Semih El Kasım ve Filistin Edebiyatı
- Yusuf AKSOY
- 20 Oca
- 25 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 26 Oca

DERLEME
*
Semih El-Kasım Filistin direnişinin sesiydi.
Semih el-Kasım, Mahmud Derviş’le birlikte Filistin ve Arap direnişinin simge şairlerindendi. Siyasal inançlarından ötürü İsrail hapishanelerinde yatmış, pek çok şiiri yasaklanmıştı.
Filistin direnişinin simge şairlerinden Semih el-Kasım, önceki gün İsrail’in kuzeyindeki bir hastanede yaşama veda etti. Üç yıldır karaciğer kanseri tedavisi gören Filistinli Dürzi şair 75 yaşındaydı.İsrail’deki Arap azınlığın ve Filistin halkının hakları ve kimliğini tutkulu bir dille savunduğu yurtsever şiirleriyle bütün dünyada tanınan Semih el-Kasım, Arap dünyasında işgale karşı mücadelede kararlılığın simgesi olarak görülen dizeleriyle “direniş şairi” olarak niteleniyordu.Mahmud Derviş’le birlikte Filistin direnişinin en önemli şairlerinden biri olan El-Kasım, çok uzun süredir İsrail Komünist Partisi üyesiydi ve siyasal inançlarından ötürü pek çok kez tutuklanmış, şiirleri yasaklanmıştı.Birçok şiiri dünya dillerine çevrilmiş olan el-Kasım, uzun yıllar gazetecilik yapmış, İsrail’de Arapça yayımlanan “Kul el-Arab” dergisinin yayın yönetmenliğini üstlenmişti.Son dönem şiirlerinden birinde, “Ölüm, seni sevmiyorum / Ama korkmuyorum senden / Biliyorum, gövdem döşeğin senin / Ruhumsa battaniyen / Biliyorum, kıyıların dar bana / Ölüm, seni sevmiyorum / Ama korkmuyorum senden” diyen el-Kasım, İsrail ordusuna katılmayı reddeden ilk Dürzilerden biriydi ve Mahmud Derviş, Tevfik Zeyyad, Raşid Hüseyin gibi şairlerle birlikte, daha 1950’lerde köylerde düzenlenen şiir dinletilerinde Filistin’in İsrail’e karşı çıkışını dile getirmişti.Semih el-Kasım, son söyleşilerinden birinde, “Beni ve şiirlerimi kimin hatırlayacağı umurumda değil. Yeter ki, Filistin halkı özgürlüğüne kavuşsun, Arap dünyası birleşsin, tüm dünyada sosyal adalet gerçekleşsin, uluslararası barış kurulsun” demişti.ŞAFAĞI BEKLERKENBizim doğduğumuz gündireniş de doğduSen sevin gökyüzü…Biz buradayız, için rahat olsunSen sevin yeryüzü.Semih el-Kasım

Semih El-Kasım ve Filistin Direniş Edebiyatındaki Yeri
Hüdanur Yıldırım
Özet:
Direniş, varlık âleminde hak ve batılın ortaya çıkmasından günümüze kadar kendini göstermiş bir kavramdır ve edebiyata da yansımaları olmuştur. Direniş edebiyatı örnekleri Filistin mücadelesinin de önemli kilometre taşlarından biri olmuştur. Filistin direniş edebiyatı sanatçıların, şairlerin, yazarların, ozanların Filistin halkını ve onların haklarını savunmak, yaşanılanları duyurmak vb. amaçlarla ortaya koydukları bir edebi türdür. Osmanlı İmparatorluğu’nun Ortadoğu’dan çekilmesi ve ardından Filistin bölgesinin İngiliz mandası altına girmesiyle direniş nüveleri bölgede görülmeye başlanmıştır. İngiliz mandası döneminde İsrail’in kurulması için başlatılan Siyonist politikalar bu edebiyatın hızla gelişmesini sağlamıştır.
Bu makalede yaşamı boyunca İsrail’in işgalleri ve zulmüne karşı kalemi ile mücadele vermiş Filistin direniş edebiyatının önde gelen temsilcilerinden Filistinli yazar ve şair Semih el- Kasım’ın hayatı ele alınmıştır. Dürzi toplumundaki yaygın İsrail yanlısı tutuma rağmen el- Kasım, vatanperver ve Arap milliyetçisi bir tavır sergilemiştir. el-Kasım’ın eserleri Filistin halkında bir karşılık bulmuş ve intifadanın sesine güç kazandırmıştır. Eserlerinin sadece Filistin’de değil Avrupa ülkeleri ve Müslümanların yaşadığı tüm ülkelerde direniş edebiyatının başlıca örneklerinden olduğu değerlendirilmiştir.
Giriş
İsrail, devlet inşa etme ve bu devletin varlığını o topraklarda asırlardır varlık gösteren Filistin halkına kabul ettirme sürecinde sürekli şiddete başvurmuştur. Şiddet ve zulüm devletin kurucu unsurlarından biri haline gelmiştir. Yaşanan zulme karşı Filistin halkı direnmeye başlamıştır. Kimi direnişçiler fiili mücadeleye girişirken kimi Filistinliler de kalemle, sanatla mücadeleye katkı sağlamıştır. Semih el-Kasım da yaşadığı dönemde çocukluktan itibaren işgal güçlerinin zulüm ve katliamlarına birebir şahitlik etmiş ve direnişe şiirleriyle, dergi ve gazetelerdeki yazılarıyla, konferanslarda konuşmalar yaparak destek vermiştir. İşgal ve sürgünle çocukluk yaşlarında tanışan el-Kasım’ın hayatı ülkesini işgal edenlere karşı direnişle geçmiştir. Seyyid Kutub şöyle demiştir:
“Kalem sahipleri büyük işler başarabilirler, ancak yazdıklarını kanlarıyla ve canlarıyla beslemek şartıyla.”el-Kasım da yazdıkları uğruna nice bedeller ödemiştir. Hayatı sürgünden sürgüne, cezaevinden başka bir cezaevine ve işten çıkarılmalar ile geçmiştir. Filistin davasını savunmak adına içinde var olduğu Dürzi toplumunun genel eğilimiyle ters düşen bir duruş benimsemeyi göze almıştır. Eserleri ile Filistin direniş edebiyatının en önemli temsilcilerinden biri olmuştur.
1. Direniş kelimesi Arapça ‘المقاومة’ (mukavemet) kelimesinin karşılığıdır. Kelimenin lügat manası “oturmanın zıttı, güç göstermek, güçlü gibi görünmek, karşı durmak” manalarına gelmektedir. Istılah manası, kötülerin hâkim güç olduğu düzene, zulme, hak ihlallerine, haksızlığa ve hukuksuzluğa boyun eğmeyip çeşitli yollarla tepki göstermektir. Hz. Musa’nın Firavun’a ve Hz. İbrahim’in Nemrud’a karşı tavırları peygamberlerin direniş örneklerindendir. Yine Ashab-ı Kehf gençlerinin Bizans İmparatoru Decuis’a (Dekyanus) karşı gösterdiği tavır da grup olarak gösterilmiş direnişçi tavra örnektir.
Dünya var olduğundan beri tarihin her anında direniş, sözlü, fiili, kitabî olarak birçok farklı çeşitleriyle kendini göstermiştir. Direniş zalimin karşısında durdurulmaz bir içgüdüdür. Büyük direniş örneği sergileyen kimselerin gayeleri hiçbir zaman hedefe ulaşmak olmamıştır. Onlar için önemli olan bir kıvılcım ateşlemek ve toplumlara cesaret vermek, uyanışlarına vesile olmaktır.
1.2 Direniş Edebiyatı
Direniş edebiyatı halkı direnmeye karşı motive etmek, zulme başkaldırı, hakları müdafaa etme, adalet isteme amacıyla yazılmış, söylenmiş şiirler ve metinlerdir. Eski zamanlara dek uzanan bu edebiyat türü dönemlere göre farklılık arz etmiştir. Cahiliye döneminde direniş edebiyatı olarak isimlendirilmese de amaç ve konu bakımından fahr (övünç), hamaset (kahramanlık), hiciv (yerme) şiirlerinin konularından biri olmuştur. Liderler, şairler bu tarz şiirleri düşmanlara karşı topluluklarına güç verme, savaşa teşvik etme, savaştan önce motive etme amacıyla kullanmışlardır.Cahiliye dönemi şairlerinden Beşâme bin Hazn en-Nehşelî bir şiirinde kavmini överek şu şekilde savaşa teşvik etmiştir:
ّنا لنرخص يومَ الروع ِ أنفسناولو نســامُ بها فـي الأمـن أغلينـاونرك ُبالكرهَأحياناًفيفرجـــــــهُعنـّـا الحـــــفا ُظ وأسيا ٌف تواتينا
Sıkıntı anında biz canlarımızı feda ederizAma güvenli anlarda onu feda etmemiz istenirse değerli görürüzBazen istenmedik sıkıntılarla karşılaştığımızda,Sağlam duruşumuz ve hoş geçindiğimiz kılıçlarımız bizi bu sıkıntıdan kurtarır (1)
Özgürlük, vatan sevgisi, vatana hasret, milliyetçilik, direnmeyeni yerme vb. konular direniş edebiyatının ana konuları olmuştur.
