildiğini yazar (A.g.e., s.75). Bu farklı tarihlerde kaydedilmiş notların tümü göz önüne alındığında, tek başına Memduh Ezine’nin günlüğünden yola çıkarak kesin bir tarih belirlemenin güç olduğu görülmektedir. Ancak yakın zamanda bu durum değişmiştir.


Yeşim Bilge ve arkadaşları Piraye Koleksiyonu’ndan Nâzım Hikmet’in not defterlerini (Nâzım’ın Cep Defterlerinde Kavga, Aşk ve Şiir Notları (1937-1942), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2018) hazırlarken bazı mektup ve fotoğrafları da ortaya çıkardılar. Bunlar arasında Nâzım Paşa tarafından oğlu Hikmet Bey’e gönderilen bir telgraf ve bir mektup vardır. Telgraf 15 Ocak 1902’de Paşa’nın mutasarrıf olarak görev yaptığı Kayseri’den Selanik’e çekilmiştir. Mektup ise ertesi gün, yani 16 Ocak tarihlidir. Telgraf şudur:


“Selanik Mesâlih-i Ecnebiye Müdiriyetine


Cenâb-ı Hak maa-aile mes’ûd ve muammer eyleye bilutfihi’l-kerîm oğlumun ismi Mehmed Nâzım olacaktır.


Mehmed Nâzım”


Bu telgraf ertesi gün Selanik’e ulaştığında (3 Kânunusani 1317) Nâzım Paşa aşağıdaki mektubu yazar:


“Oğlum cenâb-ı vâcibü’l-vücûd maa-aile mes’ûd ve muammer buyursun Mehmed Nâzım için tensip edeceğiniz bir şey alınmak üzere on adet Osmanlı lirası posta ile gönderildi. Bileti melfûftur. Nâzım’ın benim tarafımdan öpülmesini ve eltâf-ı celîle-i hazret-i risâlet-penâhîye tevdî olunarak her hidmetinin besmele ve salât ve selâm ile görülmesini rica ederim.


Celîleciğin kemâl-i afiyetle kurtulduğundan dolayı eltâf-ı sübhâniyyeye azîm teşekkür ederiz. Celîle’nin mübarek kalbi ve cenâb-ı hakka i’tisâmı ve nebî-i kerîm ve azîm efendimiz hazretlerine olan ubûdiyeti kendisine her işi hayırlı ve kolay edeceğinde şüphe yoktur. Kemâl-i hürmetle gözlerinden öperim. Dün akşam telgrafı alınca validenizin döktüğü mesrûriyyet yaşları görülecek şeylerden idi. Güzide’nin sevincinden sıçraması dahi pek hoş idi. Bilmem Celâlettin kıskanacak mı Nâzım’ın ağabeyisi cümlemizin gözümüzün bebeği olan Celâlettin elbette kardeşini kıskanmaz. Böylece kendisine anlatınız. Mediha’ya mufassal mektup yazıyorum gözlerinden öperim. Memduh biraz yalnız kalır sanırım. Elbette Mediha Celîle’yi yalnız bırakmaz. Nâzım için sıfat-ı pîr-i destgîr efendimizin nüsha-i kebirini ısmarlamıştım gelince gönderirim. Nâzım’ın tarihi şudur:


Mehmed Nâzım ism ü mahlasın koydum âna Nâzım

Hafîdim doğdu üç yüz on dokuz Şevvali dördünde


Bunu bir levhaya ipekle yazdıracağız. Celâlettin’in tarihini dahi öyle yaptıracağız. Mufassal mektup bekliyoruz. Baki var olunuz oğlum.


Fi 3 Kânunusani 317

Mehmed Nâzım


[üst tarafta] Posta olmadığından poliçe aldık melfûfdur.”


Bu mektuptaki en dikkat çekici yer Paşa’nın düştüğü tarihtir: Nâzım’ın Hicrî tarihle 4 Şevvâl 1319’da doğduğunu söylüyor. Bu tarih 14 Ocak 1902’dir. Bu tarihi Paşa bir karta “Celileciğe” ithafıyla yazıp göndermiştir. Bu kart Nâzım Hikmet’in 1921’de Moskova’da çekilmiş olan bir fotoğrafının altına yapıştırılmış olarak Piraye Koleksiyonu’nda bulunmaktadır.


