top of page
1/1076

ATASÖZÜ - ATALAR SÖZÜ



Niyazi UYAR

*

Toplum neyse siyaseti de siyasetçisi de odur. İnsanımızın sözleri, davranışları, tepeden tırnağa çelişkilerle dolu. Okul yıllarında öğretmenlerimizin öve öve bitiremediği özlü sözler, atasözleriydi değil mi? Öğretmenlerimiz, onları öyle bir tanımlar, öyle bir anlamlar yüklerdi, sanırsınız, atasözü değil, Kuran ayeti! Ne derlerdi mesela birkaç cümleyi yazayım buraya:


"Geçmişten günümüze gelen atalarımızın deneyimlerinden, yaşamlarından süzülerek gelen, kısa özlü öğütler veren kalıplaşmış sözlerdir!”


Şu tanımdaki akustiğe bakar mısınız, “atalarımızın deneyimlerinden, yaşamlarından süzülüp gelen…”  Dilimizde “sav, irsal-i mesel, darb- ı mesel gibi adlarla da adlandırılan bu “kıymetli sözlerimiz” için şöyle bir tanım da yapılır: Atasözleri, toplumun duygu düşünce, inanç ve kültür yapısını yansıtan kalıplaşmış sözlerdir!

Türkçe-edebiyat öğretmenleri kompozisyon sınavlarında düşünceyi savunmak adına atasözlerini kanıt olarak gösterenlerin sınav kağıtlarına yıldız koyarak müspet okurlardı.


Bu özlü sözlerimizden çeşitlemelere geçelim, izninizle:

“İyi insan lafının üstüne gelir,” derler değil mi? Bir başka atalar grubu ne demiş bu davranışa dair, biliyor musunuz?

“İti an, çomağı, hazırla!”  

“İyi insan lafının üstüne gelir,” dediğinizde birilerinin aklına, “iti an, çomağı hazırla atalar sözü gelmez mi?

“İyilik yap, denize at, balık bilmezse halik bilir. Peki “halik” nedir sormak aklına gelmezken kimsenin, ben vereyim yanıtını. Halik, yaratıcı, yaratan demektir. Bugüne kadar, bu sözün anlamını bilmeyen birkaç okuruma bu sözcüğün anlamını belletmiş oldum, ne mutlu bana. Hazreti Aliye kalırsa “bir harf için kırk yıl köle olmak varken, beni okumak kırk yıl köle olmaktan daha kolay değil mi?


"İyilik yap denize at," derken, bu atalar sözünün karşıt anlamlısı ne demekte? “İyilikten maraz doğar,” Başka uluslara ait atasözlerinde böyle çelişkili atasözleri de vardır kuşkusuz; fakat hiç bu kadarı var mıdır, diye sormadan edemiyor insan.


“Zararın neresinden dönersen kardır,” derken atalarımızın bir grubu, öte yandan da “battı balık yan gider,” diyerek bir önce söylenen atasözünü boşa düşürmüştür.


Bizim çok övündüğümüz yıllardan beri duya duya beynimize mıh gibi çakılan, “toplumun yüzde doksan dokuzu Müslüman!” Altını kalın çizgilerle çizdiğimiz ve hiçbir bilimsel saptamaya dayanmayan böyle bir ayrıştırma yapılır. Aslında insan olmanın, ahlaklı olmanın dinle diyanetle bir ilişkisi yoktur. Toplumsal çürümüşlükle rüşvetin alenileştiği, hırsızların bir yıl sonra bey olduğu böyle bir toplumda yaşıyoruz biz! Rüşvet, adam kayırma, liyakatsizlik, nepotizm, hukuksuzluk… toplumu çürüten, toplumsal dayanışmayı yok eden bir hastalıktır, adı sanı bilinmeyen bir kanser türüdür. Halk arasında çabuk yayılan kanser hücreleri için “dişi kanser hücresi” derler ya, tam öyle bizdeki vaziyet. Yakın zamanda bir seçim yaşadık, bu seçimde adeta güneş batıdan doğar gibi doğdu. Seçim sonucunda bazı belediyeler el değiştirdi. El değiştirilen belediyelerde neler gördük, neler?


