ALİ BEY'LE ESTER HANIM ( 1 )
top of page

ALİ BEY'LE ESTER HANIM ( 1 )





Adı Ester’di, uzundu boyu, mankenleri kıskandıran bir fiziğe sahipti. Üzüm gibi her daim gülen gözleri, pürüzsüz bir yüzü, estetik cerrahın, işte en muhteşem eserim bu diyebileceği bir burnu vardı…

Ester güzelliği ile mahallede yaşayan Musevi, Müslüman Hristiyan bütün gençleri peşinden koşturuyordu; lakin o, hiçbirine yüz vermiyor, işine gidip geliyordu. Onunla iki kelime etmek için dünyaları verirlerdi. Güzelliği tatlı dili ile bütünleşince bambaşka bir güzellik çıkıyordu ortaya…



Ester, iki yıllık meslek yüksek okulunun muhasebe bölümünden mezun olmuştu. Çok daha iyi üniversitelere girebilirdi; fakat dershane ücretlerinin yüksekliği nedeniyle dershaneye gidememişti.

Dört kişilik bir aileydi Ester’in ailesi. O ikinci çocuğuydu ailenin. Abisinin adı Yasef’ti. Yasef zeki miydi, haylaz mıydı fark edilmemişti. Yasef ortaokulu bitirdikten sonra manifaturacı İzak Bey’in yanında çalışmaya başlayıp evin ekonomisine katkı yapmaya başlamıştı.


Ester, güzel prenses demekti, tanrının kutsayıp özene bezene yarattığı müstesna insanlardan biriydi... Ester’in güzelliği yalnızca yüz güzelliği değildi, öte yandan bir de huy güzelliği vardı.


Ester’le İş görüşmelerini yapan görevli:


“Bakın Ester Hanım, siz üniversite mezunusunuz yarın daha iyi bir iş bulduğunuzda bizi ortada bırakırsınız. Bizimle çalışmanızı istiyoruz, fakat böyle bir çekincemiz var, bu konuda ne söylemek istersiniz?”


“Haklısınız, anlıyorum; ancak şöyle bir şey var: Ben Museviyim, Musevi Lisesinde okuyamadım, bu içimde bir uhdedir. Siz beni kabul ederseniz, ücret pazarlığı bile yapmayacağım, benim hakkımı verirsiniz biliyorum. İstediğiniz yere imza atar, istediğiniz teminatı veririm, bilmiyorum başka ne söyleyebilirim?”


Ester işe büyük bir aşkla başladı verilen görevleri ikiletmeden yerine getiriyordu hem de eksiksiz. O böyle çalışadursun Matematik Öğretmeni Ali Bey, Ester Hanım'a abayı yakmıştı çoktan.

Matematik ve Ali Bey taban taban zıttır. Ali Bey her daim gülen bir insandır. Öte yandan matematik dersi yediden yetmişe herkesin korkulu rüyası.


Ali Bey dünyaya geldiğinde adının verilmesi aile meselesi olmuş: Annesi, "Ergül adını çok seviyorum, dünyaya getirdiğim evladımın adını Ergül vermek istiyorum, onu ben doğurdum," demiş. Babası da "hayır" demiş "güçlü kuvvetli olsun, Muhammet Peygamber’in yolunun yoldaşı olsun, Allah'ın aslanı olsun, adını Ali koydum," demiş, adı Ali olmuş.


Ali Bey, giyimine dikkat eden bir öğretmendir: Pantolonu her daim ütülüdür, gömlekleri Einstein’in aksine hep beyazdır. Tıraş olmadan güne başlamaz, günde birkaç tane sigara içer, içtiği her sigaradan sonra dişlerini muhakkak fırçalardı. Kendine ayırdığı zaman matematik problemi çözmekten daha fazladır. Bakımı, duruşu, insan ilişkilerindeki farklılığı Resim öğretmeni Esin Hanım’ın ilgisini çekmiştir. Esin Hanım da güzel, tatlı dilli bir öğretmendir, fakat gönül işte kim severse sultan o dur.


Musevi Lisesi küçük bir okuldur. Sinek uçsa herkes her şeyi en ince ayrıntısına kadar bilir. Bu tarihi binanın içinde hiçbir şey gizli kalmaz. Bugüne kadar da hiçbir şey gizli kalmamış.

Ali Bey, Ester Hanım'a yangın olacak da kimse bunu bilmeyecek mümkün mü?



O yıl, okul yönetimi, öğrencilerin Atatürk'e, cumhuriyete bağlılıklarını artırmak için Anıtkabir ziyareti düzenler. Öğrenciler büyük bir aşkla geziye katılır. Anıtkabir ziyaretine Ali Bey’le birlikte Ester Hanım’ın katılması Anıtkabir ziyaretini daha bir anlamlı kılmıştır. Ali Bey’le Ester Hanım beş yüz kilometrelik yolu yan yana omuz omuza yapmışlardır. Yolculuk sırasında Ester’in kâh omzu, kâh başı Ali Bey’in omzuna düşmüş, saatlerce de öyle kalmıştır. Öğrenci olur da bu durumu fotoğraflamaz mı? Onlar yarı uyur, yarı uyanık iken kare kare fotoğraflarını çekmiştir.


