Olur mu Böyle Olur mu
top of page

Olur mu Böyle Olur mu

Güncelleme tarihi: 27 May 2021


Bugün 27 Mayıs, yağmurlu, hatta kışı aratmayacak bir ilkyaz günü... Zihnim bahar sözcüğüne takılmışken aklıma karanlık bahar günleri geliyor; şimdi "bahar hiç karanlık olur mu" dediğinizi duyar gibi oluyorum. Ama bizim kuşağımız galiba baharlarını hep toz duman içinde yaşadı...


Yıl 1960, güzel bir bahar sabahı, günlerden 27 Mayıs, tam 61 yıl öncesi... Küçük bir kız çocuğu; taş evlerin, daracık sokakların, abbaraların olduğu küçük şehrinden kalkıp bir koca şehre, Şehr-i İstanbul'a geleli daha 2-3 ay olmuş. Hiç bilmediği bu şehrin topraklarına vermiş babasını gelir gelmez. Annesi ve kardeşleriyle hayata tutunmaya çalışıyorlar.


Zeytinburnu'nda bahçe içinde iki göz odası olan bir evde kalıyorlar. Bu küçük kız ürkek, çekingen ve biraz da korkak. Bilmediği bu şehirde kimseyi tanımıyor, hiç arkadaşı yok... Annesi iş yaparken o da bahçe kapısının önüne çıkıp etrafı seyrediyor şaşkınca.


İşte o 27 Mayıs sabahı, o küçük kız her zamanki gibi kapının önüne çıktığında garip bir şeyler olduğunu fark ediyor. Sokağın iki ucunda kocaman, toprak renkli, önünde namluları, tekerlek yerlerinde de tekerleğe benzemeyen enli zincirleri olan iki aracın yolu kestiğini görüyor, araçların üstünde de elinde tüfekleriyle duran askerleri... Gidip yakından bakmak istiyor, ama askerler kesiyor önünü, geri yolluyorlar onu, çünkü sokağa çıkma yasağı var.


Bahçe kapısının basamağına oturup korkulu gözlerle etrafını izliyor küçük kız. Sonra kol kola girmiş, yakalarında minik fotoğraflar takılı olan (Turan Emeksiz) ablalar ve abiler geçiyor sokaktan, avaz avaz bir marş söylüyorlar; "Olur mu böyle olur mu/ Kardeş kardeşi vurur mu/ Kahrolası diktatörler/ Bu dünya size kalır mı" diye yürürken bir yandan da yumruklarını havaya kaldırıp askerlere selam veriyorlar.


Ortalıkta olağanüstü bir şeyler var ama gerginlik yok, insanlar birbirine gülümseyerek bakıyor. Fakat o küçük kız, sonradan adının "tank" olduğunu öğrendiği o koca arabalardan çok korkuyor ve ağlayarak kaçıyor içeriye.


Evet tarihin 27 Mayıs'a döndüğünü görünce birden bu anılar geçti gözlerimin önünden bir film şeridi gibi. O günlerde çok küçüktüm ama bir şeylerin yolunda gitmediğinin farkındaydım. Sonraki günlerde, bu sefer de her gece, büyüklerin sessizce ve üzüntüyle dinledikleri Yassıada duruşmaları başlamıştı. O saat geldiğinde herkes işini gücünü bırakır ve pür dikkat, saatler süren o duruşmaları dinlerdi. Ben bir şey anlamazdım ama insanların bu kadar üzgün olmalarından kötü bir şeyler olduğunu hisseder, sessizce otururdum bir köşede.


Ta ki lise yıllarına gelip de kan gövdeyi götürmeye başlayınca bir şeyleri okumaya, öğrenmeye, algılamaya başlamıştım. 12 Mart 1971 ve ardından 12 Eylül 1980 … Gençlik yıllarımızın unutamadığımız en kötü günlerinin, yaşanan en acı olayların tarih arası… Demokrasinin sekteye uğratılıp ANAYASA'nın rafa kaldırıldığı, askerlerin sözüm ona ülkeye HUZUR getireceğiz diyerek "dediğim dedik" zihniyetleriyle ülkeyi kasıp kavurduğu, haksız ölüm fermanlarıyla yitip giden canların acısının yürekleri dağladığı yıllar...


Evet bizler İHTİLAL çocuklarıydık, adı konulmuş ya da konulmamış çok ihtilal (darbe) yaşadık. Hatta ustaca sahnelenen darbe tiyatroları bile izledik... Tanklar kimi zaman şehirlerin sokaklarında gövde gösterisi yaptı, kimi zaman köprülere çıktı... Çok zaman geçti o günlerden bu günlere. Bir şeyler değişti mi, evet değişti... Renkler, yüzler ve şekiller değişti sadece...


Şöyle bir baktığımda çevreme tankları görmüyorum, ama meydanlarda bekleyen TOMA'larımız, AKREP'lerimiz var artık. Demokrasiyi katleden şapkalı komutanlarımız da yok şimdilerde çok şükür; ama "destan yazdırılan" şanlı polislerimiz, KHK'lerimiz var artık.


Demokrasi raflarda değil şimdilerde (!) ama sadece sözlerde ne yazık ki... İnsanların söz söyleme, insanca yaşama haklarına el konmuş, hatta canlarına bile... İnsanlar ölüyor sokaklarda "kaza" kurşunlarıyla ya da "kader" diyerek kazalarda, orda, burda, şurda... Sağ kalanların da canlarına okunuyor bir şekilde ne yazık ki...


Ve benim kulaklarımda hala o marş çınlıyor:


"Olur mu böyle olur mu

Kardeş kardeşi vurur mu

Kahrolası diktatörler

Bu dünya size kalır mı"

40 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

MESUT KARA

1/3
bottom of page