Nokta Nereye Düşer
top of page

Nokta Nereye Düşer



Noktalamanın kullanım alanı olan yazı dilden çok ama çok sonra ortaya çıkmış. Bilinen tarih 4-6 bin yıl arası... Dilse herhalde insanın tarih sahnesine çıkmasıyla çok ilişkili yani milyon yıl, günümüze benzer dillerin ortaya çıkışı ise Homo Sapiens'le ilişkilendirilir yani en az 100 bin yıl...


Dil insanın kendi aralarında anlaşmak için anonim olarak oldurduğu karmaşık bir yapı ama sesçil, yani konuşmaya odaklı bir yapı, başlangıcında yazıyla hiç işi yok. Her ne kadar asıl güç ve işlevini onunla; edebiyatla kazansa da ...


Çünkü yazıdır kültürü kalıcı kılan.


Konuşurken jestler, mimikler, duralamalar, nefes almalar, seste vurgu ve tonlamalar neyse yazıda da noktalama o.

Uzaktaki bir insanın sizi doğru anlamasını istiyorsanız moda noktalama işaretlerini bilmek ve kullanmak zorundasınız.

Moda dedik, çünkü bazen zamana, ülkeye...göre değişebilir de ondan.


Peki yaratıcı yazında ne kadar gereklidir? Kolay anlaşılmaksa derdiniz evet, olmazsa olmazıdır. Ne var ki noktalama işaretleri uzmanı olmanız yazınızı yaratıcı yazın yapmaz. Bir moda başladı, internette edebi yazıların da paylaşımının yaygınlaşmasından sonra. Yapıtın değerlendirilmesi noktalamaya ya da yazın kurallarına bağlanır oldu. Oysa yaratıcı yazının belki en son akla gelen yönüdür bu.

Kim ne derse desin, bir edebiyat şaheserini belirleyecek ölçütlerden biri, yazının vazgeçilmezi olan yazın ve noktalama kurallarına uygunluk değildir. Dahası gereğinden fazla titizlik o yazıyı yaratıcı yazın olmaktan çıkarabilir. Öyle ya her dizesinde bir noktalı virgül, bir ünlem, bir soru işareti olan bir şiir düşünün; işaretleri mi çözeceksin, şiiri mi?

Kimilerine göre bazı noktalama işaretleri de gereksizdir. Ne yani yaptığınız baya espriye burda gülün diyerek mi koyuyorsunuz o ünlemi? Noktalı virgül nedir ki, virgülden fazla...

Bu da bir bakış açısı. Hem yazının vazgeçilmezi, hem önemli değil, çelişki gibi duruyor değil mi?


Elbette önemli, çünkü okuyan için yol gösteren trafik işaretleri düzeneğidir onlar, yazanın anlatmak istediğini uzaklardaki okura hissettirmenin tam olmasa da bir yoludur. Ne var ki trafik işaretleri gibi onlar da sürekli değişip gelişirken, ülkesine, yazanına göre de farklılıklar gösterebilir. Oysa yaratıcı anlatı kadim devirlerden beri vardır ve çok da değişmemiştir. Ayrıca edebi eser salt yazılı değildir ki, yazılı biçimi de vardır, ama sözlü biçimine ne diyeceksiniz? Noktalama işaretleri yapıtı bir santim ileri taşımadıkları gibi, özüne, edebi değerine bir şey de katmazlar. Sadece okurun işini kolaylaştırırlar, bu nedenle önemlidirler. Toplumun çoğu kör olsaydı ve özel bir kör alfabesiyle yazıya geçirilirdi yapıt, salt onlar için yazılan kimi kitaplar gibi. Bu onu edebiyat şaheseri yapar mı? Sadece daha kolay okunur kılar. Tabi o özel işaretlerin anlamını bilen okuru bulursa... Noktalama işaretlerinin tarihi, M.Ö 2.YY da Bizanslı dil bilgini Aristophanes ile başlar. XVI. yüzyılda matbaanın bulunuşu ile düzenli olarak kullanımı hız kazanmış, bizdeki yaygın kullanımı ise ancak 19.yüzyıldan sonra mümkün olabilmiştir. Yazılı, hele düz anlatılarda çok önemli bir yer tutan, tıpkı yol işaretlerinin görevini yapan, meramınızı tam aktarmanızı, eksiksiz anlaşılmamızı, doğru okunmamızı sağlayan bu salt yazınsal unsur, konu sanatsal anlatı olduğunda, hele çağımızın yayıncılığını düşününce hiçbir şeydir. Elbette yazar toplumundan ödünç aldığı en büyük malzemesi dile saygılı ve özenli olmalıdır, ama noktalama işaretleri, yazın kuralları dil olmadığı gibi milli de değildir ki? Dilin tanımında bile geçmezler, çoğu kez de ulustan ulusa, hatta dönemden döneme farklılık gösterirler, dahası biz de yazım kuralları iktidar buyruğuyla gün be gün değişir durur. Eğer olmazsa olmaz sayılsalar, daha dün, 19.yüzyılda yaygın kullanım kazanan bu işaretlerin olmadığı dönemlerde yazılan görkemli kitapların hiçbir değeri olmadığı gibi bir sonuca varılırdı ki buna kimse gülemez bile. Çok söze gerek yok, gözünüzün önüne getirin, Kaşgarlı Mahmut’u, Kelile ve Dimne’yi, Dante’yi, William Shakespeare’i, Dede Korkut’u… Bırakın onları, Eski Ahit, Yeni Ahit ya da Kuran’ı düşünün… Biliyor musunuz çoğu alan uzmanı, kadim kitapların noktalama işaretleriyle yeniden yazılmasını o kitapları yorum katmak, tahrip etmek olarak yorumluyor…


