top of page

YAZMANIN DAYANILMAZLIĞI


Yusuf AKSOY

*



Karmaşık bir evrenin en karmaşık sorunlarıyla iç içe olan insan, ilkel çağlardan beri hep bir arayış içinde olmuştur. Hayatını çekilebilir bir düzene sokma arayışıdır bu. Yazının icadı bu arayışlar içinde en yaratıcı ve yararlı buluşlardan biri olmuştur. Yazıyı günümüzden 5500 yıl önce Mezopotamya’da yaşamış olan Sümerler bulmuştur. Kısa süre sonra da diğer coğrafyalarda birbirinden bağımsız olarak yazı türleri bulundu ve farklı alfabeler oluşturuldu. Yazı ile zamansal ve uzamsal anlamda insanın tüm zihinsel edimlerini ve becerilerini ötekine aktarmanın çok önemli bir aracı bulunmuştu artık. Yazı, bulunduğu çağlarda ilk aşamada alış-veriş kayıtlarını tutmada ve ülkeler arasındaki ilişkilerde kullanılmaya başlandı. Zamanla insanın tüm ihtiyaçlarını ve kendini ifade edeceği bir araç halini aldı. Tüm literatur alanlarının ürünleri, gelişimi, aktarımı, değişimi insana ve topluma fayda sunmakla beraber yol gösterici değer de taşır. Buradan edebi yazın dünyasına rotayı kırmak istiyorum. Yazı ile hayatını idame ettiren gazete, dergi vb. işlerde çalışan yazın emekçileri daha çok ya da şöyle ifade edelim yazma zorunluluğu içinde oldukları için yazıyorlardır. Hemen her gün yazma gibi çok zor bir iş üstlenen bu arkadaşlara saygıda kusur edemeyiz. Bazen bir iki paragraf yazmak bile çok zor olabiliyorken günlük yazma mesaisindekileri özveriyi bir düşünelim.


İnsan neden yazar? Sorusuna ‘kendinde sorumluluk’ diye yanıt vereyim. Başlangıçta sorumluluk duygusuyla başlamaz insan yazılarına. Bir hevestir, dikkat çekmedir, burada başarılıyım iddiasıdır, söyleyemediklerini yazmak düşüncesindedir, kalıcı olma isteğidir, kaçıştır, yalnız kalma isteğidir, sıradan bir ilgidir ya da hepsidir yazmaya başlama nedeni. Yazma serüveni ilerledikçe yazar, hem mutlu olur hem de kaygılıdır. Mutludur, çünkü yazabilme sürekliliği mutlu kılar onu. Kaygılıdır aynı zamanda, yazma eylemi sona erer mi soruları da gezinir bazen kafasının orta yerinde. İşte tam da bu aşamada yol ayrımı kendini dayatır. Geçici bir heves ise yazma eylemi her an noktalanır. Birkaç yazısıyla ihtiyaç duyduğu tatmin duygusu ihtiyacını giderir. Kişinin kendine ulaşma ve sonrasında kendini aşma kaygısıysa, Sarte’nin “İnsan özgürlüğe mahkûmdur.” söylemindeki gibi özgürlüğe çevriliyse kalem, artık sorumluluktan kaçamaz. Bu aşamadan itibaren yazmak ciddi bir meseledir artık. Kaleminizi salt kendi elinizle tutup yazmayacaksınız artık. Özgürlük tutkusu, özgürlüğe mahkûm olma hali kendine ulaşma ve kendini aşma uğraşısının yol alıcılığında kolektife içkindir artık yazılanlar. Kendimiz dışındaki öznelerin de yaşanmışlıkların keşfi yazmasam olmaz değerindedir bu saatten sonra. Yazdığın her dize, her paragraf ötekinin de sızısı, isyanı, mutluluğu, ötekinin de yarına olan inancı ve sonsuzluğa ödediği bedeldir. Duraklarına rağmen sonu olmayan yolculuğumuzda dokunabildiklerimiz hayatımızın tadı tuzu oluyor. Yazı da, durmadan akan sessiz bir nehrin geçtiği yerleri yeşertmesi gibi, bizimle olana dokundukça iç ferahlığı yaratmaktadır.


