top of page
Yazarın fotoğrafıŞenol YAZICI

Sonsuza Değin…

Güncelleme tarihi: 2 Ağu



Şenol YAZICI

*

 

-Sonsuza değin yaşamak

ve

hiç yaşlanmak istemiyorsan insanlığa payda olacak güzel bir şey yap-


Hayat en çok hüznüyle anlamlıdır, gelir bana. Melankoli değil hüzün… İlk duyumda öyle sansak da, şiddetle, acıyla, korkuyla dolu anlar değildir onlar. Yaşarken mutlu olduğunuz, ama bir nedenle ayrıldığınız, belki hak etmiş, belki etmemiş, ama sonuç olarak elinizden kayıp gitmiş ya da gidecek, kalması olanaksız güzel zamanlardır hüzünlü anlar gerçekte. Hüznü duyumsamak engelleyemediğiniz zamanı daha çok hissetmenizi, beyninizin derinlerine iyice kazınmasını, anı daha çok yaşamınızı da sağlar.


Aklınız yarını ya da görülmeyeni; gerçeği görmüştür, yani o paramparça haliniz öngörünüzün boyutudur.


Elinizden bir oluktan akar gibi kayıp giden zamanın, bin yıllık ömrünüz, karun kadar zenginliğiniz olsa da artık hiç yaşayamayacağınız, geriye gelmeyecek, belki de gelmemesi gereken son ve tek AN olduğunu en derinden hissetmektir hüzün.


Örneğin gösterişli bir yazdan sonra sökün eden sonbahar, örneğin kızınızın düğünü, örneğin istemeden yitirdiğiniz sevgiliyle karşılaşma, örneğin mutlu mutsuz, uzun kısa... bir ömürden sonra yitirdiğiniz sevgili annenizi mezarına koyduğunuz an...



Belki de bir dahası olmayanı altın varakla çerçeveletip sonsuza değin yaşatmaktır hüzün.


Üzüntülerinize değil, hüzünlerinize iyi sarılın, onlar ömrünüzün, size ne olduğunuzu anımsatacak, böylece dirilmenize katkıda bulunacak andaçları, sizi gülümsetecek ender mavi anlarıdır.

O mavi anlar ne kadar çoksa o denli güzel ve hissederek yaşadınız demektir.


Öyle yaşamışsanız, kaygınız olmasın ömrünüz de uzun olacaktır. Çünkü hayat toplamda sayıya değil, niteliğe bakar. Derler ki kargalar 300 yıl yaşar, bazı kelebeklerse bir gün... Bakın anılarınızın muhasebesine... Son elli yıldan kavşaklar vardır aklınızda, en çok da keşfetme delisi çocukluğunuz...


Uzunluk kısalık değil, hiç yaşlanmamak mı asıl derdiniz? O da kolay. Her öğün kurbağa bacağı, akşamları üç takla ya da diyet filan...


Değil elbet, bizim kurbağa çiftliğimiz mi var, daha kolay bir yol olmalı:













Bir şey yap, tümüyle kendini insanlığa kurban et demiyorum, sana keyif verecek ama insanlığın yararına da olacak alışkanlıklar geliştir, içinde arayan herkesin kendini bulacağı, ortak payda olacak bir şey olsun...

Hiç tasalanma hangi "büyük" konuyu seçsem diye; varolan her ayrıntı sonuçta bir insan hali değil mi?

Sonra da en güzelini yap; Julio Iglesias gibi...


***

Yıldız dolu lacivert bir gece, hava ıhlamur ve iğde kokusuyla yıkanırken, bir parkta gençlik aşkınızla karşılaşsanız ne yapardınız?

Talimliyseniz yapacak çok...


Ben hüzünlendim. Genel eğilimin aksine bahara daha çok hüznü yakıştırırım.



Talimsizlerdenim ya da bir o derste sınıf geçemedim. Bakmayın siz, hile yapmıştım aslında, ben o dersten hiç geçmek istemedim ki... En bayıldığım haldir o sersemleten hüzün, yüreğimin ve aklımın unuttuğum ne kadar cebi varsa hepsini dolaşırken, hissettiklerimle yarı sarhoş, belki başka bir zaman göstermekten utanacağım, olabilecek en güzel insan halimin uyandığını, gözlerimden bile taştığını düşünürüm...


Eminim herkes bilir, aşkın varlığı değil, oluşması, bitişi ve anımsaması güzeldir.