BALKAN SERGÜZEŞTİ-2
top of page

BALKAN SERGÜZEŞTİ-2

Güncelleme tarihi: 13 Ara 2022


ŞAİRLER ŞEHRİ STRUGA

Ohri Gölü manzarasıyla güneşli bir güne uyandık. Çabucak hazırlanıp kahvaltımızı ettikten sonra, otobüsümüzle ‘Şairler Şehri Sutruga’ya doğru yola çıktık. Yolda, en azından bir edebiyatçı olarak beni heyecanlandıran; “Balkan şehirlerinde geçerken çocukluğum / Her lâhza bir alev gibi hasretti duyduğum.” diyen ve doğduğu topraklara (Üsküp) hep özlem duyan, edebiyatımızın en ünlü isimlerinden Yahya Kemal Beyatlı’nın adını taşıyan bir kolejin önünden geçtik. 1996 yılında ilk olarak Üsküp’te açılan bu kolejin zamanla Sutruga gibi birkaç şehirde daha şubesi açılmış.

Ohri Gölünü besleyen Kara Dirim Nehrinin iki yakasına kurulan şehir şimdiye kadar geçtiğimiz şehirler gibi yeşil ile mavinin kucaklaştığı bir yer. Nehrin Ohri gölüyle buluştuğu yerde, nehrin iki yakası hem ünlü Makedon şairlerin hem de dünyaca ünlü şairlerin büstleri ve isimleri ile süslenmiş. Çünkü kentte 1962’den beri dünyanın en önemli şiir etkinlikleri arasında sayılan ‘Uluslararası Struga Şiir Akşamları Festivali’ yapılıyormuş. Ünlü şairimiz Fazıl Hüsnü Dağlarca da 1969 yılında bu festivalde verilen ödüle layık görülmüş. Nehirde yüzen kuğuların sabah keyfi yaptığı sahilde, nehrin üzerinde uzanan elektrik tellerindeki kuşların da sanki burada adı geçen şairlere saygı duruşu yaparcasına dizilmeleri görülmeye değerdi. Sutruga’dan sonra artık Makedonya’ya veda vakti gelmişti. Arnavutluk’a doğru yola koyulduk.

ARNAVUTLUK-KARADAĞ

Sarı, yeşil, kızıl yapraklarla donanmış ormanlarla kaplı yamaçlar arasından kıvrıla kıvrıla, iki buçuk saat süren bir yolculuktan sonra Arnavutluk sınır kapısından bir sorun yaşamadan geçip başkent Tiran’a vardık. Şehir merkezinde bulunan Arnavutların milli kahramanı İskender Bey anıtını selamlayıp, şehir meydanında dolaşarak, Ethem Bey Camisinin önüne geldik. Yapımı 1789 yılında Molla Bey tarafından başlatılıp 1823 yılında Ethem Paşa tarafından tamamlanan cami için Tiran’daki en önemli cami deniyor.

Arnavutluk’un unutulmaz lideri Enver Hoca, Komünizm döneminde tüm dinleri yasakladığı için Ethem Paşa Camii de kapatılmış, ama 18 Ocak 1992’de on bin kişilik isyancının camiyi doldurmasıyla yeniden ibadete açılmış. Cami tarihi öneminin yanında iç süslemelerinde kullanılan hat ve tezhiplerin yanında İslam eserlerinde pek sık görülmeyen doğadan esinlenmiş figürler ile de dikkat çekiyor.


Saat hayli ilerlemiş, karnımız da acıkmıştı. Tiran İtalya’ya yakın olduğundan Arnavutlar pizza yapımında İtalyanlarla yarışacak hale gelmiş, o nedenle burada pizza veya makarna yememizi tavsiye eden rehberimizin yönlendirmesiyle pizzalarımızı yiyip kahvelerimizi içtikten sonra Balkanların en küçük ülkesi Karadağ’a doğru tekrar yola çıktık.