1.3. Filistin’de Direniş Edebiyatının Ortaya Çıkması
Filistin edebiyatında modern anlamda “direniş edebiyatı” terimi ilk defa Gassan Kanafani tarafından “Edeb el-Mukâveme fî Filistin el-Muhtelle (1948-1966)” adlı eserinde kullanılmıştır. Kanafani eserinde direniş edebiyatını Filistin özelinde ele alıp bu edebi türün tanımını ve amacını belirtmiştir. Kanafani eserinde direniş şiirlerinin, Filistinli direnişçilerin nidası olduğunu ve yaşanan kültürel ambargoya rağmen özellikle 1948 Nekbe hadisesinden sonra Filistin de yaşanan gelişmeler ile dilden dile dolaşan ve meydanlarda göstericilerin sloganları haline geldiğini belirtmiştir. Kanafani, direniş edebiyatını tanımlamakla kalmayıp yaşamı boyunca kalemiyle direnişe destek vermiş ve ölümü de bu faaliyetleri sebebiyle olmuştur. Aydınları, yazarları, şairleri ve tüm halkı işgale karşı bilinçlendirmek için gazete, dergi, kitap ve siyasi partiler üzerinden çağrıda bulunmuştur. Ve bu sebeple MOSSAD tarafından 8 Temmuz 1972 yılında Lübnan’da henüz 35 yaşında iken şehit edilmiştir. Onun hakkında başka bir direniş şairi Mahmut Derviş şöyle demiştir:
“Değerli Gassan. Ben birçok arkadaşımı son yolculuğuna uğurlamıştım… Ama senin gidişinle hayatımın en trajik anını yaşadım. Beni şair olarak ilk benimseyen ve ilan eden sen olduğunu unutmadım ve unutmayacağım. Ama sen hayattayken önümüzde uzun yılların olduğunu düşünerek sana teşekkür bile edemedim… Filistin gazeteciliği tarihinde İsrailli Siyonistlerin aşağıladığı aydınlarımızın dramatik durumunu ortaya çıkaran ilk sen olmuştun. Onları uyandırmaya ve mücadele etmeye çağıran ilk kişi sendin. Kendi halkı hakkında görüşünü kararlı ve cesur bir şekilde ortaya koyan, aydınlarımızın halk ile kaynaşması gerektiğini vurgulayan ilk kişi de sendin. “(2)
1.4. Direniş Edebiyatının Filistin’de Ortaya Çıkmasının Sebepleri
29-31 Ağustos 1897 yılında İsviçre’nin Basel kentinde yapılan ilk Siyonist kongre ile Filistin’de kurulması planlanan Yahudi devletinin ilk adımı atılmış oldu. Bu dönemde Filistin nüfusunun %87’sini Müslümanlar oluşturuyordu. 1920 yılında bölge resmen İngiliz mandası altına girmiş oldu. Siyonist bir Yahudi olan Sir Herbert Samuel ilk İngiliz Yüksek Komiseri olarak Filistin’e gönderilir. Bu dönemde artan Yahudi göçleri ile bölgenin demografik yapısı değişmeye başladı ve göçlere paralel olarak Filistinliler ve Yahudiler arasında sözlü ve fiili çatışmalar başlamıştır.
1948 yılında İsrail’in kurulmasıyla Filistinlilere karşı politikalar daha da sertleşmiştir. Köyler Yahudi yerleşimciler için boşaltılıyor, sokağa çıkma yasağı ilan ediliyor, ekonomi gittikçe kötüleşiyordu ve Filistin halkının en tabi hakları ellerinden alınıyordu. Yayın yasakları, okulların kapatılması, ekonomik özgürlüğün sınırlandırılması, ülke dışına çıkmanın yasaklanması sadece Filistin’de yaşanan hak ihlallerinin görünen kısmıydı.
O dönemden günümüze kadar işgalci İsrail, Filistin’de sayısız ölüme ve katliama imza attı. Halkın bir kısmını zorunlu göçe tabi tuttu. Mülteci kamplarına saldırılar düzenlendi. Hayfa, Deir Yasir, Nasruddin, Lida, Dvayima, Kudüs, Sabra ve Şatilla(3), Tantura katliamları toplu katliamlardan sadece bazılarıdır. Bu katliamlar, yıkımlar ve zulümler Filistin halkının zihninde silinmez izler ve acılar bırakmıştır. Yükselen zulme karşı intifadalar, eylemler, protestolar gerçekleştirilmiştir. Filistinli yazarlar, sanatçılar ve aydınlar bu zulme sessiz kalmamış kalemleri ve fikirleriyle zulmü dünya kamuoyuna duyurmuş ve Filistin’e sahip çıkmaları için halkı direnmeye çağırmışlardır. Semih el-Kasım, Mahmut Derviş, Gassan Kanafani, Fevda Tukan, Naci el-Ali, Rifaa el-Arir, İbrahim Nasrallah direnişe kalemleriyle destek olan sanatçıların bir kısmıdır.
Semih el-Kasım
2.1 Yaşadığı Dönem ve Hayatı
Semih El-Kasım 11 Mayıs 1939 yılında Ürdün’ün Zerka şehrinde doğdu. Babası Filistin’in Celile bölgesinde bulunan Rama kasabasındandır. el-Kasım, Dürzi bir aileye mensuptur ve İsrail vatandaşıdır. Büyük dedeleri Muhammed el-Hüseyin’in Karamita efendilerinden bir süvari olup Romalılarla savaşmak için Arap Yarımadasına gelmiş ve daha sonra Filistin’de bulunan Haydar dağına yerleşmiş olduğu anlatılmaktadır. Babası Muhammed el-Hüseynî, İngiltere’nin Ürdün Hudut Birliğinde bir subay idi.
1934 yılında II. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla asıl vatanları olan Rama’ya dönmüşlerdir. Filistin’e dönüş yolunda trende iken el-Kasım henüz bebektir ve trende ağlamaya başlar. Alman uçaklarının bombardımanından korkan yolcular Semih’in babasını çocuğunu susturması için uyarır, öyle ki yolcular bebeği öldürmekle dahi babayı tehdit etmişlerdir. Babasının bu anısı Semih el-Kasım’da büyük etki yaratır ilerde bu olayı gurur duyarak şöyle aktarır:
حسـنا لقـد حاولـوا إخراسـي منـذ الطفولـة، سـأريهم، سـأتكلم متـى أشـاءوفـي أي وقـت وبأعلـى صـوت، لـن يقـوى أحـد علـى اسـكاتي(4)
“Onlar beni küçüklüğümden beri susturmaya çalışıyorlar. Ben onlara nerede ve ne zaman istersem yüksek sesle konuşabileceğimi göstereceğim! Beni susturmaya güçleri yetmeyecek!”
İlkokulu Rama’da Latin okulunda, liseyi Nasıra’da okumuştur. Lise döneminde ileride yazar ve şair olacak Raşid Hüseyin, Şekip Jehsan, Taha Muhammed Ali Ömer, Hamude Zabi, Tevfik Feyyad, Ferac Nur Selman gibi kimseler ile tanışmıştır. Daha sonrasında bir sene Sovyetler Birliğinde felsefe, iktisat ve Rusça dersleri almıştır. Lise döneminde şairin, edebi yeteneği yavaş yavaş görülmeye başlanmıştır. Bazen defterlerinin kenarlarına yazdığı şiir kesitleri bazen de arkadaşlarına gönderdiği edebi mektuplarla edebi kimliğini oluşturmaya başlamıştır.
1956 yılında el-Kasım, liseyi bitirdiğinde hayatının ilk büyük zorluğu ile karşılaşmıştır. İsrail vatandaşı olan herkes askerlik yapmak zorunda bırakılmıştır. İsrail’in böl ve yönet projesinin sonucu olarak Dürzi gençlerin de askerlik yapması gerekmektedir. Semih el-Kasım bu yasaya net ve açık bir şekilde karşı çıkar ve Dürzi gençlerin toplanmalarına karşı çıkan Özgür Dürzi Gençlik(5) adında ilk siyasi örgütü kurar. Birçok Dürzi genç yasaya karşı durmak için bu örgütün yanında yer almaya başlamıştır. Bunun akabinde İsrail güçleri el-Kasım’ı hapishaneye atar ve daha sorna birçok defa hapishane değiştirir. Direnişini ve manevi gücünü kırmak için el-Kasım yol çalışmalarına ve Hayfa’da bulunan Rambam hastanenin morgunda çalışmaya gönderilmiştir. Ancak tüm bunlara rağmen kararlılığını korur. İsrail ordu yetkilileri el-Kasım’ın askerlerin düşüncelerini değiştireceğinden ve isyana teşvik edeceğinden endişelenir ve bu sebeple onu askeri hizmetten çıkarmaya karar verirler.
el-Kasım, Rama’ya ailesinin yanına döner. Yakın bölgelerdeki ilkokullarda öğretmen olarak çalışır. Ancak bir okuldan başka bir okula sürgün etmeler, baskılar, susturma girişimleri, statükoyu kabul ettirme çabaları devam eder. Her şeye rağmen kendisinin de dediği gibi hiçbir zaman susmamıştı ve susmayacaktır.On dokuz yaşında iken ilk şiir koleksiyonu Güneş Alayları’nı yayınladı. Güneş Alaylar’ı çıktıktan sonra İsrail tarafından toplatılır. Öğretmenlikten atılır ve başka işlere girmesine engel olunur. Sürekli olarak İsrail’in engellemeleri ile karşılaşmıştır.
