Nazım Hikmet'e
top of page

Nazım Hikmete

Güncelleme tarihi: 7 Ara 2020


-Orhan Kemal 26 Eylül 1943 tarihinde cezaevinden ayrılmazdan önce

3,5 yıl birlikte kaldığı

“Nazım Hikmet’e” bu şiiri yazar. -


Sen Prometenin çığlıklarını

Kaba kıyım tütün gibi piposuna dolduran adam

Sen benim mavi gözlü arkadaşım

Kabil değil unutmam seni

26 Eylül 1943

Seni yapayalnız bırakıp hapishanede

Bir üçüncü mevki kompartımanda pupa yelken

Koşacağım memlekete

Tren bir güvercin gibi çırpınarak istasyona girecek

Gözü yaşlı bir genç kadına beş senenin ardından

Kocasını getirecek

O dem ki boş verip istasyon halkına

Yanaklarından öperken sevgilimi

Sen neşeli mavi gözlerinle bakacaksın içimden

Bana

O dem ki yürekten her şey atılacak

Ekmek, kin hasret, fakat nazım hikmet

Sen şu kadar kilometre uzakta kalmama rağmen

Aydınlık yüreğimin duvarına dayayıp sarı saçlı başını

Batan bir yaz güneşi hüznüyle ağlatacaksın arkadaşını

Günler geçecek ekmek derdi çökecek omuzlarıma

Fabrika, makinalar tezgâhım

Sana şeker kamışı, portakal yollayacağım

Karım yün çorap örecek, her hafta mektup yazacağız

Askere almazlarsa eğer

Unutabilir miyim seni

Tahtakurusu ayıkladığımız hapishane gecelerini

Ve radyoda şark cephesinden haber beklediğimiz

Müthiş anların küfürünü

Radyonun yanındaki duvara

Kurşun kalemiyle abus insan yüzleri çizmiştin

Unutabilir miyim seni hiç?

Hala beton malta boylarında duyuyorum

Takunyaların sesini!

Unutabilir miyim seni?

Dünyayı ve insanlarımızı sevmeyi senden öğrendim

Hikâye şiir yazmayı

Ve erkekçe kavga etmeyi, senden!”

*

ORHAN KEMAL

anlatıyor:


1940 senesi kışı idi. Dikkat edin 1940 dedim. O zaman harp çıktı, devam ediyordu. Fakat henüz yalnız batıda. Ben hapishane kaleminde evraklar ile uğraşıyordum. Amirim olan hapishane kâtibi postadan yeni gelmiş resmi evraka bakıyordu. “Ooo” dedi “gözün aydın üstadın geliyormuş.”

“Üstad da kim?” Hiçbir üstadım falan yoktu

“Hadi hadi numara yapma, canım Nâzım Hikmet işte. Senin üstadın sayılmaz mı?”

İnanamadım. Elinde tuttuğu müzekkereyi uzattı; “14 Mayıs 1966 tarihinde bitecek olan ceza süresini doldurmak üzere tutuklu Nâzım Hikmet idarenizde bulunan cezaevine naklen gönderiliyor.”

Bana hapishane bahçesinde dikilmiş zambakların yeşil yaprakları üzerindeki karlar erimiş gibi, umumi afla serbest bırakılmışım cezamın bitmesine kadar olan yıllar birden tükenmiş gibi geldi. Herkes gibi ben de ona gıyaben hayrandım. Herkes gibi kendimi bilmeden onu seviyordum. Muazzam koca şair…

İdareden usulcacık çıktım. Hapishanede şiir yazan kendilerini şair sanan bizler üç kişiydik; Necati, İzzet ve ben. Fakat birincilik bende idi. Ne de olsa yazdıklarım basılıyordu. Koşmamak kendimi zor tutuyordum. Necati’nin koğuşuna gittim. Necati Nâzım’ı İstanbul Tevkifhanesinden tanıyordu.

Nâzım’ın geleceğini duyar duymaz Necati bir çocuk gibi ellerini çırpmaya sıçrayıp hoplamağa başladı.

“Yaşasın!”

Sonra da “Aman!” dedi, “Sakın ha şiirmiş soruymuş canını sıkmayın. Bundan hiç hoşlanmaz, pılısını pırtısını toplar başka koğuşa gider. İzzete de tembih et.”

İki saat geçmeden bütün hapishane öğrenmişti; Nâzım’ı getiriyorlar.

Aradan birkaç hafta geçti, yine böyle kurşuni sisli bir sabah evrak karıştırıp pencereden karla örtülü yeşil zambak yapraklarına yine bakarken Necati nefes nefese kaleme geldi: “Nâzım Hikmet’i az önce getirdiler!”

İyice hatırlıyorum, kalemimi elimden düşürdüm.

“Müdürün yanına soktular, ona senden bahsettim gel şimdi neredeyse avluya çıkaracaklar.”

Bunları nefesi kesilerek bağırıyordu. Elimi kaparak beni neredeyse çekmeğe başladı. O kadar heyecanlıydım ki başım dönüyordu. Onu; Benerci, Jökond, Bedrettin destanlarını yazan insanı, şimdi görecektim demek!

Kapı açıldı, gülümseyerek çıktı. Göz göze geldik. Mavi gözlerinde, gülümsemesinde tertemiz apaçık çocuksu bir şey vardı. Nereye gitsem, ne yapsam diye düşünürmüş gibi durakladı sonra Necati’yi gördü. Ona doğru gitmek istedi fakat Necati Nâzım’a doğru koşarak beni takdim etti. Nâzım askerce topuklarını birleştirerek ve yüzüne ciddi bir ifade vermeye çalışarak kendini takdim etti:

“Ben Nâzım Hikmet!”

İşte karşılaşmamız böyle oldu, böylece talebesi oldum.

Ben de ona kendimden fazla inanıyordum.

26 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
1/3
bottom of page