
serin uzun geceleri
yerinde duramaz gündüzleri
yenikent’in dağ esintisiyle
sebepli sebepsiz aşklarla dolu
çamuru ve tozuyla
gece gündüz sevdiğim kent
beş yıl maceralarımı kabul edip
gizleyip koruyan şehir
mutlaka anlatacaksındır
mevsiminden önce karda yürüyeni
temmuz’unda boranlarda olanı
gelip de göçüp gitmeyenlere
herhangi bir anında günün
birden çiseleyen yağmur
ardından kopan fırtına
fırtına ardı beşinci mevsim
ılık bir güneş sonra
ferahlatan bir meltem
kış biterken
bir de lapa lapa kar
tomurcuklara dolu ağaçlar
sabırsızlıktan ölürler
dans eder dururlar sanki
yerinde duramaz asi bir mutluluk
aşkların eylemi olsa gerek bu hal
yağmurun, fırtınanın, kar ve güneşin
insanla buluşup konuştuğunu
Şefaatli ve Almanya’dan sonra
Eskişehir’le biliyorum
hediyeleridir gönülden verilen
vicdanının ardından yürüyenlere
yıldızlarla dolu geceler çok olur
hasretlik dolar birden her yanın
en sertinden bir içki aranırsın
sabaha uzanan derin gecelerde
Köprübaşı’nın orta yerinde
elinde bir demet gül
boynunda sarı bir şal
taa uzağındayken
endamı kentin endamı olan
kara gözlü bir tatar güzelinin
gelişi ile kaçışı bir olan anlar
tepelerden şehre yayılan
serin bir yasemen kokusu
şehri aryalarla inletir
gün yirmi beş saat
Eskişehir beş mevsim
her mevsim bir defa aşık olan
burada günde beş defa aşık olur
belki de kenti sevenlere aitti bu duygu
yaralı bir karga getirmiştim evime
yaralarını sarıp yemek ve su verdim
üçüncü gün ben okuldayken uçup gitmiş
hala merak ederim, iyileşti mi diye
öğrenciler kadar işçiler var
sessizce vardiyalarına koşturan
onların dağınıklığında
bizim sesimiz topluydu
kampusun duvarlarını aşamıyordu
ancak bir keresinde
işçilerle buluştuk şehrin orta yerinde
ve yürüdük omuz omuza
karanfil renginde gülüşler doldu her yan
lületaşına can veren emek
onun aklığında günler umut ediyor
ancak, direniyor usta ve çıraklar
ekmeğimiz daim olsun diye
porsuk,
masum ve ürkek bir ceylan sanki
tanığıdır kente gelen gidenlerin
kıyıları her zaman faşistlere kapalı
karanlık eylül sonrası halk gibi
o da savunmasız kalmış
içinde ne balık yaşıyor
ne rengi var ne de nefes alıyor
patronlar kanatıyor şehrin kalbini
hangi renkte atık boşaltıyorlarsa
porsuk o kirli renkte akıyor
ama sürgit olmayacak bu saltanatlar
umut
porsuk kıyılarında da sessiz dolaşıyor
mutlak sahiplenecektir halk ırmağını
ve kıyılarında biriktirdiklerini
Eskişehir her zaman içimde
serin bir sabah rüzgarı
çiseleyen yağmur
ılık bir güneş
lapa lapa yağan kar
ve
yarım kalan aşkların hiç eskimeyeceği
yeni bir bir kent olarak kalacak