29 Ekim 1956 yılında Filistin sınırında Kefr Kasım köyüne İsrail tarafından bir katliam gerçekleşitirilir. Katliamda 23’ü çocuk olmak üzere 48 kişi İsrail güçleri tarafından katledilir. Semih el-Kasım, Mahmut Derviş, Tevfik Zeyyad ve Raşid Hüseyin Kefr Kasım’a giderler. Yolculuk esnasında birçok köye uğrarlar ve şiirler okuyarak direnişin sesini duyurmaya çalışırlar. Bu ziyaret sonrasında tutuklanır ve Hayfa’da beş yıl ev hapsinde tutulur.
1960’lı yılların başında, Semih el-Kasım, Hayfa’da Arapça olarak yayınlanan “el-Gada” dergisinin yayın kuruluna katılmaya davet edildiğinde gazetecilik alanında çalışmaya başlar. İsrail’de Komünist Parti’de ve daha sonra Tel Aviv’de İbranice olarak yayınlanan “Haolam Hazeh” dergisinin Arapça versiyonunun baş editörü olarak çalışır. İsrailli solcu aktivist Uri Avnery bu dergideki görevinden istifa ettikten sonra Komünist Parti’nin Arapça yayın organı olan Hayfa gazetesi “Al-İttihad”ın editörlüğünü yapmak üzere davet edilir ve Hayfa şehrinde yaşamaya başlar.(6)
5 Haziran 1967 sabahı, al-İttihad gazetesinin genel merkezinde tutuklandı ve bir süre Carmel Dağı’ndaki Damoon Hapishanesinde kaldı. Hapishanede Komünist Parti’ye üye olmak için resmi başvurusunu yaptı ve Merkez Komitesi üyesi olarak seçildi.
1967 yılında Altı Gün savaşının akabinde bağımsızlığı savunan sanatçılardan ve halktan birçok Filistinli tutuklanmaya başlar. Semih el-Kasım bu süreçte üçüncü defa tutuklanır. Hapishanede yazmaya devam eder. Kitaplarına sansür uygulandığından dolayı hapishaneden çıktıktan sonra 1968’de “Ve Yıldırım Kuşakları Gelir” kitabını sansür kurumuna göndermeden bastırır. Kitap çıktıktan kısa bir süre sonra el-Kasım tutuklanır ve kitabın baskıları toplatılır. Bu son tutuklanışı dünyanın farklı yerlerindeki sanat camiasından büyük tepki alır. İsrail’e Jean Paul Sartre, John Berger, Allen Ginsburg, Joan Baez ve Arnold Wesker gibi birçok entelektüel ve sanatçının aralarında bulunduğu yaklaşık yetmiş telgraf çekilir.6 Tepkiler sonucu Semih el-Kasım serbest bırakılır. Askeri sansür kurumu kısa bir süreliğine göstermelik olarak geri adım atar.
1977’de el-Kasım Nevvâl Selman Hüseyin hanım ile evlenir. Vatan Muhammed, Vaddah, Ömer ve Yasir isminde 4 çocuğu olur. Ömrünün son günleri Rama Safd Hastanesinde kanser hastalığıyla mücadele ile geçer ve 19 Ağustos 2014’te 75 yaşındayken vefat eder.
2.2. Milliyetçilik Fikri
Semih el-Kasım yaşadığı dönemin hakim siyasal anlayışının da etkisiyle Dürzi kimliğini arka plana atarak Arap kimliğini ön plana çıkarır. Eserlerinde ve konuşmalarında dini kimlikten daha çok birleştirici gücüne inandığı soy, kavim gibi terimleri kullanır. Tevrat, İncil ve Kur’an-ı Kerim’i bir hatip kadar iyi bilir ve dini terimleri kendi düşüncelerini pekiştirmek için kullanır. Kendini sadece Filistinli olarak değil Arap dünyasının bir parçası olarak görür.
عربية غاياتوناعربية غاياتونافليفقه الفقهاء نحن المسمى والمسمى واحدعرب اذا فلتكثر الاسماء
Gayemiz Arap’tır.Gayemiz Arap’tır.Anlamak isteyenler şunu bilsin ki, Biz tek bir şekilde isimlendirilmişiz. O da Arap’tır.Öyleyse başka isimler eksik olsun
Eserlerinde Arap tarihi ve kültürel mirasına ait sembollerden sıkça bahsederek Filistin’in Arap kültürünün bir parçası olduğunu ispatlamaya çalışır. Çünkü karşılarında Filistinlilerin tarihi köklerini ve varlığını yok sayan bir işgal gücü vardır. Bir şiirinde kendi soyunu ve düşmanlarının soyunu şöyle tanımlar: (8)
Düşmanlarımın kökleri katıksız saman Benim köküm zeytinler ve meşedir
el-Kasım, Filistin meselesini sadece Filistin halkına mal etmez ve Arapların da bu davayı savunmak zorunda olduğunu ifade eder. Bir şiirinde Kudüs’le ilgilenmeyen Araplara şöyle seslenir:
الخاتم الذهبفي إصبع العربمن قطع الإصبعسبحان من وهبويل لمن ضيع9
Altın yüzük
Arapların parmağındaki Kim kesti parmağı? Sübhân olanın verdiği
Yazıklar olsun (onu) kaybedenlere.
Ancak el-Kasım’ın milliyetçiliği onu üstünlük düşüncesine sevk etmekten öte Filistin’deki Arap varlığını unutturmamak ve tüm Arapları, kan bağından güç alarak Filistin davası etrafında birleştirmektir. Onun milliyetçiliği Yahudi ırkçılığı olan Siyonizm’e karşı duruştur, bir cevap niteliğindedir. Kendisi milliyetçi düşüncesini şöyle izah eder:
“Araplığımla gurur duyuyorum, ama ben ya da o Arapçılık diğer halklardan nefret etmek anlamına gelmiyor. Belki de bu (milliyetçilik) benim şiirsel deneyimimi farklı kılan şeydir. İçindeki milliyetçi ifade çok yüksek ama enternasyonalist ruhla çatışmıyor. Benim şiirimde nefret yoktur. Yahudi ya da Amerikalı ya da İngiliz ya da Fransız ya da Rus için değil. İnsanlara karşı nefret yoktur, aksine sömürgeciliğe ve Siyonizm’e karşı bir meydan okuma vardır. Arabizm (Arap milliyetçiği) ile enternasyonalizm arasında bir çelişki yoktur ve tam tersi doğrudur. Arabizm özünde uluslararası bir harekettir. “Arap’ın Arap olmayana takvadan başka bir üstünlüğü yoktur.” Peygamberimizin hadisine göre, “İnsanlar tarağın dişleri gibidir.”102.4. Semih el-Kasım’a Yönelik Bazı EleştirilerSemih el-Kasım, yaşadığı dönemdeki bazı siyasi düşünceleri ve tercihlerinden dolayı zaman zaman eleştirilere maruz kalmıştır. Bu eleştiriler özellikle üç başlıkta yoğunlaşmıştır.
İlki İsrail Komünist Partisi içerinde yer almasıdır. El-Kasım ve partinin içinde yer alan arkadaşları İsrail’in parti kurma ve örgütlenme yasağına karşı Filistin halkının haklarını bu parti penceresinden dile getirmek için çalıştıklarını ifade etmişlerdir. Fakat partinin Yahudi üyeleri her ne kadar Filistin’deki Arap varlığının gözetilmesi gerektiğini düşünseler de İsrail’i meşru bir devlet ve Filistinlileri azınlıkta kalan bir topluluk olarak benimsiyorlardı ve el- Kasım’ın bu görüşe sahip kişilerle yol arkadaşlığı yapması İsrail’in eylemlerine meşruluk kattığı şeklinde eleştiri almasına sebep oldu. Daha sonra partiden ayrılsa da bu partinin içinde yer almakla İsrail’in varlığını siyasi açıdan kabul ettiği yönünde eleştiriler sürmüştür.
İkinci eleştiri noktası ise 12-14 Ağustos 1976 tarihleri arasında Beyrut’un kuzeydoğu bölgesinde yer alan ve bir kilometrekarelik alanı kaplayan Tel ez-Za’tar11 kampında Lübnan’daki Suriye güçleri ve Falanj Partisi ve Sedir Muhafızları’nın da aralarında bulunduğu sağcı Hıristiyan milisler tarafından gerçekleştirilen katliama sessiz kalmasıdır. Tel ez-Za’tar katliamından dolayı uzun mersiyeler yazan dostu Mahmut Derviş’in aksine el-Kasım’ın katliamın akabinde Şam’a Hafız Esad’ı ziyarete gitmesi tepkilere sebep olmuştur.
