ÇÜRÜMÜŞLÜK
top of page

ÇÜRÜMÜŞLÜK



Gönlü yalnızdı. Ormanlıkta ağaç arar gibi değildi; ama ağacı gönülle açıklamak olur muydu hiç?


Sadece, gönlü yalnızdı seveni edeni çoktu çünkü! Onunla konuşmak, bir şeyleri paylaşmak, fikir teatisinde bulunmak. Bu durum, ne ak düşen sakallara, ne de dökülmüş saçlaraydı. Bu özü sözü birliğe idi. Özü sözü bir olmak demek adam olmak demekti. Adam gibi adamın tanımı budur işte. Sözlükte yazılanlar bu kadar etkileyici midir?


Lise yıllarından beri, iki yüzlülükten, oportünizmden nefret ederdi…


Seveni edeni çoktu ya gönlü yalnızdı ya! Yine de bir Allah’ın kulu ile paylaşmamıştı sırlarını. ”Sevgi ayrı, güven ayrı,” derdi. 78 kuşağının karakteristik özelliğiydi bu. Akşam vakti arkadan gelen araba ışıkları, arkasında yürüyen insanlar, tanımadığı birinin yüzüne gülmesi… Oysa onu anlayan, onu dinleyen, dinlemekten öte ona güven veren biri… işte buydu onun koca çamlıkta işine yarayacak bir ağaç bulamaması. Anlatamadığından gönlü gibi düşünceleri de mi pas tutmaya başlamıştı ne?


“Bir seni, bir onu,

Bir de sarp kayaların kardelenini,

Bir de narçiçeğini,

Bir de meşeli tepenin vefasızını,

Unutamadım bir zaman, bir seni, bir de onu…” demişti ya!

Ne demişse demiş, gönlü pas tutmuştu işte…


Öğrencilerini çok severdi. Kızı erkeği ayırdığı yoktu. Ortaokul yıllarının ilk günlerinde yaşadığı ayrımlar gözünün önüne gelince o anlı şanlı nerde o eski öğretmenler lafını duydu mu, “hadi canım sende” derdi. En çok ilgilendiği sınıfın en arkasında oturan öğrencileriydi. Her derste onlardan birini yoklar, onların dersten kopmalarına izin vermezdi. Okuduğu kitapları, izlediği güzel filmleri önerirdi. Türkiye ve dünya gündemi derslerinin en zevkli tarafıydı. “Kendilerini buluyor benim öğrencilerim, demokratik bir ortamda konuşturup tartıştırıyorum onları,” derdi.


O gün Ali Öğretmen, ağarmaya yüz tutan bıyıklarıyla oynarken, bir yandan bıyıklarının ucundan tutup koparıyordu. Siyah gözlerinin çevresi, ateş tuğlası gibi kıpkırmızı kızarmıştı. Yerinde duramıyor, sınıfın bir tarafından öte tarafına, hızlı hızlı gidip geliyordu. Gidip gelirken de başında kalan üç beş saçı yoluyordu. İki aydır sicilli bir tansiyon hastası olup çıkmıştı. Biraz canı sıkıldı mı, küçük tansiyonu on ikinin – on beşin üstüne çıkıveriyordu hemen.

Ali öğretmen sınıfta olduğunu unutmuş:


“Bu kadarı da olmaz, bu kadarı da olmaz!” Diyor ,başka bir şey demiyordu. Ali Öğretmeni hiç böyle görmemişlerdi. Bildikleri, tanıdıkları Ali Öğretmen gitmiş, yerine başka biri gelmişti. Bu yeni öğretmenle, bu suratsız adamla sene sonu nasıl gelirdi? Adam barut, adam ateş gibi bir şeydi, adam deli gibi bir şeydi. Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Ali Öğretmen’in yürüyüşünden, bahçede ötüşen kuşların sesinden gayrı bir ses duyulmuyordu.


“Ben yirmi beş yıldır bir öğrencimin kulağını çekmedim, bir öğrencimi disiplin kuruluna vererek ceza almasına sebep olmadım; ben, hep dilimi bal ettim. Dilimi bal ederken, acılarımı içime attım. En sevdiğim insanları kaybettim. Yine de bir güne bir gün işimi savsaklamadım.”


Bu yılın son sınıflarının davranış bozukluğu okulda çalışan herkesçe biliniyordu. Sevginin, disiplinin yerini iltimas almıştı. Top sakallı, küpeli, kot pantolonlu, garip garip giysili öğrenciler… Tuvaletlerde sigara içmek artık sıradan bir disiplin vakası olmuştu. Dilediği saat derse giren, dilediği saat dersten çıkan, özürsüz devamsızlığın öyle veya böyle hallolacağını bilen anlayış…


O gün yine son sınıf öğrencileri, tuvalette bir araya gelmiş, sigaralarını içiyorlardı. Tuvaletten çıkan duman, koridorda insanın boğazını yakıyordu. Ortalık duman altı, sanırsınız, inden tilki çıkarıyorlar sanki.


