top of page

HAMAZ KARGA

(simgesel öykü)




Çobanaldatan’ın hikâyesini anlatınca Gök, kargaların hücumuna uğramış. Kargaların krallığını çoktan içine sindiren şahin, doğan, kartal… El pençe divan durmuşlar Hamaz Karga’nın karşısında…


Yeni Kral *Hamaz Karga’nın krallığı yedi iklim dört köşede saltanat kurmuş! Yedi düvele bayrak açan Yusufçuk, ufalmış, minicik kalmış. Masalların efsanevi kuşu Zümrüdüanka bile şakayık bülbüllerine dönüp Hamaz Karga’nın baş söyleyeni olmuş. Hamaz nereye gitse, o da bir adım arkasından gitmiş. Yaşar Kemal’in Hüt Hüt’ü bile niyaz etmiş Hamaz’a... Hamaz iktidarını perçinlemek için ilkin eski servis elemanlarını tamamını kapı dışarı ederek, başlamış işe…



Hamaz:

“Her kim olursa olsun, benim krallığıma karşı gelir, hakkımda ileri geri konuşacak olursa, yapacaklarımı biliyorsun, demiş,” Kızlarağası’na.

“Biliyorum,”demiş Kızlarağası.

“Sana yetki verdim, el verdim. Hemen oracıkta kim varsa, onlardan divan-ı harbi teşkil edip infaz edeceksin!”


“Emrin olur baş baş efendim,” demiş Kızlarağası.

Ülkenin adı değiştirilmiş: Hamazşahlar… O günden sonra kargalar en kutsal kuş sayılmış. Karga tüyleri yılan derilerine sarılıp nazarlık olarak takılmış; atıkları da hekim kuşlar tarafından hastalara lokman diye önerilmiş. Köşe başları atık satan aktarlarca, nazarlık satan muskacılarca tutulmuş. Suyun başını devler tutunca köşeleri de kuyrukçuları tutmuş…



Öte tarafta da Gök’e dair yazılan tüm menkıbeler krallığın en büyük meydanına toplanıp şaşalı törenlerle ateşe verilmiş… Törene katılanlar öyle bir kendilerinden geçmiş, öyle bir kendilerinden geçmiş. Eğlendikçe alkışlamışlar. Alkışladıkça aşka gelmişler. Alkışladıkça baş baş efendilerinin aşkına tüylerini rüzgâra vermişler. Onlar alkışladıkça ağaçlar kurumaya, çiçekler solmaya yüz tutmuş. Onlar alkışladıkça gökyüzü ile birlikte, Gök’te ağlamaya başlamış…


Ne yapacağını bilemeyen Gök’ü bir düşüncedir almış. Arpacık kumrusu misali düşünmeye başlamış. Düşündükçe açmaza girmiş, düşündükçe karanlık düşüncelere dalmış… Yukarılardan, ötelerden aldığı feyzler de kifayetsiz kalmış. Gün gün erimiş, gün gün tükenmiş. Bir ayın sonunda kurumuş gazele dönmüş. Deli deli esen bir rüzgâra tutulsa, yok olup gidecek hale gelmiş. Gök, kimselerle konuşmaz, görüşmez olmuş. Yapamamış, sokmuş başını kuma. Lâkin saklanan sadece başı olduğundan öte yanları açıkta kalmış…


“Bu kim bilir misin,”demiş Topal Karga.

“Kim?” demiş alakabak.

“Bu,” demiş, gün doğusuna çödüren,” demiş

“Bu kim bilir misin,” demiş Gökçe Karga.

“Kim?” demiş sığırcık.

“Bu demiş,” lodosa inat uçmaya çalışan,” demiş.

“Bu kim bilir misin,” demiş, karayılan.

“Kim” demiş Osman’ı çalan saksağan.

“Bu demiş:

"Engin ovalarda orak biçilmez,

Düğünden bayrama güzel seçilmez,

Güzel olan güzel(e) fiyat biçilmez,"

diye nifak sokan demiş.


“Bu kim” bilir misin demiş, Kambur Karga.

“Kim demiş, serçecik.

“Bu demiş:

"Ay’a bak yıldıza bak,

Suya giden kıza bak,

Kız Allah’ın seversen,

Dön de biraz bana bak,"

diye aşk türküleri söyleyen,” demiş.


“Bu kim bilir misin,” demiş Hamaz Karga.

“Kim” demiş kırlangıç.

“Bu demiş, La Fontanine’nin sesi Orhan Veli!

Bu demiş, Ezop!

Bu demiş, Fakiye Teyran!

Bu demiş, Süleyman!

Bu demiş, Yunus!

Bu demiş, Mevlâna!

Bu demiş, Pir Sultan! Bu demiş, Hallac-ı Mansur!

Bu demiş, Nesimi!

Bu demiş, Kaygusuz!

Bu, bu, bu, bu… Bu demiş, Neruda!

Bu demiş, Nazım!

Bu demiş, Nasrettin!

Bu, bu, bu… işte o!” Böyle demiş Hamaz: “Aynen Enel Hak diyen Hallac-ı Mansur gibi dara çekin,” demiş.


Aydan arı, günden duru Gök’ü yakalayıp kanadını kolunu kırmışlar, başı kesilmiş kara bir serviye bağlamışlar. Tekmil yaratıklara da “taşlayın,” demişler. Herkes taşlamış. Sonra da Nesimi gibi, yüzmüşler derisini. İbreti âlem için, günlerce günlerce krallığın meydanında bırakmışlar ölüsünü.


O günden sonra meyveler, elmalar kuruduğu için Gök’ten hiç üç elma düşmemiş...“


Hamaz: İspiyoncu...





141 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments