top of page

DERİSİ YÜZÜLEN SEYYİT NESİMİ

ree

Niyazi UYAR

*

Asıl adı: Seyyid Ali İmâdüddin’dir!


Türk halk edebiyatında üç Nesimi vardır. Biri yakın zamanda Sivas Madımak’ta katledilen Nesimi Çimen, diğeri 17. Yy’da yaşayan Kul Nesimi ve 14 Yy.’ın son çeyreği ile 15.Yy’ın ilk çeyreğinde yaşayan Seyyit Nesimi. Benim üzerinde duracağım, 14. Yy. Da yaşayan ve inandığı dava uğruna derisi yüzülen Seyyit Nesimi.


Seyyit Nesimi'nin yaşamına dair yeterli bilgi yok, olanlar da menkibelere dayanıyor.

Beni düşünceleri uğruna bedel ödeyen insanlar öteden beri çok etkiler. Mesela Hallac-ı Mansur’dur, Pir Sultan Abdal’dır, Seyyit Nesimi’dir, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarıdır, Uğur Mumcu’dur, Bahriye Üçok’tur, Turan Dursun’dur… İşte beni elime kalem alıp yazmaya mecbur eden bu insanlara duyduğum saygıdır, kişiliklerine olan hayranlığımdır. Hal böyle olunca duygularım öne çıkacaktır, o nedenle taraf olursam hoşgörün.




Nesimi ile bilgi aktarımı yaparken, Hurufilik ile ilgili birkaç cümle yazmadan geçemeyeceğim. Hurufilik: Harfleri ilahi bir iz olarak gören anlayıştır. Hurufiler, insan yüzünü bir kitap gibi okuyup Tanrı’nın insanda tecelli ettiğine inanan düşüncenin adıdır. Buradan hareketle, insana bakmak Tanrı’ya bakmak demektir. Buna dair Nesimi şöyle der:


“Kevn ü mekândır, âyetim zâta gider bidâyetim,

Sen bu nişân ile beni bil ki nişâne sığmazam!”

(Bütün varlıklar ve mekan benim delilimdir. Başlangıcım varlık sahibi olan Zâtla başlar. Sen beni bu işaretle tanı, ama bil ki ben bu işarete de sığmam)


Seyit Nesimi, tutucu din kurallarına karşı olmuş, mistik felsefi bir düşünceyle Tanrı’nın insanın yüzünde zuhur ettiğine inanmıştır. Ona sebep insan yüzü kutsaldır, onda Tanrı’yı görürüz, bu sebeple insana kötü davranmak, Tanrı’ya isyan etmek demektir. Nesimi’nin inancı odur ki, Tanrı, önce Adem’de, sonra insanda, nihayet kendinde tecelli ettiğine inanır. Bu anlayış, Hallacı Mansur’un Enel Hak(Ben Tanrı’yım) Hurufilikteki karşılığıdır. Nesimi peygamber soyundan geldiği için ona “seyyit" denilir Buna dair Nesimi:


Gerçi bugün Nesîmî’yem, Haşimî’yem, Kureyşi’yem,

Bundan uludur âyetüm, âyet ü şâna sığmazam.’’


(Bugün adım Nesîmî diye anılıyor ama ben aslında Haşimi kabilesinin, Kureyş sülalesindenim. Benim varlığım (âyetim) görüntülere ve şana şöhrete sığmaz ki.) 


