top of page

Beş Şehir'e Farklı Bir Analiz


ree

Mehmet GÜMÜŞ

*


Ahmet Hamdi Tanpınar'ın yazdığı kitabı yıllar önce okudum.

İlk okumada kitabın anlatım ve düzenleme bakımından farklı olduğunu anladım. Yıllar ilerledikçe bazı izler kaldı.

Fakat o izler üzerine zaman zaman sorgulama oluştu. Alan çalışması edebiyat olan ve roman, şiir, hikaye üzerine güzel eserler veren kişi nasıl olurda medeniyetler tarihi alanında eser verir? Bu sorunun cevabını aradım.


Kitabın başında Yahya Kemale ithaf yazısı var.

"Millet ve tarih hakkındaki fikirlerimizde bu büyük adamın mutlak denecek tesiri vardır."


Yahya Kemal Bayatlı'nın eğitim hayatına baktığımızda Fransa'ya gidiyor. Orada Sorbonne Üniversitesinde Tarih ve Medeniyetler Tarihi öğrenimi görüyor. 1919 yılından sonra Ahmet Hamdi Tanpınar'ın hocası oluyor.


Reşat Nuri, Ahmet Kutsi Tecer, Ahmet Muhip Dranas, Fazıl Hüsnü Dağlarca gibi ön kuşak Cumhuriyet yazarlarına da hocalık yapıyor. Dergah dergisi ile uygulama alanı oluşturuyor. Yahya Kemal Beyatlı 1922 yılında Ankara'da göreve gidiyor. Artık Kurtuluş Savaşı ve yeni Cumhuriyet'i kurmada yer alıyor


Benim için Yahya Kemal Beyatlı'nın en önemli özelliği yazdığı şiirleri ve düz yazılarda bizi Asya'nın ortasına gönderir. Bunu da aldığı Medeniyetler Tarihi dersine bağlıyorum.


Beş Şehir kitabını yeniden okudum.

Bu kitabın edebiyat yönünden eleştirisini o alanda çalışanlara bırakıyorum.

Beş Şehir kitabını yazmaya neden olan fiziksel, sosyal, coğrafi, medeni ve endüstriyel değişimlerin nasıl harman edildiğini araştırıp bu harmanda Anadolu Analarını bulmak istiyorum.


"Beş Şehir" kitabını okumayı bitirdiğimde Tarih, Coğrafya, Felsefe, Sosyoloji , Medeniyetler Tarihi, Psikoloji ve iktisat hep birlikte kitabın içinde yaşıyor, gördüm.

ree

Erzurum


Erzurum'un İpekyolu ticareti üzerinde yüz yıllardır var olan bir şehrimiz. İnsanlar bu şehirde bir değer haline dönüştü. Üretim ile varlık davranışı oluştu. Sonra savaş ve teknoloji gelişmesi alıp götürdü.


Tanpınar, bu değişimi anlatıyor.


Kitabın 35. Sayfası


"Cevat Dursunoğlu'na Hasan adında bir Erzurum'lu şöyle demiş:


- Efendi, eskiden kervan gelir, bütün kumanyasını buradan düzer, şehre para dolardı. Şimdi yirmi katırın yükünü birden alan kamyon, sabahleyin Trabzon'dan kalkıyor akşama buraya geliyor. Şoför İnhisar'dan aldığı kirkdokuzluk bir rakı şişesini duvarda kırıp içiyor, yoluna devam ediyor."


"İşte eski Erzurum dört yanından refah akan bu şark ticaret şehrinin macerasını kapatan şey. Umumi Harp, beş on yılda ve eniyi şartlarda degişebilecek bütün bir hayat çerçevesini bir hamlede kırıp dağıtmıştır."


Bir Erzurumlu ile birlikte kendi gördüklerini ne kadar hüzünlü anlatıyor.


," Erzurum'a üç defa, üçünde de ayrı ayrı yollardan gittim."


