top of page
1/2

Aşık Hasan'ın Kızı

Güncelleme tarihi: 4 Ara 2020



Alevi bir ailenin kızıydı O! Güzel olmasına güzel bir kızdı. Hikayede kahramana güzel dememek, bugüne kadar yazılanları ters yüz etmek olur. Bizim kahramanımız da güzeldir; hem de güzeller güzeli… Mevla’m övmüş yaratmış: Kaş, göz, endam… her şey tam tekmildir…


Yuvarlak yüzüne, kestane kızılı gözleri çok yakışır, göz bebekleri yerinde durmaz, radar gibi dört tarafı gözetler. Gözetlemekle kalmaz; gördüklerini hafıza merkezine iletip o da bir güzel kaydeder. Düz siyah saçları her daim salınıktır.


Bakımlıdır Fatma, etek giydiği günler güzelliği kabına sığmaz peteğinden taşan bal gibi taşar. Onu görenler geri dönüp bir daha bakar. Hele siyah eteğinin üstüne giydiği çağla yeşili bluzu ile daha bir alımlı, daha bir çalımlı olur.


Salihli’ye bağlı bir köyde dünyaya gelir, babası adına “Fatma anamızla adaş olsun” diyerek Fatma koyar, ağaç deyince de ilk aklına gelen, ağaçların en haşmetlisi dediği“çınar” adını ekler. Tamlama kurulmuştur: Fatma Çınar!


Tanrı vergisi bir sesi vardır Fatma’nın! Kaygusuz’nun Pir Sultan’nın, Hatayi’nin… deyişlerini okurken, bülbül gibi şakımaktadır, Aşık Hasan “Fatma’mın avazı turna avazlı Hazreti Ali Efendimizin avazıdır,” der. Bütün deyişleri, nefesleri öğrensin ister, hemen her gün O çalar, Fatma söyler…


Salihli Lisesi’ni bitirdikten sonra tercihini konservatuvardan yana kullanan Fatma Çınar, Ege Üniversitesi Konservatuvarı müzik bölümüne birincilikle girer. Konservatuvarın seçkin öğretim üyelerinden dersler alır, kısa zamanda okulda herkesin tanıyıp bildiği bir öğrenci olur.


Günler, okul, Küçükpark, Büyükpark, Alsancak, türkü barlar derken geçip gitmektedir. Arkadaşları ile türkü barlarda programlar yapan Fatma, bir taraftan okumakta, öte taraftan da geçimini sağlamaktadır. Fatma Çınar’ın çalıştığı türkü barın müşterisi çoğaldıkça kazancı da artmaktadır. Kazancı artan Fatma Çınar, ciddi ciddi okulu bırakmayı düşünür. Babam dediği Atilla Hoca olmasa iltifatların, süslü sözlerin büyüsüne kapılıp uçup gidecekken, Atilla Hoca aklını başına getirmiştir.


“Kendini kaybetme Fatma Çınar, şimdi yüzüne gülenler, senin tökezlemeni bekliyor, sendelediğin an, ayağını ilk onlar kaydıracaktır. Okulu bitirmek mecburiyetindesin! Bu türkü barlar gerçek anlamda sanatın icra edildiği yerler değildir. Yarın ne olur, ne olmaz bilinmez. Buralarda çalışmanda bir sıkıntı yok; fakat kendini kaybedersen sıkıntı olur, aklını başına al!”

“…”


Soğuk bir İzmir gecesi Küçükpark’taki türkü barda programlarını bitirdikten sonra saz ekibindeki arkadaşı Bekir:


“Birlikte bir kaffeye gidip bir şeyler içmeye ne dersin?

Şaşırır Fatma Çınar, acaba ne konuşmak istemektedir Bekir, bunun altından bir şeyler çıkacağını tahmin eder.