Nesîmi, seyyit olmaktan çok Hz. Peygamber’e duyduğu sevgi ve bağlılıktan dolayı söyledikleri kabul görür. Seyyit Nesimi ile Kul Nesimi öteden beri karıştırıla gelmektedir. Seyyit Nesimi’nin asıl adı Seyyit Ali İmadüddin’dir. Kul Nesimi’nin asıl adı: Ali’dir. Bu iki Hurufi şairin karıştırılmasının sebebi, Kul Nesimi’nin şiirlerinde "NESİMİ" mahlasını kullanmasıdır. Ona sebep Kul Nesimi’nin birçok şiiri Seyyit Nesimi’ye mal edilmiş. Şiirlerin hangisi, hangi Nesimi'ye ait olduğu bilgi gerektiren bir durumdur. Mesela: Kul Nesimi'nin şiirleri, 17.Yy. Türkçesinin dil özelliklerini taşırken, Seyyit Nesimi'nin şiirleri 14. Yy. dil özelliklerini taşır.


ree


Seyyit Nesimi, yalnızca derisi yüzülmüş bir şair değil düşüncesinin, inancının ve insan onurunun bedelini en ağır şekilde ödeyenlerden biridir. Onun hakkında sınırlı bilgi bulunması, etkisinin sınırlı olduğu anlamına gelmez. Aksine, izlerinin menkıbelere karışacak kadar derine işlemiş olması bile, çağının ruhunu nasıl sarstığının göstergesidir.

Nesimi ile ilgili çarpıcı bir menkıbe:

Derisinin yüzülmesi sırasında dönemin müftüsü “Bu öyle bir kâfirdir ki kazara pis kanı insanın bir uzvuna temas etse orasını kesmek lâzım gelir.” diyerek onu lanetlemiş. Ancak kan kendi parmağına sıçrar. Bunun üzerine Nesîmî şöyle seslenir:


‘‘Zahida bir parmağın kessen dönüp halktan kaçar.

Gör bu miskin aşığı serpa sayarlar ağlamazdığında, halktan bir kişinin parmağını kesmesini söylemesi üzerine yıkamakla yetinmiş.

Bir başka menkıbe:

Nesimî, yüzülen derisini yerden almış, bir post gibi sırtına vurup yürümüş; hiç kimse peşine takılamamış; derisi sırtında, Halep'in on iki kapısından çıkıp "sır olmuş." Her kapıda bu­nu gören kapıcılar ve halk, sonradan bir araya geldiklerinde, Nesimî'nin kendi bulundukları kapıdan çıktığını iddia etmişlerse de, sonunda on iki kapıdan birden çıktığı anlaşılmış.


Nesimi’nin Hurufi düşünce içindeki yeri, insan yüzünü Tanrı’nın aynası olarak gören o büyük cesaretin tezahürüdür. Onun için insan kutsaldır; insana bakmak Tanrı’ya bakmaktır. Bu bakış, dönemin siyasal-dinsel otoriteleri tarafından tehdit olarak algılanmış, sonuçta Nesimi’nin bedeni lime lime edilmiştir; fakat düşüncesi kesinlikle lime lime edilememiştir.


Bugün Hallac’ın “En-el Hak” çığlığı nasıl dillerdeyse, Nesimi’nin “âyete sığmam” haykırışı da yüzyıllar sonra hâlâ yankılanmaktadır. Onu yazmak zordur, belki eksik kalır, belki tam anlaşılmaz; ama Nesimi’yi anlamaya çalışmak bile insanı insan eden o adımların ilkidir.


O yüzden bu satırlar, iddialı bir akademik çalışma değil bedel ödeyen insanlara duyulan bir saygının, bir vefanın ifadesidir. Nesimi, diri diri derisi yüzülerek öldürüldü; ama ne fikri ne de şiiri öldürülebildi. Bu yüce insanların inandıkları dava uğruna ölümü göze almaları çok erdemli bir davranıştır. Nesimilerin, Hallacı Mansurların, Pir Sultanların, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının, Bahriye Üçokların, Turan Dursunların… anıları önünde saygı ile eğiliyorum, ruhları şad olsun…



Nesimi hakkında yazmak nereden aklıma geldi, onu da söyleyeyim. Nesimi hakkında yazmak zor iştir biliyorum; çünkü onun hayatına dair bilgiler hem azdır hem menkıbelerin arasında kaybolmuştur. Bununla birlikte beni öteden beri etkileyen ortak bir damar vardır: Düşüncesi uğruna bedel ödeyen insanlara, Nesimilere... duruşuna duyduğum saygı ve hayranlık beni kalemi elime almaya mecbur bıraktı. Bu yüzden -dediğim gibi- ortaya çıkacak metnin akademik iddiası yoktur, bu daha çok bir vefa borcudur.