BUDVA

Karadağ, uluslararası adıyla Montenegro, Balkanların en küçük ülkesi. Bir zamanlar Yugoslavya’nın bir eyaleti olan ülke 2006 yılında bağımsızlığını ilan etmiş. Arnavutluk’tan ayrılıp Karadağ sınır kapısından, rehberimizin toplayıp görevlilere gösterdiği pasaport kontrolüyle rahatça geçiyoruz. Adı üstünde KARADAĞ’a gelmek için tırmandığımız rengarenk dağlardan doğanın bütün renklerini izleyerek sahile doğru iniyoruz. Bir seyir terasında mola verip fotoğraf çektiğimiz ilk yer, Sveti Stefan adası. 15. yüzyılda Venedikliler tarafından Türklerden ve korsanlardan korunmak için yapılmış bir Ortaçağ köyü olan bu şirin yer, 20. yüzyılda bir balıkçı köyü haline gelmiş.

Sveti Stefan adasının fotoğraflarını çektikten sonra Arnavutluk’un en gözde tatil beldesi olan Budva’ya ulaşıyoruz. 2500 yıllık geçmişiyle Adriyatik Denizi kıyısındaki en eski yerleşim yerlerinden biri olan Budva antik plajı ve kalesiyle Karadağ’ın en gözde şehri. Ekim ayına rağmen denize girenlerin çok olduğu doğal plajın kıyısından geçerek, tıpkı bir zaman makinasından geçmiş gibi birden bire bir Ortaçağ şehrinde buluyoruz kendimizi.


Kilisesi, Katedrali, kocaman taş binaları, daracık sokaklarla birbirine bağlanan meydanlarıyla küçücük bir kale. Antik binaların altındaki dükkanlarda yiyecekten hediyelik eşyaya pek çok şey satılıyor. Kalenin ikinci kapısından çıkıp gezi motorları ve yatlarla dolu sahilde oturup, kim bilir bir zamanlar buralardan kimler geldi, kimler geçti, diye düşünerek manzaraya dalıyoruz.

KOTOR

Budva’dan sonra Karadağ’da ziyaret edeceğimiz ikinci şehir Kotor. 1979 yılından beri UNESCO'nun Dünya Mirası Listesi'nde yer alan, bu küçük fakat barındırdığı tarihi ve mimari eserler açısından oldukça önemli olan şehir Adriyatik Denizi kıyısındaki en güzel koylardan birine kurulmuş. Tabii şehrin yine gezilecek en ilginç yeri, kale duvarları arasına kurulmuş, daracık sokakları, görkemli taş kilise ve binalarıyla bir zaman yolculuğuna çıktığımız eski şehir, turistik adıyla Old town. Venedik ve Ceneviz Ortaçağ mimarisiyle süslenmiş bu güzel kasabada kahvelerimizi içip dinlendikten sonra, yeni bir ülkeye gitmek üzere mutlu, ama biraz yorgun otobüsümüze biniyor ve Bosna-Hersek’e doğru yola çıkıyoruz.


BOSNA-HERSEK

Balkan turuna çıkmamdaki en büyük etken 20. Yüzyılın sonlarında Avrupa’nın göbeğinde Bosna’da yaşanan soykırımın ve çekilen acıların izlerini yerinde görmek istememdi. O nedenle bugün daha bir heyecanlıydım. Geceyi geçirdiğimiz, içinden Trebişniça nehrinin aktığı, Bosna-Hersek sınırları içindeki Sırp şehri Trebinje’de (Trebin) panoramik bir gezi yaptıktan sonra yeniden Ortaçağ’a doğru yol alıp bu sefer Bosna-Hersek'in güneyindeki tarihi bir köy olan Poçitel’e geliyoruz.