11 yaşında , 23 ve 44 yaşlarında gidiyor.


İlk gittiğinde Balkan harbi zamanıdır. Erzurum'un yüzlerce yılda oluşmuş iktisat (zenginliğini)yapısını 11 yaş çocuk gözüyle görüyor.


Okumaya davet ediyor.


1923 yılında tekrar gittiğinde Öğretmen olarak Erzurum Lisesine gidiyor.

Genç yeni öğretmen , Erzurum'un üzerine "-ölümün zaferi" "-hayatın zaferi" diyalektik anlatımı yapıyor. Benzer diyalektik anlatım diğer şehirlerde de var.


32-33-34-35-36-37 sayfalarda:


"Bir dostum anlatmıştı: ' Daha şehre girmeden, Aşkale'de yattığım hanın kahvesinde esirlikten yeni dönen yanık yüzlü, tek kollu bir biçare bana, giderken bıraktığı oğlu, karısı ve anasından hiçbirini, hatta evinin yerini bile bulamadığı için, girdiği günün akşamında şehri terk ettiğini söyledi.


'Peki şimdi nereye gidiyorsun?' diye sordum.


Bir müddet düşündü. Yüzü alt üst olmuştu.


Nihayet:


- Efendi,dedi; nereye gittiğimi ne sorarsın?


- Geldiğim yeri sana söyledim, yetmez mi'?"


Bir acı bu kadar keskin ve net anlatıldı.


İki savaş bitiyor fakat uzantısı pisikojik ve sosyal olaylar yaşamaya devam ediyor. Bu sayfalarda Erzurum insanının bütün dramını buluyoruz.


Erzurum'da 6 şiddetinde bir deprem olmuş. Deprem oluş anını, heyecan ve korkuyu güzel tanımlamış. Deprem sonrası Atatürk hiç gecikmeden Erzurum'a ziyarete gelip inceleme yapıyor. Atatürk'ün Kurtuluş savaşı için 7 Temmuz 23 Ağustos 1919 tarihinde kongre yaptığı bu şehirde deprem ile oluşan korku ve endişeyi gidermek için taş bina Erzurum Lisesinde yatıyor.


Bu olaylar ve olayları karşılama tarzı bize insan için ince ve hassas bir felsefeyi anlatıyor. İşte bu Atatürk'ü büyük yapıyor.


37- 38-39-40 ..... Sayfalarda


Erzurum'un geçmiş yüz yıllarını anlatıyor. Oluşan zenginlik ve sonrasında mimari, sosyal ve iktisadi durumu işliyor. Bu şehri iktisat dili ile tanımlıyor. Şehirde farklı anadile sahip anaları açıklıyor.


Coğrafya, zulmeden kader değil.


Büyük/ üstün varlığın / değerlerin yaşandığı zenginlik ortamıdır.

Böyle bir coğrafyanın oluşması için de yönetim, sosyal topluluklar, sanat ve bilimin oluşmasını dönemlere göre analiz etmektedir. Erzurum'u bize kültürel miras olarak sunmaktadır.

ree

Ankara


"1928 sonbaharında Ankara'ya İlk geldiğim günlerde Ankara Kalesi benim için fikr-i sabit olmuştu."


Ankara Lisesi öğretmeni daha sonra Gazi Terbiye Enstitüsü öğretmenidir. 27 yaşında Ankara'da Cumhuriyet kurulalı beş yıl olmuş. İki Ankara'yı anlatıyor. Biri medeniyetler Ankara'sı "Hacı Bayram'ı Roma kartalının bu mermer yuvasında çilehanesini seçmeye götüren bu gizli tesadüf nedir?" diğeri yeni düzen Cumhuriyetin Ankara 'sı...


" Bu tecrübeler arasında Türk mimarisi de kendine bir üslup yaratmaya çalışıyordu. Türk Ocağı binası, Etnografya müzesi olan bina, Gazi Terbiye Enstitüsü, İstanbul'da Yeni Postahane ve Dördüncü Vakıf Hanı ile başlayan tecrübenin devamı idiler."