Bu, Nâzım Paşa’nın torunlarına isim vermesi ve onların tarihini yazmasının ilk örneği değildir. Celâlettin Ezine’nin adını da o koymuştur. Onun için yazdığı tarih de şöyledir:


“Celâleddin Mehmed koydum ism ü mahlâsın Nâzım


Hafîdim doğdu Nisan on yedide üç yüz on beşte”


Özetlersek; 14 Ocak’ta Hikmet Bey Selânik’ten Kayseri’ye, babası Nâzım Paşa’ya, doğumu telgrafla haber verir. 15 Ocak’ta Paşa doğan çocuğa “Mehmed Nâzım” adı verilmesini telgrafla bildirir, 16 Ocak’ta da uzun bir mektup yazar. 17 Ocak’ta Memduh Bey günlüğüne Mehmed Nâzım’ın doğduğunu kaydeder, ama bugün doğdu demez. Zaten 20 gündür günlüğüne bir şey yazmamıştır.


Bunların dışında Nâzım Hikmet’in doğum gününün 15 Ocak olma ihtimali de vardır. Bu ihtimal Nâzım’ın Piraye Koleksiyonu’nda bulunan bir yaşındaki bir fotoğrafının arkasında yer alan nottan ileri gelmektedir. Fotoğrafın arkasına Hikmet Bey tarafından “Oğlum Nâzım’ın bir yaşlık resmidir. 2 Kânunusani 318” yazılmıştır. Bu tarihin karşılığı Miladî takvimde 15 Ocak 1903’tür. Ancak bu tarih fotoğrafın çekildiği tarih midir, Hikmet Bey’in fotoğraf eline geçtiğinde yazdığı tarih midir, ya da fotoğraf tam gününde çekilmiş midir, bunu bilmek mümkün değildir.


Nâzım Hikmet’in 53 günlük fotoğrafına gelince, Memduh Ezine’nin günlüğünde yer alan bu fotoğrafın, yine Piraye Koleksiyonu’nda bulunan iki kopyası her şeyi açıklamaktadır. Fotoğraftan bir kopyayı babasına gönderen Hikmet Bey oğlunun ağzından şöyle yazmıştır:


“Muhterem büyük pederim ve büyük validemin ayaklarını öperim. Elli üç günlük resmi takdim ederim. Şubat 317 Mehmed Nâzım”


Fotoğrafta gün belirtilmediği için ne zaman gönderildiğini bilmiyoruz. Ancak Hikmet Bey’in elinde tuttuğu ikinci bir kopyada fotoğrafın çekildiği tarih vardır: “23 Şubat 317’de aldırılmıştır.” Bu tarihin karşılığı 8 Mart 1902’dir, yani 14 Ocak’tan 53 gün sonra. Fotoğrafın üzerindeki tarih, Nâzım Paşa’nın 16 Ocak’ta yazdığı mektupta kaydettiği 14 Ocak tarihini doğrulamaktadır. Yakın zamanda ortaya çıkan bu iki önemli belge Nâzım Hikmet’in doğum tarihi konusundaki belirsizliğin giderilmesine ve kesin bir tarih açıklanabilmesine imkân vermiştir. Bu iki belgeye dayanarak Nâzım Hikmet’in gerçek doğum tarihinin 14 Ocak 1902 olduğunu söyleyebiliriz.” Şeklinde yaptığı açıklamada doğum tarihinin 14 Ocak 1902 olduğunu ileri sürmektedir.


Özgürlük Şairi Nazım




"Romantik komünist", "romantik devrimci" olarak tanımlanır. Siyasi düşünceleri yüzünden defalarca tutuklanmış ve yetişkin yaşamının büyük bölümünü hapiste ya da sürgünde geçirmiştir. Şiirleri elliden fazla dile çevrilmiş ve eserleri birçok ödül almıştır.

Yasaklı olduğu yıllarda Orhan Selim, Ahmet Oğuz, Mümtaz Osman ve Ercüment Er adlarını da kullanmıştır. İt Ürür Kervan Yürür kitabı Orhan Selim imzasıyla çıkmıştır.

Türkiye'de serbest nazımın ilk uygulayıcısı ve çağdaş Türk şiirinin en önemli isimlerindendir. Uluslararası bir üne ulaşmış, dünyada 20. yüzyılın en gözde şairleri arasındadır.

Şiirleri yasaklanan ve yaşamı boyunca yazdıkları yüzünden 11 ayrı davadan yargılanan Nazım Hikmet, İstanbul, Ankara, Çankırı ve Bursa cezaevlerinde 12 yılı aşkın süre yatmıştır.

1951 yılında hakkında Türk vatandaşlığından çıkarılmasına dair alınan karar ölümünden 46 yıl sonra Kültür bakanlığının önerisi üzerine 5 Ocak 2009 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile iptal edilmiştir.

Hayatında Yer Alan Kadınlar

Hayatı boyunca güzel kadınları sevmiş ve onlara birbirinden güzel şiirler armağan etmiştir.

