Abdi İpekçi
top of page

Abdi İpekçi

Kurşunun Kırdığı Kalem

Yazılarında Atatürkçülüğü, barışı, düşünce özgürlüğünü, ülkenin bağımsızlık ve bütünlüğünü savunan Abdi İpekçi, ülkemizde katledilen ne ilk ne de son gazeteciydi. Bugün, onun çirkin bir saldırıda hayatını kaybedişinin 44. yılında, biz de yaşam öyküsü, düşünceleri ve birkaç anısıyla analım Abdi İpekçi’yi.

Abdi İpekçi, 9 Ağustos 1929 tarihinde İstanbul’da doğar. Babası Cevat Bey, annesi ise Vesime Hanım’dır. İlkokulu evlerinin karşısındaki Işık İlkokulu’nda okur. İlkokuldan sonra Galatasaray Lisesi’ne kaydolan İpekçi buradan 1948 yılında mezun olur. Okul yıllığında kendisiyle yapılan söyleşide gelecek hak­kındaki projeniz nedir sorusuna, “Matbaacılıkta inkılap yapıp memleketimizde baskı tekniğini ve sanatını Avrupa ayarına yükseltmeyi; çeşitli konularda yayın yaparak siyaset, fikir ve sanat alemin­de hareket yaratmayı düşünüyorum” diye cevap verir.

Liseden sonra hukuk fakültesinde öğrenimini sürdüren İpekçi gazeteci olmak ister ve bu amaçla amcasının yakın arkadaşı olan, Vatan Gazetesinin sahibi ve başyazarı Ahmet Emin Yalman’la görüşerek bu gazetede çalışmaya başlar. Fakat buradaki çalışması ancak 15 gün sürer. Yalman’ın amcasına, “Bundan gazeteci olmaz, siz bunu tüccar yapın” dediğini öğrenir. Ama bu sözler onu yıldırmaz, çünkü onun için gazetecilik bir tutkudur. Daha sonra Yeni Sabah gazetesinde muhabir olarak çalışmaya başlar. 1949’da Yeni İstanbul gazetesine geçer. Ardından İstanbul Ekspres’te Yazı İşleri Müdürü olarak çalışır. Askerliğini de Kore’de yedek subay çevirmen olarak yapar.


Askerden dönen İpekçi, 1954 yılında Milliyet gazetesinde çalışmaya başlar. Önce Yazı İşleri Müdürü, ardından Genel Yayın Yönetmeni olur. Abdi İpekçi’nin yönetimindeki Milliyet, her geçen gün tirajını arttırır.

Abdi İpekçi, yine okul yıllığında sorulan “Kaç ya­şına kadar yaşamayı istersiniz” sorusuna da “2000 senesini görmeyi çok istiyorum” cevabını verir. Ne var ki İpekçi, 1979 yılı Şubatı'nda, otomobilinin içinde silahlı saldırıya uğrayarak öldürülür.


“Dönme” de ne demek? *

Abdi İpekçi Milliyet gazetesine basın dünyasında önemli bir yer kazandırırken bir yandan da çeşitli suçlamalara maruz kalıyordu. 1970’li yıl­larda kendisini yıpratmak isteyenler, İpekçi’nin “Dönme” olduğunu sık sık gündeme geti

riyorlardı.


Galatasaray Lisesinden arkadaşı gazeteci Or­han Karaveli, “Dönme” suçlamasının daha lise yıllarında gündeme geldiğini belirterek bir anısını aktarır bir yazısında: Bir gün okulda müdür yardımcısı rahmetli Ferruhzat Turaç yanımdan geçerken, klasik sert dönüşünü yaparak “Maşallah, Abdi ile pek kaynaştınız” deyince şaşırmıştım.

-Ne olmuş kaynaşmışsak? -Onun dönme olduğunu bilmiyor musun?

Allah Allah! Dönme de ne demekti? 15 yaşındaydım ve bu söz­cüğün ne anlama geldiğini henüz bilmiyordum. Daha sonra oturup araştırmış ve Galatasaray Lisesi gibi, insanların kökeni üzerinde durulduğuna o za­mana kadar hiç rastlamadığım örnek bir eğitim yuvasında böyle bir öğretmenin barınabiliyor olmasına hayret etmiştim."

Karaveli sözlerine şöyle devam ediyor:

"Birtakım bağnaz kafalar bu pırıl pırıl Türk gazeteci ve aydını­nı, 1 Şubat 1979’da öldürülünceye kadar rahatsız etmeyi sürdür­dü. Sonraki yıllarda da bir kez, Milliyetin Nuruosmaniye'deki yeni binasına beni çağırarak:

"– Yahu Orhan, bu kafatasçı ve yo­bazlar gene beni dillerine doladılar. Gene bir “Abdi İpekçi dönmedir” nakaratı tutturdular gidiyor. Sence ne yapmalıyım? Bir cevap vermeli miyim gazetede bunlara? – Boş ver be Abdi. 300 yıllık geçmişteki bu ‘olay’dan başka ser­mayesi olmayan bu adamlarla dalaşmaya değer mi? Bırak ne der­lerse desinler. Bütün Türkiye seni de onları da biliyor. Keşke se­nin onda birin kadar Türk ve Türkiye’ye gönül vermiş olabilseler­di…"

***

1970’li yıllardaki anarşi ve terörün önlenmesi için iktidarla muhalefet liderleri arasında da yapıcı bir diyalog kurulmasından yana olan, devlet yönetiminde partizanlığın ve duygusallığın yerini akılcı, çağdaş, ılımlı bir uygulamanın almasını isteyen İpekçi, 1 Şubat 1979 gecesi ne yazık ki İstanbul Maçka'daki evinin yakınlarında, arabasında iken Mehmet Ali Ağca tarafından öldürüldü.

Mehmet Ali Ağca, İpekçi suikastından idamla yargılanırken 1979 yılında ülkenin en iyi korunan askeri cezaevlerinden biri olan Maltepe Askeri Cezaevi‘nden kaçırıldı ve Bulgaristan’a geçti. Gıyabında ölüm cezasına çarptırıldı. 13 Mayıs 1981’de Papa II. Jean Paul‘e de suikast düzenleyen Mehmet Ali Ağca 2000 yılında İtalya'daki aftan sonra Türkiye’ye iade edildi.

Mehmet Ali Ağca’nın İpekçi cinayetinden aldığı ölüm cezası 1991 yılında yürürlüğe konulan İnfaz Yasası gereği 10 yıl hapse çevrildi. Başka suçlardan da cezası olan Ağca, 18 Ocak 2010 tarihinde cezasını tamamlayıp (!) hapisten çıktı.

1980 yılında Abdi İpekçi anısına, Türkiye ile Yunanistan’da ortak bir çalışma çerçevesinde, iki yılda bir verilmek üzere Abdi İpekçi Barış ve Dostluk Ödülü konuldu. İstanbul’un Zeytinburnu ilçesinde Yedikule Zindanları civarında bulunan spor salonuna da Abdi İpekçi Spor Salonu ismi verildi.


* merak edenler için: https://islamansiklopedisi.org.tr/donme

Etiketler:

72 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

MESUT KARA

1/3
bottom of page