Hem şunu da akıldan çıkarmamalı. Söz beyinsel bir süreçle oluşup ağızdan çıkar, doğru özüne en yakın hali odur, öyle olduğu halde yanlış anlaşıldığı hayli çoktur. Yazıya geçmesi içinse kırk aşama geçirir. Siz onu yazdığınızı sanarken, kalem, tüy bile yok artık, birer teknoloji dangalağı olan daktilo, telefon ve bilgisayar ne kadar sizin dediğinizi yazar, tuş atlar, şaryo kilitlenir; sonra o basıma gider, gene başka eller işe karışır ve... O nedenle günümüzde yapıtı kolay okunur ve anlaşılır kılan, bu eylemi yayınevlerinde yapan, yazarlar değil, görevleri bu olan editörler vardır.


Hem Japonya'daki adam sizi nasıl çevirecek, ne katacak, ne çıkaracak hangi noktalama işaretleri kullanacak biliyor musunuz? O nedenle bazı çeviriler aslından çok daha iyi olur.


İyisi mi siz siz olun, cümlenin anlamını hissettirecek olan kadarını koyun noktalama işareti olarak. Okur onu kendine göre noktalayacaktır.

Koskoca bir yapıtı tek başına noktalama işaretiyle ya da yanlış yazılmış iki sözcükle tu kaka diyerek mahkûm eden deneyimli, deneyimli denilmemeli aslında, sözcüğün tam anlamıyla eski yazarın, şairin aslında edebi değerlendirmeyle ilkokuldaki sıfırcı öğretmeninin yaptığı “tahrir” ödevi değerlendirmesini karıştırdığı, ama başına geçirilmiş sarıktan dolayı kerameti çizdirmemek için bir şey söylemek zorunda kaldığı geliyor, aklıma. İyi bir edebi yapıtı, değil noktalama işaretiyle, tek kişinin, birkaç basma kalıp ölçütle değerlendiremeyeceğini düşünürüm. Biçim mi, anlam mı, anlatım mı, uslub mu, tür özellikleri mi, yaşam, coğrafya ve insan gerçeğine benzerlik, temasal ya da kurgusal üstünlük, özgünlük, tipler, karakterler mi, geleneğe uyum mu, dil kullanımı, kompozisyon ödevlerinde olduğu gibi yazım ve noktalama mı?.. Her birine ayrı bir uzman gerek, kim yapacak bunu? O tek bir uzmanlık alanı değildir ki? Varsayın ki bunların üçünden beşinden sınıfı geçmiş çok edebiyat yapıtı okunmazlar sırasında en başta yer alabilir de… Oysa iyi bir edebi yapıtı sıradanlıktan kurtaran en önemli yön; çok katmanlı olmasıdır. Edebi yapıtın öteki anlatılardan ayrıldığı temel nokta da budur. Bu sihirli gücü ona yükleyen de imgeler ve söz sanatlarıdır aslında. Bildiğimiz benzetmeler, ad aktarmaları, eğretilemeler anlamı yükseltir. Bu nedenle her okur tarafından ayrı ayrı ve her defasında da başka tat alınarak, durmadan çoğalarak okunurlar. İyi bir edebiyat yapıtı kuramsal doğrulara uygunluğu ve anlattıklarından daha çok hissettirdikleriyle değerli ve güzeldirler, noktalama işaretleriyle değil. yukarıda saydıklarımı anlamak ve uygulamak zor geldiğinden olsa gerek, bilgeliğin kanıtı olması için görünür ve herkesin bildiği noktalama işaretlerinden yardım umuluyor anlaşılan.

Anlamak zor değil, ortalama bir zekada noktalama işaretlerini öğrenmek birkaç günlük özel ilgi ve gayrettir ama bir edebiyat yapıtını üretmek ya da değerlendirme yetkinliğine ulaşmak bir ömür isteyebilir.

Edebi yapıtı anlamak çözmek ve değerlendirip not vermek, okurluktan da öte bir uzmanlık işidir. Yazanla paydası en çok noktalama işaretlerini bilmek olan sosyal medya kullanıcısının bende "bir bilenim" formatı oluşturmak için geliştirdiğini düşündüğüm bu yüzeysel yaklaşıma kimi yazan çizenin de eklenmesi asıl şaşırtıcıdır.

Şenol Yazıcı,19 Şubat 2013

BU adresten ALINTIDIR

18 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

GELECEĞİM

KARANFİLSİZ

1/3
bottom of page