Üçüncü olarak 1968 yılında Kasım’ın arkadaşı Mahmut Derviş ile birlikte İsrail Heyeti içinde Sofya’da düzenlenen bir gençlik festivaline katılması o dönem Arap basınında sert tepkilere neden olur. Resmi olarak İsrail’i temsil ettiği varsayılan bir heyetin içinde varlık göstermeleri tartışmaları beraberinde getirmiştir.12 Semih el-Kasım’ın bazı kararları ve attığı adımlar şairin direnişçi kimliğiyle uyuşmadığı yönünde yoğun eleştirilere maruz kalmıştır. Bu eleştirilere rağmen el-Kasım’ın her zaman ve koşulda birçok sıkıntıya rağmen direnişin sesi olmaktan vazgeçmediği ve eserlerinin taktir edildiği bilinmektedir.
3. Semih el-Kasım’ın Eserlerinden Direniş ÖrnekleriSemih el-Kasım yetmiş beş yıllık yaşamı boyunca tiyatro, şiir, risale, hikâye, araştırma ve tercüme alanlarında 60’a yakın eser yayınlamıştır. Filistin bölgesinde uygulanmak istenen kültürel ambargoya rağmen kalemi bir protesto aracı olarak kullanmaktan vazgeçmemiştir. Şairin eserlerinde en göze çarpan özellik dili en anlaşılır şekilde kullanmasıdır. Anlaşılır olmasının yanı sıra anlam bakımından da zenginlik göze çarpmaktadır. Coşkulu bir üsluba sahip olan şair, direniş şiirlerinde ilk akla gelen isimlerden biri olmuştur.
3.1. Özgürlük
Halkının işgale teslim olmaması ve dayatılanları kabul edip işgalcinin hükmü altına girmemesi şairin eserlerindeki başlıca konulardan biridir.
أقذف حجريفي وجه الكرة الأرضيةوأغنيلعواصف سخطي في ليل البشرية!لا أستأذن أحداأقضم تفاحة موتيوأغني وأغنيللحرية13
“Taşımı fırlatırımDünyanın yüzüneŞarkımı söylerim.İnsanlığın gecelerinde kopan öfke fırtınaları için, Kimseden izin almam!Ölüm elmamı dişlerim Şarkımı söylerim, şarkımı söylerim, Özgürlük için!”3.2. Vatan
Ölüm, şairin eserlerinde en sık rastlanan kavramlardan biridir. Ölümü sık sık hatırlamış ve ondan bahsetmiştir. Vatanı uğruna onca bedel ödemesine ve direniş yolunda ölümün onu pusuda beklediğini bilmesine rağmen yaptığı fedakârlıkların vatan toprağındaki bir mezara değer olduğunu belirtmiştir. Onun için Filistin uğruna her türlü bedel ödenmeye değerdir.
وأنا أعلم أن الموت بالمرصاد،! في عطفة دربليس حسبيأنني أعلنت حبيوأنا أعلم أني! ما دفعت الثمن الكافي لقبر في الوطنلكني أغنينحن ما زلن14ا
Ve ölümün tetikte olduğunu biliyorumYolun köşesindeYeterli değilSevgimi ilan ettimAncak biliyorum,Vatanda bir mezar için yeterince bedel ödemediğimi biliyorumAncak şarkı söylüyorum Biz yok olmadık…
3.3. Savaş
Savaş kavramına şairin şiirlerinde sıkça rastlanır. Ancak şairin savaşmaktan kastı şiddet veya silahlı bir direniş değildir. Özgürlük ve adalet için düşmana karşı durmaktan mücadele etmekten başka çare olmadığını bilir ve şöyle seslenir:
نحن لم نبصق على وجه قتيلةبعد أن ننزع أسنان الذهبفلماذا تأخذ الحلوى وتُعطينا القنابلولماذا تحم ُل اليُت َم لأطفال العرببلغ الحزن بنا سن الرجولةوعلينا أن نقاتل15
Altından dişlerini söktükten sonra tükürmedik ölü bir ölünün yüzüne,Öyleyse neden şeker alıp bize bomba veriyorlar da Arap çocuklarına yetim taşıyorlar?Acı, erkeklik çağına geldi..!Ve savaşmalıyız…
3.4. Direniş
Gassan Kanafani, “Bedenler düşer, fikirler değil.” der. Şairler yaşadığı toplumun en hassas anteni gibidir. Hisseder ve kaleme döker. İşte kaleme döktükleri bu fikirleri şairleri ölümsüz kılar. Semih El-Kasım’ı da ölümsüz kılan en önemli unsurlardan biri eserlerinde sıkça rastlanan direniş fikriydi.
ربماأفقدماشئ َتمعاشيربما أعرض للبيع ثيابي وفراشيربما أعمل حجاراً، وعتا ًلا، وكناس شوارعربما أبحث في روث المواشي عن حبوبربما أخمد عريانا، وجائعيا عدو الشمس لكن لن أساوموإلى آخر نبض في عروقي سأقاوم :وفي مقطع من ذات القصيدة يقولربما تسلبني آخر شبر من ترابيربما تطعم للسجن شبابيربما تسطو على ميراث جديمن أثاث وأوان وخوابربما تحرق أشعاري وكتبيربما تطعم لحمي للكلابربما تبقى على قريتنا كابوس رعبيا عدو الشمس لكنلن أساوم وإلى آخر نبض في عروقي سأقاوم16
Belki de kaybederim her şeyimiBelki de satabilirim yatağımı ve kıyafetlerimiTaşçı, hamal ve sokak süpürücüsü olarak çalışabilirim.Belki de gübre içinde tohumlar arayacağımBelki de çıplak kalacağım, aç kalacağımEy güneşin düşmanı ama pes etmeyeceğimDamarlarımdaki son nabza kadar direneceğim
Belki sen, bir karış toprağımı da alacaksın sonundaBelki de atacaksın gençliğimi zindanaBelki de dedemin mirasını çalacaksınMutfak eşyalarımı, kaplarımı, küplerimiBelki de yakacaksın kitaplarımı ve şiirlerimiBelki de yedireceksin etimi köpeklereBelki de köyümüzün üzerinde korkutucu bir kabus olarak kalacaksınEy güneşin düşmanı ama pes etmeyeceğimDamarlarımdaki son nabza kadar direneceğim
4. Eserlerinin Toplumdaki Yankısı
Semih el-Kasım’ın vefatı sonrasında dünyanın birçok yerinde farklı dillerde haberler yapılmış ve taziyeler iletilmiştir. Akademide Filistin edebiyatının önemli isimlerinden biri olarak değerlendirilmiş ve hakkında birçok yüksek lisans ve doktora tezi hazırlanmıştır. Şairin birçok şiiri Türkçeye de tercüme edilmiş olup hakkında makaleler ve tezler mevcuttur. Eserleri Türkçe, Rusça, İngilizce, İbranice başta olmak üzere birçok dile tercüme edilmiştir.Birçok ülkede direnişçi ve muhalif gruplar el-Kasım’a ait şiirleri kendilerine uyarlayıp söylemiştir. Filistin direnişi üzerindeki etkisi de devam etmektedir, öyle ki Filistin’de gerginliğin arttığı dönemlerde sosyal medyada en çok sözleri paylaşılan isimlerden biri Semih el-Kasım olmaktadır. Hatta zaman zaman İsrailli Yahudiler tarafından dahi şiirleri paylaşılmaktadır.
Şairin Filistin sokaklarındaki etkisini anlamayı sağlayan olayların başında Birinci İntifada gelir. 1987’de bir Yahudi’nin Filistinlileri taşıyan otobüse çarpıp beş kişiyi şehit etmesiyle başlayan halk ayaklanmasında Semih el-Kasım’ın yazdığı İntifada kasidesi halkın dilinde bir marş gibi okunmuştur. Bu kaside halkın hislerinin, öfkesinin tercümanı niteliğindeydi. Kaside dilden dile dolaşmış bestelenip şarkı olarak farklı kimselerce TV, radyo ve meydanlarda okunmuştur.تقدمواتقدمواكل سماء فوقكم جهنموكل ارض تحتكم جهنمتقدموايموت منا الطفل والشيخولا يستسلموتسقط الام على ابنائها القتلىولا تستسلمتقدمواتقدموابناقلات جندكموراجمات حقدكموهددواوشردوا
“İlerleyin, İlerleyin!Başınızın üstündeki gökyüzü cehennem, Altınızdaki yeryüzü cehennem, İlerleyin!Bizden çocuklar ve yaşlılar ölüyorTeslim olmuyorAnne öldürülmüş çocuklarının üzerine düşüyorTeslim olmuyorİlerleyinİlerleyinAskeri araçlarınızlaNefretinizi kusan roketatarlarlaTehdit edin,Korkutun,Yetim bırakın,(yakın-)yıkın,Köklerimizi koparamayacaksınız, Şevkimizi kıramayacaksınız,Biz başınızın belasıyız.İlerleyin İlerleyin” (17)
Sonuç
Filistinli bir şair olan Semih el-Kasım, Siyonist Yahudilerin vatanının topraklarını gasp etmeleri, Filistinlileri mülteci durumuna düşürmeleri, toplu kıyımlardan geçirmeleri ve birçok kişiyi hapishanelere atmaları ve Filistin tarihini silmeye çalışmalarından dolayı bu zulümlere ve hak ihlallerine karşı duyulan öfkenin sesi olmuştur. İntifada meydanlarında öfke ve direniş onun kasideleriyle dile getirilmiştir.
el-Kasım, kendisine karşı yapılan yıldırma ve durdurma politikalarına karşı dik durmuştur. İçinde var olduğu Dürzi toplumun aksine Arap milliyetçisi ve vatanını müdafaa eden bir duruş sergilemiştir. Kalemi kendi kalemi olmaktan çıkmış adeta Filistin direnişinin sesi olmuştur. Direniş için, kendi değişiyle her şeye değer olan vatanında bir mezar için mücadele etmiştir, yaşamıştır. Yaşamından ölümüne kadar zulme şahit olmuş ancak her şeye rağmen topraklarının özgürleşeceği umuduyla bu dünyadan göç etmiştir. İsmi direniş ile özdeşleşmiştir.
KAYNAKÇA
Akşit, Eyüp. “Şiir ve direniş yolunda bir ömür: Mahmud Derviş.” Türkiye Din Eğitimi Araştırma Dergisi, 1 (2016) s.65-76. (Erişim 25.12.2022) https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/416996Felek Can, “Gassan Kenefânȋ”, Yüksek Lisans Tezi, Dicle Üniversitesi, 2016Kenan Demirayak, Arap Edebiyat Tarihi 1, Melikgazi-Kayseri, Fenomen Yayınları, 2009Muhammet Berat Can, Semih El-Kâsım’ın Hayatı, Eserleri Ve Mukavemet Edebiyatındaki Yeri, Doktora Tezi, Atatürk Üniversitesi, 2019Peren Birsaygılı Mut, Zeytin Ağaçlarının Arasında, Üsküdar/ İstanbul:Farabi Kitap, 2022 Zahide Tuba Kor, Siyonizm Düşünden İşgal Gerçeğine Filistin, İstanbul, İHH Yayınları, 2003 سميح القاسم, الحماسة، عكا/ فلسطين، مكتب الاسوار للطباعة والدعاية والنشر، 1978سميح القاسم, الحماسة، عكا/ فلسطين، مكتب الاسوار للطباعة والدعاية والنشر، 1978سميح القاسم، الأعمال الشعر ّية الكاملة 1،لبنان/بيروت، دار العودة،2000سميح القاسم، ديوان السميح القاسم، بيروت/ لبنان، دار العودة، 1987سميح القاسم،الأعمال الكاملة ٣، القاهرة/ مصر، دار السعادة الصباحنبيه القاسم، سميح القاسم مبدع لا يستأذن أحدا، فلسطين، دار الهدى للطباعة والنشر كريم، 2013غسان كنفاني، أدب المقاومة في فلسطين المحتلة ١٩٤٨-١٩٦٦، قبرص، دار منشورات الرمال، 2013الياس ع ّشي، سميح قاسم: سأتكلّم متى أشاء وفي أي وقت،(Erişim 19./08/2022): https://www.al-binaa.com/archives/article/13554https://alittihad44.com/archive/3366) https://www.aljazeera.net/encyclopedia/events/2016/10/4/%17Adi Alkasem, YouTube (27 Ekim 2014), القصيدة الشامية للشاعر العربي الكبير سميح القاسم ,[Video Dosyası] https://youtu.be/zEDXmCwHKuIhttps://www.aljazeera.net/encyclopedia/events/2016/10/4/%https://m.arabi21.com/Story/1437777# https://www.al-ayyam.ps/ar_page.php?id=2f9142y3117378Y2f914218
Filistinli Şair Semih El-Kasım:
“Şiirden korkan rejimde yaşanmaz…”
“Savaşın, katliamın sıradanlaştığı günümüzde, tarafların keskin söylemlerine, zifiri karanlığın ya da kör edici aydınlığın korku ve şiddetine, belki de alacakaranlığın barındırdığı imkânlarla karşı çıkmak için hatırlamak gerekiyor. Kibbutz’ları hatırlamak, yahut Filistin Komünist Partisi’ni. Uri Avnery’i ya da Doktor George Habaş’ı. Belki de tüm bu büyük söylemlerden, örgütlerden sıyrılıp, yakınlık duyduğumuz bir direniş pratiğini, şiirleri ve şairleri hatırlamak. Mesela Semih El-Kasım'ı...”

Semih El-Kasım 1960’lı yılların ortalarında Komünist Parti toplantılarından birinde konuşma yaparken.
Yersiz Yurtsuz isimli otobiyografisine “Bütün aileler ana babalarını, çocuklarını icat ederler; her birine bir hikâye, bir kişilik, bir yaradılış, bir kader, hatta bir dil biçerler” diye başlar Edward Said.[1] Tarihlerindeki dinî yahut seküler liderlere “kutsallık” ya da “misyon” yükleyen çocukluk öykülerine aşina toplumlar için bu icatlar doğaldır. Filistinli şair Semih El-Kasım’ın çocukluğuyla ilgili, babasının kendisine anlattığı bir olayın hikâyesi de El-Kasım’a, direniş odağında bir kişilik, yaradılış, kader ve dil biçmiş denebilir. Belki de anlattığı bu hikâye ile babası, El-Kasım’ı “icat” etmiştir.
Babasının subay olarak görev yaptığı ve kendisinin de doğduğu Ürdün’ün Ez-Zerka şehrinden, ailenin asli vatanı olan Filistin’in Batı Celile bölgesindeki Rama şehrine dönüş yolunda, trende yaşanır bu olay. İkinci Dünya Savaşı’nın tüm şiddetiyle sürdüğü bu yıllarda Semih küçük bir çocuktur. Acıktığından ya da sıkıldığından ağlamaya başlaması vagondaki yolcuları tedirgin eder. Alman birliklerinin bu ağlama sesinden dolayı yerlerini tespit edeceğinden korkan yolcular babasından çocuğu susturmasını isterler. Hatta öldürmekle bile tehdit ederler. En sonunda babası silahını çıkarıp yolculara doğrultarak onları uzaklaştırır. Kimliğinin şekillenmesinde önemli bir yer tutmuş olmalı ki, babasından dinlediği olayın anısıyla şöyle söyler El-Kasım:
“Onlar beni küçüklüğümden beri susturmaya çalışıyorlar. Ben onlara nerede ve ne zaman istersem yüksek sesle konuşabileceğimi göstereceğim! Beni susturmaya güçleri yetmeyecek.”[2]
Toplumsal ya da bireysel hafızanın yaralayıcı olduğu kadar iyileştirici bir tarafı da olduğundan bahsedebiliriz. İyileşmeyi sağlayanın ise, anımsamanın yarattığı öfke ya da hüzün gibi duyguların politik bir tavra dönüşmesi olduğu söylenebilir. Hatırlamanın gri topraklarında bulduklarımızın, kısa vadede bugünün problemlerine çözüm olup olmayacağı belirsiz olsa da, yarına dair tahayyüller için elimizde, dilimizde olmaları elzem. Semih El-Kasım, ölümünden kısa süre önce verdiği bir röportajında, değişikliğin bugün ya da yarın değil, yarından sonra olacağını söyler. Metafor olarak kullandığı bazalt taşıyla anlatır bunu:
“Bazalt taşına bir damla su damlatılırsa, bugün değil, gelecek ay yahut yıl da değil belki ama, bu su damlasının altında mutlaka küçük bir delik açılacaktır.”[3]
George Habaş
Savaşın, katliamın sıradanlaştığı, istatistiki bir söyleme büründüğü günümüzde, tarafların keskin söylemlerine, zifiri karanlığın ya da kör edici aydınlığın korku ve şiddetine, belki de alacakaranlığın barındırdığı imkânlarla karşı çıkmak için hatırlamak gerekiyor. Kökleri Siyonizm’e uzanan ancak sol, seküler ve barışçıl bir deneyim olarak, kibbutz’ları hatırlamak,[4] yahut tüm zafiyetlerine, tarihsel zorluklarına rağmen Yahudileri ve Arapları, sınıf temelinde bir araya getirmeye çalışan, kısa ömürlü de olsa, mirasını aktaran Filistin Komünist Partisi’ni. Radikal bir milliyetçiyken, Siyonizm’i terk edip, Filistin halkına karşı yapılan haksızlıkları görünür kılan, mücadele veren barış aktivisti Uri Avnery’i ya da Ortodoks Rum kökenli olup, uçak kaçırma eylemleri ile Filistin davasını dünyaya duyuran Marksist kökenli Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin kurucusu Doktor George Habaş’ı anımsamak. Belki de tüm bu büyük söylemlerden, örgütlerden sıyrılıp, yakınlık duyduğumuz bir direniş pratiğini, şiirleri ve şairleri hatırlamak.
Uri Avnery, Yaser Arafat ile.
Ramallah, 2002.
“Şiir bir uçağı düşüremez,” der Mahmud Derviş, “ama pilotun kafasını karıştırabilir.” Savaş makinesinin ve ideolojik körleşmenin onaylamayacağı bu kafa karışıklığının sebebi olan şiirin, bugünün imajlar dünyasında bir direniş pratiği olarak gücü zayıflamış olabilir elbette. Yine de şiirden, şairden yola çıkarak, direniş ve neye direnmemiz gerektiği üzerine düşünmemiz mümkün. Semih El-Kasım da bu şairlerden birisi. Her ne kadar “direniş şairi” sıfatının kendisine dayatıldığından bahsetse de bundan gurur duyduğunu da söylüyor. Ancak ekliyor da: “Sadece Arap ve Filistin direnişinin değil, uluslararası direnişin de şairiyim.”
Gassan Kanafani
“Direniş edebiyatı” terimini ilk defa Edeb el-Mukaveme fi Filistin el-Muhtelle isimli eserinde kullanan Gassan Kanafani, direniş şiirlerinin Filistinli direnişçilerin nidası olduğundan bahseder. Uygulanan kültürel ambargoya rağmen Filistin’de yaşananlar, bu şiirler aracılığıyla meydanlarda, sloganlarda görünür hale gelmektedir. Kanafani ve El-Kasım’ın yanı sıra, Mahmud Derviş, Fevda Tukan, Naci el-Ali, İbrahim Nasrallah gibi direniş hattı sanatçıları, yaşanan zulmü dünyaya duyurmanın ve halkı direnişe çağırmanın en etkili yolu olarak sanatlarını kullanırlar. El-Kasım’ın lise yıllarında yazmaya başladığı şiirlerini okuyan hocasının “Sen şiir yazmaya çalışma, şiir senin içinden coşsun” öğüdünü salt estetik bir eleştiri olarak değil, Filistin şiirinin yaşamla kurduğu dolaysız ilişkinin bir ifadesi olarak da düşünmek gerekir belki.
Direniş şiiri, ezen-ezilen diyalektiğini milliyetçi bir söylemle ele alır. 1948’le birlikte başlayan sürgünler, katliamlar kadar direnişi örgütleyenlerin tavırları da salt sınıf temelli bir hareketin varlığına engeldir. Semih El-Kasım da, Dürzi kökenlerini göz ardı ederek kendisini Arap milliyetçiliği içinde konumlandırır. Yine de milliyetçiliğe bakışı farklıdır:
“… Arapçılık diğer halklardan nefret etmek anlamına gelmiyor. Belki de bu (milliyetçilik) benim şiirsel deneyimimi farklı kılan şeydir. İçindeki milliyetçi ifade çok yüksek ama enternasyonalist ruhla çatışmıyor. Benim şiirimde nefret yoktur… İnsanlara karşı nefret yoktur, aksine sömürgeciliğe ve Siyonizm’e karşı bir meydan okuma vardır…”
Yıkıcı bir Yahudi milliyetçiliğine karşı, direnen bir Arap milliyetçiliği fikri bizim için de oldukça tanıdık sanırım. Edward W. Said bir söyleşisinde Filistinli olmanın gerçeğini, sadece politik bağımsızlığın ve hakların reddedilmesi değil, tarihinin ve acı çeken bir insan olarak gerçekliğinin de inkâr edilmesi olarak niteler.[5] Milliyetçiliğin bu yıkıcı ve çözümsüz pratiğine karşı El-Kasım’ın enternasyonalist yorumu barışa dair bir imkân barındırmaktadır. Etnik aidiyetini bir direniş pratiğine çevirmesi ilk gençlik yıllarında da mevcuttur. İçinde bulunduğu Dürzi topluluğun İsrail’e karşı bir mukavemette bulunmaması, topluluğun İsrail’in gözünde Araplara nazaran daha ayrıcalıklı bir yere sahip olmasına neden olmuştur. 1957 yılında “devletle bütünleşmek ve askerlik yapmak” kaydıyla İsrail kimliği almaya hak kazanan Dürziler, herhangi bir tehcirle karşılaşmadan topraklarında yaşamaya devam etmişlerdir. Dürziler içinden belki de ilk örgütlü itiraz El-Kasım’la gelir. Zorunlu askerlik uygulamasına karşı kurduğu “Zorunlu Askerliği Reddeden Hür Dürzi Gençliği” örgütüyle İsrail’e karşı ilk direnişini başlatmış, dönemin başbakanı olan Ben Gurion’a gönderdiği mektubunda silah için değil, şiir için doğduğunu yazmıştır. Direncini kırmak için uygulanan tüm baskılara, hapislere rağmen kararından vazgeçmemesi, diğer askerleri de etkileyerek bir isyana neden olabileceği korkusuyla birleşince askerlikle ilişkisi kesilir. Bu, İsrail’in militarizmine karşı kazandığı ilk zaferdir.
Semih El-Kasım
Bu mücadelenin ve zaferin zeminini oluşturan vatandaşlık hakkının Filistin toplumu için dramatik bir tarafı da var. 1948’den sonra topraklarını terk etmeyen, “1948 Filistinlileri” yahut “İçerideki Filistinliler” olarak adlandırılan, Semih El-Kasım’ın da aralarında olduğu İsrail vatandaşı Filistinlilerin bu dramı sadece İsrail’in baskılarıyla ilgili değildir. Arap ülkeleri tarafından, topraklarını terk etmedikleri için “hainlik”le suçlanan İsrail vatandaşı Arapların, yıllarca Arap ülkelerine girişleri, Arap üniversitelerinde okumaları, Arap finansından yararlanmaları bizzat Araplar tarafından engellenmiştir. İçeride yaşadıkları yıkımlara ve asimilasyona, dışarıdan gelen bu suçlamalara, engellere rağmen İsrail vatandaşı Filistinliler yine de kültürlerine sahip çıkmayı başarmışlar ve giderek artan nüfuslarıyla politik bir taban olarak İsrail siyasetinde varlıklarını dayatmayı başarmışlardır. Ürdün eski Dışişleri Bakanı Mervan Muaşer, bir yazısında[6]Arap ülkelerinin bu haksız tavrını işaret ederken, İsrail’in Araplıkla bağlarını kopartmaya çalıştığı, Arapların ise dışladığı bu “İçerideki Filistinliler”in “… yüksek düzeyde bir siyasi olgunluk ve bilgelikte politik bir rol oynayarak” İsrail’in yaptığı haksızlıklara karşı en büyük mücadeleyi verenlerin başında gelmekte olduklarını söyler.
El-Kasım’ın yaşamı boyunca maruz kaldığı eleştiriler sanırım bu vatandaşlık durumundan bağımsız düşünülemez. İsrail Komünist Partisi üyesi olması, Mahmud Derviş’le Sofya’da düzenlenen Gençlik Festivali’ne İsrail pasaportuyla katılmaları ve düzenlenen kortejde İsrail bayrağı altında yürümeleri bu eleştirilerin nedenlerinin başında gelmektedir. Oysa, Siyonizm’e karşı duruşu ve Filistin halkının mücadelesine verdiği destekle, İsrail Komünist Partisi, o yıllarda “İçerideki Filistinliler”in politik olarak mücadeleye katılacakları tek siyasi örgüttür. Dolayısıyla verdikleri mücadeleyi tüm dünyaya duyurmaya çalışan Filistinli aydınların, İsrail vatandaşlığının getirdiği zorunlulukları reddetmesi, mücadelelerini sadece zayıflatacak bir seçenek olacaktır. Geçmişteki İngiliz emperyalizmine, Siyonist işgale ve feodal-dinî liderlerin kontrolünde olan Arap gericiliğine karşı mücadele eden aydınların, milliyetçi direnişe sınıf bilincini de katmaları tek çıkar yoldu. Gassan Kanafani’nin de belirttiği gibi, “Köy ve şehirlerdeki yoksul Filistinli Arapların payına düşen toplumsal ve ekonomik zulüm göz önüne alındığında, milliyetçi hareketin ilerici mücadele biçimleri üstlenmesi, sınıf şiarını benimsemesi ve sınıf kavramlarına dayalı bir hareket hattı izlemesi kaçınılmazdı”.[7]
İsrailli Kara Panterler bir gösteride, 1971.