“Tabi,” der, Küçükpark’ta bir kaffeye oturup bir şeyler içerler. Her gün birbirini gören Fatma Çınar ile Bekir’in üzerlerine bir ağırlık çökmüştür, biraz sonra ciddi bir mesele konuşulacaktır, onun sessizliği ikisini de durgunlaştırmıştır. Sessizliği Bekir bozar, nihayet daveti yapan odur. Bekir, kendisinden hoşlandığını, arkadaşlığı daha ileriye taşımak istediğini söyler. Fatma Çınar hiçbir şey söylemeden, sadece dinler…


Fatma Çınar’ın ailesi bu durumu onaylaması mümkün değildir. Çünkü babası cem evinin aşığı, hem de âşık dedesidir. Böyle bir şey tepeden tırnağa yanlıştır. Aşık Hasan cem evinin hak erenlerine deyişler, demler okumakta, sair günlerde de hikmetli sözler söylemektedir. Yetmezmiş gibi öte yandan delikanlının adı Bekir’dir, sonra ne derler Aşık Hasan’a, bize neler anlatıyor, kendi ne yapıyor. Hiç kimse bir şey demeden Aşık Hasan, kendi gözünde “düşkün” bile olmuştur. Ne demek, biricik kızı, adı “Bekir” olan bir gence gönül vermiştir…


Fatma Çınar’ın Bekir’e gönlü olduğu için arkadaşlık tez zamanda alevlenip ikisini de yakmaya başlar. “Gönül bu, derler ya “ota da … konarmış!” Bir tarafta Fatma’nın Bekir’i, öte tarafta âşık babası:


“Sevenleri kavuşturmak ibadetlerin en yücesidir,” der sohbetlerinde Aşık Hasan. Şimdi yaman bir çıkmazın içine girmiş, bir türlü çıkar yol bulamamaktır. Aşık Hasan “tamam” dese, cem evinde söyledikleri, öğrendikleri, ailecek bugüne kadar yaşadıkları, örfleri...

Aşık Hasan doluya koyar olmaz, boşa koyar olmaz; sonra gecenin bir vakti, Demirköprü Barajı’na doğru alıp başını gider. O günden sonra imi timi, ölüsü dirisi… gören eden olmaz. Cem evinin hak aşığı Aşık Hasan sır olup gitmiştir…

“…”

Fatma Çınar, konservatuvarda okurken, formasyon derslerini de almıştır. Fatma’nın öğretmen olmasını Aşık Hasan çok istemekteydi. Aşık Hasan Fatma’ya:

“Öğretmenlik en çok kadınlara yakışıyor!”


Fatma'nın formasyon almasında birinci derecede babasının isteği olmakla birlikte Atilla Hoca’nın “kızım yarın ne olacağı belli olmaz,” tavsiyesi de etkileyici olmuştur. Atilla Hoca:


“Türkü barlarda türkü söylemek her daim sürüp gidecek bir şey değildir. KPSS de başarılı olursan bir devlet okuluna atanır, hem sanatını icra eder, hem işini yaparsın; öte yandan da hayatın garanti olur...”


Fatma Çınar’ın Tanrı vergisi sesi olmasına karşın onu korumak sesi olmaktan daha meşakkatli bir şeydir. Sesine zarar verecek her ne varsa yapmaktadır. Babasına olan özlem her gün artmakta, ortadan kaybolmasının müsebbibi olarak kendini gördüğü için yaşama sevinci her gün düşmektedir. Hayatın gerçeği de gençliğin çocukluk evresindeki aşkını alıp götürmekle birlikte ömrünü de törpülemektedir.

Fatma Çınar’ın en çok özlediği cem meclislerinde babası ile birlikte söyledikleri deyişler, demlerdir. Hele


“Hey erenler akıl fikir eyleyin,

Dağlara da duman ne güzel uymuş…”deyişi.


