Türk Müziğinin Büyük ismi Selahattin Pınar ve Unutamadığı Aşkı Afife J
top of page

Selahattin Pınar ve Afife Jale

Güncelleme tarihi: 6 Şub 2021


20. Yüzyılda yetişen önemli bestecilerimizden olan Selahattin Pınar Türk Sanat müziğindeki klasik şarkı formuna bağlı kalmakla birlikte, yarattığı kendine özgü üslubuyla, besteleriyle ve sahneye çıkan ilk Türk kadın tiyatro sanatçısı Afife Jale’yle yaşadığı büyük aşkıyla Müzik dünyasının unutulmazları arasına girmiştir. Kendisini ölüm yıldönümünde saygıyla anıyoruz...


Denizli'nin, Çal ilçesinde 22 Ocak 1902’de dünyaya gelir Selahattin Pınar. Ailesi, Denizli Milletvekili olan babaları Sadık Bey'in görevi nedeniyle o, henüz üç yaşındayken İstanbul'a taşınırlar. Babasının karşı çıkmasına rağmen 12 yaşında ud çalarak müziğe başlayan Selahattin Pınar, daha sonra dönemin önemli bestekârlarından ders alarak tambur çalmaya başlar. Hukukçu olmasını isteyen babasının sürekli “Benim oğlum çalgıcı olacak” şeklindeki aşağılamalarına dayanamayan Selahattin Pınar bir gün, bir toplantıda yine aynı şeyleri tekrarlayan babasına karşı çıkıp “Hayır ben sanatkâr olacağım ve siz de benim adımla anılacaksınız” diyerek evini terk eder. Artık ikinci evi olarak gördüğü, daha sonra Üsküdar Musikî Cemiyeti adını alan, musikî derneğinin kurucuları arasına katılarak burada pek çok değerli müzisyen ile tanışır ve bu hocaların bilgilerinden yararlanır.


Bestekârlığa on sekiz yaşlarında başlayan Selahattin Pınar zamanla tambur çalmaya yönelerek on yedi yaşındayken "tamburî" sıfatını alır ve tamburuna kendine özgü bir üslûp ve boğuk sesi ile eşlik eder. Yüz elliyi aşkın bestesi olan Selâhattin Pınar’ın tüm şarkılarında İstanbul şehir kültürünün o güne yansıyan ifadesi vardır. Hüzünlüdür, hatta zaman zaman karamsardır ama her zaman ince, zarif ve şehirlidir.


AFİFE JALE


İlk Türk kadın tiyatro sanatçısı olan Afife Jale ise 1902’de orta halli bir ailenin kızı olarak İstanbul’un Kadıköy semtinde dünyaya gelir. Afife’nin çocukluk düşlerinde hep tiyatro vardır. İstanbul Kız Sanayi Mektebi’nde okurken de aklı tiyatrodadır. Tiyatro sevgisiyle 1918’de Türk ve Müslüman kadınlarının sahneye çıkmasının yasak olduğu bir dönemde Dârülbedâyi’de (Şehir Tiyatroları) açılan sınava girer ve kazanır.


Afife bir yıl boyunca provalara katılır ve nihayet beklediği fırsatı yakalar. Jale takma adıyla ilk rolünü alır. Bir polis baskınında yakalanan Afife'yi "Dinini, milliyetini unutan kadın sen misin?" diyerek hırpalarlar. Zaten babası da tiyatroyla ilgilenmesine karşıdır ve kızını “kötü kadın” oldun diyerek evlatlıktan reddeder. Böylece Darülbedayi yöneticileri onu tiyatronun kadrosundan çıkarmak zorunda kalırlar. Bütün bunlar yaşanırken Afife bir yandan da şiddetli baş ağrıları çekmektedir.


Tiyatrosuz kalması Afife Jale’yi çok sarsar. Hem yaşadıklarını biraz olsun unutmak hem de baş ağrılarını dindirmek için çareyi haplarda ve uyuşturucuda aramaya başlar. Nihayet 1923 yılında Mustafa Kemal Atatürk'ün Türk kadınının sahneye çıkma yasağını ortadan kaldırmasıyla Afife Jale de özgür bir şekilde oyunculuğunu yapmaya başlar. Birçok tiyatro sahnesinde rol alır, turnelere çıkar. Ne yazık ki sanatçı, yaşadığı sıkıntılı günler ve çektiği ağrılar nedeniyle doktor tavsiyesiyle, ağrılarını durdurmak için kullandığı morfine bağımlı hale gelir. Bu alışkanlığından kurtulmak ister ama bu sefer de uyuşturucu onu bırakmaz. Sağlığı giderek bozulur ve sonunda sahnelere veda etmek zorunda kalır.


