Tarihler Arası Yolculuk I Makedonya
top of page

Tarihler Arası Yolculuk

Güncelleme tarihi: 13 Oca 2022


Nurdan B. ALADAĞ / Makedonya

MAKEDONYA - 1 (Üsküp-Manastır)

Geçmişinde balkan tarihi olan herkesin yapmak isteyebileceği geziye ailecek sıcak bir yaz günü çıkmaya karar verdik. Yeni yerler görecek olmanın yanı sıra, atalarımızın yaşadığı topraklarda nefes almak, ışınlanmadan ve moleküllere ayrılmadan tarihler arası yolculuk yapmak, kalbimizin sesini duyuracak kadar bizleri heyecanlandırdı. Yeni bir hayali gerçekleştirecek olmanın sevinci ile gökyüzüne uçakla değil, sanki kanatlarımla havalandım.


Ziyaret edeceğimiz ilk ülke olan Makedonya'nın başkenti ıhlamur kokulu Üsküp'e kısa sürede ulaştık. Makedonca Skopje olarak bilinen Üsküp, İliryalılar tarafından Milattan Önce 5. yüzyılın sonlarında kurulmuş. Bir yakasında Arnavutlar ve Müslümanlar, diğer tarafta Ortodoks Hristiyanların yaşadığı, tarihi bir Osmanlı yerleşim yeri. 520 yıl Osmanlı hakimiyetinde kalan Üsküp, iki milyonluk nüfusuyla Makedonya’nın başkenti ve en büyük şehridir. Vodna Dağı’nın eteklerinde kurulmuş bu başkentte halkın neredeyse yarısı Müslümandır’’ diye anlatan rehberimiz Talha’nın şivesinin güzelliği, ilk günden onu sevmemizi sağladı. Ne kadar şanslı olduğumuzu ilerleyen günlerde bize söylediği balkan türkülerinden, yaptığı esprilerden anlayacaktık.

Üsküp / Nurdan B. ALADAĞ

''ÜSKÜP tarihi güzellikleri, yapıları ve sıcakkanlı insanıyla her yıl pek çok turistin gezilecek yerler listesinde yer almaktadır. Özellikle 2010’dan itibaren yapılan yapısal değişikliklerle şehre pek çok güzellik eklenmiştir. Vardar Nehri üzerine yeni köprüler inşa edilmiş, Makedonya Meydanı heykellerle süslenmiştir. Bu sebeple Üsküp, heykeller şehri olarak da anılmaya başlamıştır. Ülkenin politik, kültürel, ekonomik ve akademik merkezi olan Üsküp, ortasından geçen Vardar Nehri ile ikiye ayrılmaktadır. Bu durum şehrin güzelliğine güzellik katmaktadır. Kentin simgesi olan 13 kemerli Taşköprü ve köprünün bağlandığı 18.500 metrekarelik devasa Makedonya Meydanı şehrin kalbi sayılmaktadır. Makedonya’nın kuruluşunun 20. yılı anısına Floransa’da yapılmış olan Atlı Savaşçı Heykeli de buradadır. Makedon, Türk, Arnavut, Çingene, Ulah, Yunan, Bulgar ve Boşnak başta olmak üzere 34 farklı millet ve etnik grup burada yaşamaktadır'' bilgisini dinledikten sonra

'' serbestsiniz '' sözüyle şehri kendimiz keşfetmeye çıktık. Para birimi Makedonya dinarı olunca bir miktar Euro bozdurduk. Caddenin sonundaki pazar yerini, yolda yürürken Türk olduğunu sandığımız Üsküp vatandaşından, Türkçe konuşarak öğrendik. Memleketteymiş gibi özgürce dolaşmaya başladık.

