Ayşemayşe
top of page

Ayşemayşe

Güncelleme tarihi: 15 Eki 2023

Metin ELOĞLU

*

Tüyü bitmemiş yetimliğimde miydin neydin,

oysa babam yine sağ

Ama adın Ayşe'ydi, ya da Ayşemayşe'ydi ki

Seni sırtımda bir küfe ana-kız gibi sevdim

Değdim de denebilir - bakışıyorduk ya -

Kış aksırığı hohlanmış ellerine


Sonra senler bir başıboşluğa tüydü gitti

Çalpara eteklerin çapraz ellerimde

Sen de öyle mi yap dedim kendi kendime

Coş savrul koşukoşuver esri

- Ne haddime? -

Ne haddime mi


Oh, her çimdik morartısına indiğimde

Bir dişi çukur - çıkmak belki de -

Basamaklar noksandı hep

Tabanlarımla merdiven iç içe

Yepyeni bir göz takınıyordum tez

Senin senden önceni görmeyesiye

Adın Ayşe miydi, Ayşemayşe miydi ne


Kıraça daldım çok, kireç kerpice som buğday ekercesine

Yufkayı un-ufak edercesine, ne ki en acıkımlık

Gölgesinde bir leş yatırın çınarına ilk balta bu sevi

İçi vıyıl vıyıl kurt, o da bir çeşni

Ama kıç cebinde hep o yassı şişe

İlle seni övdüm seni bildim seni sevdim yaşadım

Yani bir gidişat ki pırnakıl bencesine

Herkese duyur emi

Ötesi tüm Ayşemayşe


Ha, bir de dulun penceresine tırmanmıştım yaz serinliğinde

İbrişim dokurcasına keten kenevir yerine

Ah ödünç Ayşe, ah yaşamın eğirdiği kıvrak yün

Kâh kendini didiklercesine edindiğim büklüm filoş

Dur, tâ gitme

Bülûğ gövdede bir yanı gevşek örgüm

Varını nakışlarcasına mıydı beni sevmen

Alı al moru mor kilimler saçağında

Bir azman çiçek gibi bükülmezliğimde, hoş

Dipdiri sırmayı tiftikleyip de püskül kılmacasına

Sımsıcak, yorgan-döşek, bitirim


Maraşları Muşları hep geze geze

İstanbul'dan hiç mi hiç çıkmadım

Nice senler saysam yol boyunca sevdiğim

Tepeden tırnağa Ayşemayşe


Sana bağdaş kuruşlarım mı, tuzuyaş'ın biriydim

Hep o ben yaşımda

İster şuydun de, ister buydun; doğrusu Metin

Eh, bana bir türkü şimdi, ilki Karacaoğlan'dan


Hasan yanım hâlâ çocuk tâ Alamanyalarda


Özetliyeyim mi?

Bu bir sevi tınazı

Ve de ben kırık-dökük bir yaba.


Metin ELOĞLU

(d. 11 Mart 1927, İstanbul - ö. 11 Ekim 1985, İstanbul), Türk şair ve ressam.

Hayatı

11 Mart 1927'de doğdu. Bulgurlu ve Kısıklı ilkokullarında ve Üsküdar Sultantepe Ortaokulu'nda okudu. Ortaokuldan mezun olduktan sonra, 1943’te Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü'ne girdi. Akademi'de Ş. Toray, Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Z. Kocamemi’nin atölyelerinde çalıştı. 1946’da siyasi nedenlerden dolayı iki ay tutuklu kaldı. Olay üzerine Akademi’deki kaydı silindi. 1947’de Akademi’ye dönüp konuk öğrenci olarak derslere devam ederken askere alındı; disiplinsizliği yüzünden aldığı uzatma cezaları nedeniyle askerliği ancak beş yılda tamamlayabildi. Askerden sonra İstanbul Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürlüğü'ne bağlı Yıldız'daki bir bölümde çalışmaya başladı. Buradaki işinden de kısa bir süre sonra ayrıldı. Yaşamının geri kalanında resimlerinin geliriyle ve süsleme çalışmaları yaparak geçimini sağladı.[1]

Edebiyata öyküyle adım attı. 1942’de Servetifünun-Uyanış dergisinde ilk öyküsü yayınlandı. 1943’te İzmir’de basılan Kovan adlı dergide de Mehmet Metin imzasını taşıyan "Sabah Şarkısı" şiirine yer verildi.

