KORONA DOĞANIN TEPKİSİ VE UYARISIDIR
top of page

KORONA DOĞANIN TEPKİSİ VE UYARISIDIR

Güncelleme tarihi: 5 Ara 2020


​​

Devlet ricali ile Aralık rüzgar erozyonu bölgesine gitmiştik.

Toprak kupkuru. Ağrı Dağından esen rüzgar ve getirdiği kumlar toprağı öldürmüş. Can çekişen toprak, son bir gayretle Ebucehil bitkisi ile yaşamaya-yaşatmaya çalışıyor. Yöre insanları ise o bitkileri koparıp, yolup tandırda, sobada yakarak toprağın son yaşama umudunu da duman ediyordu.

Toprağı doğayı hoyratça tahrip ettik.Ağaçları kestik.Yeşili görmezden geldik.

Apartman için,para için, rant için zalimce hunharca kestik.Yerine beton yığınlar,yollar yaptık. Kuşların, böceklerin, balıkların topyekun canlıların yaşama alanlarını daralttık.


Ünlü hikayeci Sait Faik 1950 lerde :”Çocuklar, kuşları biz çok gördük ama sizler göremeyeceksiniz” diyerek bu günlere işaret ediyordu. Bu gezegeni yalnız kendisine ait zanneden vahşilik…Yıllarca fillerin dişlerinden, timsahların, yılanların derilerinden ayakkabılar, çantalar yapmadı mı? Dürbünlü tüfeklerle öldürdükleri güzelim ayıların, panterlerin üzerine basarak poz verenleri unuttuk mu?

Evlerinin duvarlarını öldürdükleri hayvan kafalarıyla süsleyen bu vahşeti bilmez miyiz?Bu gezegende insandan başka hiçbir canlı zevk için öldürmez. Aslan zevk için avlanmaz.Yiyeceğinin ötesinde stoklamaz.

Bir bina yapmak bir yol açmak için birlerce ağaç kesen insanoğlu.Bir balık yakalamak için yüzlerce balığı dinamitle elektrikle öldürebilen yine insanoğlu.

Şimdi yakınıyoruz.Korkuyoruz.Virüs yüzünden hepimizin hayatı tehlikede.Ama Koronavirüs bile bizi zevk için öldürmüyor.”Bu gezegende zevk için öldüren tek virüs insandır. Hele zengin fakir,yetkili yetkisiz ayırmıyor.

Biz doğayı böylesine tahrip etmeseydik kuşkusuz virüs de yaşayacak ortam bulamazdı.


Mayın resmi ile Korona virüsü arasındaki şaşırtıcı benzerliğe bakar mısınız.Ama arada önemli bir

fark var.Biz mayını öldürmek, tahrip etmek için yapıyoruz.Virüs ise yaşamak için. Zira o da bir canlı.Ama onun yaşayacağı ortamı biz yarattık.











1854 yılında Kızılderili Reisi Seattle ABD Başkanı Büyük Beyaz Reis’e Yazdığı mektuptan kesitler alıyorum:

Merak ediyoruz ki gökyüzünü ve toprağın sıcaklığını nasıl satın alabilir ya da satabilirsiniz? Bunu anlamak bizler için çok güç.


Bu toprakların her parçası halkım için kutsaldır. Çam ağaçlarının parıldayan iğneleri, vızıldayan böcekler, beyaz kumsallı sahiller, karanlık ormanlar ve sabahları çayırları örten buğu; halkımın anılarının ve geçirdiği yüzlerce yıllık deneylerin bir parçasıdır. Ormandaki ağaçların damarlarında dolaşan su, atalarımızın anılarını taşır; biz buna inanırız


Beyaz adamın ölüleri yıldızlar arasında yürümeye gittiklerinde, doğdukları ülkeyi unuturlar. Bizim ölülerimiz bu güzel dünyayı asla unutmazlar. Çünkü o Kızılderili’nin anasıdır. Biz dünyanın parçasıyız ve o da bizim parçamız. Güzel kokan çiçekler bizim kız kardeşlerimizdir; geyik, at, büyük kartal, bunlarsa bizim erkek kardeşlerimiz, kayalık tepeler, çayırlardaki ıslaklık, tayın vücut ısısı ve adam, . Çünkü bu toprak bizim için kutsaldır. Dereler ve nehirlerden akan, parıldayan sular, sadece su değil atalarımızın kanlarıdır. Göllerin berrak suyundaki her hayali yansıma, halkımın yaşamından anılar ve olaylar anlatır. Suyun mırıltısı babamın babasının sesidir. Nehirler erkek kardeşlerimizdir, susuzluğumuzu giderirler, nehirler kanolarımızı taşırlar ve çocuklarımızı beslerler.


