BEKLEMELER
top of page

BEKLEMELER


Güz hüzün taşır…Bilirdi de bu kadarı da fazlaydı. Geri gelsin diye yalvar yakar olduğu ikinci gençlik de geçti. Sonbahar artık...Yürek kaldırıp, hüzün dağıtan günler çok çok gerilerde kalmıştı. Gelmesi için çılgına döndüğü ruh aydınlanması belki de hiç gelmeyecek… Beklemelerdeydi.


Duvara sırtını dayayıp, sigarasından henüz bir soluk almıştı. Neyi özlediğini, istediğini bilmez, gözleri yol çeker gibiydi sadece. Bir bilen olsa… Kendisinin yerine bir atağa kalkabilseydi. Bu melankolik ruh halinden çekip çıkarabilseydi. Kader mi diyecekti? Kader demek , sorumluluğu salt Tanrıya bırakmak kolaydı.


Devrimci ruh yalnız gençlikte mi olurdu yoksa? Kimse kendisinden devrim beklemiyordu ki. Sadece…Ne yapmalı, nasıl etmeliydi? Bir bilebilseydi.Yoksa düşünme yeteneğini de mi almıştı bu çarpık ruh hali.


Sigarasından derin bir nefes daha aldı. Oturduğu yerden doğrularak,çektiği dumanı yavaş yavaş saldı.Gençlikte de böyleydi; heveslenip,kendince özenerek yaptığı bir işin, küçük bir eleştirisine dahi gelemiyor, kılını kıpırdatamıyor, kilitlenip kalıyordu. Sanki her şeyi mükemmel, eksiksiz yapmak zorundaydı.Belki de kusursuz yapamayacağından korktuğundandı bütün bu beklemeler. Kusursuzu aramanın insanı nasıl çıkmazlara sürüklediğini, yaşamını nasıl zindana çevirdiğini iyi bilirdi…Neylesindi, yapı işte. Can çıkmayınca huy da çıkmaz derlerdi ya, doğru muydu yoksa?


Bir dostu ısrarla: “Çok geç olmadan, yeniden başlamalısın,yalnızca kendin için,mutlu yaşlanmak için” derdi. Güzel de…Matematikte de böyleydi ; problemin ilk işlemini doğru başlayacaksın ki, sonucun doğru çıksın.Nerden başlayacağını kestiremiyordu .Doğru başlasa... Sorun oydu ; doğru başlayamama… Sonrası çorap söküğü…


İnsanın yaşlanınca mistik inançları daha bir artıyor herhal. Bu zifir zindan karanlık...Bir şarkıda duymuştu “Korkarım bu karanlık/ iki güneş doğuracak…”.Doğacak güneşleri mi bekliyordu kıpırtısız.Kendi kendine çözülüverse şu kafasındaki çok problemli denklem ne vardı? Nasıl baş edecekti?


Bir gece, aniden bir yıldız kaydı. Böyle durumlarda: “Bir dilek tut!” derlerdi ya…

Evet evet bir dilek tutmalıydı,hatta birden çok dilek! Dileyecek bir şey bulamadı…


Gözleri dalgın, uzay boşluğunda dans eden yıldızlara takılı saatlerce baktı. Ay ışığının yaldızlı yorganı, yorgun bedenini boydan boya örterken sapsarı uykulara daldı.


Düşünde, taze, yemyeşil çayırlarda koşan yağız bir at yavrusu olarak gördü kendini.Tepeden tırnağa ter içinde!..Ertesi gün dipdiri, adeta kuş gibi hafif uyandı sabaha…

23 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
1/3
bottom of page