Belediye batmış! Borçları anlatabilmek için çok basamaklı sayıları okumasını bilmek lazım diye düşünüyorum ben. Yeni seçilen belediye başkanları borçların büyüklüğünü belediye girişlerine astıkları devasa pankartlarla halkı bilgilendirmeye çalışıyor.  Gösteriş, şaşa, şımarıklık, akla hayale sığmayan harcamalar…  Aslında kötü niyetli insanların, yöneticilerin vesikasıdır bu pankartlar. “Devlet terbiyesi,” sözü eskiden hakiki devlet adamları için kullanılırdı ve bu sözcük öbeği çok yakışırdı onlara. Şimdi artık bu veciz söz geçerliliğini yitirdi, toplum yeni tip siyasetçilerle tanıştı.  Hakikaten nasıl bir toplum olmuşuz, aklım almıyor. Diyorlar ki,


“Çalıyor ama çalışıyor,” halk çaldığını biliyor ve de onaylıyor. Böyle bir sahtekarlık olur mu, ahlaksızlığa onay veren bir toplum olur mu, bu kadar çürümüşlük olur mu, bu kadar büyük ahlaksızlıklar nasıl onay alır, nasıl kabul görür; anlamak mümkün değil!


Üretimden vaz geçen bir ülkenin batması, bir geminin batmasına benzemez. Yazının girişinde ifade etmeye çalıştığım atasözlerimizin çelişkiler yumağı olduğu gerçeği. İnşallah balık hafızalı bir toplum değilizdir. Balık hafızalı isek vay halimize, bir kara karganın aklı kadar yoksa bizdeki akıl vay halimize.


Şöyle bir sözden millet olarak utanmak lazım gelmez mi?


“Devlet malı deniz, yemeyen domuz!


Bu rezalet sözü atasözü olarak kabul etmek mümkün müdür? Diyecekler ki,” sen atasözlerinin mecaz anlamlısını neden düşünmüyorsun? Böyle bir söze tahammül edemiyorum da ondan. Hani “tüyü bitmemiş yetimin hakkı,” derler ya işte onun için sözün mecazi anlamını bile sindiremiyorum içime! “Bal tutan parmağını yalar,” atasözünün adiliğine bakar mısınız?


“Bedava sirke baldan tatlıdır!” Sirkenin baldan tatlı olduğu dünyanın neresinde görülmüştür? Bu saçma sözü kanıt olarak gösteren büyüklerimiz olmadı mı?

İnsanları toplum içinde var eden, onun duruşu, fikri yapısı olduğunu söyleyip sonra da “azıcık aşım, kaygısız başım,” deyip bir kıyıcığa çekilen, sonra da “gelene ağam, gidene paşam” diyen omurgasızları, kafadan bacaklılar familyasına kaydedettim çoktan! Bir zamanlar mangalda kül bırakmayan bir arkadaşım, menfaati için ters takla atıp bu familyada almıştı yerini, bir başka arkadaşım, demokrasinin ilerisinin olabileceğini düşleyerek, "yetmez ama evetçiler," gibi tahteravalli olmuştu...


Bir taraftan “tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır,” deriz sonra da “lafla peynir gemisi yürümez,” deriz. Bu iki söz çelişkili de görünse de ben bu iki sözün yerinde kullanıldığında öğreticiliğine inanırım.


Ya şu iki atalar sözüne ne demeli? “Harama uçkur çözülmez,” diyen ahlakı baş tacı eden atalar, “güzele bakmak sevaptır,” diyen atalar da bizim atalar. Bu iki sözü bir söyleşi esnasında kullanmışlığımız vardır belki. Öyle söz ustaları vardır ki, iki sözün haklılığını aynı anda çelişkisiz olarak ortaya koyabilir.

