Koreli Küçük Kız ile Türk Subayın Filmlere Konu Olan Duygu Yüklü Öyküsü
Savaşlar; ölümlerin, yıkımların yaşandığı ardında acı dolu öyküler bırakan insanlığın en büyük dramıdır. Bu dramların arasında yeşeren sevgi öyküleriyse belki de savaşların en duygusal ganimetleri… Kore Savaşı sırasında filizlenen ve yıllar sonra (şu günlerde gösterimde olan) bir filme konu olan Koreli küçük kız ile ona babalık yapan Türk subayının duygu yüklü öyküsü de bunlardan biri…
25 Haziran 1950’de Kuzey Kore Güney Kore’ye saldırdığında, bütün dünya, özellikle de Amerika Birleşik Devletleri ayağa kalkmıştı. Bu savaş, Asya’nın uzak bir köşesindeki küçük bir ulusun birbiriyle kavgaya tutuşmasının çok ötesinde anlamlar taşıyordu. Çünkü Kuzey Kore’nin arkasında Sovyet Rusya ve Komünist Çin vardı. Olay, Doğu'nun Batı'ya, bir başka deyişle Komünizmin Kapitalizme savaş ilanı olarak duyuruldu. ABD’nin girişimiyle Birleşmiş Milletler Ordusu kuruldu ve 16 batılı milletin askeri Kore’de, Güney Kore’nin yanında yer aldı.
Milyonlarca kişinin ölümü, yaralanması, fiziki ve psikolojik anlamda sakatlığı ile sonuçlanan Kore Savaşı böylece başladı. Türkiye de BM kararına uyarak Kore Savaşı’na katıldı. ABD’den sonra Kore’ye asker göndereceğini bildiren ilk ülke Türkiye’ydi. Savaşa gidecek erler, 1929 doğumlulardan ve daha çok gönüllülerden seçilecekti. Subay ve astsubaylardan da gönüllüler tercih edilecekti. Beş bin kişilik bir tugayın kurulması kararlaştırıldı.
1950 yılının Eylül ayında yola çıkan Türk askerleri, 27 Temmuz 1953’te kocaman kanlı bir nokta ile sonlanan Kore Savaşından pek çok gazi, kayıp ve Türk şehitliğinde yatan yedi yüzün üstünde asker bırakarak döndü…Tabii bir sürü de acı ve hüzün dolu öyküyle…
O günlerde henüz 25 yaşında olan Süleyman Dilbirliği’nin aslında asker olmak gibi bir niyeti hiç yoktur ama zamanını boşa geçirmek istemediğinden kendini orduda bulur. İlk görev yeri, memleketi Kahramanmaraş’tır, sonra İskenderun’a gider. “Benim bölük kumandanım çok iyi bir insandı. Çalışırken ‘komutan’, mesai bittikten sonra da ‘abi’ derdim.” İşte, o ‘çok sevdiğim’ diye anlattığı komutanı, Dilbirliği’ne, Kore’ye gitmenin gerekliliğinden bahseder bir gün. Kore ikiye bölünmüş, güneyde Demokratik Kore, kuzeyde Komünist Kore Halk Cumhuriyeti kurulmuştur. Türkiye de askeri yardımda bulunan ülkelerden biri olacaktır. Komutanının “Gel, beraber gidelim” önerisini biraz düşünmek ister ama düşünecek bir şey de bulamaz. Komutanıyla Kore’ye gitmeye karar verir.
“Sene 1950… Kore’de havanın eksi 25 dereceyi bulduğu, kış mevsiminin belki de en soğuk günlerinden biri… Ormanda ilerliyoruz, yere oturmuş dört-beş yaşlarında bir kız çocuğu, feryat edercesine ağlıyor. Yanında, yakınında kimseler yok. Üstü başı perişan, her yeri buz kesmiş…” Astsubay Süleyman Dilbirliği, Birleşmiş Milletler ordusunun komutası altında, Kore Savaşı’na katılan Türk tugayındadır. Yanında iki askerle yürürken gördüğü bu çocuğu, hiç düşünmeden kucaklayıp birliğine götürür.
Astsubay Süleyman Dilbirliği, 16 Ekim 1950’de Kore topraklarına ayak bastığında, bir ömür sürecek bir kalp ağrısı yaşayacağını bilemezdi. Bulduğu küçük kız çocuğu yanından hiç ayrılmıyordu. Birliğine geldiğinde ilk işi saçları bit dolu küçük kızı güzelce yıkamak ve saçlarını kısacık kesmek olur. Ona güzel bir yatak hazırlar, sıcak tutacak kıyafetler, ayakkabılar satın alır ve küçük kızı bir güzel giydirir. Annesi-babası öldürülmüş bu çocuğun adı, Kim Eunja’dır. Adını telaffuz etmek sadece ona değil, tüm askerlere zor geldiği için, bu yusyuvarlak, ay gibi yüzlü küçük kıza Ayla adını koyar.
Kısa sürede Ayla askerlere, askerler Ayla’ya alışır. Küçük kız askerlerle oyunlar oynar, onları güldürmeye çalışır, bir anlamda kışlada sevinç kaynağı olur. Bu arada yavaş yavaş Türkçe de öğrenir. Üstelik artık Süleyman Astsubayı babası bilir. Peki, neden diğerlerini değil de onu baba olarak seçmiştir küçük kız? Süleyman Astsubay bu soruya şöyle yanıt verir: “Biz birbirimizi çok sevdik, oraya bizden 15 bin kişi gitti. Ama bu yaşanan, bana kısmet oldu. Ben orada o çocuğa hep sarılırdım, hep öperdim. O da bana nasıl sarılırdı, nasıl severdi. Ama işte sonra… Ayrılmamız gerekti.”
