elim kolum var mı bilemedim
karanlıkta yüzüme kapanırken dünya
betonlar altında kaldı bedenim
kalbim çığlık çığlığa susup kaldı
zemheri de ne ki şubat ile gelen
ne ki boran ile sarılmışım dört bir yandan
zehre batırılmış soğuktan buz kesmiş ellerim
aç kalmışım, gırtlağım yarılmış susuzluktan
yalın ayak cam kırıklarına başmışım ne ki
sırtıma saplanan incecik paslı demirlerin yanında
saatlerce sonra günlerce sesini bekledim
hani hep ıraklara sakladığım özlemin sesi
güneşin, yıldızların, denizlerin sevdası
bin bir renkli bahçelerin yolcusunun sesi
demiri eritenlerin namuslu ellerini bekledim
sarı başakları kapı kapı dağıtacak olanları
sımsıcak yavan somunu bölüştüklerimi
kan ter içinde ateşlerde kalan öbür yanımı
fakir fukara evlerin gülen yüzlerini
gezide umudu bayrak edenleri
toprağa değil, tarihe düşenleri hiç hesapsızca
şafağın renginde her gün büyüyenleri
tükenmez bir sabırla bekledim
acıya meydan okuyan bir umutla
öyle ya umut bittiğinde kavda da biterdi
sıcaklığınızı hissettim kaç sabahsız gece
kürekle öldürülen canların sıcaklığını bir de
bir de seksen ülkeden bize benzeyenlerin nefesini
açıkta, kapalıda sorgulardayız iki on yıldır
iki on yıldır paranın kirli elleri daha çok ensemizde
yeşilimizde, akarsuyumuzda, can dostların boğazında
belki yine yok sayılacağız ışığı görmezse bu gözler
sonunda on kent birden yıkıldı üstümüze
bir kent olsa kalkardık belki altından
ağır geldi on kent, on kez ezildi kalbimiz
on kent ile on kez öldük on binler
hangi uzaklardasın ey ışığı saklayan hayat
Comments