BİR BAHAR AKŞAMI RASTLADIM SİZE


İşte o zor günlerinde Afife Jale ile Selahattin Pınar “Bir bahar akşamı” Kadıköy’deki Kuşdili Çayırında düzenlenen Hafız Burhan konserinde karşılaşırlar. Uzun zamandır saz salonlarının en sevilen besteci ve icracılarından biri olan Selahattin Pınar, Hafız Burhan’ın arkasında tambur çalmaktadır. Afife Jale ise konseri izlemeye gelmiştir. Afife Jale, Türk müziğinin usta sanatçısı Selahattin Pınar’ın naifliğinden, kibarlığından, şık giyiminden, güzel konuşmasından çok etkilenir. Duyguları karşılıksız değildir. İkisi de yirmi beş yaşlarındadır ve görür görmez birbirlerine aşık olup Selahattin Pınar’ın o ünlü şarkısında dediği gibi “Daha önceleri neredeydiniz?” diyerek evlenmeye karar verirler.


Her ikisi de gençliklerini acı ve sıkıntılar içinde geçirmiştir. Evlenince hayat boyu özledikleri her şeyi birlikte yapmaya, mutlu olmaya çalışırlar. Selahattin Pınar, o güzel bestelerini çalar, Afife dinler, dinler… Ancak bu güzel ve mutlu günler uzun sürmez. Tüm mutluluklarına karşın Afife tiyatroyu unutamaz ve tiyatronun boşluğunu daha önce tedavi amaçlı kullanmaya başladığı uyuşturucularla doldurmaya başlar. Suriyeli bir eczacı onu morfine alıştırmıştır. Selahattin Pınar, bir gün eşinin öğle uykusu için çekildiği odasının anahtar deliğinden içeri baktığında, onun damarına morfin şırınga ettiğini görür ve yıkılır.


Selahattin Pınar, eşine öfkeden çok merhamet duyar. Onu hayata döndürebilmek için çırpınmaya başlar, çünkü karısını çok sevmektedir. Tutkulu her aşık gibi kendini aldatır, Afife Jale’yi kurtarmak isterken kendi de uyuşturucu tuzağına düşer. Bu gidişi geri çevirebilmek için çok uğraşırlar ama bir türlü olmaz. Bunun üzerine Afife, “Terk et beni, yoksa sen de mahvolacaksın, bırak beni gideyim!” diye yalvarır eşine. Artık ikisi için de en kötü günler başlamıştır. Selahattin Pınar hiç yanaşmaz ayrılığa, Afife Jale ise hep zorlar onu. Bunun üzerine Selahattin Pınar altı ay sonra içi kan ağlayarak Afife Jale’yi terk eder. Ve 1935’te boşanırlar. Afife, kimsesiz ve beş parasız, parklarda yatıp kalkar, aş evlerinde karnını doyururken ayrıldığı eşinin kendisinin ardından yazdığı şarkıları taş plaklardan dinleyip ağlar.

Afife Jale kimsesiz, terk edilmiş ve yoksul bir şekilde Balıklı Rum Hastanesinde hayata veda eder. Ölümü, gazetelere haber bile olmaz, cenazesi birkaç kişi tarafından kaldırılıp kimsesizler mezarlığında defnedilir. Selahattin Pınar, Afife’nin ölümünün ardından büyük acı çeker. Pek çok ölümsüz, hicran dolu besteye imza atar. Selahattin Pınar sevdiği kadını hiç unutamaz.


Afife Jale`den sonra Seyyare Atıfet ile evlenerek yaşamını ölene dek onunla sürdürür. Alkol bağımlısı olduğu sanılan, asabi ve içe dönük bir karaktere sahip Selahattin Pınar 6 Şubat 1960'ta Todori'nin lokantasında, bir arkadaşı ile yemek yerken, geçirdiği kalp krizi sonucu yaşama veda eder. Afife Jale’yle ayrıldıktan sonra tanışıp evlendiği eşi Seyyare Hanım, Selahattin Pınar'la büyük bir aşk yaşadıklarını söyler, ama kocasının güzel kadınlara, özellikle de ilk aşkı Afife Jale'ye olan düşkünlüğünü gizlemez: "Şu gerçeği her zaman kabullendim. Kocam en önemli şarkılarını Afife Jale için yaptı. İlk ve unutulmaz aşkıydı o.” diye anlatır anılarında. (Seyyare Hanımın ölümünden birkaç gün önce verdiği röportajdan)


Afife Jale ile beraberliğinin Selahattin Pınar`ın sanat hayatına etkisi büyük olur. Bu dönemde ve boşandıktan sonra bestelediği parçalar genellikle karşılıksız ve ümitsiz aşkları, ayrılık acılarını içerir. "Nereden sevdim o zalim kadını, Anladım sevmeyeceksin beni sen nazlı çiçek, Huysuz ve tatlı kadın"... gibi unutulmaz bestelerini bu dönemde yapar.


119 görüntüleme3 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
1/3
bottom of page