Günlerin Getirdikleri İLKYAZ
top of page

Günlerin Getirdikleri

Güncelleme tarihi: 27 Nis 2021


/

İLKYAZ GÜNLÜKLERİ

/


HAZİRANda ölenler için muhteşem bir çalışma yapmış bir arkadaşımız.


Kaçırmanızı istemem... Bir dergide rastlayamayacağınız dende güzel, kapsamlı ve emsalsiz bir çalışma, harika bir kaynak...


Tebrikler ve teşekkürler Semihat Karadağlı...


ÜÇ SUVARİ

(meraklısına TIKLA)

*

HAZİRAN DA ÖLMEK ZOR

Nasıl bir yetenekse...

İLKYAZ dirilme ayı, yaşama yeniden başlama ayıdır oysa... Bıraksanız kaderine ölümcül olan bile ölemez Haziran'da;

kesilmiş dalı dik, yeşersin, öyle...

Ne var ki biz ölmeyi ve öldürmeyi iyi başarmışız...

"Haziranda Ölmek Zor"ken öyle, kolayına ölmüşüz, yetmemiş sürüyle insan öldürmüşüz...

Belki bu İLKYAZ işler kesat, ölüm mevsimi durgun geçerdi, ona da CORONA yetişti...Nasıl işse?

Allah "mağfiret" eylesin yoksa halimiz fena...

Hasan Hüseyin Korkmazgil' de elli yıl önce aynı şeylerden yakınırmış, bunca ölüm niye, hiç İLKYAZa yakışıyor mu... deyip...

29 Mayıs 2020

(Meraklısına ...TIKLA)

*

ZAMANE SAHTELERİ!

Eskiden mektuplar vardı, sonra rengarenk kartlar... Büyük emeklerle yazılır, önemli günlerde postane de sıraya girilir, binbir umutla gönderirdik.

İçine kalbimizi koyardık...

Sıkıntılı iş...

Günümüzde o kadar emekle insanlar evleniyor, hatta çoluk çocuğa karışıyor, artan zamanda da boşanıyor.

Şimdi her bayram, her cuma, her kandil, ne kandili olduğunu bilmese de kutlayan, ananlar var ya o zaman olsa bir teki ortaya çıkmazdı. Kolay mı onca emek, onca masraf?

Şimdi kolay... Tıkla telefona, yaz bayram diye, tebriğin türlüsü gelsin, zevkine göre, kişiye göre, hatta ölçüye göre bile...

Sonra da dokun kişi listene adlarını bile yazmadan gönder gitsin... Ucuzundan, kolayından gönül alma... İki dakika da ülkenin gönlünü fethet.

Baktın ki göndereceğin entel dantel, ya da sen okumuş gözükmek istiyorsun ya da temalı... istersen, şarkılı müzikli, şiirli olan da var, Hele bir Can Yücel furyası var ki sorma... Rahmetli, ne sözünü esirgerdi ne de şiirini... Taşı gediğine bir koydu mu, pir koyardı...

Alırsın "bayramdır" şiirini... Video da güzel, okuyan da güzel okumuş, belli benim gibi telefona okuyup da kayıt yapmamış, sese efekt bile vermişler... Belli profosyenel stüdyo kaydı...

İşte bu...Yollarsın. Sonra birden ayıkırsın , yahu bu maviADA'da da 2006 Ocakta yayınlanan Can Dündar'ın gönderdiği yazısı değil mi?

Olsun ne yani, geri alıp yenisini yapacak halin yok ya...

Sonra bir başka video gönlünü kutlar, hadi birkaç anlayanla paylaşayım dersin, bu kez de kıyamet kopar. İtiraz eden edene... "Can Yücel'in değil bu. " "Kardeşim, ölü rahmet buldu mu buldu, eee, sen avukat mısın?" "Avukatım..." Balta taşa denk gelmiş. Romalılar bu avukatları fethettikleri ülkelere sokmuyormuş, boşuna değil. "İyi de kardeşim Can Yücel'in avukatı mısın?" "Yok ama..." "İyi o zaman pişmiş aşa su neden katıyorsun" diyemiyorsun tabi...