Ali Öğretmen sigaranın yanında çay içtiklerini biliyordu. Koridor duman altı, hele sesleri... O gün yine iyice azıtmışlardı, sigaranın yanında çay, inanılır gibi değil! Tuvaletin ortasına bir öğrenci sırası, üstünde karton çay bardakları... Çürümüşlük, tepeden tırnağa çürümüşlük, hayatın diğer alanlarında gördüğümüz ülkenin geleceği açısından çok ciddi milli bir mesele olarak ele alınması lazım!


İkinci dersin teneffüsüydü. Ali Öğretmen, nöbet yerine doğru istemeye istemeye gitti. Tuvaletten de sesler geliyordu, tuvalet kapısından içeri şöyle bir baktı:



Ne diyeceğini, ne yapacağını şaşırmış, tutulup kalmıştı. Yirmi beş yıllık öğretmenlik anlayışı, yerle bir olmuş. Olur; ama bu kadar da olmaz! Ali Öğretmen şimdi bir açmazla karşı karşıyaydı. Ülkemin yarını, geleceğimizin teminatı dediğimiz bu çocuklar öğretmenlik anlayışını yere sermişti...


“Utanmak sıkılmak yok mu sizde, bu nasıl bir davranış; yazık, çok yazık!”


Ali Öğretmen, öfkesini yenemedi. Bu sineye çekilecek, bir başına halledilecek bir sorun olmaktan çok öte bir şeydi. Tuvaletin, kapısını kapatıp iki öğrenciyi idareye haber vermesi için gönderdi. Bu sırada gürültüyü duyan üç beş öğretmen de oraya gelmişti.


“Hocam ne oldu, yapacağımız bir şey var mı diye soranlara bekleyin biraz sonra her şeyi gözlerinizle görürsünüz. Bunlar bizim eserimiz. Bunlardan gelecek olur mu, Allah’ınızı seversiniz, ne olur doğru söyleyin, bunlar bizim insanımız mı?”


Durmuş Müdür, Eğitim Şefi Osman, Muavin Belgin, beş dakika sonra oradadır. Oysa onları yerinde bulmak şanstan öte bir şeydi. Yerlerinde bulsan bile telefonla iş takibi yapmaktan seni duymazlardı. Eski eğitim şefi, dayanamamış, istifa etmişti. O anda yönetim kadrosu değerlendirme toplantısı yapıyormuş, tesadüf bu ya!


“Ali Öğretmen, siz kapıyı tutun, biz Osman’la içeri girdikten sonra, Belgin de isimleri yazsın!”

Muavin Belgin tespit ettiği on beş öğrencinin isimlerini not defterine yazdı.


“Müdür Bey, Ali Bey’in dilekçe vermesi lazım, çünkü nöbetçi öğretmen o; hem de olayı en iyi bilen kişi. Aksi halde bizim işlem yapmamız mümkün olmaz!”


“Evet, Belgin doğru söylüyor!”

Eğitim Şefi Osman:

“Bence de!”

“Osman, Ali Bey dilekçeyi milekçeyi hazırlarken sen de, disiplin kurulunu topla, bugün neticelendirelim.

“Tamam da Müdür Bey de…”

“Ne var Osman?”

“Disiplin kurulu üyelerine her şeyi yaptıramıyoruz!”

“Sen de öğretim yılının başında kime sözün geçecek, onları seçtir kardeşim, sene başındaki kurulda işi ciddiye almıyorsun, şimdi de geçmiş karşıma adamlar dediğimi yapmıyor diye şikayet ediyorsun!”

“Tamam Müdür Bey, seneye bunu halledeceğim!”

“Ali Bey oyalanma hemen dilekçeni yaz!”

“Olur mu?”

“Olur, olur, bal gibi olur!”


Ben hayatımda hiçbir öğrencimi disipline vermedim, bundan sonra da böyle bir şey yapmayı düşünmüyorum! Siz de gördünüz, tuvaletin ortasında bir öğrenci sırası, üstünde… Ben neden dilekçe vereyim, siz idarece tutun bir tutanak, daha sağlam olmaz mı?”

“Senin dilekçe vermen lazım!”

“Neden dilekçe verecekmişim, gereğini siz yapın!”

“Yönetmelik öyle, yönetmelik öyle!”

“Benim böyle bir yönetmelikten haberim yok!”

“Sen nereden bileceksin, her gün yönetmelik değişiyor, yönetmelik demese bile, ben diyorum, dilekçeyi sen vereceksin!”

“Tamam o zaman, madem siz emrediyorsunuz, öyle olsun!”

