Ah! Ey Mine'l Aşk
top of page

Ah! Ey Mine'l Aşk


Aşk imiş her ne var âlemde. İlim bir kıyl ü kâl imiş ancak. (Aşk, dünyada her ne var ise onun kaynağıdır, ilim ise sadece koca bir dedikodu.) diye tarif etmiş aşkı koca şair Fuzuli...

Bana göreyse aşk; sadece üç harften oluşan kendi küçük ama anlamı bir o kadar büyük sözcük. Aslında herkese göre değişen, içini gönlümüzce dolduracağımız bir kavram. Kiminin deli divane sevdiğine, kiminin çocuğuna, kiminin vatanına, kiminin yaradanına duyduğu o doyumsuz tutku...

"Ah! ey mine'l aşk, sen nelere kadirsin" dedirten o sımsıcak duygu: "AŞK"

"Her yer aşk" ya konumuz, ben de "her şey aşk" deyip anlatsam nasıl olur ki diye düşündüm. Görelim bakalım "her ne imiş aşk..."


İlk aşkım; ana rahmine düşüp hayat bulduğum şehrim, sarı sıcak rüzgarların estiği Mardin'im. Çocukluğumun ilk yıllarını geçirdiğim, taş evlerinde oturup, eyvanlarında uyuduğum, abbaralarında koşuşturduğum, sımsıcak insanların sarmalandığı şehrim.

Sisler arasından göz kırpan bir maşuk Mardin bana ve o sisler içinde belleğime kazınmış "beyaz atlı prensim" yani Muro... O koca taş evin üst katında oturan; kıpkırmızı, içine binilebilen oyuncak arabasıyla beni Mardin'in kıvrımlı yollarında gezdiren, yıllar yıllar sonra kim olduğunu keşfettiğimde çok şaşırdığım çocukluk aşkım, büyük şair... beyaz atlı prensim... Kısa bir yaşanmışlık olsa da bir o kadar unutulmaz, yürek yakan bir aşktır Mardin benim için. Acı ama tadı damağımda günlerin yaşandığı gizemli şehrim.


Sonra esen sert rüzgarlar ve savrulan hayatlar; yurdun bir köşesinden bir başka köşesine göç ve yeni sevdalara kanat çırpan bir yürek... Hiç tanımadığın, bilmediğin birine aşık olmak gibi İstanbul'a aşık olmak. O zalim sevgilinin kollarında büyümek; hayatı acısıyla tatlısıyla öğrenmek, yıllara direnmek o sevgiliyle... tıpkı bir garip Orhan Veli gibi, bir garip Nurten...

İstanbul'da Boğaziçi'nde Bir garip Orhan Veli'yim Veli'nin oğluyum Tarifsiz kederler içindeyim Urumeli Hisarı'na oturmuşum

Oturmuş da bir türkü tutturmuşum İstanbul'un mermer taşları Başıma da konuyor martı kuşları Gözlerimden boşanır hicran yaşları Edalım... Senin yüzünden bu halim. İstanbul'un orta yeri sinema Garipliğim, mahzunluğum duyurmayın anama El konuşurmuş, görüşürmüş bana ne Sevdalım... Boynuna vebalim İstanbul’da, Boğaziçi’ndeyim Bir garip Orhan Veli’yim

(Orhan Veli KANIK)


İstanbul; ömrümün yarısını her bir taşına, her bir köşesine aşık olarak geçirdiğim, anılarımla dopdolu ve güzelliğinin hunharca yok edilişine çaresizce seyirci kaldığım büyük aşkım. Ah İstanbul, neler yaşadık seninle... İlkokula sende başladım, o adını verdiğin üniversitenin sıralarından kimlerle birlikte geçtim, nice öğrenci yetiştirdim okullarında ve anamı, babamı verdim topraklarına daha niceleriyle. Sana sevdalı bir adamla evlendim, birlikte şiirler okuduk sana, el ele sokaklarında gezerken; ama sen kıskandın sevdiğimi, uzaklardan kalkıp seni görmeye geldiğimiz bir gün alıverdin onu benden. Belki de bir tek benim sevdalın olmamı istiyordun.

Sonra senden ayrıldım, bir başka şehre, bir başka iklime savruldum esen meltem rüzgarlarıyla, bir gün geri dönmek umuduyla, yüreğimin en derinlerine gömdüm seni...

İnsan aynı anda birden çok güzele sevdalanırmış ya... Ben de yeni sevdalara karıştım. Maviyle yeşilin kucaklaştığı, insanı yakan, kavuran iklimi gibi yürekleri sımsıcak dostlarla dolu bir başka şehre Antalya'ya sevdalandım bu sefer de. Yasemin kokan, portakal çiçeği kokan şehrin en çelebi yürekli adamıydı sevdiğim, eşim...

Şiirler yazar, şarkılar söylerdi mimozaların açtığı zamanlarda. Sonra birden göç etti başka diyarlara, sevdamla beni baş başa bırakıp, ama giderken iki emanet bırakmıştı bana, aşkını onlarla yaşatıp büyüteceğim...

Dedim ya, aşk sürekli kalıptan kalıba giren, şekil değiştiren ama özünde hiç değişmeyen bir tutku. Bu sefer de evlat aşkına döndü ve alevlendi içimdeki sevda. Sütümle beslediğim canımla büyüttüğüm, gün gelip gözümden sakındığım sevgililerim, canım oğullarım...

Hani insanın yüreği kırk parçaya bölünürmüş ya bazen; şimdilerde yolun yarısını çoktan aşıp son merhaleye doğru yol aldığım demlerde benim de yüreğim pare pare... Her bir parçasında bir başka aşk, bir başka sevda. Biraz kırık, biraz mahzun...

Bu arada eski sevdalımla yani İstanbul'la yaşıyorum emeklilik günlerimi. Her gün bir başka köşesini yeniden keşfediyorum. Kah Moda'dan kah Eyüp sırtlarından bakıyorum yedi tepeli şehrime. Her gün, yine, yeniden sevdalanıyorum eski aşkıma, içimde anılarımla...


2015/İstanbul

31 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

MESUT KARA

1/3
bottom of page