Kavurucu yaz sıcağına rağmen gezerken Osmanlı'ya ait birçok yapıtın bulunduğu, her heykelin ve binanın resmini çekerek, hikayelerini öğrenerek, şehri tanımanın keyfini yaşadık. Pazardan sebzeli baharat (vegeta) ve ajvar sosunu kendimize ve sevdiklerimize hediye edilmek üzere fazlaca aldık. Bamyaların büyüklüğüne şaşırmamıza rağmen satın almayı düşünmedik; ama resmini çektik. (Ajvar: kırmızı dolmalık biber, kırmızı tatlı biber ve sarımsaktan oluşan bir çeşni karışımı)

Yemek yeme zamanına kadar gezdiğimiz ÜSKÜP şehrinin en güzel camilerinden biri olan, eskiden “Hünkar Camisi” olarak da bilinen SULTAN MURAT PAŞA Camisi’ni, sırasıyla KURŞUNLU Han’ı TARİHİ SULU Han’ı şehir merkezindeki muhteşem anıtları ve en önemlisi olan BÜYÜK İSKENDER Heykeli’ni görmek hoşumuza gitti. Çifte hamamı biraz geçip Vardar nehrine doğru Türk çarşısını arkamıza alarak yürüyünce Büyük İskender'in babası II. Philip karşımıza çıktı. Kiril alfabesini Yunan alfabesini değiştirerek oluşturan Kiril ile Metodius’un heykelleri ile bakıştıktan sonra Samuil heykeli, Gotse delçev heykeli, sağında bulunan birkaç askerden oluşan heykeller ise 19. yüzyılda Osmanlı'ya karşı yapılan sabotaj eylemleri anısına dikilmiş. GEMİCİLER HEYKELİ, DENİZCİLİK MÜZESİ, TİYATRO BİNASI, CUMHURİYET BİNASI, Makedonya ARKEOLOJİ MÜZESİ görüldü, resimleri bol bol çekildi.

Beni en çok etkileyen III. Alexander (Büyük İskender)'in annesi Olympias’nın 360 derecelik heykeli, çeşmesi, havuzu oldu. Bu anıtta hemen II.Phillip'in yanında. Yaz günlerinde havuz açılıyor ve fıskiyeleri çalıştırılıyor. Bu heykelde de Olympias’nın, oğlu İskender'e hamileyken, onu emzirirken, kucağına almış, onunla oynarken olmak üzere figürler yer alıyor. Meydanda yerdeki su fıskiyelerinden elbiseleriyle ıslanan insanları, çocukların neşeyle koşmalarını izlemek sıcaktan bunaldığımız anda aynı şeyleri yapma isteği uyandırdı. Kendimiz zor tuttuk.


Üsküp kalesine çıkıp ''şehri tepeden seyretmeden dönülmezmiş'' diye ayaklarımızın ağrımasına aldırmadan tırmandık. Manzara görülmeye değerdi. Yorgunluğumuz oracıkta geçiverdi.Gezimize Vardar Nehri üzerindeki Taş Köprü’nün Müslüman mahallesi tarafında bulunan Türk Çarşısında bakırcılar, kuyumcular, hediyelik eşya satan butik mağazalarla devam ettik.


17’nci yüzyılda, şehri ziyaret ettiğinde, Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılan 12 tane yarım daire kemer bulunan uzunluğu: 214 metre olan TAŞ Köprü’nün üzerinde yürümek yerine koşarak geçtik. Bu köprünün dili olsa tam bir tarih dersi verebilir. Eski Şehrin 1800’lü yılların sonunu andıran düzeninden ve havasından sadece birkaç adımla “modern” olarak tabir edeceğimiz şimdiki zamana da bu köprü sayesinde geçebiliyoruz. Ne devrimler, devirler, dönemler, insanlar gördüğünü ya da ayaklarının Vardar Nehri’nin coşkun sularıyla sarsılmadan nasıl sımsıkı yere bastığını sorsak ne cevap alırız kim bilir? Buluşma zamanını kaçırdığımızı, sokaklarda gezerken meşhur ‘’cevabi köfte’’ kokusunu aldığımızda anladık. Bizim gibi geç gelenlerle beklerken rehberimizin geldiğini görüp çocuklar gibi sevindik. Yol yorgunluğu, stres heyecan yüzünden kurt gibi acıkınca, Üsküp köftesi ile güveçte kuru fasulyeyi sıcaktan ağzımız yana yana yedik… Üstüne ev limonatası içince bir ‘’Oh çekerek’’ tura devam ettik. Otobüse doğru giderken buranın ünlü tuzlu fıstığı “kikiriki’’den almayı da ihmal etmedik.