POÇİTEL

Bosna-Hersek‘in güneyinde, Mostar’a 30 km mesafedeki Poçitel, Osmanlı İmparatorluğu döneminden kalma tarihi yapıları, hamamı, medresesi, taş evleri ve camisi ile tipik bir Anadolu köyünü andırıyor. Neretva Nehrinin kıyısında, iki tepe arasındaki alana kurulmuş olan Poçitel Kalesi, bölgede artan Osmanlı tehlikesine karşı 14. yüzyılda Macar Kralı Korvin tarafından güçlendirilerek büyütülmüş. Bölgenin 1471’de Osmanlı yönetimine geçmesi ile kentin önemi giderek artmış, bölgeyi fetheden Osmanlılar kaleyi daha da büyüterek, kalenin yamaçlarına taştan bir yerleşim yeri inşa etmiş. Poçitel, Ortaçağ’dan başlayarak tarihin çeşitli evreleri boyunca gelişen ve günümüze kadar bütünlüğünü koruyan Bosna-Hersek’teki birkaç yerleşim yerinden biri.

Köydeki birçok eser 16. ve 17. yüzyıl Osmanlı eseri. Türklerden kalan en önemli eser ise 1563’te inşa edilen Hacı Aliya Camii. Mimar Sinan’ın öğrencilerinden Mostar Köprüsü‘nün de mimarı olan Mimar Hayrettin tarafından yapılan cami, 1993’te Bosna Savaşı sırasında yıkılmış, savaştan sonra İbrahim Paşa Medresesi ile yeniden yapılmış.

Köyün kalesine doğru yükselen dar, merdivenli yolları, taştan yapılmış küçük köy evleri, saat kulesi, her köşe başında yöreye ait ürünler ve hediyelik eşyalar satan, kırık bir Türkçe ile konuşan kadın satıcıları ile yüreğimizi sıcacık ısıtan bu köye, demli Türk çaylarımızı içtikten sonra veda ediyoruz.

Aslında Bosna-Hersek deyince ilk akla gelen ve merak edilen yerlerden biri Mostar, ama rehberimiz Mostar’a gitmeden önce sizi bu yörenin en güzel ve ilgi çekici iki bölgesine götüreceğim dediğinde sevindik. Disiplinli bir rehber olan Şaban Beyin tavizsiz direktifleriyle güne erken başladığımız için program dışı yerleri de görme fırsatımız oldu. İşte bu yerlerden ilki yukarıda anlattığım Poçitel, ikincisi ise Balagay’dı. Artık Balagay’a doğru yola çıkabilirdik.

BALAGAY

Yaklaşık yarım saatlik bir yolculuktan sonra; Osmanlı'nın 1465’te Mostar ve çevresini fethetmesinin ardından, muhteşem doğası ve zengin su kaynaklarıyla öne çıkan Balagay kasabasına geliyoruz Buna Nehrinin doğduğu yerde, yalçın kayaların altındaki mağaradan süzülen mavi-yeşil suları, kızaran ve sararan yapraklarıyla yükselen ağaçları ve ağaçların üstünde çatlamış narları ile Balagay önümüzde muhteşem bir tablo sergiliyordu.


Kayaların altındaki yamaçta görünen mütevazı bina ise geçmişinde Boşnakların Müslümanlığı seçmesinde önemli bir role sahip olan Blagay Alperenler Tekkesi imiş. 600 yıl önce Anadolu’dan bölgeye gelen dervişler tarafından Buna Nehri’nin kaynağına kurulan bu tekke, eski Yugoslavya döneminde kapatılmış, Bosna-Hersek’in bağımsızlığıyla birlikte yeniden açılmış. Ayrıca tekkenin yanında efsanevi bir destan kahramanı olan ve ülkemiz de dahil pek çok yerde 12 türbesi olduğu söylenen Sarı Saltuk’un da bir türbesi var.

Doğa harikası bu bölgeyi de gezdikten sonra yöre esnafının sattığı mandalina ve nar suları ile serinleyip Mostar'a doğru gitmek üzere Balagay’a da veda ediyoruz.

*


Yazının ilk bölümünü okumak isterseniz aşağıdaki linke tıklayınız


Yazının son bölümü ise alttaki linkte.

86 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
1/3
bottom of page