Orhan KEMAL, "Eskici ve Oğulları"
- Suat DELİBAŞ
- 28 Eyl
- 3 dakikada okunur

Suat DELİBAŞ
*
12 Eylül darbesinin ardından babam, evdeki kitapları toplayarak bahçenin bir köşesindeki akasya ağacının dibine gömmüştü. Gömerken de bozulmasınlar diye naylonlara sarmıştı. Aradan yıllar geçmiş babamdan gizli kitapları çıkarıp okumaya çalışmıştım. Tabi o yaşta o kitapları anlamam mümkün değildi.
Aradan yıllar geçti, Biz çocuklar büyüdük, evlendik ve ben Bursa' ya yerleştim.
Babam ve annemin bizi ziyarete geldikleri bir gün babam, Orhan KEMAL'in "Eskici ve Oğulları" kitabını kitaplıktan alıp okumaya başladı. Hızlı ve iyi bir okuyucuydu. Nasıl buldun kitabı dediğimde; "Çok iyi ama ağzı çok bozuk Orhan Kemal'in🙃... Çok fazla küfür var kitapta!"demişti.
Zaman akıp gidiyor. Babamı kaybettik. Aramızdan ayrılışının birinci yılının dolmasına birkaç gün kaldı. Bu defa kitaplıktan son dokunanın, sayfalarını çevirenin babam olduğunu bildiğim, " Eskici ve Oğulları"nı alarak, ben okudum.