“Ben söylediklerimden sorumluyum, anladıklarınızdan değil.” diyen Stefan Zweig’a atıfla ben de hem yazdıklarımdan ve yazacaklarımdan sorumluyum diyorum. Böyle düşünebilmem beni yazmaya daha da cesaretlendiriyor. Cesaret demişken, yazmak cesaretle de çok yakın dosttur. Cesaretin teslim edildiği dönemler de yazı çok önemli bir faildir. Bu fail iyinin de kötünün de faili olabiliyor pek ala. Bu iki taraflılığı da yazılanlar, çizilenler tarihe deşifre ediyor.


Brecht, Hitler’e ses çıkarmayan “makûs talihlerine” razı sanatçılara şöyle seslenmiş: “Sizler şu an batmakta olan geminin duvarlarına çiçek resimleri yapıyorsunuz ve bunun adına sanat diyorsunuz.” İşte, yazının gücü, söylemin sönmesine engel oluyor; onu geleceğe taşıyarak suçu ve suça ortaklığın çirkinliğini ortaya döküyor. Yazan yazdıklarıyla kendinde sorumluluğun üstüne çıkabilme bilinci ve yeteneği sayesinde hafızaların silinmesine karşı panzehir olabiliyor. “İnsan kendini ne yaparsa o olacaktır” diyen Jean Paul Sarte’nin sözünden güç alarak ben de ‘bugün ne yazıyorsak yarın da onu yazacağız’, diyorum. Yazarların, şairlerin, sanatçıların ve aydınların nefesi daraldığı dönemlerde en çok ihtiyacı olan cesarettir. Yaşam ve yaşananlar karşısında objektif olabilmeyi sürdürülebilir bir cesaret anlayışıyla sağlayabiliriz ancak. Diğer tüm özgürlük kazanımları gibi yazabilme hakkına erişebilmek de kazanılması gereken bir özgürlük alanıdır. En çok da susmamız istendiği zamanlarda yazmalıyız. Çünkü suskunluğun olduğu her de suç vardır; sıradanlaştırma ve hafızayı başka türlü yönetme ve yönlendirme vardır. Hem de en koyusundan yazmalıyız üstümüze gelindiğinde. Yazmazsak yitip gideriz. Alnımıza kara süreriz, tarih affetmez elinden kalemini düşürene. Kendimizle yüzleşebilmek için ustan ve kalpten gelen ne varsa kâğıda dökmeliyiz tek tek.


İnsan baktığı yerden söyler, baktığı yerden yazar ve yaşar. Çağın karanlığına minicik de olsun ışık olmalı yazdıklarımız. Yazarken, ne aşkı ıskalamalıyız ne de kavgayı. Ne insanı atlamalıyız ne de doğayı. Ne de hayatına müdahale edilmesin isteyen tüm dezavantajlı kesimleri. Şimdi hızına yetişilemeyen ve tarihe silinemeyen bir olarak geçen yazı var. Bir damlanın Derya olması gibi bir kıvılcım, bir saniyede yangın olabiliyor. Yazmak çağa tanıklık etmektir. Tanıklık, taraflılıktır hiç kuşkusuz. Yarına küçük bir izdir karaladıklarımız ya da sabaha kocaman bir müjdedir onca yıldır beklenen. Bizi tarihimizle yargılayacak olan gelecektekilere serüveni acısıyla tatlısıyla anlatmazsak, tarihin zavallıları oluruz. Üzeriz yarınlarımızı. İşte o nedenle cesareti şiirle, öyküyle, romanla, denemeyle, makaleyle, yetmedi, yetmez de tiyatroyla, sinemayla, resimle, fotoğrafla her yaşa bulaştırmalıyız.


Yeniden âşık oluyormuş gibi heyecandan taşarcasına güle oynaya, doya doya yazmalıyız. Yazmalıyız, yazıdan korkanlara inat. Daha büyük puntolarla sabahlara kadar yazmalıyız uykumuzu kaçıranlara inat. Hem kendi dilimizle hem de yasaklanan tüm dillerle dertlerimizi, tasalarımızı ama en çok da umutlarımızı yazmalıyız bıkıp usanmadan. Yazarak daha çok olacağımıza ve daha çok yaşayacağımıza inanıyorum.





Etiketler:

27 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
1/4

mavi

ADA

2002

Hayat ve Sanat

Emek veren herkesin ADAsı

  • LinkedIn - Beyaz Çember
bottom of page