Süleyman Astsubayın görevli olduğu birlik Kore’de bir sene görev yaptıktan sonra geri döner ve onlar dönerken, yeni bir birlik Kore’ye doğru yola çıkar. Süleyman Astsubay için de dönüş vakti gelmiştir. Ayla’yı Türkiye’ye getirmeyi düşünür ama yasalar buna izin vermez. Yüreğinin bir parçasını Kore’de bırakıp yurda dönen Gazi Süleyman Dilbirliği küçük kızı hiç unutamaz.
Koreli küçük kız babası bildiği bu askerin ardından çok ağlar, çok gözyaşı döker. Süleyman astsubay da Türkiye’ye döndükten sonra uzun süre gözyaşı döker, Ayla’yı rüyalarında görür. Ayla ise, Türk askerlerinin Suwan kentinde açtığı Ankara Okulu’na yerleştirilir Daha sonra Güney Kore Eğitim Bakanlığı’na devredilen bu okula kaydı yapılırken, küçük kız adını soran müdüre Kim Eunja değil, “Ayla” der. Müdür “Bizde öyle isim olmaz” deyince de “Ama ben Türk’üm” yanıtını verir.
Ve araya, koca bir altmış yıl girer. Baba-kız, birbirinden haber alamaz olur. Ayla çok uğraşsa da babasına dair bir iz bulamaz… Süleyman Astsubay, Kore Savaşı’nın 60. yılı anısına Kore Başkonsolosluğunda düzenlenen bir resepsiyona katılır. Tüm gazilerin anılarını paylaştıkları bu toplantıda o da Ayla’dan bahseder, uzun uzun onu anlatır. Konu, Koreli yetkililerin ilgisini çeker, Ayla’nın fotoğraflarını görmek isterler.
Hemen Kore’deki Ankara Okulundan mezun olanların kayıtları incelenir. Uzun bir uğraş sonucu, Ayla bulunur. Eşini uzun süre önce kaybeden Ayla’nın bir oğlu, bir kızı hatta iki de torunu olmuştur ve bir anaokulunda temizlik işçisi olarak çalışmaktadır. Koreli muhabirler, Ayla’yla evinde buluşurlar, savaş sırasında çekilmiş fotoğraflarını gösterirler. “Bu ben miyim” diye şaşıran Ayla, Süleyman Astsubayı yanağından öptüğü kareyi gördüğü an “Hep özlediğim bu adamı fotoğraflarda görmek kahrediyor beni.” Diyerek ağlamaya başlar. Fotoğraflara baktıkça anılar geri gelir, yeniden canlanır. Gazeteciler Ayla’ya Süleyman Astsubayın onu görmek istediğini anlatırlar.
Koreli yetkililer Ayla ile Süleyman Astsubayı, 2010 yılı Ağustos ayında Kore’de bir araya getirirler. Süleyman-Demet Dilbirliği çifti ile Ayla, 60 yıl sonra Seul’deki Ankara Parkında buluşurlar. Buluşma anı gören herkesi gözyaşlarına boğar. Pembe montlu bir kadın, iki yanında torunlarıyla beraber onlara doğru yürür, birbirlerine koşarak sarılıp ağlaşırlar. Sarılırken, dünyanın en hüzünlü ve özlem kokan cümleleri dökülür Ayla’nın dudaklarından: “Niye bu kadar uzun sürdü? Neden daha önce gelmedin? Seni çok özledim baba…” Bu buluşmadan sonra Süleyman Astsubayla kızı birbirleriyle mektuplaşırlar. Ayla Korece yazdığı mektupları Türkçeye de çevirtip ikisini birden postalar ve mektuplarında şöyle der: “İyi bir babanın kızı olmaktan mutluyum. Babam Türk diye kendimle gurur duyuyorum. Her gün resminize bakıyorum ve resminizle konuşuyorum.”
Mektuplarında Süleyman Dilbirliği’ne baba, eşine de anne diye hitap eden Ayla ile Süleyman Astsubay en son 2012’de Ayla’nın Türkiye ziyaretinde görüşürler. Ayla’dan en son mektup ise 2013 yılında gelir. Birlikte yaşadığı oğlunun yanından ayrılan ve İncheon kentinden de taşınan Ayla’nın şu an nerede olduğu bilinmiyor… Hayatı boyunca hep albümler biriktirip Ayla’nın fotoğraflarına bakan Süleyman Astsubay ise şimdi 93 yaşında. 1969’da ordudan emekli olan ama silah sesleri kulağından hiç gitmeyen ve savaşı hâlâ rüyasında gören Süleyman Astsubay şöyle diyor: “Kızım için, ben bugün olsa, yine gider savaşırım.”
Kore Savaşında yaşanan bu hüzünlü ve duygusal hikaye beyazperdeye de taşınmış. Geçtiğimiz Babalar Günü vesilesiyle fragmanı yayınlanan, Türk-Güney Kore yapımı filmde pek çok ünlü oyuncu rol almış. “Ay yüzlü bir kızla, ay yıldızlı bir askerin 65 yıllık anlatılmamış hikayesi” yani “Ayla” filmini şu günlerde sinema salonlarında izleyebilirsiniz. Can Ulkay’ın yönetmenliğini üstlendiği filmin başrollerinde Çetin Tekindor, İsmail Hacıoğlu, Lee Gyungjin ve Kim Seol oynuyor. Filmin müzikleri ise Fahir Atakoğlu’na ait.
Ayrıca AYLA filmi Türkiye'nin en iyi yabancı film dalında bu yılki Oscar adayı seçildi...