Acı...Dizelerinde imgeleri bilgeleştiren, dağa, bayıra, rüzgarla toza buluta savuran, gerçek ve katı bir acıyı canevinden geçirmiş... Kitabın sayfaları arasında dolaşırken, parmak uçlarıma bulaşan sessiz sessiz ağrımaları duyuyorum, akışına hüzün karışmış bir ırmağın hafızasını, haykırışlarını...
insana fazladan anlam kof kalkan
topal coğrafyalarda çalkalanır umut
uzaktan kör bakar kent ışıkları
bağrına basar yoksulluğumuzu soğuk
dünyadan ne kaldıysa artık cepte
bölüşürüm ince bir ezgidir elbisem''
diye başlıyor 60. sayfa şiirine. 60. Sayfa şiiri diyorum, çünkü şair şiirlerine isim vermek yerine pusula olarak bir yıldız bırakmış sayfanın, her bir şiirin gecesindeki karanlığa, gökyüzüne.
Bu arada doğru, Arsen EVEREKLİYAN'ın şiirlerindeki en belirgin duygu acı, ama şair bu duyguyu, bu süreğen, yüzyılları tutan kan kaybını, imgeleri ustalıkla kullanarak işlemiş dizelerinde. Şair, okuyan hemen herkesin anlayabileceği bir yazın dili kullanıyor yazarken, betimleme ve imgelere ağırlık vermesine karşın, oldukça yalın bir anlatım dilini yakalaması ayrı bir güzellik. Bu da okuyucuyu boğmak ya da yormak yerine, daha akıcı, bellekte iz bırakan bir okuma keyfi sunuyor.
Ve devam ediyor Arsen EVEREKLİYAN, 60. Sayfa şiirine, ki dokunabilsin ademoğlunun zülfü yarine diye;
''bu kadeh senin şiirlerine murat abi
ikincisi putine hayatımla solan
derimi yüzüp güneşe astım lekedir bu
ışığa hasret döl yatağı kurur
içime kanlı eğilir tarihin omurgası
gök genişleyebildiğince aydınlık
ya sonrası uzayıp giden hiçlik''
Arsen EVEREKLİYAN'ın kitabının ana yönelimi olan bu, nasıl, ne türden bir acı? Şairin şiirlerinde kanattığı, irininden ve sızısından kurtarmaya çalıştığı acı; ucu yüzyılları tutmuş, çeşitli kültürleri, insan sayılma, insanca bir yaşama ulaşma çabasını ve bu uğurda yaşanan azapları imleyen türden bir acı. Bu açıdan bakıldığında, kitabın toplumcu şiirlerden oluştuğunu, hali hazırda süregiden acıların tarihi geçmişiyle alabildiğine ilgili olduğunu, aslına bakıldığında tüm dünyayı sarmış olan bu acılar toplamının yer bildirimi olarak da, yaşadığı kasaba olan Everek 'i seçtiğini görüyoruz. Tabii şairin bakışı, yer yer tüm dünya coğrafyalarına da kayıyor, orada yaşananları da eleğinden geçirerek, taşlarını ayıklıyor ve bu taşlarla, kırk yıllık duvar ustası gibi şiirlerini örüyor. Bu söz ettiğim özelliği en iyi yansıtan örnek, 61. Sayfa dizelerinde karşımıza çıkıyor;
''göğe kaldırarak babam adımı koydu
karıştı yazgım gambiya nehri'ne
afrika sıcağını tuttu ağzım
ben şarkımı söyledim ağladı gökyüzü
ellerimi yıkadı o narin elleriyle
sütünü ömrüme kattı annem''
Yine 60. Sayfa şiirinin son dizelerine döndüğümüzde şair, acıysa acı, öyle ki tamamını birden istiyor, sonrası için, bir an önce, daha güzel, yaşanası bir dünya diye...ve en son dizesinde de nokta atışını yaparak, okurun hafızasına, şiirin unutulmazlığına ilişkin iz atıyor;
''yaşamayı yarım bıraktım bu şidan er meydanı değil
ama sen acılarımızın devamını getir
ki bitsin acılar dizelerimizde
çerkes çocuklar öksüz kalmasın
kürt çocuklar öksüz kalmasın
ermeni rum türk çocuklar öksüz kalmasın
kalırsa da kalsın ellerimiz duasız
bu mühim bir mesele değil
insan allahsız da yaşar''
Okuduğumdan anladığım kadarı ile Arsen EVEREKLİYAN, serbest şiir türünde eserler üretmekle birlikte, kullandığı teknik, gerek birbiriyle ilgisiz görünen dizelerin birleşiminden hoş bir bütün oluşturması, gerek noktalama işaretlerini kullanmayışıyla, bu kitabında kübist yazım tekniğine oldukça yakın duruyor. Sonuç olarak da, konusu ne olursa olsun kulağımıza şiirden, hoş bir müzik fısıldıyor.
留言