Beyazlar için bir parça toprağın diğerinden farkı yoktur. Beyaz adam topraktan istediğini almaya bakar ve sonra yoluna devam eder. Çünkü toprak beyaz adamın dostu değil, düşmanıdır. Beyaz adam topraktan istediğini alınca başka serüvenlere atılır.

Beyaz adam annesi olan toprağa ve kardeşi olan gökyüzüne, alıp satılacak, işlenecek, yağmalanacak bir şey gözüyle bakar. O’nun bu ihtirasıdır ki toprakları çölleştirecek ve her şeyi yok edecektir.

Beyaz adamın kurduğu kentleri de anlayamayız biz Kızılderililer. Bu kentlerde huzur ve barış yoktur. Baharda yaprakların açılışını ya da böceklerin kanat vuruşlarını duyacak yer yoktur. İnsan bir su birikintisinin etrafına toplanmış kurbağaların, ağaçlardaki kuşların ve doğanın seslerini duymadıkça yaşamın ne değeri olur?

Hava önemlidir bizim için. Ağaçlar, hayvanlar ve insanlar aynı havayı koklar. Beyaz adam için bunun da önemi yoktur. Ancak size bu toprakları satacak olursak havanın temizliğine önem vermeyi de öğrenmeniz gerekir. Çocuklarınıza havanın kutsal olduğunu öğretmeniz gerekir. Hem nasıl kutsal olmasın ki hava? Atalarımız doğduktan gün ilk nefeslerini onun sayesinde almışlardır. Ölmeden önce son nefeslerini de gene bu havadan almazlar mı?Unutmayın bugün diğer canlıların başına gelen yarın insanın başına gelir. Çünkü bütün hepsinin arasında bir bağ vardır.

Şu gerçeği iyi biliyoruz: Toprak insana değil, insan toprağa aittir. Ve bu dünyadaki her şey, bir ailenin fertlerini birbirine bağlayan kan gibi ortaktır ve birbirine bağlıdır. Bu nedenle de dünyanın başına gelen her felaket insanoğlunun da başına gelmiş sayılır.

Beyaz adamın, benim insanlarıma ve tabiata saygı göstermesini sağlamalısınız, çünkü; ölüler güçsüz değildir.

Ölüm mü dedim?… Ölüm diye bir şey yoktur ki sadece dünya değiştirir insan.


Şef Seattle, 1854


Doğa isyan ediyor.Ondan vahşice,bencilce,zalim ve gaddarca aldıklarımızdan ötürü bizleri cezalandırıyor.Daralttığımız yaşam alanlarını geri istiyor.Tabii ki yine bizler için.İnsanlar için.İnsan doğanın,toprağın bir parçasıdır.Hakimi ya da sahibi değildir.

Bütün canlılar için.Ama asla bunu kabullenmeyeceğiz.Asla doğaya dönmeyeceğiz.Ve bu belalar neredene çıktı diye dövünüp duracağız.Bu gün virüs,yarın hava kirliliği, obezite, damar sertliği, astım, kanser…

Virüsün diyalektik sarmal içerisinde getirdiği olumlu sonuçlarda var. Bunlardan yeterli dersler çıkarmalıyız.Hava kirliliği azalıyor.Zira korku belasına dışarı eskisi gibi çıkılmıyor.egsoz dumanları azaldı.Trafik kazaları sıfırlandı.Asayiş vakaları yok oldu.

Hava kirliliğinde düzelme olan alanlar. Bilim adeta yeniden icat edildi.Dua yerine tıp ve tıbbın bir zaruret olduğu kafalara dank etti.

Aile yuva sevgisi ve sıcaklığı keşfolundu. İnsanlarası, milletlerarası, devletlerarası dayanışma birlik doğdu. Dil, din, mezhep, ırk, coğrafya ve sınır farklılıkları adeta ortadan kalktı.

Alevi selamı revaç buldu ve öpüşme ve sarılma ilkelliğinin yerini aldı. Sofular alkolün faydalarını öğrendiler.CHP Camileri kapattı diye bas bas bağıranlar, şimdi cami kapılarına kilit vurdular.Polis diktiler.

Zırt pırt hastaneye gidenler artık evinde oturmaya başladı. Dizi keyfi yeniden canlandı.

Bu güzel davranışlar ve uyanış için ille de koronavirüs belası mı gerekiyordu.

BİR MUSİBET BİN NASİHATTEN İYİDİR boşuna dememiş atalarımız.

Etiketler:

6 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
1/3
bottom of page