CORONA VE HAFIZA
top of page

CORONA ve HAFIZA

Güncelleme tarihi: 11 Oca 2022


Dünya Sağlık Örgütü (WHO) bilgilerine dayanarak geçtiğimiz Aralık ayında, ilk olarak Çin’in Wuhan kentinde coronavirüsü adı verilen bir ölümcül virüs salgını ile karşı karşıya olduğumuzu biliyoruz. Virüs, mikrobiyoloji laboratuarlarında taca benzeyen şeklinden dolayı Corona (ing.) adını almıştır.


Coronavirüsü mart ayı itibariyle başta Çin olmak üzere Avrupa ve Ortadoğu birlikte dünya geneline hızla yayılmaktadır. Ölüm vakalarının ise binlerle açıklandığı bir dönemdeyiz. Dünya genelinde virüse karşı henüz ilaç bulunamadığı için endişe ve korku hakim. Şüpheli virüs taşıyıcıları en az iki hafta karantinaya alınıyorlar. Bunun nedeni ise mutasyona uğramış coronavirüsünün insandan insana geçmesi olarak açıklanıyor.


Birçok ülkenin ekonomisi de bu süreçten olumsuz etkilenmektedir. Dileğim ölüm ve hastalığın bulaşma sayıların kesinlikle artmaması yönündedir. Bu dileğimize olumlu karşılığı virüse karşı ilaç ve aşının bulunması karşılık verecektir şüphesiz. Heyecan ve endişe ile bilim insanlarının kitlesel ölümleri durduracak buluşlara biran önce tarihi imzalarını atmalarını bekliyoruz. Tıp ve yardımcı bilimlerin haberini sabırsızca beklerken yine sağlık bilimcilerinin açıkladığı tedbirleri alma konusunda da gerekli duyarlılığı toplumca ve ciddiyetle göstermek zorundayız. Kolektif bir bilinçle, toplum sağlığı için sadece uygulayan değil, sürekli uyaran da olmalıyız. Bu noktada hafıza tazelemeye ve tarihsel hafıza ile süreci okuma ve değerlendirmeye ihtiyacımız olduğunu akıldan çıkarmamalıyız. Önceki yüzyıllarda ortaya çıkan veba, kolera vb. hastalıklar ve yakın yüzyıllarda ortaya çıkan viral-salgın hastalıkların sınıf ayırımı yapmadan herkesi öldürdüğü gerçeğini unutmayalım. Elbette ki sermaye sınıfı böyle süreçlerde kendini koruma, daha az kayıp verme anlamlarında avantajlı olabiliyor. Ancak sonuçta halk sağlığına ve bilime gerekli önemi vermeyen, eşitsiz, ayrıcalıklı, adaletsiz sömürü sistemi, sahibini de kurban edebiliyor.

Hareket eden, etmeyen her şeyi meta olarak gören ve yaşamı değil, para ve kârı kutsayan kapitalist egemenlik, gezegenimizde en ölümcül virüstür. Aç gözlü ve salt kendi sınıfının refahı ve huzuru için sadece emekçileri ve toplumun diğer tabakalarını sömürmekle kalmıyor; doğaya da rant anlamında müdahale ederek gezegeni yaşanmaz hale getiriyor. Bilim insanları, çağımızdaki salgın hastalıkların ana sebebinin iklim değişiklilerinin yol açtığı aşırı ısınmalara bağlı olduğunu ifade ediyor.


Küresel iklim değişikliklerinin de asıl sebebinin bitmek tükenmek bilmeyen kâr hırsı hedefli endüstriyel faaliyetler olduğunu hepimiz bilmekteyiz. Bu endüstriyel faaliyetler içinde sera gazı etkili karbondioksit salınımı ve savaşlarda kullanılan nükleer özellikli silahların etkisinin en fazla olduğu bilinmektedir. Ortaya çıkan salgın hastalıkların yayılmasında da hızı yakalamakla ve daha ötesine çalışmakla öğünen sermaye zihniyetinden başkası değildir. Kamusal sağlık hizmetlerinin yeterince olmaması, sağlığa değil de, sermayeye kar getirecek alanlara devasa bütçelerin ayrılması toplum sağlığını hiçe saymak anlamına geliyor. Böylece kitlesel ölümlere davetiye çıkarılmış olunuyor. Ayrıca, gerçekte sermaye artırımına dönük olarak yapılan ülkeler ve kıtalar arası hıza bağımlı ticari ve turizm faaliyetleri salgın hastalıkların da aynı hızla yayılmasına sebep olmaktadır.

