YAŞAR KEMAL ve "AKÇASAZIN AĞALARI"
- Suat DELİBAŞ
- 12 saat önce
- 4 dakikada okunur

*
Suat DELİBAŞ
*
" O İyi İnsanlar O Güzel Atlara Binip Çekip Gittiler.."
Tarih önemli ihtilaller, savaşlar ve devletlerin dönüşüm süreçleri ile ilgili bir dolu örnek sunar bizlere... Fransız ihtilali ile soylu ailelerin saltanatının burjuvaziye geçmesi, 1. ve 2. Dünya PAYLAŞIM Savaşları, Ortadoğu'da yaşanan savaşlar ve ardından kurulan yeni düzenler bunlardan sadece bir kaçıdır.
Bir dönem biterken yeni bir dönem açılır; eski ile yeninin kavgası, entrikalar, savaşlar ve bireylerin dönemsel rolleri, çıkarları, değişip dönüşümleri...
Derdim sosyolojik bir tahlil yapmaktan öte bu dönüşümlerden birini, ülkemizde yaşanan çok partili sisteme geçişin yaşandığı dönemi en iyi anlatan usta yazar Yaşar Kemal' in " Akçasazın Ağaları" romanı üzerine bir kaç söz söylemek.

Y. KEMAL, bir betimleme ustasıdır. Bir arının bir çiçeğe konup kalkışını, bir karıncayı, bir yaprağı, bir ağacı sayfalarca bir belgeselcinin bile göremeyeceği ayrıntılarla anlatır. O sadece doğa betimlemeleri ile değil “içsel betimlemeler ” ile de bir kahramanının ruh halini en ince ayrıntısına kadar okuyucunun gözünde canlandırmayı veya hissetmesini sağlar. Bu uzun betimlemeler kimi okuyucuları, özellikle günümüz genç kuşak okuyucusunu sıkmaktadır çünkü eskiden okuyucuya "Çukurova, Eiffel Kulesi, Topkapı Sarayı" diyerek geçseydiniz, okuyucu buranın nasıl bir yer olduğunu merak eder ve yazardan buranın bir tasvirini beklerdi. Yeni dönemde özellikle mekân, yer, şehir, doğa vb betimlemeler okuyucuya sıkıcı gelmektedir. Çünkü betimlemesi yapılan bu tür yerleri görmeyen, izlemeyen, fotoğrafına bakmayan yok gibidir. Bu yüzden uzun bir Çukurova tasviri okuyucuyu yoruyor. Ayrıca son dönem okuyucu; Y ve Z kuşağı dediğimiz yaş grupları hızla tüketen bir kitle hızlı, basit, kısa şeylerden hoşlanıyorlar. Yemek kültürlerinden, sosyal medyada izledikleri videolara kadar birçok şey bu şekilde. Bu yüzden uzun tasvirler onları cezbetmiyor.
Yaşar Kemal’in lirik ve epik anlatımı bir anda sizi bir destanın veya heyecanlı bir şiirin içine sürüklüyor. Kaptırıyorsunuz kendinizi, birçok yazarın beceremediğini işte o, tam da burada başarıyor; yazar aradan çekiliyor ve kelimelerle okur baş başa kalıyor.
Büyülü gerçekliği kullanışı, insan ruhunu, çelişkilerini ve en önemlisi toplumun sorunlarını gerçekçi bir dille anlatması ve tüm bu özellikleri romanlarında en iyi şekilde işlemesi onu eşsiz bir yazar kılmıştır.
Romanlarında bireyi ve toplumu hep ön planda tutup anlatır ama her daim toprağa, doğaya olan saygısını da dile getirir. Çünkü insanı doğanın bir parçası olarak görür ve anlatır. Ağaların, beylerin toprak sevgisinin ise bir aldatmaca olduğunu asıl sevgilerinin topraktan gelen para aşkı olduğunu dillendirir.

