Bir Namazlık Saltanat
top of page

Bir Namazlık Saltanat

Güncelleme tarihi: 21 Oca

Nurten B. AKSOY

*


Her ne kadar Cahit Sıtkı; "Yaş otuz beş yolun yarısı eder" dese de bu hesabın tutmadığını şairin yaşam öyküsüne baktığımızda anlıyoruz. Yetmiş yaşına kadar yaşayacağını hesaplayan Cahit S. Tarancı ne yazık ki kırk altı yaşında hayata veda edivermiş.


Yani yaşam bizim istediğimiz biçimde gitmiyor; ne doğmak elimizde, ne de ölmek... Günün birinde bir çığlıkla geldiğimiz dünyadan hiç haberimiz olmadan çekip gidivereceğiz bir gün, arkamızda gözü yaşlı sevgililer, ağıtlar bırakarak.

2020 yılı içinde aldığımız ölüm haberleri, aslında ölümün ne kadar yakınımızda olduğunu sürekli hatırlatıyor bana. Daha doğrusu ölüm kendini hiç unutturmuyor ki... Bir bakıyorsunuz bir maden göçüğünde, bir bakıyorsunuz bir trafik kazasında, bazen bir hastane odasında, bazen sıcacık yatağınızda... ama hep yanı başımızda...


Gençlik yıllarında bir ölüm haberi duyduğumuzda (bugün de olduğu gibi) hemen ölen kişinin yaşını sorardık . Ellili veya altmışlı yaşlarındaysa "eh, az da yaşamamış" derdik. Oysa şimdi aynı yaşlarda ölenlere; "vah vah, daha gençmiş" diyerek hayıflanıyoruz. Çünkü zaman da ömür de göreceli; zamana göre, kişiye göre değişiyor ha bire...

Madem ki ölüm bu kadar yanı başımızda, böylesine yakın bize, öyleyse kalan ömrümüzü niye heba ediyoruz ki... Şöyle bir düşündüm de ömrümüzün en güzel günlerini hep bir şeyleri kovalayarak, ya da birileri için yaşayarak geçiriyoruz; işimiz, ailemiz, tutkularımız, hırslarımız en güzel yıllarımızı alıp gidiyor elimizden. Tam kendimize geliyor sıra, biraz da kendimiz için yaşayalım derken veda vakti gelip çatıyor...


Yeni bir yıla başladık madem, hayata bakışımıza da yaşamımıza da yenilikler getirsek olmaz mı? Örneğin geçmişteki öfkelerimizi, kırgınlıklarımızı unutmaya çalışsak, "birileri ne der ki" düşüncesini "bir zamanlar o bana neler yapmıştı" fikrini silip atsak kafamızdan, gülümsemeyi, "günaydın" demeyi, selam vermeyi öğrensek yeniden. Empati yapabilsek, kızıp öfkelenmeden önce, hırslarımızı, kinlerimizi bir yana bıraksak...

Belki diyeceksiniz ki "bunca olumsuzluk, çirkinlik yaşanırken nasıl olacak o dediğin?" Marifet orada değil mi ki zaten. Her şeye rağmen hayata gülümseyerek bakabilmekte değil mi marifet...

Yarından tezi yok, bir deneyelim öyleyse... Önce kendimizi severek, kendimize selam vererek başlayalım güne, bindiğimiz otobüsün şoförüne selam verelim, gördüğümüz sokak komşumuza gülümseyelim, ayağımıza sürtünen kedinin başını okşayalım, sararan yaprakları, düşen yağmur damlalarını seyredelim yürürken, martılara ya da kuşlara el sallayalım... Özellikle şu pandemi günlerinde yüzümüzde maske, içimizde korku, yüreğimizde sızıyla yaşarken belki de hayatın hâlâ ne kadar güzel olduğunu fark ediveririz kim bilir...


"Neylersin ölüm herkesin başında. Uyudun uyanamadın olacak. Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında? Bir namazlık saltanatın olacak, Taht misali o musalla taşında."


dediği gibi şairin, mademki ölüm herkesin başında, hem de yanı başında; öyleyse o saltanatı musalla taşına bırakmayalım, yaşarken sürelim...


56 görüntüleme4 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

UZATMA

1/3
bottom of page