Dinleri ayrı, dünyaları ayrı, kültürleri apayrı Ali Bey’le Ester Hanım’ın bir araya gelmesi, Ağrı ile Everest’in bir araya gelmesi gibidir. Onlar istese, çevreleri müsaade etmez. Ali Bey, öz amcasının kızı ile beşik kertmesi nişanlıdır. Töre, gelenek her şeydir… Töreye uymak demek, yaşamaktır, töreye karşı durmak cehennemin öteki adıdır…



Cuma günü bayrak töreni bitmiş, okulda onlardan başka kimse kalmamıştı. Okul Müdürü, haftanın değerlendirmesini yapmış, iyi insan olmanın, ülkesini sevmenin, çalışmanın önemi ile ilgili didaktik konuşmasını bitirmişti. Ali Bey ile Ester Hanım okuldan çıkıp Bankalar Caddesinden Karaköy’e doğru yürüdüler, Karaköy Muhallebicisinde muhallebi yediler.


“Ali Bey,” dedi Ester Hanım,


“Dünyada en sevdiğin şey ne diye sorsan tereddüt etmeden deniz kıyısında oturup saatlerce denizi seyretmek derim! Siz de sever misiniz denizi?”


“Sevmez olur muyum, denizi, gölü, akan suyu, duran suyu, ben suyu çok severim!”


“Haydi, gel o zaman, Tophane Cami’ne doğru yürüyelim, orada denizi izlemeyi çok severim ben!”


Tophane Cami'ne doğru yürüdüler. Saatlerce deniz kıyısında oturup denizin mavisine, balıkların yüzüşünü izlediler. Sarayburnu’ndan yukarı Topkapı Sarayı’na, Gülhane Parkı’na baktılar.


“Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkında diyen,” Nazım’ı selamladılar.

Gökyüzü, ufuktan ufka masmavi uzanıp gidiyordu. Yer yer göğün mavisinde öbekleşmiş, beyaz bulutçuklar pantolon üzerine konulan yamalara benziyordu. Ali Bey’le Ester Hanım, deniz kıyısında ne kadar durmuşlar farkında olmadılar, Bu esnada güneş, Süleymaniye’nin minareli ufkundan çoktan aşıp gitmiştir. Ali Bey için bulutsuz günlerde Süleymaniye’nin üstünden güneşin batışını izlemek bir ritüeldir.


Ester Hanım:


“Ali Bey, güneş çoktan batmış, ben hiç bu saatlere kadar kaldığımı bilmem, eve nasıl döneceğim, şimdi?”


“Ester ben ne güne duruyorum, merak etme, seni evine kadar bırakırım, endişelenme!”

“Zahmet vermiş olurum sana!”


“O nasıl söz Ester, dünyaları bağışladın bugün bana, ömrüme ömür kattın, gerçekten nasıl teşekkür etsem, inan bilmiyorum!”

Karaköy’den, Kadıköy vapuruna bindiler. Yol boyu Ester, Ali Bey’e iyice yaklaşıp sıcaklığını en derininde hissetti.


“Ali’den ona bir hayat yoldaşı olabileceğine dair tekmil hisleri ayağa kalktı, tekmil hisleri onu Ali’ye çoktan yar etmişti bile.” Boğaz’ın orta yerine vardıklarında Ester Ali’nin omzunda kestirir gibi bile olmuştu. Ne kadar güzeldi, sıcak, taptaze, güven veren, kucaklayan bir duygu, işte tam aradığım, benim hayatımın anlamı bu diyebileceği bir duygu!”


Vapurdan inip Altıyol’a doğru yürüdüler. Yoldan tek tük araba gidip geliyordu, gündüzün vızır vızır işleyen trafiği yavaş yavaş bir sakinliğe bırakmıştı. Kadıköy’den Acıbadem’e kadar el ele yürüdüler. Ester, bir ara Ali’nin sıcaklığına o kadar kaptırmıştı ki farkında olmadan koluna bile girmişti. Bu esnada vakit de durmuyor ilerliyordu.


Gece yarısı olmuştu. Acıbadem Onur Sokak Kardeşler Apartmanındaki Ester’in evine geldiler. Ester, çantasından anahtarı çıkarıp cümle kapısını açtı,


“Haydi buyur,” dedi.


Ali Bey ne yapacağını bilemeden bir zaman öyle kaldı. Girse miydi, girmese miydi, girmese neyi kaybetmiş olurdu?”


“Haydi buyur, Kasımpaşa’ya nasıl döneceksin, bu saatte ne araba olur, ne de vapur, haydi geç geç, sıkılma! Annemle babam da evde yok zaten, bana yoldaş olmuş olursun!”


“Annenle, baban?”


“Onlar, Kars’ta asker olanYasef’i ziyarete gittiler trenle on gün yoklar. Yasef’i evci çıkarıp birkaç gün birlikte vakit geçirecekler, Yasef’e askerlik zor geliyormuş. Haydi geç geç sıkılma, bir şey olmaz!”


Ali Bey, rüya mı görüyorum diye defalarca başını sallayıp Ester görmeden yüzüne birkaç tokat attı. Rüya falan değildi, âşık olduğu kadın gecenin bu saatinde evine davet ediyordu.


Piyango biletinden amorti beklerken büyük ikramiye çıkmıştı…

Birinci Bölümün sonu


Haziran 2019 Bornova

118 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

UZATMA

1/3
bottom of page