Nesimi üzerine yazılmış yazıları, çekilmiş videoları ve filmi izledikten sonra zihnimde biriken düşünceler ete kemiğe büründü. Böylece bu satırlar doğdu.

 

Seyit Nesimi, 14. yüzyılın sonu ile 15. yüzyılın başında yaşamış Hurufi bir düşünürdür. Doğduğu yer kesin belli değildir. Şirvan diyen vardır, Şiraz diyen vardır; Tebriz diyenler de az değildir. Irak’ta “Nesim” diye bir yerden söz edenler olsa da araştırmacılar böyle bir yer olmadığını belirtir. Osmanlı tezkirecisi Âşık Çelebi ise onun Diyarbakır’da doğduğunu yazar. Bu bilgi karmaşası boşuna değildir, hem dönemin siyasi yapısı hem Nesimi’nin muhalif kişiliği onun hakkında kayıt tutulmasını zorlaştırmıştır.


Nesimi iyi eğitimli bir insandır. İlk derslerini alim olan babasından, sonra Naimî’den ve Hurufiliğin kurucusu Fazlullah Esterabâdî’den almıştır. Esterabâdî öldürüldükten sonra Hurufi topluluğunun başına geçen Nesimi’dir. Esterabâdî’nin onu damat olarak seçmesi, aralarındaki güveni ve ilmi yakınlığı da gösterir. Nesimi düşüncesini taşımak için diyar diyar dolaşır; şiirini, inancını, insan ve Tanrı hakkındaki görüşlerini anlatmak için geniş bir coğrafyada yolculuk eder.




ree

 

SONUÇ:


Seyyit Nesimi, derisi yüzülen bir şair olmanın çok ötesindedir. O, insanı kutsal gören, Tanrı’nın insanda tecelli ettiğini söyleyecek kadar cesur, düşüncesi uğruna canını ortaya koymuş bir bilgedir. Yaşamına dair bilgiler az olabilir ama bıraktığı iz derindir. Onu öldürenler düşüncesini de yok edeceklerini sandılar; olmadı. Hallâc’ı susturamadıkları gibi onu da susturamadılar.


Nesimi derisi yüzüldüğü gün ölmedi, sözü yüzülmedi. Aksine çoğaldı. Dilden dile, gönülden gönüle aktı. Bugün hâlâ adını anmamız, şiirlerini hatırlamamız bundandır. Bu satırları yazmak istememin nedeni de tam olarak budur: Bir insanın inandığı düşünce uğruna neleri göze alabileceğini, hakikatin her çağda bedel istediğini ve bu bedeli ödeyenlerin asla unutulmadığını hatırlamak.

Nesimi bize hâlâ bir şey söylüyor. Belki de mesele, bu çağda onu duymaya cesaretimiz olup olmadığıdır.

Seyyit Nesimi’den birkaç beyit

1-Bende iki cihan sığar, ben bu cihana sığmam,Ben mekândan münezzeh bir cevherim, mekâna sığmam.

Zatımda Hak görünür, edindiğim sır gizli değildir,Latif bedenime bakan bilir ki, ben can nuruna bile sığmam.

2-Güzellik ondur, dokuzu yüzedir,Biri kalmış — o da sende vardır.

Sen o kalan bir olmazsan,Başka bir güzeli aramaya değer mi?

3-Ne yere sığarım ne göğe —

Dıştan konuşan da benim,“Enel-Hakk” sırrını açan da benim,

Hak olanın tecellisi de benim.

Âşık olan benim, maşuk olan benim;

Dost benim, yar benim,Cana nefes veren benim;

Gizli hazinenin sırrı da benim.

 


 

Ekim, kasım, aralık 2025 /SAlihli

Yorumlar


bottom of page