Ressam olarak lekeci bir anlayışla soyut ve figüratif çalışmalar yaptı. "Genelev", "Çıkmaz Sokak", "Gecekondu Sofrası" gibi büyük kompozisyonlar, İstanbul görünümleri ile yazar ve şair portreleri yaptı. Çok sayıda sergi açtı. 1967’de düzenlenen 1. DYO Resim Sergisi'nde ve 1976’da yapılan İstanbul Yarımca Sanat Şenliği’nde birincilik ödüllerine layık görüldü.[2]

Eserlerinde adının dışında Mehmet Metin, Mehmet Emin, Ali Haziranlı, Etem Olgunil, Nil Meteoğlu ve Nil Etemoğlu imzalarını kullandı.[3] 1955-1962 yılları arasında Yeditepe dergisine resim eleştirileri yazdı

KİTAPLARI:

Eloğlu'nun ilk kitabı Düdüklü Tencere, Orhan Veli'nin 'Şoförün Karısı', 'Dedikodu' (bkz. Garip) ve 'Tahattur', 'Altın Dişlim', v.b. gibi, lumpen ortatabakanın dilini ve duyarlılığını yansıtan şiirlerinden esinlenmiş bir şairin ürünlerini içeriyor. Fakat yine bu kitabında Nazım Hikmet'in 'İnsan Manzaraları'nı bilen bir şair de seziliyor.

Eloğlu ilk kitabıyla, lumpen çevrelerin, kenar mahalle insanının dilini, sözcüklerini, duyarlılığını, çok başarılı bir konuşma dili, edası ve özgün bir ironiyle yansıtmayı başarıyor. Orhan Veli'de dilsel alanda kalan bir tutumu geniş bir alana çıkararak şiirimize yeni bir ufuk kazandırıyor.

Sultan Palamut'ta konuşma dilinin engin tatlarını, edalarını, tonlamalarını çok başarıyla kullanan bir şair kimliğiyle şiirini geliştiriyor. Şiire ustalıkla özümsetilmiş bir argo, humor ve ironi'yle, yeni şiirimize getirdiği olanakların alanını daha da genişletiyor.

Horozdan Korkan Oğlan'da gittikçe artacak olan dil soyutlamacılığının, kurmaca bir dil yaratma eğiliminin ilk belirtileri var. Yine de bu kitabına bir denge ve sentezin ürünü diyebiliriz.

Türkiye'nin Adresi'nde İkinci Yeni'ye (Ece Ayhan vb.) yakın bir dil deneyciliğinin ürünleri yer alıyor. Behçet Necatigil'in son şiirlerini andıran bir dilci tutum bu. Denebilir ki bir kavramı irdeliyor, sözcük birimlerine indirgiyor, sonra en güç anlaşılır biçimde olabildiğince uzak çağrışımlarla geri kuruyor (bu tutumuyla Türkiye'nin Adresinde olduğu gibi, yine Ece Ayhan'a yaklaşıyor).

Metin Eloğlu, ilk kitaplarıyla, kendi dönemini ve kendinden sonraki kuşakları büyük ölçüde etkilemiş bir şair.

Humor, ironi ve toplumsal eleştiriciliğiyle Can Yücel, Cemal Süreya v.b. şairleri, lumpen çevrelerin, orta tabakanın dilini şiirleştirmesiyle dolaysız konuşma tonu ve yine ironi ve toplumsal eleştiricilik özelliğiyle Ataol Behramoğlu'nu etkilemiş olduğu söylenebilir.