Dünya genelinde sömürüye dayalı rekabet, eşitsizlik, gelir adaletsizliği, güvenliksiz ve güvencesizlik dayatması sonucu ortaya çıkan yoksulluk ölüme en yakın olan yığınları yaratmaktadır.

Biat’ın Anadolu Ajansına dayandırarak yaptığı habere göre “Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), sabun ile ellerin yıkanmasının yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınıyla mücadelede son derece önemli olduğunu ancak dünya genelinde 3 milyar insanın evinde ellerini su ve sabunla yıkayacağı lavabosunun bulunmadığını açıkladı.

Anadolu Ajansı’nda yer alan habere göre; UNICEF'ten yapılan açıklamaya göre dünya genelinde her 5 kişiden sadece 3'ü evlerinde ellerini yıkayabilecekleri imkanlara sahip.


Dünya nüfusunun yüzde 40'ının, yani 3 milyar insanın evinde ellerini su ve sabunla yıkayacağı lavabosunun bulunmadığı belirtilen açıklamada, en az gelişmiş ülkelerdeki insanların yaklaşık dörtte üçünün de bu temel ihtiyaçtan yoksun olduğu ifade edildi.Açıklamada ayrıca dünya genelinde okulların üçte birinde çocukların ellerini yıkayabileceği lavaboların olmadığı ve sağlık merkezlerinin yüzde 16'sında ise işlevsel tuvalet ve lavaboların bulunmadığına işaret edildi.”


Ekonomik sistemlerini görece de olsun kamu yararına göre kurup, denetleyen, örgütlü ve disiplinli toplumlar, doğal afetlerde olduğu gibi, salgın hastalıklarda da daha hızlı tedbirler alıyor ve daha az zararla kurtulabiliyorlar. Aynı zamanda daha özgüvenli ve umutlu oluyorlar. Bu durumu bir örnek verecek olursak salgın vakanın ilk ortaya çıktığı (ya da çıkarıldığı) ülke olan Çin, salgını çok az bir kayıpla atlattı ve çok hızlı kontrol altına aldı. Avrupa kıta temsilcisi ülke liderleri ise İngiltere başbakanı Boris Johnson’de gördüğümüz gibi kendi kurdukları düzene güvenin bittiğini, zavallı ve umutsuz bir şekilde açıklamaktalar. ''Bu bir nesil için en kötü krizdir. Bazı insanlar bunu mevsimsel griple karşılaştırıyor ama ne yazık ki bu doğru değil." diyen Johnson, "Bu hastalık Koronavirüs bilinenden çok daha tehlikeli ve daha da yayılacak. Çok daha fazla aile sevdiklerini zamanından önce kaybedecek''


Bu arada Diyanet İşleri Başkanlığı ‘coronavirüsüne karşı alkolün hijyen amaçlı kullanımı caizdir’ demiş. Bu açıklama elbette ki olumlu bir açıklamadır. Ancak birçok bakanlığın bütçesinden kat kat fazla bütçesi olan Diyanetin daha tasarruflu olmasını ve bütçesinin gerçek ihtiyaçtan fazlasını sağlığa ayırmasını beklemekteyiz. En kısa sürede de personelinin başka alanlarda istihdam edilerek Diyanet kurumunun kapatılması ve ona ayrılan bütçenin de tamamının sağlığa aktarılması çok ‘hayırlı’ bir iş olacaktır.


Toplumsal hafıza ile düşünmekten asla uzaklaşmamalıyız. Aksi halde ekonomik krizlerin, iklim deşikliğine bağlı yıkımların, salgın hastalıkların sonuçlarının neden ve sorumlularını kavrayamayız. İnsanlığın yaşadıklarının sıradanlıkla anlatılmasına asla rıza göstermemeliyiz. Sıradanlığın meşru görülmesi; insanlığa, diğer canlılara ve doğaya yönelik tüm kötülüklerin de sıradan bir bakış açısına mahkum edileceği sonucunu getirecektir. Bu durum da iyiden yana tüm değerlere yabancılaşacağız anlamına gelir.


Salgın hastalıklar başta olmak üzere toplumlara, diğer canlı türlerine ve doğaya karşı yönelen tüm felaketleri ve saldırıları toplumsal bir bilinçle bertaraf edecek toplumsal örgütlülükleri kurmalıyız. Bunun için dünya genelinde sermayeye, savaşa, dine değil; halka, sağlığa ve bilime bütçe talebimizi hep birlikte, bıkıp usanmadan haykırmalıyız.


Etiketler:

5 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

MESUT KARA

1/3
bottom of page