KAPİTALİZMİN GÖLGESİNDE
- Suat Delibaş
- 1 gün önce
- 2 dakikada okunur
VAHŞİ KAPİTALİZMDE İNSAN İNSANIN KURDU MUDUR?
*
Suat DELİBAŞ
*
Her sabah işe gitmek için evden çıktığım anda, kendimi Kafka’nın Gregor Samsa’sına benzetmem boşuna değildir. Zira içinde yaşadığımız kent hayatı, giderek daha fazla bir yabancılaşma laboratuvarına dönüşüyor. Karşılaştığım insanlar değil, daha doğrusu onların davranışlarını belirleyen kapitalist düzenin soğuk mantığı, beni her gün biraz daha kendi kabuğuma çekilmeye itiyor. Sokak, artık insan sıcaklığından piyasanın ruhunu taşıyan bir koridora benziyor.
Hobbes’un meşhur sözü “insan insanın kurdudur ”, modern kapitalist toplumlarda adeta doğrulanmak istenen bir kehanet gibi işliyor. Fakat burada gözden kaçan kritik bir nokta var:
Bireyler birbirinin kurdu olmaya doğuştan eğilimli değildir; onları bu role zorlayan şey, kapitalist sistemin kendisidir.
Çünkü kapitalizm, insan ilişkilerini dayanışma, güven ya da ortak iyilik üzerinden değil; rekabet, performans ve çıkar maksimizasyonu üzerinden kurgular. Bireyi sürekli yarışmaya, bitmeyen bir üretkenlik baskısına, ötekisini bir rakip olarak konumlandırmaya iter. Bu nedenle sokakta karşılaştığımız kaba davranışlar, sabırsızlıklar, tahammülsüzlükler kişisel ahlakın değil; sistemin dayattığı yaşam biçiminin belirtileridir.
Kapitalizmin mantığı basittir:
İnsan, ancak bir diğer insanın kaybettiği kadar kazanabilir.
Bu sıfır toplamlı zihniyet, yalnızca ekonomiyi değil, gündelik hayattaki mikroskobik ilişkileri bile belirler hâle gelmiştir. Toplu taşımada bir koltuk kapma telaşı, işte terfi rekabeti, trafikteki hırçınlık, işyerindeki performans baskısı… Bunların her biri, kapitalizmin bireyleri görünmez bir yarış pistine yerleştirip koşmaya mecbur bırakmasının dışavurumlarıdır.
Sistem bireyi sürekli yarışmaya zorladığı için, insanlar arasındaki dayanışma duygusu zayıflar; yerini güvensizlik, yorgunluk ve psikolojik tükenmişlik alır. Kapitalizm, bireyin insani ihtiyaçlarını arka plana atıp onu bir üretim ve tüketim nesnesine indirger. İnsan değerinin, yalnızca piyasa içinde işlevsel olduğu ölçüde kabul görmesi; toplumsal çürümeyi hızlandıran en köklü unsurdur.
Bu yüzden soruyu yeniden formüle etmek gerekir:
İnsan mı insanın kurdudur, yoksa kapitalizm insanı kurtlaştıran bir toplumsal iklim mi üretmiştir?
Kapitalizmin yarattığı rekabet ideolojisi, bireyleri birbirine karşı konumlandırırken “başkasının emeğini, zamanını, yaşamını kendi çıkarın için kullanabilirsin” mesajını sessizce tekrarlar. Bu yüzden bir politikacının vatandaşın onurunu hiçe sayan jesti, bir yöneticinin çalışanını yalnızca rakamlarla değerlendirmesi, sokakta karşılaştığımız hoyratlık, aslında aynı sistematik mantığın semptomlarıdır.
Elbette insanlık hâlâ dayanışmayı, örgütlülüğü, sınıfsız, sömürüsüz, emekten yana bir dünyayı üretebilecek bir potansiyele sahiptir. Fakat kapitalist düzen, bu potansiyeli görünmez ve değersiz kılacak yoğunlukta bir baskı uygular. İstisnai iyilikler parıldar ama sistemsel kötülük, hayatın genel çerçevesini belirlemeye devam eder.
Belki de bugün asıl tartışmamız gereken şey, insanların neden “kurtlaştığı” değil; onları bu kırıcı, rekabetçi, tüketici ilişki biçimlerine sürükleyen ekonomik ve siyasal düzenin kendisidir. Çünkü insanın insanla yeniden insan kalabilmesi, ancak kapitalizmin yarattığı bu yapısal şiddetin sorgulanmasıyla mümkündür.

































































Yorumlar