Sabahtan akşama kadar o dükkandan bu dükkana koşuşturmaktan tabanları şişmiş ayaklarımı suya uzattım. Sahildeki kafelerden denize dökülmüş renkli ışıkları önüne katmış dalgalarla kıyıya süpüren imbata yüzümü vermiş alaca karanlıkta otururken, poşetten çıkardığım biranın birisini yudumluyordum ki; az ötemden gelen seslere kulak verdim.
“Anlattıklarıma bıyık altından, gülüyorsunuz anlamadığımı mı sanıyorsunuz? Belki içten içe alay da ediyorsunuz. Aklımı yitirdiğimi düşünüyorsunuz. Çocuk buluyorsunuz beni. Belki bir aşifte... Diri göğüslerimle, biçimli kalçalarımla erkeklerin gözünü dolduran, yatağını süsleyen bir fahişe geçiyor aklınızdan. Evli bir adamın koynuna giren, kendini sevdirmeye doyamamış bir yosmayım size göre ben, iki saattir konuşuyoruz anlayabildiniz mi beni?”
Neredeyse kumsaldaki kumları savuracak, kulakları sağır ederek geçen arabesk müzik, sesleri bastırdı. Otomobil uzaklaştıkça sesleri yeniden duymaya başladım. Yanındakiler adının Aslı olduğunu öğrendiğim genç kadını ara ara sessizliğin boşluklarını doldurarak yerin dibine sokan konuşmalarla malzemeleri çoğaltıyorlardı…
“Ya benim kurtaramadıklarım… Umurunuzda bile değil. Nasihatleriniz, öfkeniz beni aşağılayıp yerden yere vurmalarınız neyi kurtarıyor?”
Ayın ve sahildeki üç beş lambanın aydınlattığı kumsalda deniz çoktan yatıp uykuya dalanlara usul usul ninnisini söylerken, iki kadın ve üç erkek gecenin ilerleyen bu zamanında, vicdan mahkemelerinde ağır cinayetli bir davayı muhakeme ediyorlardı.
“Sevdim Abi.”diyor, alacakaranlıktan seçip aldığım görüntüdeki yüz. Cesur ve kararlı cümlelerle kendini, aşkını ve sevdiği adamı savunuyor.
Adamın karısının titreyen, gelip giden çatallaşan sesi karşısındaki genç kızın sesiyle çarpışıyor. Ses kırılganlaşıp matlaşıyor bir süre sonra. Alttan alıyor kadın. Bir hevesle yuvasının yıkıldığını, bunun aşk olmadığını anlatmak için durmadan cümleler donatıyor. Ayrı yaşadıklarına bakmamasını, barışacaklarını söyleyen kalın sesler giriyor araya. Menekşe ablanın olgunluğundan bahsediyorlar. Başkası olsa senin şurada saçını başını yolardı diyorlar kalın sesleriyle. Sonra da kalın seslerini incelterek, azıcık kadını dinlemesini, sakinleşmesini ve bir süreliğine bu ilişkiyi dondurmasını, soğutmaya bırakmasını söylüyorlar. Evli iki insanın arasına girmenin ahlaksızlık olduğunu, adamın yaşça büyük olduğunu, gençliğini, hevese kapıldığını söylüyorlar…
Sessizlik… Aslı çantasından çıkardığı paketten bir sigara yakıp, sol bacağını ileriye doğru uzatıyor.
Kadın bakışlarını O’nun yüzüne odaklıyor. Kocasını lanetliyor tükürüp atıyor dişlerinin arasından tıslayarak tüm nefretini. Aslı gözyaşlarını siliyor.
“Orasını bilemem Abla” diyor Aslı. Sesi çatallaşıyor. Yere diz çökmüş iki adam konuşulanları ardı ardına sigara içerek dinliyorlar. Işığın altındaki açılan ağızlardan sesler duman duman gecenin boşluğuna savruluyor.
Aslı uzattığı sol bacağını altına topluyor. Kumlu ellerini birbirine vurarak avuçlarındaki kumu silkeliyor. Saçlarını toparlayıp sola deviriyor. Tedirgin, kızgın, vücut dili aklından geçenleri tetikliyor.
“Biz mi fırsat verdik Abi. Benim suçum mu bu duruma gelmemiz. Bu aşk değil diyorsunuz siz, bize aşkı öğrettiniz de biz mi aşka ihanet ettik. Suçlu biz miyiz şimdi? Kadir ile Ablanın ne yaşadığını bilemem ama Kadir’in de aşka susadığını anladım. Boşanacağını söyledi. Biz birbirimizi seviyoruz girmeyin aramıza.”
Aslının, Kadir’den kolay sökülüp atılamayacağını anlamanın can sıkıntısıyla yerinde kıpırdayıp sıkıntıyla saçlarını parmaklarına dolayıp çözüyor, başının üzerine toplayıp dağıtıyor kadın. Kulak memelerini çekiştiriyor, parmaklarını kütletiyor. Ayağındaki kumları temizliyor. Yanındaki adamın uzattığı sigarayı yakıyor, kızgınlığını dudaklarından karanlığa savuruyor, derin derin iç çekiyor.