Yine, “bir elin nesi var, iki elin sesi var,” demişiz, güzel. Bu sözle birlik olmanın, dayanışmanın, önemi öğütlerken, “nerde çokluk orada b…luk,” diyen atalar sözüne ne demeli?


“Kurunun yanında yaş da yanar,” de kalk bir de “her koyun kendi bacağından asılır,” de derisi yüzülenleri bacağından asarcasına. Hangisine güvenelim şimdi?

“İyilik eden iyilik bulur,” ne güzel bir atalar sözü, başım gözüm üstüne; sonra da “besle kargayı oysun gözünü,” de öyle mi? Bu sözün yöresel başka versiyonunda besle yetimi, bilmem ne yapsın …”


“Anasına bak kızını al, kenarına bak bezini al,” diyenlere babamdan duyduğum “çama çıkan keçinin çama çıkan oğlağı olur,” sözüyle destek verirken, bu iki atalar sözüne tezat, “beş parmağın, beşi bir değil,” her insanın farklı meziyetleri vardır, biri iyi çiftçidir, bir iyi keman çalar; diğeri de çok iyi doktordur, bu sözü böyle kabul etmek gerekir.


Siyasetçilere dair bugüne kadar yüzlerce, binlerce insan kalem oynatmıştır, bundan sonra da oynatmaya devam edecektir. Çünkü onlar toplumun geleceğini belirleyen meslek grubudur. Siyaset meslektir, kazanç kapısıdır. Ben artık net olarak böyle düşünüyorum. İyi de olsa kötü de olsa onların aldıkları kararlar, sadece ait oldukları ülkenin insanlarını değil, insanlık alemini etkilemektir. Mesela Ortadoğu’ya barış götüreceğinin kararını parlamentolarında alan siyasilerin kararları insanlığı etkilemiştir. Alın Irak, alın Suriye, alın size Orta doğu… Yurdumuzda maden aramalarına dair alınan kararlar, doğal yaşam için bir tehdit oluşturmaktır değil mi? Ya sera gazının kullanımı sonucu buzulların erimesi, insanlığı bir felakete, dünyayı bir sona götürmüyor mu?


Yukarıda ortaya koyduğum çelişkili atasözlerini “bizim atalar söylemiş. Peki bize hayatı zorlaştıran, doğru dürüst sağlıklı ürünlere ulaşmamıza bir nevi engel olan bu siyasiler nereden geldi, uzaydan mı geldi? Bizlerin çağdaş batı ülkelerinde yaşayanlar gibi yaşamamızın önünde duranlar kimlerdir, siyasi yelpazenin çoğunluğu değil midir?


İşte, yazık ki elimizdeki malzeme bu derler ya aynen öyle. Siyasetçi bizden, içimizden çıkanlardır, yine onlara oy verenler de bizden birileridir. Yüzde doksan dokuzumuz Müslüman diye övünürüz, yazık ki yolsuzlukta, rüşvet yemede, adam kayırmada hiçbir batı ülkesi su dökemez elimize.  Yüzde altmışı ateist derler Japonya'nın mesela bu saydığımız ihanetlerin ne kadarı vardır? Peki, Norveç, peki İsveç, İsviçre… bizdeki bu ihanetlerin yüzde biri var mıdır? Bir toplumun övüneceği norm, insanlarının iyi ahlaklı olma normudur!


Bana göre, önce insan olmak esastır, diğerleri, yani milliyet, din, mezhep... sonra gelir. Benimle aynı dine mensup rüşvetçiden bir arkadaşım olacağına, dinli olsun, dinsiz olsun; ama önce insan olsun, gerisi lafı güzaf!

27 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

GÜNAYDIN

1/2

mavi

ADA

2002

Hayat ve Sanat

Emek veren herkesin ADAsı

  • LinkedIn - Beyaz Çember
bottom of page