Bu anda Fatma gözyaşlarını tutamaz, ağladıkça ağlar. Bir ergenlik davranışı ile dünden bugüne getirdiği değerleri, kültürel geçmişi ile bağdaşmayan Aşık Hasan’a göre eşyanın tabiatına uymayan bir şey yapmıştır. Yaşama biçimi denilen şeylerin bir çırpıda yok olmadığını yaşayarak görmüştür. Hele Bekir’in annesinin Fatma’ya tepeden bakışı, inancı ile dalga geçmesi…


Bir seferinde Bekir’in ablası: “ Fatma kız, mum söndü diye bir şey varmış, ay o nedir kız… demesi Fatma'nın pişmanlığını çoğalttığı gibi bardağı taşıran son damla olmuştur. Onun da zaten Bekir’e olan sevgisi gün geçtikçe ufalanmaktadır. Delirmek üzeredir Fatma, lakin her gece rüyasına giren babası:


“Sabret Fatma’m, sevginle, hoş görünle aşabilirsin sorunları, sabret Fatma’m!”


KPSS’ de yeterli puanı alamayan Fatma Çınar, bir özel okulda çalışmaya başlar. İlk günler, göze girmek için her şeyi yapar, her yere koşarak, insanüstü bir gayret gösterir, fakat öğretmenliğin her yere koşmak, her şeyi yapmak olmadığını, özel okulun öğretmenlik anlayışı ile kafasındaki öğretmenlik anlayışıyla bağdaşmadığını görünce motivasyonu düşmeye başlar.


Fatma Çınar ve Bekir için günler gittikçe ağırlaşmaktadır. Daha yolun başında karşılaştıkları başarısızlıklar zaten dikiş ipliğine bağlı olan evliliklerini sarsmaya başlamıştır. Banka kredisiyle aldıkları evin borcunu ödemek sıkıntılarını büyütmektedir... Çalıştığı okul “performansın düşük” deyip işine son verince...

Hayat mücadelesi esas şimdi başlamaktadır. Evliğin, evcilik oyunu olmadığını öğrenmiştir öğrenmesine de… Bu oyunun bitmesine Bekir’le birlikte karar verip tek celsede bitirirler bu oyunu…


Fatma Çınar, “bir çıkış yolu bulmam lazım benim der, ben der Aşık Hasan’ın kızıyım, teslim olmam der, inadına mücadele edeceğim” der. Aklına Muhtar Erol gelir, hemen telefona sarılarak:

“Alo Erol Bey!”

“Buyurun Fatma Hanım!”

“Sizinle görüşmem lazım, ne zaman uygun olursunuz?”

“Şu an uygunum, siz de uygunsanız, gelin görüşelim!”

“On beş dakika sonra oradayım!”

“Bekliyorum!”


Gerçekten on beş dakika sonra Muhtar Erol’un yanındadır Fatma Çınar. Kafasındakileri bir bir anlatır.

O anlattıkça, Muhtar Erol:

“Ya… ya… İnanılmaz… Güzel güzel… Olursa İzmir’i değil, Türkiye’yi ayağa kaldırırız!” der.

“Siz bana güvenin, göreceksiniz muhteşem bir koro çıkaracağız, öyle bir koro olacak ki dinleyen TRT yurttan sesler korosu zannedecek! TRT bile bizi kıskanacak, yeter ki siz bana güvenin, arkamızda durun! Sizden yalnızca bir şey istiyorum, çalışma günlerinde koro üyelerinin karını doyurma konusunda bir çözüm bulabilirseniz; her şey çok güzel olacaktır göreceksiniz!”

“O kolay Fatma Hanım, o kolay! Siz söylediklerinizi bir rapor haline getirin, Kaymakam beyden bir randevu alıp onun da desteğini aldık mı, her şey çok daha güzel olur!”

Fatma Çınar, konservatuvardaki arkadaşlarını arayıp onlardan da yardım sözü aldıktan sonra umudu çoğalır...

Muhtar Erol, Kaymakam’dan randevu alır.

“Haydi, Fatma Hanım, Kaymakam Bey’e gidiyoruz. Bana anlattıklarınızı ona da anlatın, onu da ikna edin, göreyim sizi.


Kaymakam Ünal Ülkü, halk kültürünü çok seven, türküleri hikayeleriyle bilen kültürlü bir kaymakamdır. Kaymakam Ünal Ülkü:


“Fatma Hanım, bir şartla tamam diyeceğim!

“Siz nasıl isterseniz Sayın Kaymakamım, inşallah bildiğim bir şeydir!”

“Bilirsin, bilirsin! Eski bir türkü, “Hozalı gelin” söyleyebilir misin?”

“Şimdi mi?”

“Neden olmasın!”

“Tabi, tabi severek, ben de çok severim bu türküyü!”

Fatma Çınar, Hozalı Gelin’i aşkla okur, okurken babası Aşık Hasan gelir gözünün önüne, işte o zaman daha bir aşka gelir, aşka geldikçe gözlerinden yaşlar boşanır. Fatma Çınar’ın aşkla söylemesi, hem Kaymakamı, hem Muhtar Erol’u çok duygulandırır. Türküyü bitiren Fatma Çınar:”


“Özür dilerim, lütfen kusura bakmayın, bu türküyü okurken Aşık Hasan geldi gözümün önüne. Aşık Hasan babamdır. Bir aşk adamıydı o, çalışkandı, Yunus gibiydi…”

“Olur mu der Kaymakam Ünal Ülkü, rahat olun, sizi tanıdığım için bilakis çok mutlu oldum! Sizi tanıyınca ülkemin geleceği adına umutlandım, umudum kocaman oldu. Bundan sonra size sınırsız destek, özel numaramı da vereyim, gece gündüz hiç fark etmez, dilediğiniz zaman arayabilirsiniz.”


Fatma Çınar, mahallenin yüz gencini Okul Müdürü Hüseyin Kuru’nun okulunda Ünal Bey’in yardımıyla bir araya getirerek, dillere destan muhteşem bir koro oluşturur. Ege üniversitesindeki devre arkadaşları, hocaları da her türlü desteği vererek gücüne güç katarlar. Büyük bir disiplinle çalışırlar, saatlerce çalışırlar ne zaman gideceğiz deyip sızlanmazlar, çalışmalar bile konser disiplini içinde geçer…


Her şey tamamdır, sıra etkinliğin sergilenmesine gelmiştir.


Etkinlik, Kaymakam Ünal Ülkü’nün desteği ile Ege Üniversitesi Möble’de gerçekleştirilir. Etkinliğe kamu kurum kuruluşlarının yöneticileri, mahalle halkının duyarlı insanları, Çocuk Esirgeme Kurumundan bir grup çocuk da izleyiciler arasındadır. Çok gösterişli muhteşem bir gösteri olur. İzleyenler koroyu ayakta alkışlar dakikalarca. Gösteri sonrası kısa bir konuşma yapması için sahneye çağrılan Kaymakam Ünal Ülkü, konuşmaya başlamadan önce Fatma Çınar’ı da çağırıp, bize bu muhteşem etkinliği büyük bir emekle hazırlayıp sunan koro şefimizi öncelikle bir alkışlayalım diyerek, kısa bir konuşma yapar…


Fatma Çınar’ın korosunun ünü İzmir sınırlarını aşıp ülkeye yayılır. Yurdun değişik yerlerinden etkinlik daveti alır. Buna sebep Muhtar Erol, yılın muhtarı seçilerek, büyük bir sükse yapar. Kaymakam Ünal Ülkü’de vali yardımcısı olarak İstanbul’a atanır.


Fatma Çınar da hayat mücadelesine bir başına devam ederken, Ege üniversitesi konservatuarında sözleşmeli personel olarak işe başlar. Fakat hiçbir zaman düşüncelerinden ödün vermez. “Ben Aşık Hasan’ın kızıyım, bir cumhuriyet kadınıyım, onun ruhuna uygun olarak hareket edeceğim, diyerek yol haritasına çizer… 1.5.2020 Salihli

22 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
1/669
bottom of page