Bir süre sessizliğe bürünen gergin ortamı Aslı’nın sakinleşmiş sesi bozuyor;
“Babam beni kendisi gibi yetiştirmek istedi. Her koyduğu ölçü bana ağır geldi. Dışarıda, içeride nasıl davranacağımı karıştırdım.Her ağzımı açıp bir şeyler konuşmak istediğimde, konuşturmadı, hep susturdu beni. Konuşmayı unuttum abi. Ağzı var dili yok birisi oldum. Ben konuşamadıkça babam daha da üzerime geldi. Bana öğrettiği şeyler ona göre belki güzel şeylerdi ama farkında olmadan dünyamı hayallerimi kişiliğimi yok ediyordu. Babam bana bir şeyler öğretirken kendisi hiç de öğrettiği şeyleri uygulayan biri değildi. Eve giriş çıkış saatlerine kota koyardı. Otoriter, dediğim dedik diyen bir babaya susa susa konuşmasını unuttum Menekşe abla. Bu yüzden hiç erkek arkadaşım olmadı. Anam onbeş yaşımdayken öldü. Babam anamın yasını bile tamamlamadan bir kadını getirdi eve. Kadın beni sevmedi. Onunla da konuşamadım abla. On yedi yaşımda istemediğim, bir adamla zorla evlendirildim. Babamla, analığımla konuşamadıklarımı konuşayım diye kendimi zorladım, adeta çırpındım ama o da susturdu beni. Ben sustukça o mutlu oldu, o mutlu oldukça ben hep sustum, sustum, sustummmm. İçim kurudu abla, dilim kurudu, ben kurudum. İki yıl sonra boşandım. Çarşıda, sokakta hep bir çift göz takip etti beni, her an her yerde takipteymişim gibi elim ayağıma dolaştı Kadın sanki bir erkek tarafından korunup kollanmaya mecbur bırakılıyor. Evde, mahallede, iş yerinde bir erkeğe teslim edilmeye itilmiş bir varlık oluyor abla.Günlerce, aylarca bu çözemediğim düğümle dolaşırken Kadir ile tanıştım.
Sözcükler ağzından dökülürken bir kalınlaşıyor bir inceliyordu. Boğazı düğümlendi, sesi gecenin karanlık duvarına çarpa çarpa kırıldı,döküldü, parçalandı.Duyulmaz oldu. Burnunu çekerken sağ eliyle yanaklarından akan gözyaşlarını siliyordu.
Elimdeki şişeyi kafama diktim. Dumanı avurtlarım çökene dek ciğerlerime çektim. Bütün gün çay, kahve taşımaktan kopmuş bacaklarım ve topuklarımdaki ağrıyı unuttum.
İkinci biramı açarken, kuma diz çöküp oturanlar yerlerinde kıpırdadılar. Birbirlerine birer sigara tuttular. Sigaralar yakıldı. Birisi elindeki pet şişeyi duş alınan fıskiyeden doldurdu getirdi Aslı’ya uzattı.
Sigarasının dumanını burun deliklerinden boşluğa bırakan Menekşe’nin: Çok film seyretmişsin sen anam, iyi oynuyorsun dediğine aldırmadı Aslı.
“Bu bunalımlı günlerimde, karşıma Kadir çıktı. Kadir beni dinledi. O beni dinledikçe dilimi buldum, yıllardır unuttuğum sesime kavuştum, sesime yankı buldum onda abla.
Kendisinin de anlatamadığı şeylerin olduğunu söyledi. O kadar çok şey konuştuk ki Kadirle, o kadar çok şey biriktirmişiz ki… Kadir benim panzehirim oldu, ben de onun… Ama O benim aşkım mıydı karar veremiyordum. Yine de ona kendimi teslim ettim. O mu beni teslim aldı, ben mi onu… Bunu da kestiremiyorum.”
Kadın dizlerinin üzerinde yükseldi, saldıracak bir pozisyon aldı, öfkeli sesiyle patladı:
“Çok roman okumuşsun kızım sen! Hayal dünyasında yaşıyorsun. Heyy gözünü aç da etrafına bak. Çoluğu çocuğu bir karısı var sevdiğim dediğin adamın, dağdan gelip bağcıyı kovuyorsun, bir de edebiyat yapıyorsun yetti be.O kadir dediğin adamı da gözünde çok büyütme,bana neler çektirdi biliyor musun? Ne laf anlamaz şeymişsin sen ya! Evli bir adam kendisinden yaşça küçük sığınacak bir kucak ararken seni koynuna alması dürüstlük mü yani, aşk mı şimdi bu Aslı, aptal olma kızım … Yıkma benim yuvamı. Benim çocuklarım var perişan etme bizi.”
Kumsal derin bir sessizliğe gömüldü. Adamlardan birisi:” Hadi karakola gidelim teyzeni de daha fazla perişan etme, o da şikâyetini geri alsın. Bu kadıncağızı da zor durumda bırakma,”dedi.
“Gidemem ağabey…”Başını iki yana salladı. “Gidemem ki… Karnımda Kadir’in çocuğunu taşıyorum.”
Derin bir suskunluktan sonra bir anda denizin üzerinde fırtına patladı, dalgalar kıyıya köpürerek vurmaya başladı. Hasır şemsiyeleri uçurdu, önüne kattı sürükledi. Ayın önüne bulutlar yürüdü, kumsalı karanlık bir gölge kapladı. Martıların çığlıkları Aslı’nın çığlıklarına karıştı.