Ve bu günkü Ankara'yı seyredin.


Birde"Beş Şehir kitabını" okuyun.


Satırlar arasında iki cümleyi seçiyoruz.


"Çok defa Ankara ovasına bakarken Hacı Bayram'ın ömrünün sonuna kadar müritleri ile ekip biçtiği tarlaları düşünürdüm."

"Bütün ova onun zamanında imece ile işleniyordu."


Ahmet Hamdi Tanpınarın "Beş Şehir" kitabında dipnot yok. Kitabın sonunda dizin var. Kitabın yazılmasında kullandığı kaynakları yeri geldiğinde açıklamış. Böylece kitap akademik çalışma olmuş. Bu ve yukarıda seçtiğimiz iki cümle Hacı Bayram Veli ile ilgili ulaştığı bilgiler sonucunda yazıldı.


Bu cümleler neden önem kazanıyor?


Yüz yıllar üst üste bindiğinde Hacı Bayram'ın Ankara ovasında yaptığı üretim şekli toplumun sınıfsal yapıya geçmesi sürecinde sosyalist üretimi oluşturuyor.


Türk sosyalizmi mi, yoksa Anadolu sosyalizmi mi diyelim? Ahilik Selçuklu'da üretim düzeni olarak oluştu. İmece (Sosyalizm) ortak üretim ve ortak paylaşım olarak yüzyıllar boyunca devam etti.


Ottoman imparatorluğunda mülkiyet padişaha ait ama toprağı işleme sağlıklı bireye ait oldu. Tımar olarak gelişti. İmece traktör tarlaya girinceye kadar devam etti.


( Topluluklar yerleşik hayata geçme esnasında zorunlu olarak imece üretim yaptı. Tarımın değişken hava şartları, toprağı işleme zorluğu, ürünlerin hızlıca olgunlaşması ve tek insan gücünün zayıflığı bu alanda birleşik, beraber çalışmayı mecbur kıldı. Bunun göründüğü iki alan var. Biri bağ bozumu denen üzümün hasat edilmesidir. Halk buna Bağbozumu şenlikleri diyor. Diğeri buğday ve otların hasıl edilmesidir. Halk buna Harman diyor. İmece yüzlerce yıl üretim düzeni oldu.)



Besim F. Dellaloğlu kitabı


Modernleşmenin Zihniyet Dünyası


"Bir Tanpınar fetişizmi"


YKY kita-plık dergisi Mart - Nisan 2024 sayı 232


Abdullah Ezik bu 232 sayıda Besim F.Dellaloğlu ile kitabı üzerine bir söyleşi yapmış.


Yazarın alanı Sosyoloji'dir.


Söyleşi başlığı: Besim F. Dellaloğlu "Tanpınar Türkiye'nin imkânsız ortalamasıdır bence"


Bu söyleşide Modernleşmenin Zihniyet Dünyası"Bir Tanpınar fetişizmi " kitabını niçin yazdığını ve Tanpınar'ın Türk aydınlanma ve modernleşme ile ilişkiler üzerine bir analiz anlatım. Güzel bir çalışma.


Ahmet Hamdi Tanpınar hayatta iken Beş Şehir kitabını İlk yazdığı şekli ile bırakmadı. Ekler yaptı. Yeni öğrendiği bilgileri ilave etti. Düşüncesinin arkasında durdu. En güzel eleştiriyi kitabına kendisi yaptı.