Vedat Günyol onun şiirini şöyle değerlendirir:

"Metin Eloğlu, şairâneliği ellerinin tersiyle şiirden atıp, senli benli günlük konuşma dilini benimseyen Garipçileri de aşarak, ayıp kavramına bir doğallık, bir bağışlanırlık, hatta hatta bir sevimlilik kazandırır. Şair, kitaplarına koyduğu adlarla da sürdürür bu çabasını: Düdüklü Tencere'nin ardından gelen Sultan Palamut (1957), Odun (1959), Horozdan Korkan Oğlan (1961), Ayşemayse (1968), şiiri 'havalarda uçan nazenin bir balon' sayan gülünç anlayışı yıkmaya çalışır. Adeta sille tokat verip veriştirerek. Türk şiirinin bu bıçkın, bu hırçın, bu külhan ağızlı uçan şairi, zamanla, hele Odun'dan sonra, yavaş yavaş yatışıp, toplumsal eleştiriden uzaklaşarak, mizah ve yergiden yine de kopmadan, daha bir ölçülü, daha bir özenli dille kişisel yaşantılara, daha çok kendi yaşantısına, aşklarına, tutkularına, özlemlerine döner, yer yer dilin kurallarını çiğneyip yeni sözcükler yaratarak. (Çalakalem, 1977)

Mehmet H. Doğan ise onun şiiri ve şairliğini şöyle değerlendirir:

"Metin Eloğlu ilk şiirinden son şiirine kadar, kendi içinde değişmesine karşın hep kendi kalan ender şairlerden biridir. İçinde yer aldığı şiir akımları -ne "Garip" ne de İkinci Yeni- onun şiirine damgasını vuramamış, tersine o bu şiir akımlarını bir yanıyla beslemiş, zenginleştirmiştir. 1960'tan sonraki şiirlerinde bu kendine özgülük daha da belirginleşir. Bugün, görünce hemen tanıyıverdiğimiz bir Eloğlu şiiri varsa, bu, 40 yıllık şiir işçiliğinin, sabırlı, an misali çalışmanın ürünüdür: hiçbir sözcüğü, hiçbir dizeyi, hiçbir imgeyi rastlantıya bırakmayan; ince dikenli tellerle örülü; kimi yerde alay, yergi, kimi yerde acıyla dolu bir şiirdir bu. Kendi kurallarını kendi koyar, kendi dilini kendi yaratır. Anlaşılmak için büyük çaba göstermez, ama bir yerde "anlamla oynamayın" demeyi de unutmaz. Kendince açık, girdisi çıktısı olmayan bir şiir.

İlk üç kitabını kapsayan birinci dönemde Eloğlu "işlek bir İstanbul Türkçesi kullanır, bütün İstanbulluların basa basa kullandıkları sözcüklerin en usta istifini yapar, ikinci dönemin Eloğlu'su ise dilin kaldırabileceğinden çok dile yaslanmıştır (Doğan Hızlan, Papirüs, Kasım 1966). Eloğlu bu dönemde sık sık iki anlamlı bileşik sözcüklere, gündelik dile en alışılmadık, en gizli, en az işlenmiş ama işlenebilir, ilk bakışta garipsenen, ama yinelendikçe insana daha bir yakın gelen kullanımlara başvurur. Bu şiirin özünü, insanoğluna yakıştıramadığı hamlıkların, yozlukların kıyasıya eleştirisi; her gün bin türlüsü içinde yaşadığımız çelişik durumlar, şaşırtmacalar, acılar, pişmanlıklar, kafa tutmalar, öfkeler, sitemler; ölüm korkusu, yaşamın ve doğanın doyulmazlığı; arkadaşlıklar, dostluklar, sevdalar ve ilk bakışta Eloğlu şiirinden beklenilemeyecek gibi gelen umut ve İnsana güven oluşturur."

Derleme, Düzenleme: Aycan AYTORE

17 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
1/3
bottom of page