top of page
1/1074

DOĞADA AYAK İZLERİ



- Emiralem& Karagöl-17.02.2019-13 km-


Bir gün akşam en önemlilerinden biri ile başladım yürüyüş malzemelerimi toplamaya. Ayakkabı, termal, sırt çantası derken beni sırtında taşıyacağına inandığım malzemeleri bir bir alıvermiştim farkına bile varmadan.


Yürüyüşe çıkmak için karar verdiğimde “seni Karşıyaka vapur iskelesinden alacaklar” demişti sevgili Mülazım. Beni Karşıyaka Vapur İskelesinden aldı bizi götürecek olan araca. Uzun bir arayıştan sonra bulmuştum beni alacak olan aracı. Önüme gelen sırt çantalıya soruyordum “Kardak mı? “ diye. Nihayetinde Karşıyaka’nın renklerinden oluşan polar montu ile Ahmet Bey beni arıyordu. Ortalıkta safça dolaşan bir acemi yürüyüşçüyü her halinden tanırcasına bulmuştu.


Başlangıç noktasına gittiğimizde araçla, her şeyin nasıl olacağını biliyormuşçasına herkes aracı hızla boşalttı ve yürüyüş sorumlusunun yaptırdığı esneme ve spor hareketlerine başladılar iştirak ettiğim şaşkın bakışlarım arasında. Sempatik zorlamayan bir eda ile spor hareketleri bitince yürüyüşe başlamıştık heyecanla. Ben acemi olduğum kadar heyecanlıydım da ama eski yürüyüşçülerde anlam veremediğim şekilde en az benim kadar heyecanlıydı.


Spor ayakkabısına güvenemediğimden ilk yürüyüşüm azimli ama bir asker botunun içinde geçivermişti de konçları bileklerimi vurduğunda ilk işim ilk aldığım yürüyüş malzemesini giymek olmuştu bir dahaki sefere. Ucuz bir ayakkabı idi ama rahattı. Oldukça heyecanlı başlamış ve heyecanlı geçmişti sabah sporundan sonra Emiralem & Karagöl parkuru. Kah yamaç çıktık kah düzde yürüdük ama iyi terlemiştim dar patikanın üzerine termalin içinde. Üşümemek için giydiğim kat kat giysiler ıslandıkça terden onlardan nasıl kurtulurumun hesabı sarmıştı içimi. Yürüyüş sorumlusunun verdiği ilk molada Mülazımın sayesinde kurtulmaya çalışmıştım onlardan en kısa zamanda hem tatlı serzenişi hem de ders verir sözleriyle.


İğne yapraklı çam ağaçlarının döktüğü zor kuruyup da dökülen yaprakların altına gizlenen kozalakların yürüyüşçülerin korkulu rüyası olduğunu orada öğrendim birkaç defa düştükten sonra. İlk yürüyüşüm ilk doğa ile tanışmam ve doğada ilk mutluluğum. İlk defa çıktıktan sonra “keşke daha önce çıksaydım, bu adımları doğada daha önce atsaydım” diye düşündüm kendimce güzergah boyunca. Eksilen suları tamamlayarak yürüyorduk molalarda. Öğle saatlerine yaklaştıkça yürüyüşün verdiği hararete günün öğle ısısı da eklenince terimiz artar olmuştu. Ağaçların arasında ilerlerken bir öndeki yürüyüşçünün suhunetinden vücudundan buharlar çıkıyordu. Bu eşsiz manzaraya ilk defa şahit olmuştum. Terimizde bizimle birlikte yürüyen bir buhar bulutu yürüyordu adeta. Artan terimizden ana mola yerine yaklaştığımız belli oluyordu. Acıkmaya da başlamıştım ilerleyen günün ortasına yaklaştıkça erken kalktığım günde. Sırt çantası ile birlikte yürümeye yardımcı olan batonlarda vardı alışık olmadığım. Kollarımı da onlar yoruyordu “olmasa olmaz mıydı?” diye düşünürken elime aldığım batonları yürüyüş liderimiz “batonlar senin destekçin adeta üçüncü elin üçüncü ayağın onlarla birlikte yürümeyi öğrenmeli, hatta alışmalısın ” diye arkamdan seslendiğinde anladım ki, onlarsız olmayacak. Kollarım ağrısa da onları kullanmaya başlamıştım.


Yoruluyordum ama mutluluk da veriyordu bu adım adım ilerlemeler. Tel örgünün içine girince hemen bir mangal ateşi yakmakla kendimizi meşgul etmeye başladık kış güneşinin altında. Getirdiğimiz sucukları kızartıp öğle molası yemeğimizi yiyecektik. Çok uzun bir zaman sürmedi iki üç dal parçasını tutuşturup kor ateş haline getirmek. Bu iki parça sucuğu kızartarak hayatımda yediğim en lezzetli öğle yemeği olmaya yetecekti benim için.


Çok fazla oyalanmadan kısa olan kış günlerini bitirmeden bir an önce İzmir’e dönüş yapmak üzere dönüş yoluna koyulduk birçok yürüyüş arkadaşımla birlikte yine yüksek çam ağaçlarının arasından inerek. Kısa sürmüştü inişimiz çıktığımıza nazaran. Daha kısa molalar vermiş, ilk tanıştığım bir etkinliğin içinde buldum kendimi daha amacını anlamadan; sessizlik etkinliği. Yaptığımız sessizlik etkinliğinden sonra benim gibi ilk katılan yürüyüşçü arkadaşları başkan diğer kulüp arkadaşlarına tanıttı. Artık kendimi bu kulübün bir üyesi gibi görmeye başlamış, bir doğasever doğa yürüyüşçüsü olmuştum.


Yaklaşık 12/13 km’lik bir yürüyüşün ardından şırıl şırıl akan derenin yanında bizi bıraktığı yerde bekleyen aracın yanına gelmiştik. Derenin o şırıltılı sesi bütün yorgunluğumu alıvermiş, mutluluğuma mutluluk katıvermişti. Aracımıza bindik koltuğumuza oturduk. Araç hareket etmeden yaşadığım yanlış koltuğa oturmam ile başlayan gerginlik yeni oluşan bir dostluğun başlangıcı oldu. Bu dostluğun adı Birsen hanım’dı.


Eve geldiğimde giydiğim botlar bileklerini vurmuş, ilk defa taşıdığı çantanın ağırlığından sırtımda oluşan bir ağrı ile eve geldiğimde yorgun ama mutluydum. Yorgun ama şaşılacak şekilde mutlu, yorgundum ama yine şaşılacak kadar da dingin. Acaba gelecek hafta nereye gidecektik. Yine sucuk pişirecek, ekmek arasında yiyebilecek, dahası aynı lezzeti alabilecek miydim?


Her şeyden öte arkadaşlığın, kulübün, samimiyetin ve ciddiyetin adı belli olmuştu: KARDAK.

Etiketler:

10 görüntüleme1 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
1/2

mavi

ADA

2002

Hayat ve Sanat

Emek veren herkesin ADAsı

  • LinkedIn - Beyaz Çember
bottom of page