O da doğrucu davut işte...

Ama böyle bir şey var...

Bu yeni dönem sahtecilik. Umut vaad eden şiirleri bir sesi güzel seslendiriyor, ardından da bir ünlünün adıyla sunuyor. kimsenin dönüp bakmayacağı şiir de kısa sürede tanınıyor , dillere pelesenk oluyor. Yasada bunun karşılığı da yoktur sanırım. Ortada zarara uğrayan yok, adı anılmış bir ünlü şair var, ama zaten onun eseri de kullanılmamış. Nasılsa anlayan insanlar çıkacak eserin peşine düşecek, düşmeseler de düşülmüş gibi bir yazı, haber İnternette, gerçek şair de saklanıyormuş gibi ortaya çıkacak... Ne reklam ama...

İki üç tane daha öyle şiir de yazarsa... Stüdyoda öyle üç slayt yapsa milyon dökse yapamayacağı reklam tamam...

Siz sahtekarsınız belli ama ne cinssiniz hala adını bulamadım kitapta...

Peki, siz iyi niyetliler, merak etmeseniz olmaz mı? Bırakın kimin diyorlarsa onun olsun, bize ne, siz tadına bakın... Adımız sazana çıkacak

/

25 Mayıs 2020

Ben Bu Bayramdan Yoruldum /

Telefonlar çalışmıyor, hemen meşgule düşüyorsunuz. Internet öyle, faturayı öderken, hele aşmışsan azıcık limiti, gözlerin dışarı uğrayıp sorarsan yanıt cepte; bilmem kaç fibermiş? Telefonunu daha önceki vukuatlarından tanıyoruz da senin fiberin bu mu? Çocuk yok, yakının yok, gördüğüne üç metreden bağırarak konuşacaksın, hiç aklıma gelmezdi ama hanım bile hasrete döndü. AVMler açık, pazarlar cümbür cemaat hep açıktı zaten... Üç ay evde beklete beklete hareketsizlikten yürüyecek dermanı kalmamış 65 yaş üstünü sokağa salmışsın. Kimsesiz, hayaletler gibi her yerde dolaşıyorlar.

Hayır dolaşmıyorlar, yürümeyi unutmuşlar, ne kadar uzuvları varsa ayak yapmışlar, sürünüyorlar.

Aman derim, tanıdığınıza, hele nezaketle merhaba diyene denk gelirseniz sakın yanıt vermeyin, öyle insana ve konuşmaya delirmişler ki sizi bir yere hapsedip bir sonraki "yaşlılar firarda"ya kadar saklayabilirler. Bakkallar açık, marketler açık, berberler, kuaförler açık... Büyüklerimiz daha iyi bilir ama bir bayramlaşmalar mı fazla geldi anlamadım. Birkaç saatçik da mı olmaz? Tamam kabul ediyorum harçlıklar da çebimde kaldı böylece, iyi de çay içecek yer bile yokken paran olsa ne? Her ne halse bir gün "...mış" gibi yaptık ama ben yoruldum. Bir gün yeter, artık bana BAYRAM demeyin, KAPATTIM... Eski bayramları özlüyorum; harçlığımızı veren, sarılıp sırtımızı sıvazlayan, bana sevildiğimi büyüklenmeden, tevazuuyla duyuran öpecek ellerimiz olan; büyüdüğümü adam olduğumu, değerli ve güvenilir bulunduğumu hissettirecek el öpenlerim olan bayramlar istiyorum.


O zamana kadar yokum.


24 Mayıs 2020







KİRAZ HASRETİ


"O günlerimden söz ettim mi sana? Fırından yeni çıkmış, az yanmış, buram buram kızarmış ekmek kokan sabahlardan? Rüzgârın önünde bir gazal yaprağı gibi savrula savrula indiğimiz bayırlardan, ürkütücü sislerle bir deniz gibi kaplanmış vadilerden, Cenevizlilerden bu yana kadim insanlığın bütün ruhlarını ve hortlaklarını barındırdığını düşündüğüm hayalet dolu servili mezarlıktan...