Orhan KEMAL'in çok iyi bir gözlemci olduğunu, çok iyi gözlemleri sonucu kitabı yazdığını sayfaları çevirdikçe hemen anlıyorsunuz. Çünkü halk dilini, Adana sokaklarını, kütlü toplanan tarlaları, yöre halkının diyaloglarını, kavgalarını, dedikoduları ve hatta dayanışmayı, değişen dönüşen ekonomik yapıyı çok iyi bir gözlemci bu kadar net anlatabilir.
Orhan KEMAL, Toplumsal gerçekçi bir yazar. Bu romanında da değişen ekonomik koşullarda bir ailenin serüvenini, kitabın arka kapağında da yayıncının belirttiği gibi, "insanın eliyle kurulan çarpık düzenin nasıl da insanın kendini yozlaştırdığını" en iyi şekilde anlatmış. Romanın ana konusu olan " Eskici ve Ailesi" nin bozulan düzenini, kopan aile bağlarını Sosyolojik, psikolojik, ekonomik yer yer de tarihsel düzlemlerde anlatıyor.
Romanın ana karakteri, " Topal Eskici" dir. Kahramanın ismi kitap boyunca bir kez bile zikredilmiyor. Bunun iki sebebi olabilir; yazar, kahramanının sokaktaki, evdeki, mahalledeki, devletin gözündeki değersizliğini okuyucusunun gözünde " topal ve tahta" bacağında simgeleştirerek bu haliyle bilmesini, gözlemlemesini istiyor olabilir. İkinci bir sebep ise Trablusgarp savaşı' nda bacağını kaybetmiş bir asker olan "Topal Eskici" nin " Topal ve tahtadan bacağı" üzerinden; yeni kurulan cumhuriyete Osmanlı' dan miras kalan yükü, acıyı, savaşları, halkın değersizliğini bir "metafor" olarak anlatıyor olabilir . Trablusgarp Savaşı' nın ve Topal Eskici' nin geçmiş yaşantısının roman boyunca sürekli tekrarlanması (edebiyatta çokca kullanılan leitmotiv tekniği) okuyucun hafızasında özellikle bu iki olayın yer etmesini istemesidir diyebiliriz.
Romanın ana karakterlerinden bir diğeri olan " Büyük Oğlan" ın ismi de roman boyunca iki bölüm haricinde zikredilmiyor. Büyük Oğlan" ın değersizliğini ( özellikle babasının nezdinde) adının olmaması ile okuyucuya hissetiriyor yazar. Adının geçtiği bölümler ise babasının onu övdüğü ve sevgisini belli ettiği iki kısa bölümdür. Yani bir değerinin olduğu veya anlaşıldığı bölümler. Oysa küçük oğul Ali, babanın gözbebeğidir. Alim, Ali... değer üstüne değerler bindiriliyor Ali'ye.
Kitabın ismi " Eskici ve Oğulları" ama eskicinin bir de kızı vardır; Zalha ( Zeliha). Zalha' nın ev içerisinde hiç bir değeri, önemi, fikri yoktur. Zalha'nın Ev işleri ile meşgul olması gereken görevleri, kız kısmının yapması, yapmaması gereken anne nasihatleri, mahalleli, el alem ne der azarlamalarıyla geçen bir yaşamı vardır.
Yine romanda Küçük Ayşe'nin (torun)ne yaparsa yapsın hiç kimse tarafından fark edilmemesi, onun aksine erkek kardeşi Cevat' a dizilen övgüler, her hareketinin beğeni ile karşılanması, takdir görmesi on bir yaşındaki Ayşe'nin toplumda fark edilebilmek için verdiği nafile bir mücadele yine kadın olmanın küçük yaşlarda başlayan zorluğunu, toplumdaki yerini en iyi şekilde gözler önüne seriyor.
Evin anasın da bir ismi yoktur. En güçlü kadın karakter ( evdeki kadınlar üzerinde kurduğu otorite) olmasına rağmen, koca şiddetine maruz kalıyor. Bu şiddet yer yer fiziki, yer yer de psikolojik şiddettir.
Büyük Oğlan' ın eşinin ( onun da adı yok) sürekli ötekileştirilmesi, azarlanması, her uğursuzluğun müsebbibi olarak görülmesi de diğer bir kadın karakter üzerinden aktarılıyor.
Kadının toplumdaki yeri, değersizliği, cinsiyetçi yaklaşımlar, maruz kaldıkları şiddet bu dört karakter ve diğer yardımcı kadın karakterler üzerinden çok başarılı bir şekilde anlatılmış.
Orhan KEMAL, Adana ağzıyla romanı ilmek ilmek işlemiş. Akıcı, sade halkın dili ile halkın hikayesini anlatmış. Babamın da dediği gibi Adana yöresine ait her türlü küfrü, yöresel şakalaşmaları, hakaretleri, göndermeleri, deyimleri bilmeseniz de roman boyunca öğreniyorsunuz.
Bir ailenin, makineleşmenin başladığı; zenginlerin, toprak ağalarının ekonomiye hakim oluşlarının ardında yok oluşunu, aile bağlarının çöküşünü anlatıyor. Ama bunu anlatırken de sınıf atlama hayallerini ve bu hayaller uğruna aynı sınıf içindeki bireylerin birbirleri ile mücadele edişlerini, çekememezliklerini, didişmelerini, kavgalarını, kıskançlıklarını, dedikodularını... roman boyunca iliklerinize kadar hissedeceğiniz şekilde anlatmış.
Romanda karakterlerin bir kısmının isminin olmaması yazarın çok profesyonelce kurguladığı bir durum. O, karakterleri toplumun onlara yüklediği rollerle okuyucusunun bilmesini istiyor. " Topal Eskici, evin anası, büyük oğlan, gelin" gibi...
Romanı okurken; üzüldüm, gerildim, güldüm, gözlerim doldu. Zeynep'in söylediği şu cümle, " Dünya kötüye kesmiş, insanlara güvenilmiyor kime canım desen canın çıksın diyor." belki de romanın özeti olmuş.
Orhan KEMAL emeğin, emekçinin yanında bir yazardır. Tüm bu olumsuzluklara rağmen umudu da ön planda tutmuş ve göz ardı etmemiştir. "Çiseleyen yağmurun altında yan yana uzaklaştılar." Umudun bitmediğini gösteren romanın ve usta yazarın son cümledir.
" Zapartayı kesmeden!" Okunması...
FİLMİNİ İZLEMEK İSTEYENLER İÇİN














































Yorumlar