İşte hayatında yer alan kadınlardan bazıları

Sabiha Hanım

Nazım’ın çocukluk aşkı olan Sabiha Hanıma yazdığı şiirde her şair gibi kadının gözlerine vurularak yazdığı dizelerde

“ Gözleri siyah kadın o kadar güzelsin ki

Çok sevdiğim başına yemin ediyorum ben

Koyu bir çiçek gibi gözlerin kapanırken

Bir dakika göğsünün üstünde olsa yerim

Ömrümü bir yudumda ellerinden içerim

Gözleri siyah kadın o kadar güzelsin ki.”

Dizeleri ile aşkını anlatır.


Azize Hanım

Nazım 17 yaşında bu kez Azize hanıma aşık olur. Doğal olarak da şiire sarılır.

“Rüyaya daldıran şarabın sun

Önümde gönlümle gelirken dize,

Şu yanan alnıma bir kere dokun,

Azize, gözleri nurdan Azize!”


Şükufe Nihal

Güzel olmamasına rağmen zarafeti ile her görenin aşık ya da hayran olduğu kadınlardan olduğu söylenen Şükufe Nihal’e Bir Ayrılış Hikayesi şiirini yazdığı söylenir.

“Erkek kadına dedi ki:

-Seni seviyorum,

ama nasıl,

avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp

parmaklarımı kanatarak

kırasıya

çıldırasıya…

Erkek kadına dedi ki:

-Seni seviyorum,

ama nasıl,

kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz,

yüzde yüz, yüzde bin beş yüz,

yüzde hudutsuz kere yüz…

Kadın erkeğe dedi ki:

-Baktım

dudağımla, yüreğimle, kafamla;

severek, korkarak, eğilerek,

dudağına, yüreğine, kafana.

Şimdi ne söylüyorsam

karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana..

Ve ben artık

biliyorum:

Toprağın –

yüzü güneşli bir ana gibi –

en son en güzel çocuğunu emzirdiğini..

Fakat neyleyim

saçlarım dolanmış

ölmekte olan parmaklarına

başımı kurtarmam kabil

değil!

Sen

yürümelisin,

yeni doğan çocuğun

gözlerine bakarak..

Sen

yürümelisin,

beni bırakarak…

Kadın sustu.

SARILDILAR

Bir kitap düştü yere…

Kapandı bir pencere…

AYRILDILAR”


Nüzhet Hanım

Ailesinin izin vermediği için evlenemediği Nüzhet’e olan aşkını “O mavi gözlü bir devdi” şiiri ile anlatır.

“O mavi gözlü bir devdi,

Minnacık bir kadın sevdi.

Kadının hayali minnacık bir evdi,

bahçesinde ebruli

hanımeli

açan bir ev.

Bir dev gibi seviyordu dev,

Ve elleri öyle büyük işler için

hazırlanmıştı ki devin,

yapamazdı yapısını,

çalamazdı kapısını

bahçesinde ebruli

hanımeli

açan evin.

O mavi gözlü bir devdi,

Minnacık bir kadın sevdi.

Mini minnacıktı kadın.

Rahata acıktı kadın

yoruldu devin büyük yolunda.

Ve elveda! deyip mavi gözlü deve,

girdi zengin bir cücenin kolunda

bahçesinde ebruli

hanımeli

açan eve.

Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev,

Dev gibi sevgilere mezar bile olamaz:

bahçesinde ebruli

hanımeli

açan ev…”




Büyük Aşkı Piraye

Piraye Nazım Hikmet’in kız kardeşi Samiye’nin arkadaşıdır. Kendisini bırakıp Paris’e giden kocasından boşanmak üzere olan 2 çocuklu 24 yaşında bir kadındır. Piraye’nin ailesi de, Nazım’ın ailesi de bu ilişkiyi istememektedir.

“Altın saçlı çocuk” dediği Piraye’ye 1930 yılında “ Mor Menekşe, Aç Dostlar, Altın Gözlü Çocuk” şiirini yazmıştır.

Mor Menekşe, Aç Dostlar

Ve Altın Gözlü Çocuk

Abe şair,

bizim de bir çift sözümüz var

«aşka dair.»

O meretten biz de çakarız

biraz..

Deli çığlıklar atıp avaz avaz

burnumun dibinden gelip geçti yaz

sarı

tahta vagonları

ter, tütün ve ot kokan

bir tren gibi.

Halbuki ben

istiyordum ki gelsin o

kırmızı bakır bakracında bana

sıcak süt getiren gibi...

Fakat neylersin,

yaz böyle gelmedi,

yaz böyle gelmiyor,

böyle gelmiyor, hay anasını... şey!..

EEEEEEEEEY...

kızım, annem, karım, kardeşim

sen

başında güneşler esen

altın gözlü çocuk,

altın gözlü çocuğum benim;

deli çığlıklar atıp avaz avaz

burnumun dibinden gelip geçti de yaz,