"Okur-Yazarları Halka Doğru Götüren Bir Edebiyat İsterim. "
/
Orhan VELİ
*

“Bugünkü dünyada çogunluk fakir halk , demek ki edebiyat da onların edebiyatı olacaktır. Kahramanını onun içinden seçecek, hayatını o hayatın içinden alacak ve ara sıra onun meselesinden bahsedecektir.”
Yirmi beşliğin sarı kâğıtlı paketinden bir sigara çekiyor ve yaktıktan sonra, derin bir nefes çekerek yüzüme bakıyor:
– Doğrusu gençlerden en beğendiklerim Yahya Kemal’dir. Eserleri meydanda, daha gençlerden Melih Cevdet, Oktay Rifat, Sait Faik, Orhan Kemal’i de sayabiliriz. Bir de Memduh Şevket Esendal. Yalnız ona biraz içerliyorum. Hikâyelerini kendi adıyla neşretmeyi galiba küçüklük sayıyor. Bu da yüksek siyasi mevkiler elde etmiş olmasından geliyor. Ama bundan yüz sene sonra, Memduh Şevket Esendal adında bir adamın yaşadığını bileceklerse, ancak hikâyeleriyle bilecekler. Hiç kimsenin bu isimde meşhur bir politikacının yaşadığından haberi olmayacak.
– Halide Edip’e ne dersiniz? diye soruyorum. Yüzüme bakıp manalı manalı gülüyor, sonra:
– İş yok… diye cevap veriyor.
Davetimi kabul ederek beni ziyarete geldiği zaman, onu, karşımdaki masaya oturmaya davet ettim. Her zaman Ercüment Ekrem’in güçlükle sığıştığı bu koltukta, onun oturmasıyla bir hayli boş yer kaldı.
Doğrusu, suallerimi iyi cevaplandırdı, beni üzmedi. Bundan sanat meseleleriyle kafasının daima dolu olduğunu ve bunların üzerinde titizlikle uğraştığını anladım. Henüz bülûğa eren çocuklarınkini andıran akortsuz ve garip, ahenkli bir sesi var.
Şiirimize yeni hava ve kendine mahsus bir eda getirmiş olan Orhan Veli’nin, bilhassa birçok kimselerin inkâr etmek istedikleri Divan edebiyatı hakkındaki fikirlerini sordum:
– Ben Divan şiirini çok beğeniyorum, diye cevap verdi. Divan şiirinden sonra bugüne kadar da Türkiye’de şiir yazılmadığını zannediyorum. Fakat bugün şiirimizde bir kımıldanma vardır. Bu kımıldanma en ziyade Divan edebiyatının tesirinden geliyor. Yani bugünkü şairler Divan edebiyatını aynen taklit ediyorlar demek istemiyorum. Fakat bugün şekil endişesi diye bir şey duyuyorsak, dilin mükemmelleşmesi lazımdır diye bir kaygımız varsa, bu endişeye, bu kaygıya Divan şiirini okuduktan sonra geliyoruz. Divan şiirinin sanatlarını biliyoruz, fakat bugünkü şiirin sanatlarını henüz bilmiyoruz. Onların neler olduğunu öğrenirsek, bugünkü şiirimizle Divan şiirimiz arasındaki yakınlığın nereden geldiği daha iyi meydana çıkacak. Eski Türk cemiyeti dilini, büyük bir dil yaparak Avrupalılara öğretebilseydi Divan şiiri dünyanın büyük şiirlerinden biri olurdu. O halde Divan edebiyatının modası geçmiş, ölmüş bir kıymet olarak bir kenara atılmasına razı olamayız. Belki yeni nesiller Divan edebiyatı metinlerini kâfi derecede anlayamayacaklardır. Yani bu metinlerin içinde bilmedikleri kelimeler olacaktır. Fakat edasını birçok eski adamlardan, hatta bu işle uğraşmış âlimlerden daha iyi kavrayıp benimseyeceklerdir.
– Acaba münekkitlerimiz de sizinle aynı fikirdeler mi? diye sordum.
Tekrar sigarasını çekti. Güldü:
– Yosma kadınların, dünyadan elini eteğini çekme zamanları geldiği vakit işin yalnız dedikodusu ile geçinir bir halleri vardır. Yalnız yosma kadınlarda değil de hevesi kursağında kalmış, yahut, bir baltaya sap olmamış insanlarda bu hal göze çarpar. İşte münekkitlerin hali de bana bunları hatırlatıyor. İşin dedikodusu ile geçinmeyi bir iş saymak istiyorlar. Mademki bununla avunabiliyorlar, keyiflerini kaçırmayalım, ne derlerse desinler, ne yaparlarsa yapsınlar.
Ondan, memlekette gelişmesini istediği edebiyatın hangi vasıfta olması lazım geldiğini öğrenmeliydim. Yeni bir sanat anlayışı içinde Türk şiirine istikamet verir gibi bir durum almış olan Orhan Veli’nin bu mevzudaki fikirleri alaka çekebilirdi.
Sualime şöyle cevap verdi:
– Ben sanatla edebiyatı birbirinden ayırıyorum ve şiiri sanata sokuyorum. Roman, hikâye ve tiyatro edebiyat çerçevesi içine giriyor. Fikir sanatta yer alamıyor. Ama, edebiyat fikre dayanıyor. Bu itibarla edebiyatın halk kitlelerine bir şeyler söylemesi lazım. Okur-yazarları halka doğru götüren bir edebiyat isterim. Yani edebiyatın çoğunluğa hitap etmesini istiyorum. Çoğunluk okuyup anlamalıdır. Anlayabilmesi için de edebiyatta kendi meselelerinden bahsedilmesi lazım… Bugünkü dünyada çoğunluğu fakir halk teşkil ediyor. Demek ki edebiyat da onların edebiyatı olacaktır. Kahramanını onun içinden seçecek, hayatını o hayatın içinden alacak ve ara sıra onun meselesinden bahsedecektir. Bizde bu telakkide bir edebiyat üzerinde çalışanlar var. Bunların birtakım kusurları göze çarpıyor. Henüz mükemmel değildirler. Fakat aynı yoldan yürüyecek olan edebiyatçılar bu işi daha mükemmel bir hale getirebilirler. Bunun için şartlardan bir tanesi de dilin konuşulan dilden azami derecede faydalanmak suretiyle zenginleştirilmesidir. Dili kelimelere karşılık bulmaktan ibaret sayan Dil Kurumu gibi müesseseler var, bunların yolu yanlıştır. Dilin zenginleşmesini müesseselerden değil, sanat adamlarından beklemeliyiz.
Sözlerini bitirdikten sonra, hemen kalktı ve bana veda ederek odadan çıkıp gitti. İnce ve uzun boynunun üzerinde güçlükle dururmuş hissini veren kafası, bana vücudunun diğer kısmından daha evvel dışarı çıkıyormuş gibi geldi. Arkasından sırlarla dolu bir kafa, bakalım bize ne getirecek? diye düşündüm.
*
Comments