top of page
1/699

FISTIK ÇAMI


 

ree


Niyazi UYAR


*

Sağlık Mahallesi, 180 Sokak’ın haşmetli bir ağacıydı fıstık çamı. Yol kenarlarına, kaldırımlara belediyelerin diktiği meyvesiz baharlık yazlık ağaçlara, ağaç dersek, fıstık çamına ne demek lazım gelir?


Köpek adlı öykünün vukuu bulduğu mekânın hemen yanı başındaki iki katlı terk edilmiş viran evin yanında bir başka viran ev daha vardır, işte o viran evin bahçesindedir fıstık çamı. Eski evin, eski günlerinin mutluluğundan eser kalmamış, bir yalnızlık öyküsünün konusu olmuştur şimdi. İnsan o evin içinde birkaç saat vakit geçirse, kim bilir o yaşanmışlıklara dair nasıl kurgusal öyküler yaratır. Yaşayanların güzel insanlar mı olduğuna dair çıkarım yapmak evin boyasından, kullanışından bir sonuç yazmak pek mümkün iken, Salihli’nin uçan kaçan ekonomisi onlara da terki diyar ettirmiş belli ki… Eski terk edilmiş evin mahzunluğu sokağı da teslim almış olacak, günün hangi saati olursa olsun, 180 Sokak hep sessizdir. İbrahim’in hanesi de olmasa sokak sakinleri, toptan anlaşmış, hayatlarına son vermiş sanırsınız. Ara ara evlerinin balkonlarına çıkan emekli yurttaşlar, hayatlarından bezmiş ne giyimlerine ne evlerinin görünüşüne dikkat ederler. Evlerin solmuş boyaları, dökülmüş sıvaları… yaşama sevincini kaybetmişçesine virane gibi durur. Yaşama sevincini kaybetmişçesine ara ara balkonlara çıkan bu insanların üstleri başları dökülmekte, kim bilir kaç yıldır üstlerine doğru dürüst bir şey almamışlar, yıkanmaktan pörsümüş esvapları, insanın içini karartır… Her şeyi, her şeyi kapıp koyuvermişler. Sokağın yukarılarında oturan birkaç sesli- sessiz motorlar da olmasa, yolu trafiğe kapat, kimse de ne oluyor demez. Mahallenin kontesi evinin bahçesine gün aşırı çıkar çiçekleriyle konuşur, çiçeklerin topraklarını gevşetir, sular, yalnızlığının ilacını onlarda bulur. O da sokağın öteki sakinleri gibi kimse ile konuşmaz, nadiren dışarı çıkar üç harfli marketlere gider, birkaç bir şey alıp döner hemen.


180 Sokak emekli yurttaşların yaşadığı bir sokaktır dedik ya. Akşam oldu mu, sokak daha yaman bir sessizliğe gömülür, televizyon ışığında çıt çıkarmadan oturur sakinler. Akşam olunca ana haber bülteniyle adamakıllı ağır bir hava çöker üstlerine, toplumsal duyarlığı olanlar muhalif kanalları izlerken, icat ettikleri küfürleri sıralar, bazıları da adını anmaktan imtina edeceğim kanalların morfin abidik gubidik yarışmalarını izler, izlerken oturdukları yerde kestirir, sonra da doğru yatağa...


Fıstık çamı, terk edilmiş evin bahçesinden toprağın bereketinden olacak ok gibi fışkırıp çıkmış, iki metrelik çapıyla göğe doğru sırım gibi uzayıp gitmiş, yukarılarda çatallaşmış, her bir çatalı yeni bir fıstık çamı olmuştur. Gövdesinin her bir yanı kahverengili, kızıllı, morludur. Kabuk araları karıncalar gidip gelsin diye de yol, yolaktır. Yol yolak olmasına rağmen, sinekle, böcekle mücadeleyi, açlıkla, yoksullukla mücadele kadar önemsemeyenler, karınca yollarını karıncasız, bahçeleri börtü böceksiz bırakmış; öldürmüştür.


Çataldan sonra, her bir gövde göğe doğru başı yusyuvarlaktır. Fıstık çamının milyarlarca iğne yaprağı, birer kirli hava avcısıdır. İğne yapraklar Fatma Hanım’ın iğne oyası gibi batıp çıkmıştır fıstık çamının ince dallı bedenlerine. Fıstık çamının top güllesi başındaki iğne yaprakları, zerre tozun toprağın güneşin geçmesine izin vermez. Yazda, kışta, baharda her daim vazife başındadır.


Fıstık çamı, göğe uzayıp giderken gövdenin yukarılarda bir yerde İzmir yönüne doğru batıp giden hayat kaynağı güneşi de selamlar. Fıstık çamı, selamını sevgili yaratısı ile birlikte sarı kontese de bir selam vermesi için dallarını aralamış, hayatın nişanesi güneşin o aralıktan süzülüp geçmesine müsaade etmiştir. Buna sebep sevgili editör, mahallenin sarı saçlı kontesi, kimden kimseden utanıp sıkılmasa, Allah’ın her günü, bu asil ağacı, fıstık çamıyla yasaklı aşıklar gibi sarılacaklar birbirlerine. Mahallenin işsiz güçsüzleri, yirmi beş kuruşluk poşet parasına tepkilidir de alamadığı proteine dair mıkları çıkmaz.


Hemen her gün kutsal bir ayini yerine getirircesine, fıstık çamını hayalen kucaklar, söyleşir, kime kimseye duyurmadan; karşılıksız kalmış aşkını dile getirir gizli gizli, yaşına başına bakmadan...  

                                                                                     

 

İlgili Yazılar

Hepsini Gör

Yorumlar


bottom of page