top of page
1/2

Orhan Veli Kanık

Güncelleme tarihi: 19 Kas 2023

İstanbul'da Boğaziçi'nde

Bir garip Orhan Veli'yim

Veli'nin oğluyum

Tarifsiz kederler içindeyim


Urumeli Hisarı'na oturmuşum

Oturmuş da bir türkü tutturmuşum


İstanbul'un mermer taşları

Başıma da konuyor martı kuşları

Gözlerimden boşanır hicran yaşları

Edalım...

Senin yüzünden bu halim.


İstanbul'un orta yeri sinema

Garipliğim, mahzunluğum duyurmayın anama

El konuşurmuş, görüşürmüş bana ne


Sevdalım...

Boynuna vebalim


İstanbul’da, Boğaziçi’ndeyim

Bir garip Orhan Veli’yim


Orhan Veli Kanık

Ben Orhan Veli

"Yazık oldu Süleyman Efendiye"

Mısra-i meşhurunun mübdii.

Duydum ki merak ediyormuşsunuz

Hususi hayatımı.

Anlatayım:

Evvela adamım, yani

Sirk hayvanı falan değilim.

Burnum var, kulağım var,

Pek biçimli olmamakla beraber

Bir evde otururum,

Bir işte çalışırım.

Ne başımda bulut gezdiririm,

Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet.

.........

13 Nisan 1914'te Beykoz'a bağlı Yalıköyü'nde doğar Orhan Veli. Çocukluğu Beykoz, Beşiktaş ve Cihangir'de geçer. İlkokulun dördüncü sınıfına kadar Galatasaray Lisesi'nde yatılı olarak okur. Ankara’ya taşınmaları üzerine de eğitimine Ankara’da devam eder. Kanık'ın edebiyata olan merakı ilkokul sıralarında başlar. Bu dönemde “Çocuk Dünyası” isimli dergide bir hikâyesi yayımlanır.


1926 yılında, ilkokulun son sınıfında tanışırlar Oktay Rifat ile Orhan Veli. Okulları yan yanadır; ama ortaokulu Ankara Erkek Lisesinde birlikte okurlar. Bu sayede daha çok görüşür olsalar da ancak lise birinci sınıfta canciğer arkadaş olduklarını yazar Oktay Rifat. İkinci sınıfta Melih Cevdet de aralarına katılır. Bu arkadaşlıkların başlaması ile “GARİP” akımının ilk tohumları da serpilir şiir dünyasına.


Orhan Veli, 1932 yılında liseden mezun olur, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümüne kaydını yaptırır ancak 1935 yılına kadar devam ettiği üniversiteyi bitirmeden okuldan ayrılır. Bu arada Galatasaray Lisesinde de yardımcı öğretmenlik yapar.


Ankara’ya döndükten sonra arkadaşları Oktay Rifat ve Melih Cevdet’le birlikte, radikal bir tutumla kendilerinden önce gelen Hececilerin ve Ahmet Haşim’in şiirleriyle Nâzım Hikmet’in toplumcu-gerçekçi şiirlerini reddederek GARİP akımını başlatırlar. Mesela Orhan Veli’nin, Ahmet Haşim’in “Göllerde bu dem bir kamış olsam” mısrasını hicvetmek için yazdığı “Rakı şişesinde balık olsam” her daim dillerdedir artık.

Eskiler alıyorum

Alıp yıldız yapıyorum

Musiki ruhun gıdasıdır

Musikiye bayılıyorum

Şiir yazıyorum

Şiir yazıp eskiler alıyorum

Eskiler verip Musikiler alıyorum.

Bir de rakı şişesinde balık olsam


Melih Cevdet ve Oktay Rifat ile birlikte yenilikçi Garip akımının kurucusu olan Kanık, Türk şiirindeki eski yapıyı temelinden değiştirmeyi amaçlayarak sokaktaki adamın söyleyişini şiir diline taşır.


“Hiçbir şeyden çekmedi dünyada

Nasırından çektiği kadar;

Hatta çirkin yaratıldığından bile

O kadar müteessir değildi;

Kundurası vurmadığı zamanlarda

Anmazdı ama Allah’ın adını,

Günahkâr da sayılmazdı.

Yazık oldu Süleyman Efendi’ye.”


dizeleri kimilerince eleştirilirken kimilerince de Türkçede yazılmış en güzel şiirlerden biri olarak kabul görür.

Orhan Veli, 1946 yılına kadar çalıştığı tercüme bürosundaki işinden, bakanlıktaki baskıcı havadan rahatsız olarak istifa eder. Bazıları bu istifanın sebebini onun memuriyete uyum sağlayamaması olarak yorumlasa da ona, belki de evde oturup ekmek parası için şiirler yazmak daha iyi geliyordu.

Bütün güzel kadınlar zannettiler ki;

Aşk üstüne yazdığım her şiir

Kendileri için yazılmıştır.

Bense daima üzüntüsünü çektim.

Onları iş olsun diye yazdığımı

Bilmenin…


1949 yılında çıkan “Yaprak” dergisiyle birlikte Orhan Veli’nin şairliğinin yanı sıra fikir adamlığı yönü de ortaya çıkar. Şairin yaklaşan seçimlerle ilgili fikirleri bu dergide yayımlanır. Aynı günlerde Orhan Veli, Oktay Rifat ve Melih Cevdet, Nâzım Hikmet’in hapishaneden çıkarılması için açılan kampanyaya katılarak üç gün açlık grevi yaparlar.

Orhan Veli, Yaprak Dergisinin kapanmasının ardından 1950 yılında İstanbul’a geri döner.


1950'nin 10 Kasım’ında bir haftalığına gittiği Ankara’da belediyenin kazdığı bir çukura düşer ve başından hafifçe yaralanır. İki gün sonra İstanbul’a döner. 14 Kasım 1950 günü bir arkadaşının evinde öğle yemeği yerken fenalık geçiren şair hastaneye kaldırılır.

Beyinde damar çatlaması yüzünden başlayan rahatsızlığın sebebi doktor tarafından anlaşılamaz ve Kanık’a alkol zehirlenmesi teşhisiyle tedavi uygulanır, beyin kanaması geçirdiği sonradan anlaşılacaktır. Aynı akşam komaya giren şair, ne yazık ki henüz otuz altı yaşındayken hayata veda eder.


Şiirlerinde toplum eleştirisi temasını da sık sık kullanan şair, bu konuyu Namık Kemal, Nâzım Hikmet ya da Tevfik Fikret gibi kendinden önce işleyen isimlerin aksine ironi ve parodi tekniklerini kullanarak işlemişti. Bu tür şiirlerinde sadece durum tespiti yapıp herhangi bir ideolojiyi savunmaması sebebiyle de yaşadığı dönemde burjuva şairi olmakla suçlanmıştı hep Orhan Veli.

“Ne atom bombası

Ne Londra Konferansı

Bir elinde cımbız,

Bir elinde ayna;

Umurunda mı dünya…”


Ölümünden bu yana tam yetmiş üç yıl geçmesine karşın şairin şiirleri hala dillerde. O, hiç bıkmadan, usanmadan okunmuş, yazılmış ve bestelenmiş şiirleriyle hâlâ yaşıyor… Anısına saygıyla...


143 görüntüleme1 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
1/669
bottom of page