Sınıf ve inanç çatışmalarının birbirine karıştığı bu yılların belki de en önemli sembolü “İsrail Kara Panterleri” isimli örgüttür. Rusya ve Doğu Avrupa’dan göç eden Aşkenaz Yahudileri karşısında ayrımcılığa uğradıklarını ileri süren Mizrahi Yahudileri ile çoğunluğunu yoksul kesimin oluşturduğu Fas, Irak, Kürt ve Yemen kökenli “siyah” Yahudilerin, 1971 yılında kurdukları örgüt, isminden de anlaşılacağı gibi Amerika’daki Kara Panterler’den aldığı ilhamla kurulmuştur. Düzenledikleri gösteriler, yürüyüşler İsrail hükümeti tarafından şiddetle bastırılmıştır. Semih El-Kasım için hükümetin bu tutumu “Siyonistlerin, İsrail’in tüm Yahudilerin vatanı olduğuna ilişkin yalanını” gün yüzüne çıkarmaktaydı.[8] Yemenli gazeteci Abdullah El Udhari ile 1983’te yaptığı söyleşide El-Kasım şöyle söylüyordu:
“… İsraillilerin yüzde 60’ı doğuludur, yani Arap ve İslam ülkelerinden. Ama rejim onları önemsemiyor ve kültürel ayrımcılık uyguluyor. Eskiden Ümmü Gülsüm’ü, Abdul Vahab’ı ve Ferid el-Atraş’ı dinler, Arapça konuşurlardı. Ama onlara, Almanca konuşmalarında bir zarar olmadığı, İngilizcenin de güzel olduğu söylendi. Arapça utanç verici bir dil olarak tanıtıldı. Son zamanlarda, özellikle Lübnan’ın işgalinden sonra halkın gözünü açmakta olduğunu görüyoruz. Şimdi, ‘Doğu Kültürünün Canlanması’ denen bir halk eylemi var. Faslı, Iraklı, Mısırlı, Lübnanlı ve Suriyeli Yahudiler artık Arapça konuşmaktan utanç duymuyorlar. Durumu abartmamak gerek. Söz konusu olan şey devrim değil. Ama çok ilginç bir evrim…”
Amerika’daki Kara Panterler’in de Filistin konusunda duyarlığı yüksekti. 1970 yılında Ortadoğu ile ilgili ilk resmî açıklamaları şöyleydi:
“Filistin halkı viranelerde yaşıyor, toprakları yok, soyuldular ve katledildiler... Filistin halkının öncülüğünde hayata geçirilecek devrimci bir mücadeleyle Ortadoğu’nun gerçek anlamda bir halk cumhuriyetine dönüştürülmesi gerektiğine inanıyoruz... Halihazırda İsrail devletinin, şovenizmin ve etnosantrizmin en yüksek biçimiyle işlediği görüşündeyiz.”
Semih El-Kasım’ın şiirleri Amerikalı Kara Panterler’in dilindedir. 1971’de San Quentin hapishanesinde öldürülen Kara Panterler üyesi George Jackson’un hücresinde, El-Kasım’ın “İşsizlik Pazarında Söylev” şiirinin bulunması, Filistin direnişinin ve şiirinin milliyetçi söylemin haricinde barındırdığı sınıfsal duyarlığa da bir örnektir:[9]
George Jackson
“Yitireceğim belki de her şeyimi,
Satacağım giysilerimi belki de,
Senin paşa gönlün dilerse,
Satacağım yatağımı yorganımı,
Taş ocaklarında çalışacağım belki de,
Hamallık edeceğim belki de, lağımcılık, çöpçülük.
Arpa tanesi arayacağım belki de bokların içinde.
Belki de çıplak kalacağım, aç kalacağım.
Ama hiçbir zaman oturmayacağım pazarlığa seninle,
Ey güneşin düşmanı
Sıkacağım dişimi dayanacağım,
Son damlasına dek kanımın.
Belki sen, şu bir karış toprağımı da alacaksın bir gün,
Atacaksın belki de gençliğimi zindana,
Neyim var, neyim yoksa atalarımdan kalma,
Yağma edeceksin belki de hepsini,
Kabımı kacağımı, küplerimi, hasırımı, kilimimi, sedirimi.
Yakacaksın belki de kitaplarımı, şiirlerimi.
Yem edeceksin belki de vücudumu kurda kuşa.
Belki de ölüm saçan korkuluğu dikeceksin köyümüze,
Ama hiçbir zaman oturmayacağım pazarlığa seninle,
Ey güneşin düşmanı,
Sıkacağım dişimi, dayanacağım,
Son damlasına dek kanımın.
Belki de söndüreceksin bütün ışıklarını gecemin,
Koparacaksın anamın sıcak koynundan belki de beni,
Bozacaksın belki de tarihimi, edeceksin allak bullak,
Dört yanıma duvarlar öreceksin belki de, kalın, yüksek,
Belki de çarmıha gereceksin beni bir gün
Karşısında bir sürü hergelenin.
Ama hiçbir zaman oturmayacağım pazarlığa seninle,
Ey güneşin düşmanı,
Sıkacağım dişimi, dayanacağım,
Son damlasına dek kanımın.”[10]
Yine de dâhil olduğu örgütlü hareketlerle arasındaki mesafeyi korumayı bilir El-Kasım. Parti arkadaşlarıyla yaptığı tartışmaların sonrasında İsrail Komünist Partisi’nden ayrılsa da devrimci tavrını sürdürür.
“Yeni bir şey oluşturmak, var olan her şey karşısında kalıcı bir devrim niteliğindedir. Yeni bir dünya oluşturmaya davettir. Bundan dolayıdır ki kalıcı devrimin kendisi dengesini kaybetmemelidir. Sosyal ve entelektüel fikirlerin ekseninden ayrılmamalıdır. Şayet bu (anarşist) bir hal alırsa o vakit yaptığından fazla yıkımı söz konusu olur.”[11]

Semih El-Kasım ve Mahmut Derviş, 1998. (Fotoğraf: Filistin Müzesi Dijital Arşivi)
İsrail hükümetinin kitaplarına uyguladığı sansür El-Kasım için bir başka direniş alanıdır. Hükümetin sansürünün sadece kendisi için değil, Yahudi yazarlar için de dehşet verici olduğunu söyler. Örnek olarak da oyun yazarları Hanoch Levine ile Yeshuwa (Yehoshua) Sobol’ün isimlerini verir. Her iki yazarın oyunu da sansüre takılarak sahnelenmeleri hükümet tarafından sakıncalı bulunmuştur. El Kasım’ın ismini verdiği bu yazarlardan özellikle Levine, İsrail’in militarizmini ve dinî bağnazlığını eleştirdiği oyunlarıyla hem devletin hem sağcı basının hedefidir. Vatansever isimli oyununda, Amerikan konsolosunun Amerika Birleşik Devletleri’ne göç etmek isteyen bir İsrail vatandaşından talep ettiği annesine tükürmek, bir Arap çocuğunun yüzüne tekme atmak, tanrısını inkâr etmek gibi istekler, oyunun sansüre takılmasına yetmiştir. İsrail’in demokrasi ve özgürlük anlayışının “ikiyüzlülüğünü” bu örneklerle ortaya koyar El-Kasım. Devletin sansürü Arap yahut Yahudi farkı gözetmeden işlese de, yine de Filistinli olmanın bedeli daha ağırdır. “İsrail yasalarına göre ben, Begin’e (dönemin İsrail Başbakanı) karşı şiir yazıp okuyabilirim” der. “Ama aynı yasalara göre Begin, şiir okumak için üzerinde dikildiğim toprağa el koyabilir.”
1969 yılında yayımladığı Ve Yekûnu en Ye’tiye Tâiru’r-Ra’d isimli şiir kitabıyla ilgili olarak yaşadıkları, El-Kasım’ın, dolayısıyla da Filistin’de yaşanan baskının dünya aydınları tarafından protestosuna yol açar. O yıllarda bir şairin, kitabı yayımlanmadan önce şiirlerini askerî sansüre göstermesine ilişkin bir yasa mevcuttur. Bu yasayı ve sansürü reddeden El-Kasım, şiirlerini askerî sansüre sunmadan kitabını yayımlar. Durum fark edilince, kitabının kapağı tüm polis karakollarına asılır ve altına not düşülür: “Polis! Bu kitabı gördüğün yerde el koy!” Bu ilanları kovboy filmlerindeki “Aranıyor! Canlı ya da Ölü!” ilanlarına benzetir El-Kasım. Kısa sürede de tutuklanarak hapse atılır. Olay hem İsrail’de hem uluslararası camiada aydınların tepkisine yol açar. Jean Paul Sartre, Allan Ginsberg, Mikis Theodorakis, Joan Baez, John Berger, Arnold Wesker gibi yazar ve şairlerin yetmişi aşkın protesto telgrafı karşısında İsrail hükümeti, El-Kasım’ı serbest bırakmak zorunda kalır.
Tüm bu baskılara, kovuşturmalara, hapsedilmelere rağmen niçin burada yaşamaya devam etmektedir peki? Belki de yukarıda bahsettiğim tüm “İçerideki Filistinliler” için de geçerlidir bu soru. El-Kasım, soruyu sorana, Brütüs’ün neden Sezar’a başkaldırdığı sorusuna verdiği cevabı hatırlatır önce: “Sezar’ı az sevdiğimden değil, Roma’yı daha çok sevdiğimden.” Yaşadığı tüm zorluklara rağmen yine de niçin gitmediğini şöyle anlatır: “Kendimi az sevdiğimden değil, vatanımı daha çok sevdiğimden.”