Yaşar KEMAL, "Akçasazın Ağaları" romanında bir dönemin sona erip yeni bir dönemin başlangıcını bireyler ve toplumsal değişim üzerinden en ince ayrıntısına kadar anlatmaktadır. Serinin birinci kitabı "Demirciler Çarşısı Cinayeti" nde Derviş bey ( Sarıoğlu) ile Mustafa bey (Akyollu) arasında devam eden kan davası ( feodal insan ve toplumsal ilişkiler üzerinden) konu edinilir. ikinci kitap " Yusufçuk Yusuf' ta ise bu beylerin döneminin sona ermesi ve yeni bir dönemin başlangıcı kitabın konusudur.
1950' li yıllarda, DP iktidarı ile birlikte feodal toplum yaşamından, kapitalizme geçiş süreci Adana' da Akçasaz üzerinden anlatılmaktadır. Akçasaz bir bataklıktır. Geçmiş dönem feodal düzen ağalarının her türlü oyunlarını, entrikalarını, cinayetlerini, hesaplaşmalarını örten saklayan, yok eden bir bataklık. Yeni dönemde makinalaşmayla birlikte Akçasaz, farklı bir öneme kavuşur. Bataklık kurutulacak ve binlerce dönüm arazi ortaya çıkacaktır. İşte bu yeni dönem ve düzen Akçasaz bataklığında eski ile yeni, beylerle, ağalar ve feodalizm ile kapitalizmin hesaplaşmasına dönüşür. Bataklık bir metefor olarak kullanılmıştır. Eski ve yeni düzenin hesaplaşmasının anlatıldığı bir batak...
Bu dönemde ortaya çıkan kapitalist insan tipini en iyi Mahir KABAKÇIOĞLU temsil eder romanda; yalan, iftira, riyakârlık, insan satma, hırs, nefret, çıkar ilişkileri, menfaat vs hepsi onun kişiliğinde bir bir ortaya dökülür. Mahir' in en sıkışık döneminde bir anda milliyetçi, Turancı bir bireye dönüşüp halkı galeyana getirmesi; vatan, millet, din sarmalında insanları kendi çıkarları etrafında konsolide etmesi ise ülkenin her döneminde kullanılan politik uyanıklığı veya zavallılığı ustaca ve en ince detayına kadar gözler önüne sermiştir usta yazar.
İnsanın içinde bulunduğu çelişkileri ve ruh halini Derviş beyin, Mustafa beyi öldürüp öldürmemesi noktasında kırk sayfa sizi nefessiz bırakacak şekilde anlatır. Yusufçuk Yusuf' un Deli Hacı' yı öldürdükten sonra yaşadığı ruh hali bir rüya ile gerçeklik arasında gidip gelir. Hem Yusuf'un ruh halini iliklerinize kadar hissediyor hem de bu bir rüya mı demekten kendinizi alamıyorsunuz. Emir Sultan efsanesi Gabriel Garcia romanlarındaki büyülü gerçekliğe götürüyor okuyucuyu...Romanın ana karakteri Derviş beyin sadist kişiliğinin yanı sıra çevresindekileri koruyup gözetmesi ile de insancıl yönü ortaya çıkıyor. Okuyucu dönem dönem çelişkiye düşüyor bu durumda, iyi ve kötünün vücut bulduğu insan gerçeği...
Yeni oluşan düzende ortaya çıkan bireylerin şan, şöhret, soyluluk özentilerini hayretler içinde okurken içine düştükleri alay konusu soy isim belirleme komedisi ile zavallılıkları ama bir o kadar da uyanıklıkları anlatılır. En güzel örnek de Süleyman ASLANSOYPENÇE ve Hacı KURTBOĞA örneğidir.
Akçasaz bataklığı, teknolojik makinalarla açılan kanallarla bir dönemin pis kokuları, çamuru, batağı ile yok olurken yeni bir dönemin başlamasına da vesile olur; kapitalizm, kapitalist insan ilişkileri ve yeni sömürü düzeni...
Ayrıca ülkenin bazı gerçeklerini de alt başlıklar şeklinde anlatır okuyucusuna; Ermeni mallarına konan ağalar, Van' dan göç eden Kürt Mahmut' un ve oğlu Yusuf' un Ağa'nın elinde bir silahşor olarak kullanılması, devir değiştikçe o döneme uyum sağlayan mülki amir, kolluk kuvvetleri, yargı mensupları ve kurulan kumpaslar dünü, bugünü belki yarını aratmayacak şekilde anlatılır.
Yaşar KEMAL bu dönemin de halk için, halkla beraber, halkın dönemi olmadığını; yeni ağaların, beylerin, para babalarının; dönemi, yönetimi, kapitali ele geçirdiğini bir bataklık üzerinden inanılmaz bir ustalıkla anlatmaktadır.
Roman boyunca eski feodal, soylu beylerden yanaymış gibi anlatımı ve yeni türeyen kapitalist ağaları yerden yere vurması eleştiri konusu olmuştur ama ben buraya yorum yapamadım veya çelişkide kaldım.
"Akçasazın Ağaları" romanı bir üçleme olarak kurgulanmış ama Yaşar KEMAL, serinin son kitabını yazmaktan vazgeçmiştir. Kitabın son cümlesini okuduğunuzda sanki bir şeyler eksik kaldı hissine kapılıyorsunuz. Tabi bu beklentinizin sebebi, romanın akışına kendinizi kaptırmanız ve beyninizde canlanan Derviş ağa figürünün bu hesaplaşmayı burada yarım bırakmayacağı izlenimidir. Derviş ağaya söylettiği " O iyi insanlar o güzel atlara binip çekip gittiler." cümlesi de tarihe mal olarak beklentinizi bir kat daha artırıyor.
