Lambaya Püf De
top of page

Lambaya Püf De

Nurten B. AKSOY

*

Bugün evde temizlik yaparken büfenin üstünde artık bir işe yaramayan, ama aksesuar olarak bir köşede duran ve annemden hatıra olduğu için atmaya kıyamadığım gaz lambasına takıldı gözüm, camları ya da eskiden denildiği gibi "şişeleri" tozlandığı için tozlarını almak üzere elime aldım. Şişeleri parlatmaya çalışırken o eski masallardaki "lamba cini" çıkar mı diye bekledim ama gelen giden olmadı... Cin yerine geçmişin sisleri sardı çevremi ve beni çocukluğuma alıp götürdü...


1960'ların çocukları, bir başka deyişle genç Cumhuriyetin çocukları yani bizler, yoklukların da çocuklarıydık aynı zamanda. Evlerimizde elektrik vardı, vardı; ama sık sık kesilirdi, bu yüzden de odalarımızın duvarlarında ya gaz lambaları asılı dururdu hep ya da tabaklara yapıştırılmış beyaz mumlar...


1960'lı yıllar Orta Anadolu'nun ücra köşesindeki bir kasabadan bir Avrupa şehrine gelmiştik. Artık Konya'da değil İstanbul'da yaşıyordum; ama bizim gibi memur ailelerinin yaşamında pek de bir şey değişmemişti. Evlerimizde sadece bir odada soba yanar, hepimiz onun etrafında toplanır otururduk, oturmadığımız odaların ışıklarını hep kapalı tutardık aile bütçesine katkı olsun diye.


Enerji tasarrufu yapmak adına sık sık elektrik kesintileri yaşanırdı o yıllarda, ödevlerimizi yapmak için gaz lambalarını yakardık hemen, o lambanın titrek ışığı ve etrafa yaydığı gaz kokusunun eşliğinde çalışmaya çalışırdık (!) Eğer lambanın fitili eskidiyse is yapardı lambalar ve şişeleri siyaha keserdi, ışığı iyice azalırdı... O ışık azaldıkça bizi de uyku basardı... O yıllarda dersini yapmayan tembel öğrencilerin en büyük mazereti "öğretmenim elektrikler kesikti, çalışamadım" sözleriydi. Tabii bu mazeret o kadar çok kullanılır olmuştu ki öğrenciler arasında inandırıcılığını yitirmiş ve alay konusu olmaya başlamıştı.


Sonra 1970’li yıllar geldi… Gençliğe doğru yol aldığımız, başımızda kavak yellerinin estiği yıllar. Bir şarkı vardı dillerde o yıllarda. Barış Manço'nun söylediği ve çok sevilen, plakları binlerce satan; ama sözleri müstehcen (!) bulunduğu için radyoda çalınması yasak olan bir şarkı "Lambaya püf de, hoh deme oh de..." Demek ki biz yıllardır hep yasaklar ülkesinde yaşamışız ve 21. Yüzyılda hala yaşıyoruz...


Derken yıllardır yılan hikayesine dönen Kıbrıs olayları ve 20 Temmuz 1974'te Türk Silahlı Kuvvetlerinin başkent Lefkoşa'ya girmesiyle başlayan karartma günleri... Pencerelerimize kalın battaniyeler, siyah kalın perdeler takar, en düşük voltlu lambaları yakardık savaş uçaklarına hedef olmamak için, sokak lambaları da yakılmazdı. Şehirler, karanlık bastı mı hayalet şehirlere dönüşürdü...


Yıllar yıllar geçti aradan, 20.Yüzyıldan 21.Yüzyıla geldik yani "çağ atladık". Artık ne elektrik kesintisi var, ne de enerji tasarrufu; evler, gökdelenler, avm'ler, her yer ışıl ışıl. Ama ülkemin ufukları çok da aydınlık değil, sanki lambanın şişesi iyice islenmiş, etrafı gaz kokusu gibi kötü kokular sarmış. Önümüzü göremiyoruz, uyku basıyor ama uyanmamız lazım, yapılacak çok işimiz var... "Lambaya püf deme" zamanı mı geldi diye düşünürken, bir şangırtıyla kendime geldim. Bir de baktım ki elimdeki lambanın şişesi yere düşmüş ve kırılmış... Her şerde bir HAYIR vardır diyerek gülümsedim kendi kendime...


Artık ne "püf" diyeceğimiz lambalar ne de kırılacak şişeler var, şimdilerde bir tıkla söndürebileceğimiz tasarrufsuz (!) ve gereksiz yere yanan ampulleri söndürmeye yarayan düğmeler var sadece. Ve bize düşen; bu aydınlatmayan, camları kapkara olmuş gereksiz ampulleri söndürmek... Hele ortalığı aydınlatacak güneş ışıkları parlıyorsa...

110 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

MESUT KARA

1/3
bottom of page