Üsküp Şehri, Makedon, Arnavut ve Türk kültürünü en iyi şekilde bünyesinde barındırdığı için Hristiyan kesimin yaşadığı bölüm modern ve gelişmiş bir Avrupa kentini andırırken Müslümanların yaşam alanları daha mütevazı ve geleneksel bir yapıda olduğunu görmüş olduk. Hristiyanlar ve Müslümanlar birbirlerine oldukça saygılı bir şekilde birlikte yaşıyorlarmış. Yine de Hristiyanların şehrin her noktasından görülebilecek devasa boyuttaki Milenyum Haçı’nı Vodvo Dağı’na diktikleri bir gerçek. Otobüsle giderken gördüğümüz haç için yolumuzu değiştirmedik.


Rehberimiz’in Vardar ovası türküsünü keyifle dinleyerek BİTOLA MANASTIR’a doğru yol aldık. Huzurla yaşanacak bir şehir etkisi yaratan ÜSKÜP’e özellikle büyük porsiyonda yediğimiz köfte için tekrar gelinebilir diye not aldık.


Makedonya’nın Manastır (Bitola) şehrine giderken rehberimiz ‘’Manastır Askerî Îdâdîsi Makedonya'nın Manastır şehrinde bulunmaktadır ve günümüzde müze olarak kullanılmaktadır’’ diye anlatmaya başlıyor. Bizim için de önemli olan Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ve önderi Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün lise yıllarını okuduğu Manastır Askeri İdadi'yi ve Atatürk Müzesini ziyaretti . Aslında müzenin arkeloji ve eski kültürel yaşam ile ilgili bölümleride var. Öncelikle ikinci katta bulunan Atatürk Anı odası ve müzesini gezdik. Önce Atatürk'le ilgili bir video filim izledik. Daha sonra Atatürk'e ait özel eşyalarının bulunduğu anı odasına geçtik. Bir Osmanlı eseri olan askeri lise şimdi sadece müze olarak kullanılıyor. Askeri kart gösterip iki euro giriş bedeli uygulama olmadan gezebildik. Atamızın okulunda müze ve diğer alanda yer alan halk sanatları müzesini de ziyaret ettik. .


Atatürk'e aşık Eleni Karinte’ nin evini görmek,yazdığı mektubu okumak bize duygusal anlar yaşattı.Ümitsiz bir aşkla kavrulan bir kadın duygularını ancak bu kadar güzel ifade edebilirdi. Şimdiki yalan aşkları düşününce etkilenmemek mümkün değildi.


Yolumuz üzerinde bulunan ve İttihat ve Terakkinin en ünlü üç simasından biri Resne’li Niyazi’nin Sarayını da ziyaret ettik. Ne yazık ki evinde pek oturamamış, çünkü Tiran Arnavutlukta bir suikast kurban gitmiş.


''ELVADA RUMELİ'' dizisindeki kasap, berber dükkanını görüp sokak çeşmesinden avucumuzu dayayarak kana kana su içmek çocukluğumuza küçük bir yolculuk yapmamızı sağladı. Çınarın altındaki kahvede oturup Atatürk'ün sevdiği gibi sade kahvemizi içtikten sonra OHRİD'e doğru yola çıktık. Otelimize yerleşip gecesi gündüzü ayrı güzel olduğu söylenen bu şehri doyasıya yaşamak için yarının olmasını sabırsızlıkla bekledik.


Balkan turunun en güzel yanı ziyaret edilen her şehrin birbirinden farklı yapıda olması. Doğal güzelliğinin yanında tarihsel yaşanan olayların izlerini görmek, hikayelerini bilmek gezinin önemini arttırıyor. Gezide daha neler neler yaşadık. Devamı bir sonraki yazıda... Kalın Sağlıcakla...

***


SONRAKİ BÖLÜM

MAVİ İNCİ

72 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
1/3
bottom of page