1993 Oslo Antlaşması ile ilişkilerde başlayan yumuşama, direniş edebiyatında da kendisini gösterir. El-Kasım’ın bu dönemki şiirlerinde de bu etki görünür. Hafızasını hep canlı tutsa da insana dair umudunu barındırmaya devam eder. Nostradamus’tan mülhem yazdığı NostraSemihdamus’un Rüyalarına İbn Muhammed’in Mukaddimesi isimli kitabında dünya milletleri üzerine kurguladığı rüyaları bunun en iyi ifadesidir:
“NostraSemihdamus’un rüyalarından birinde
Zaman ve mekân labirentlerinde
Allah Şeytan’a galip gelir
Ve insanı insana gönderir
İnsandan insan doğar
Ve insan insanla sevinir”
Oslo sürecinin şairleri barışı yazmaya zorladığına dair yorumlar olsa da, El-Kasım’ın barışa dair fikirleri yaşamı boyunca ortaya koyduğu eylemleriyle hep vardır. Kişilerin farklı dönemlerinde farklı düşüncelere sahip olmaları kaçınılmazdır elbette. Gençlik yıllarının öfkesi, insanın son yıllarında tebessümle anılan bir acemilik olarak anlatılabilir. El-Kasım da geriye dönüp baktığında gördüğü öfkeli gençliği için aynı şeyleri söyler: “Uzun yıllar boyunca yalnız olduğumu düşündüm. Dünya söylediklerimi dinlemeliydi. Bu berbat dünya beni dinlemeliydi.” Bu öfkesine rağmen intikamın değil, hep barışın, adaletin peşinde koşmuştur. Tel Aviv’de İbranice yayımlanan Haolam Hazeh dergisinin Arapça versiyonunun editörü olarak çalışması, İsrailli sosyalist ve barış aktivisti Uri Avnery’nin istifasından sonra Komünist Parti’nin yayın organı olan Al-İttihad’ın editörlüğünü yapması, Komünist Parti üyesi olması, Arap ve Yahudilerden oluşan “Barış ve Eşitlik İçin Demokratik Cephe” oluşumunun kurucusu olması hep bunun içindir. Cahit Zarifoğlu’nun “Her Müslümanın önünde bir intikam kâğıdı” olarak nitelendirdiği Kudüs’ü, El-Kasım “Kudsü’l Ard” şiirinde barış için bir imkân olarak görür. O, “Kadınların ve erkeklerin Kudüs’ü”dür. İsra ve Mirac’ın olduğu kadar, Mezmurların, İncillerin, beşeriyetin, “Yorgun düşen emekçinin Kudüs’ü”dür. Şehrin bu değerinin bilincinde olarak, sevgileri, korkuları ve halkıyla birlikte geri dönüyordur şair:
“Ve ben geri geliyorum. Geliyorum.
Tüm halkımla geliyorum.
Özlemlerimle, sevgimle, muhabbetimle ve kalbimle,
Gizlediklerim ve açıkladıklarımla,
Kışımla ve yazımla,
Sevgilerimle ve korkularımla,
İman gücümle ve zayıflıklarımla
…”[12]
Kanserle boğuştuğu son yıllarında, tüm gelişmelere, barış sürecinin baltalanmasına rağmen iyimserliğini elden bırakmaz El-Kasım. “İyimser olmasam tek kelime bile yazmam” der. Umudu nasıl hatırlanacağıyla ilgili değil, barışla ilgilidir:
“Filistin halkı özgür olursa, Arap dünyası birlik olursa, tüm dünyada sosyal adalet galip gelirse, uluslararası barış olursa, beni ya da şiirlerimi kimin hatırlayacağı umurumda değil. Umurumda değil.”
Neredeyse son nefesine kadar direnişe çağırdığı Filistin toplumunun bugün artık sadece siyasal İslamcı örgütlerle temsil edilmesi dramatik. Sosyalist düşüncenin zayıf kaldığı bir mücadelenin, İslamcılığın ve ırkçılığın eline kalmasının sonuçlarını yaşıyoruz. Mahmud Derviş’in “Aslında kendi illüzyonlarıyla savaşıyorlar” dediği Hamas ve El Fetih’in, geçmişte birbirlerine karşı verdikleri mücadele şimdilik sona erse de, barındırdıkları ideolojinin çözüm yerine sorun ürettiği aşikâr. Öte yandan, sosyalizm ile komünizm arasında salınan Kibbutz deneyiminin neo-liberal dönüşüme direnememesini, aşırı sağın önlenemeyen yükselişini, İsrail’in savaş makinesine karşı içeride ve dışarıda yapılan barışçıl gösterilerin engellenmesini de düşündüğümüzde, tarafların mevcut ideolojilerinin üretebileceği bir çözümün imkânsızlığı ortada.
Yaşamın ve ölümün bir istatistik verisi haline getirildiği, taraflar arasındaki çatışmada sloganlaşmış cümlelerin haricinde bir şey söylemenin her iki tarafın da “haini” olmak anlamına geldiği bir ortamda, sanatın barındırdığı barış imkânlarını dikkate almak belki de çoğu kişi için safdillik sayılabilir. Oysa, Edward Said ve Daniel Barenboim’in, 1999’da Weimar’da beraber kotardıkları, Goethe’den mülhem “Batı-Doğu Divanı Orkestrası” projesi bunun aksini söylemişti bize. Genç Arap, Yahudi ve Kürt müzisyenlerin bir araya getirildiği projede, birbirlerini sadece savaşın prizmasından gören, “ötekisi” ile daha önce hiç karşılaşmamış bu insanların başardıkları şey şüphesiz kayda değer. Başlangıçta aralarında var olan gerginliğin, diğerini yok sayma tavrının yerini alan anlayış ve iletişimin, Beethoven’ın 7. Senfonisi’ni çalabilecek bir uyuma evrilmesi, barış için küçük de olsa umudu barındırıyor.[13]
Edward Said ve Daniel Barenboim, 1999.
Barenboim: “Bir senfoni, bir quartet ya da bir opera dünyayı altüst edemez ama müzik her birimizi değiştirebilir” der.[14] El-Kasım’ın yahut Mahmud Derviş’in şiirleri de bu imkânı barındırıyor. Sadece bir devletin, bir rejimin baskısına, zulmüne değil, tüm ceberrut devletlere direnebilme potansiyelini taşıyor Filistin direniş şiiri. ‘80’li yıllarda verdiği röportajda, İsrail devletini işaret ederek “Şiirden korkan rejimde yaşanmaz” demişti El-Kasım. Yakın zamanda Ahmet Telli’ye bir basın açıklamasında okuduğu şiir nedeniyle dava açılması, El-Kasım’ın sözünün zamanı ve coğrafyayı nasıl aştığının dramatik bir örneği. Dava süreciyle ilgili olarak “… gerçeği dillendiren herkesin üstüne gidildiği ve baskılandığı bir gerçeklikle karşı karşıyayız. Gerçeklik üzerinize saldırıyorsa bu gerçekliğe karşı hakikati haykırmak olmalıdır işimiz” demişti Ahmet Telli.[15] Tüm gücüne rağmen şiirden rahatsızlık duyabilen bir gerçeklikle karşı karşıyayız aynı zamanda. Yukarıdaki cümleyi kurarken, Mahmud Derviş’in “pilotun kafasını karıştıran şiir” örneğinden etkilenmiş olabilir mi Barenboim? Ben her ikisine de öykünerek bitirmek istiyorum yazıyı: Bir şiir dünyayı altüst edemez ama bizi edebilir. Belki bir gün biz de dünyayı…
NOTLAR:
[1] Edward W. Said, Yersiz Yurtsuz, Metis Yayınları, 2003
[2] Hüdanur Yıldırım, “Semih El-Kasım ve Filistin Direniş Edebiyatındaki Yeri”, dijitalhafiza.com
[3] Liam Brown, “Samih Al Qasim and the Language of Revolution”, Middle East Eye
[4] Bkz. Tanıl Bora, “Kibbutz”, Birikim Dergisi
[5] Edward W. Said, İktidar Siyaset ve Kültür-Söyleşiler, Hece Yayınları, 2016
[6] Mervan Muaşer, “İçerideki Filistinli Araplar Kimler?”, Şarkul Avsat
[7] Gassan Kanafani, “Filistin İsyanlarında Aydınlar (1936-1939)”, çev. Derya Yılmaz, e-skop
[8] Yarın Aylık Sanat Edebiyat Dergisi, Şubat 1984
[9] Elçin Gen, “Batı Sanat Dünyasında Filistin’le Dayanışmanın Bedeli”, e-skop
[10] Filistin Şiiri, çev. A. Kadir, A. Timuçin, S. Salom, Yazko, 1983 (4. basım)
[11] Muhammet Berat Can, Semih El-Kasım’ın Hayatı, Eserleri ve Mukavemet Edebiyatındaki Yeri (doktora tezi), Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2019
[12] Muhammet Berat Can, “Semiḥ El-Ḳâsim’in ‘Ḳudsü’l-Ard”’ İsimli Şiirinin Tahlili”, Dergipark.org.tr
[13] Edward Said, Daniel Barenboim, Paralellikler ve Paradokslar, çev. Osman Akınhay, Agora Kitaplığı, 2006
[15] Ayşegül Karagöz, “Şiir okudu, 10 ay hapis cezası aldı | Şair Ahmet Telli Medyascope’a konuştu”, Medyascope
DERLEME, DÜZENLEME: Yusuf AKSOY
KAYNAK: İNTERNET
Comentários