DAYANILMAZ
- maviADA

- 21 Eki
- 3 dakikada okunur

*
Arif DAMAR
Gözlerini ölüm bürüdü onların
korkulu rüyalarda uyanıyorlar uykularından.
Günden güne daha cana yakın
günden güne daha yaşanacak hale gelsin diye
her gün daha sağlam
daha usta
daha kahraman ellerle onarılan yeryüzü
eskisinden dar geliyor onlara
eskisinden düşman.
Ne günün ilk ışığı
ne balık sürülerinin ışıldaması suda
ne güneşe uzanan dal
ferahlık vermiyor içlerine.
Çalınan insan emeği yaşatmaz oldu
korkulu rüyalarla uyanarak uykularından
korkunç kararlar verdiler.
Karşı koymazsak eğer
tehlikededir günlük ekmeğimiz
bacamızın tütmesi tehlikededir
evimiz, aşkımız, çocuğumuz
pencerede saksı
kitap sevgisi, insan sevgisi
tehlikededir.
Gözlerini ölüm bürüdü onların
uyumak, uyanmak tehlikededir,
tehlikededir çiçek koklamak
bardakta su, ateşte yemek
bahçede güneş tehlikededir.
Tehlikededir gözbebeklerimiz
Adana'nın pamuğunu yabancılar işliyor
dokuma tezgahları tehlikededir.
İzmir'in üzümü, fındığı Giresun'un
Samsun'un tütünü tehlikededir.
Kapanıyor fabrikalar birer birer
varımız yoğumuz tehlikededir.
Fakat korkunç kararlara ve tehlikelere aldırış etmeden
boy atan başakların şarkısı devam eder
topraktan güneşe avaz avaz.
Çatlayan tohumdaki yaşamak arzusu
her zaman galip, her zaman hür,
dağlardan akan suyun sevinci
her zaman genç, delikanlı
kabına sığmaz...
Dayanılmaz
çocuğunu emziren ananın şefkatine
-yırtıcı, derin-
hilelere, ölümlere karşı gelir
memedeki çocuğun iştahı,
kudreti sonsuz,
dayanılmaz.
Ve sen gözbebeğim
sen erkek sesinle
"İşsiz kalmasın insanlar, öldürmeyelim birbirimizi." dersin
milyonların içinden
milyonlardan ve gün ışığından uzağa götürülür,
işkence görür,
hapis yatar,
sürgün edilirsin;
sevilecek şeyler değilse de bunlar
DAYANILIR...
Halbuki günden güne yaşanacak hale gelen yeryüzünde
toprağın ve insanoğlunun ümitle yarattığı her şey
çatlayan tohum, akan su,
ana şefkati, çocuk iştahı, insan tahammülü,
hayatı öven şiir,
kardeşliği söyleyen şarkı,
mücadele eden resim,
ve emekçinin yüreği, elleri, hasreti
harbe ve ölüme karşıdır
DAYANILMAZ...
*
maviADA'nın Notu:
*Yazarın emeğine duyduğumuz saygı nedeniyle bilinmesi gereken bir örnek olduğu halde bu edebiyat tarihine geçmiş ÜNLÜ ŞİİRİN BİRKAÇ KITASInı eksik yayınlıyoruz.
Özür dileriz.
YORUM:
Arif Damar’ın “Dayanılmaz” adlı şiiri, toplumcu gerçekçi damarının güçlü örneklerinden biridir.
Döneminde ses getirmiş, soruşturmaya uğramış, şairin iki yıl hapis yatmasına da neden olmuştur.
Şair, insanların üzerine çöken karanlığı, emeğin sömürülmesini ve gündelik hayatın en sıradan güzelliklerinin bile tehdit altında oluşunu çarpıcı imgelerle dile getirir.
Şiirden kısa bir alıntı:
“Gözlerini ölüm bürüdü onların korkulu rüyalarda uyanıyorlar uykularından.”
Şiirde Damar, ekmeğin, evin, aşkın, çocuğun, kitap sevgisinin ve hatta çiçek koklamanın bile “tehlikede” olduğunu vurgular. Bu huzur veren kavramların içine düşürüldüğü durum tekrarlarla okurun zihninde geliştirilir. Bu, şiirin merkezinde yer alan yaşamın bütün alanlarının kuşatma altında olduğu duygusunu pekiştirir. Direniş çağrısı: “Karşı koymazsak eğer…” dizeleriyle toplumsal mücadeleye davet vardır. sömürüsüne dikkat çekilir: Adana’nın pamuğu, İzmir’in üzümü, Karadeniz’in tütünü gibi imgelerle üretim ve yabancı sermaye ilişkisi eleştirilir.
Etkisi
“Dayanılmaz”, bireysel bir aşk ya da melankoli şiiri değil; toplumsal bir çığlık, bir uyarı şiiridir. Damar’ın dili yalın ama yoğun; tekrarlarla yükselen bir ritim kurar.
Sırası gelmişken:
Her dönem kendi değerlerini üretir. Kendi güzelliklerini, çirkinliklerini, fırsatlarını...
Bir zamanlar, kasetçilerde moda şarkıların kopyalarını sıraya girip kaydettirmedik mi? Düne kadar devletten onaylı, vergi levhalı film kayıtçılarımız yok muydu her sokakta? Sonra çok satan kitapların korsanlarını yapıp satanlar Somali'den gelenler miydi? Yani biz öyle gizli saklı çalmayı bilmeyiz, sevmeyiz de; yaptık mı, açıktan açığa, bağırta bağırta yaparız korsanlığı...
12 Eylül öncesinden hatırlarım, bazı şairlerin, özellikle devrimci olanların, insanı kalbinden yakalayan kimi dizeleri poster yapılır, peynir ekmek gibi de satılırdı. En yaygın, en kalbe dokunanlardan biri Arif Damar, öteki de Enver Gökçe'ydi. Sonradan sonradan Yılmaz Güney'in Arkadaş filminde işaret etmesiyle ünlenen Ahmet Arif ve benzerleri de boy göstereceklerdi o alanda. Renkli baskının yaygınlaştığı bir dönemde bile en sert anlamı versin diye çoğu siyah beyaz yapılırdı.
Merak ettiğim ne biliyor musunuz?
Acaba o posterlerden tonla para kazanan bir kısmı saygın yayıncılar olsa da çoğu merdiven altı, ama hepsi de posbıyıklarına kadar devrimci yayıncılar sömürdükleri o şairlere birkaç kuruş da olsa telif öderler miydi?
Hiç sanmam.
30 Yıldır bu dünyanın içindeyim, dergicilik, yayınevi yöneticiliği dahil yapmadığım iş, yayıncının en irisinden en küçüğüne, en ünlüsünden, en ünsüzüne tanımadığım kalmadı, yaşadıklarıma bakınca hala yazarlara doyurucu bir telif ödenmediğini, hatta çoğu hiç ödenmediğini düşünüyorum.
Çalmak çırpmak serbest, ama telif arama...
Daha tuhafı o dünyada mundar bir şeymiş gibi para konuşulmayan tek konudur hala... Yayınevine kitabını okunsun diye teslim ederken noterden her sayfaya onay alan yazarlar şairler gördüm ama emeğine sahip çıkanı göremedim. Yazarlar hassas insanlardır, bu nedenle onlar yönünden bakınca tamam da yayıncılara ne demeli?
Şenol YAZICI























































Yorumlar