Her önüme gelene anlattığım gibi eminim sana da anlatmışımdır...


Hiç insanın çocukluğu en büyük depremi olur mu? Konu bensem olur... Bir damlacık bir çocuk, adını bile bilmiyor, akan burnunu ağabeyinden emanet, dizlerine kadar uzayan kazağın kollarına siliyor. Dört müyüm, beş mi, kim bilir? Okula başlamam da öyle bir âlem...


...ve dünyamı hasrete döndüren kirazlar..."


Şenol Yazıcı / SARI GÜLÜ SEVER MİYDİN / Atatürk

*

DOĞUM

GÜNÜN

KUTLU OLSUN

Ne deseler haklılar!!!

100 Yıl Önce

Böyle bir adam

Bu ülkeye

epeyyyyyyyyyyyyyyy

fazlaymış..

19 Mayıs 2020

*

KOLANYA ve MASKELERİM

Cumhurbaşkanının şahsi hediyesi kolonyalar şanslı kişilere gönderildi, gönderiliyor...

Bana gelmedi . Tanıdığım bildiğim ,arkadaşım dediğim kimseye de gitmediğine eminim, çünkü gitse kim saklayabilir o kadar büyük onurlandırmayı...

Baksanıza önce Muharrem İnce, ardından Emin Çölaşan, ardından yazarımız Zeki Sarıhan, sonra başkaları... " Nobel bize verildi, böyle dursun ama ruhen kabul etmiyoruz..." dediler

Bu dağıtıcı kimse silahlı filan mı geliyor, almayanı ...


Ya ben...Bana kimse o şansı vermeyecek mi?


Bir itiraz etsem yani...

Koyalım Cumhurbaşkanını bir yana, oyumun dilencisi BELEDİYE bile dönüp bakmadı. Güya o bizim partidendi...

Bir gelseydi de "Nayır..." deseydim...

Bırak gelmesini , talep ettiğim maskeler de gönderilmedi... Galiba biz o şanslı zümreye bakıp bakıp yutkunacağız ya da yoksul milletimin vergileriyle alınan ama bir şahsa mal edilen, sadece bir azınlığa gönderilen kolonya ve maske bana kısmet olmadı deyip gururlanacağım...

Ama her durumda asla imrenmeyeceğim belki azıcık "İstiskale uğradığımı" düşüneceğim.

Züğürt tesellisi işte.

BEN VATANDAŞ DA MI DEĞİLİM? Ağlasam mı, utansam mı anlamadım...

Bir azgın fırtına gibiydi, her hale soktu: Kusurum ne dedim, ölçüm mü tutmadı, ihmal ettiğim vergim mi var, imanım mı eksik, itikadım mı zayıf... Azıcık ezildim, azıcık ne yerin dibine geçtim, öz ülkemde gurbetteymiş gibi sandım, kendimi bir beyaz zenci buldum...

Yine de DEVLET BU ZOR GÜNLERDE İHTİYAÇLI, baksana İBAN bile vermişler, unuttuğum vergim var mı onu düşüneceğim...


Sana ne kardeşim, ben ebedi yurttaşım, düşüneceğim...

Beynin varsa sen de düşün...

Sahi maskeyi anladık da kolonya ne işe yarıyordu?

* 10 Mayısta bana da geldi, inkar etmemeli, hatta evinde bu yaşı geçkin olan herkese de gitmiş, ama ses etmemiş sağlamcılar ya da öyle bir dertleri yokmuş, ne var ki madem ki onca yaygara kopardım, sözüme sadık kalıp günlüklere ekledim, elbette payıma düşen de neyse ödeyeceğim, elim mahkum..

1 Mayıs 2020

*

Nisan Günlükleri

Şimdi zamanı; çiçeğe durmuşlar

çok gitmez al al patlar dallarında kirazlar...

AN DUR der ya FAUST

öleceğini bilerek hem de...bazen geçmişi ve geleceği olmasın diyeceğin zamanlar vardır...

öpesin gelir..

Başlıyor....

1 Mayıs 2020

/

Aycan Aytore

26 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
1/3
bottom of page