Elif Şahin Hamidi 02-10-2014


Ruhu fırtınalı, bir yalnız adam: Tanpınar


Eleştiri yazısı Nazlı Eray'ın


"Aydaki adam: Tanpınar"


Doğan Kitabevi yayınları


Üzerine


Nazlı Eray'ın Ahmet Hamdi Tanpınar'ın günlük notlarında bulduğu kendini eleştirme notlarından:

"Ne yaptım! Beş Şehir'le, okunmayan, hissedilmeyen Beş Şehir'le! Büyük ve küçük hikâyeler, romanla Türk edebiyatının bütün bir tarafıyım!.. Bu eserlerden memnun muyum? Orası başka. Fakat Abdullah Efendi'nin Rüyaları, bilhassa birinci hikâye böyle tenkitsiz mi geçecekti? Huzur ki okuyanların hepsi sevdiler, üç makale ile, Yaz Yağmur hiçbir akissiz mi geçecekti? Bunların Türkiye'ye getirdiği hiçbir şey yok muydu? Türkiye'ye ve Türkçeye? Ya şiirlerim? Hâlâ hiç kimse 'Deniz' manzumesinden bahsetmedi. 'Deniz' manzumesi ki Türkçenin beş on manzumesinden biridir."


Muhteşem bir eleştiri.


Nazlı Eray güzel bir çalışma yapmış.


Tanpınar 50 - 60 yaşlarda yıl olarak 1950- 1960 yılları 1927 harf devrimi ve ardından kurulan Köy Enstitüleri ve ve mezun olan öğretmenlerin köye gitmesi, okul yapması ile öğrenime başlıyor. % 80 köylü olan nüfusun ilköğretim ile okuma yazma çözülmeye başlanmıştır.


Bir avuç kişi üniversiten mezun oluyor. Onlarlada devlet ve özel sektörün ihtiyaçları karşılanıyor. Bu açık 2000 yılına kadar devam etti. Fen - Edebiyat fakültesi mezunları öğretmen yapılmama kararı alındığında büyük tepki oluştu. Bu fakülte mezunları akademik alan araştırması yapması yerine öğretmen oluyordu. Bu temel alan boş kaldı. Tanpınar aslında bu eksiği görüyor.


Bir eleştiri Sabit Fikir Edebiyat Dergisinde



Elif Şahin Hamidi 02-10-2014


Ruhu fırtınalı, bir yalnız adam: Tanpınar


"Ne yaptım! Beş Şehir'le, okunmayan, hissedilmeyen Beş Şehir'le! Büyük ve küçük hikâyeler, romanla Türk edebiyatının bütün bir tarafıyım!.. "


Türk dilinin ve Felsefesinin temel kitapları alıntı, eleştiri, tenkit, araştırma yayınları ile oluşur.


Beş Şehir kitabını eleştiren, irdeleyen, anlayan yok. Sitem etmesine katılıyoruz.


İbn-i Sina'da bilimsel çalışmalarında; yaptığım çalışmalar için konuşabilecek kimseyi bulamıyorum. Diye sitem ediyor.


İbn-i Sina kendisi gibi pozitif düşünceye sahip kimseyi bulamıyordu. Ne yaptıysa yalnız kaldı. Aradan yüz yıllar geçince baştacı oldu.


Bizde bu incelemeyi yazmamızın ana nedeni benzer nitelikte yeni çalışma olmayışı. Arkeoloji, medeniyetler tarihi için çok iyi kaynak üretmesine karşılık yeni eserler yok gibi... 80 yıl önce Ahmet Hamdi Tanpınar yazdı.


"Ne yaptım! Beş Şehir'le, okunmayan, hissedilmeyen Beş Şehir'le!"

Ankara bu "Beş Şehir"den biridir.


Her ne kadar ovaları deniz gibi görünse de bu şehirde denize, maviye özlem büyüktür.

Tanpınar'ın Ankara günlerini çok sevdiği şiiri ile yad edelim.



"Deniz Manzumesi"


Deniz ufkunda batan güneş,

Ve keskin çığlığı kuşların

Rabbim bu uğultu, bu ateş

Ve bu ümitsiz uçuşların

Doldurduğu akşam havası

Akşamın mercan dallar

Suda olgunlaşan rüyası


Ahmet Hamdi Tanpınar



Gelecek yazımız Konya ile başlıyor

Yorumlar


bottom of page