Ali Öğretmen, dilekçeyi Osman’a verdi, o da havale işlemlerini Durmuş Müdür’e yaptırıp disiplin kurulunu topladı.


Osman!

Halil’in Del Osman,

Birer dilim bostan,

Yan gel Deli Osman!”


Disiplin cezası alan öğrenciler, arkadaşlarıyla bu tekerlemeyi söylerdi. Osman okulda halledemediği vak'aları üst kurulda hallediyordu. Bu sefer mesele öyle basit değildi, buna siyaset de müdahil olacağa benziyordu. Daha o gün disiplin cezası alan öğrencilerden birinin annesi okula avukatını getirip Osman Bey’e:


“Osman Bey, oğluma tuvalette sigara içti diye ceza verecekmişsiniz, bu yanlış, bakın avukatım size doğruyu anlatacak! Sigara kötü bir şey olsa bakkalda, çakalda açık açık satılır mı? Uyuşturucu kötü bir şey, bakın ulu orta satılıyor mu? Satanı buldular mı anasını ağlatıyorlar, biliyorsun. Lütfen ceza vermeyin çocuğuma; yoksa pişman olursunuz! Avukat Erol Bey, siz de bir şeyler söyleyin, robot gibi durmayın öyle!”

”Pakize Hanım anlamaya çalışıyorum. Siz hiçbir şey anlatmadınız ki!”

“Sen sordun mu ki?”

“Soracaktım, fırsat vermediniz, arabada gelirken, “ben bunlara sorarım,” dediniz durdunuz! Bir şey diyecek oldum, sözümü kesme dediniz.”


Disiplin kurulu toplandı, ateşli tartışmalardan sonra kararını açıkladı.

“Disiplin yönetmeliğinin 16 maddesinin 5. fıkrasına göre okuldan tasdikname ile uzaklaştırılmalarına karar verildi."


Okulda bugüne kadar, kimse böyle bir ceza almamıştı. Dersten kaçanlara, okul eşyalarını tahrip edenlere, törenden kaçanlara, öğretmenlerine küfredenlere, arkadaşları ile uygunsuz davranışta bulunanlara, sigara içenlere… ses çıkarmayan okul yönetimi bugün nasıl olduysa olmuş, böyle bir ceza vermişti…


Aradan bir ay geçmiş, okulda her şey normale dönmüştü. Dış kapıdaki güvenlik görevlisi bir bahane ile Ali Öğretmen’i kapıya çağırdı. Kapıya gelen Ali Öğretmen:


Ali Öğretmen, kim çağırdı, neden çağırdı, demeye kalmadan, beş kişinin aynı anda silahları kendine çevirdiğini görünce, korkudan dondu kaldı.


“Ali Öğretmen sana yakışmadı, Durmuş’un oyununa geldin, sana yakışmadı!”

“Ali Hoca, Osman’ın oyununa geldin, sana yakışmadı!”

“Ali Öğretmen, Karayılan’ın oyununa geldin, sana yakışmadı!”

“Biz seni severdik Ali Hoca; ama biz bedel ödedik, sen de bedel ödemelisin!”

“Yapamayın çocuklar, yanlış yapıyorsunuz; hata işliyorsunuz!”

“Yanlışsa yanlış Ali Hoca, sen bizim hayatımızla oynadın, bunun karşılıksız kalması mümkün müdür?”

“Bakın yapmayın, bu lekeyi hayat boyu çıkaramazsınız, asıl şimdi hayatınızla oynuyorsunuz, yapmayın!”

“Daha ne lekesi Ali Hoca, bundan ala leke mi olur, zannediyorsun?”

“Yapmayın, katil olursunuz, kanlım olursunuz!”

“Katil olalım varalım, katiller üç sene sonra bey oluyor!”

“Ömer yapma yavrum, Tarık yapma, Onur yapma, katil olursunuz, kanlım olursunuz!”

Ali Öğretmen’i ayağından vurdular. Kanlar içinde kalan Ali Öğretmen, acı içinde bağırırken, sesi yıldızlara ulaştı. İşin ciddiyetini anladığında işten geçmişti.


Öğrencilerini, mesleğini çok seven Ali Öğretmen, öğrencileri tarafından vurulmuştu…


Ali Öğretmen’in arkadaşları, öğrencileri, yarım saat içinde okulu bırakmış, üniversite hastanesine doğru yürümeye başlamıştı bile. Durmuş Müdür, Eğitim Şefi Osman, Karayılan Belgin, kına yakmamışlardı; lakin Ali Öğretmen’i hastaneye götüren ambulansa eşlik ederek, ev sahibini bastırmışlardı, yavuz hırsız misali…




104 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

GELECEĞİM

KARANFİLSİZ

1/3
bottom of page