...ve Öğretmen Ölür
top of page

...ve Öğretmen Ölür

Güncelleme tarihi: 3 Ara 2020







-Halil Serkan Öz, müzik ve edebiyat sevdalısı bir matematik öğretmeniydi. 2015 yılının Nisan ayında, Yalova’da “kılık kıyafeti ve sakalı” nedeniyle vali tarafından öğrencilerinin önünde azarlandıktan kısa bir zaman sonra öğrenciler tarafından organize edilen “Öğretmene Saygı Yürüyüşü”nde kalp krizi geçirerek yaşama veda etmişti.-

21. yüzyılda yaşamakta olduğumuz şu tarihsel süreç, şüphesiz insanlık tarihinin günümüze kadar olanının biriktirilmesiyle oluşan tarihtir. Homo Sapiens’in tarih sahnesine çıkmasıyla canlılar dünyasında farklılaşma süreci de başlamış oldu. Akıl sahibi ya da aklını daha becerikli kullanabilen homo spiens, gelişen tarihsel süreçte elleri aracılığıyla toprakla ve çevresindeki nesnelerle ilişkilendikçe yani emekle tanıştıktan sonra insanlaşma süreci bir üst aşamaya geçmiştir. Biyolojik canlılığını sürdürme kaygısı birincil olan o günün insanı için karnını doyurma, hava koşullarından ve diğer hayvanların olası saldırısından korunmak için güvenli bir sığınaktan başka bir lüksü yoktu. Mutluydu, anlayacağımız. Yerleşik hayata geçilmesi ve emeğin gücü ve bilinci içerisinde ‘zoon politikon’ olan insan başka insanlarla birlikte yaşama ilişkileri de kazanıyor. Ötekiyle var olma bilinci onu daha mutlu, cesur paylaşımcı ve özgür kılmaya başlamıştır. İlkel toplum insanı tamamen doğa ortamında olduğundan çevresindeki insan ile birlikte tüm nesneleri kendinden sayıyor, değer veriyor ve paylaşıyordu. Ne hiyerarşi, ne iktidar mücadelesi ne de savaşlar. Savaş, birlikte beslenebilme, korunabilme ve topluluğun güle oynaya yaşamsal etkinlikleri için doğal işbirliği içinde çalışmaktı. Ne zaman ki işbirliği ve ortaklık bozuldu, mülkiyet ve iktidar ilişkileri başladı ve doğa ortamından kopuşlar yaşanmaya başladı; insanın değerleri de farklılıklar arz etmeye başladı. Kendini, içinde yaşayıp var olduğu doğanın bir parçası sayan ve bölüşen insan; köleci, feodal ve kapitalist toplum sistemleri içerisinde doğaya, kendi emeğine ve toplumsallığa yabancılaştırıldı. Diyalektik tarihsel süreçte içinde kendi edimlerini hızla sürdürmekten geri durmayan insan/insanlık, nihai özgürlüğe ulaşma mücadelesinden de hiç geri durmamaktadır. İlkel toplumun doğa koşullarındaki paylaşımcı ve barışçı temelini, gelişmiş bir üretim ve toplum ilişkileriyle örerek bölüşümcü, özgür ve demokratik yaşam ideali insanlığın büyük çoğunluğunun özde talebidir. Bu gerçek oluncaya kadar, yani ‘tarihin sonu’ gerçeği ile buluşuncaya kadar onurlu insanlık iddialarının peşinde olacaktır. Eğitim, öğretim alanındaki üretim de şüphesiz bu demokratik dönüşüm önemli bir kaldıracı olacaktır.


Tarih sınıflar mücadelesinin tarihidir, ancak kozmozdaki tüm canlılar ile birlikte doğa ve tüm yaşam mekanlarının estetik korunumu için mücadele etmek kahramanlıktır. Kahramanlığı ‘salt kendi özgül isteklerinin dışına çıkma’ olarak ifade ediyorum. Tüm insanlığın ve doğanın faydasına olan kazanımlar örgütlü kitlelerin ortak çabasının ürünüdür elbet. Ancak mücadele eden henüz çoğunluk olmadığı için koşullar kahramanlığın özgürleştirdiği ve örgütlenme motivasyonu oluşturduğu koşullardır. Ortak insanlık talepleri ve gereği tüm insanlığın ortaklaştığı bir alan olana kadar kahramanlık kurumsal bir realite olarak varlığını sürdürecektir.


Bu kısa insanlık tarihi özetinden sonra konuya gelelim. Ve Öğretmen Ölür! başlığı altında özellikle son 35 yıllık süreçte öğretmenin mesleki, kamusal, ekonomik ve sosyal konumuna kısa bir göz atmak istiyorum. Öğretmen profilini incelediğimizde, öğretmenlerin ve öğretmen adaylarının büyük çoğunluğunun yoksul ailelerden ya da orta kesim diyebileceğimiz ailelerden geldiğini görmekteyiz. Bunun temelinde de eğitim sisteminin çarpıklıklarının sonuçları da olsa, esasen gönüllülük ekseninde bir istektir, öğretmen olmak. Bizler öğretmenlik mesleğini, sadece hazır bilgileri aktaran ve siyasi iktidarların mevcudiyeti ve geleceği için istendik davranışlar aşılayan bir meslek olarak görmüyoruz. Öğretmenlik mesleğinin anlamı bizim nazarımızda her şeyden önce: ana okulu öğrencisinden itibaren kendimize eşit görme anlayışı içinde, empati gösterme, ortak duyu içinde olabilme, bilgileri paylaşma ve tecrübe fazlalığımızı günümüz anlayışı içinde geliştirerek çocuk ve gençlerin dengeli, sağlıklı, paylaşımcı ve mutlu birer toplum bireyleri olması içindir. Önceliklerimiz aydınlık yarınlar için, mazeretler üretmeden var olan koşulları sıcaklığımız, güler yüzlülüğümüzle inadına lehte bir duruma çevirerek, en üst düzeyde bilgi ve beceri kazanmış özgüveni yüksek, özgür, yaratıcı ve sorgulan toplumsal bireylerin yetişmesi için azami çabayı göstermektir. Bir taraftan mevcut koşullarda işimizi en iyi şekilde yaparken, gerek eğitim ortamlarının çağın gereklerine göre donatılması, gerekse öğretmenlerin özlük, ekonomik ve sosyal haklarının insanca bir seviyeye yükseltilmesi için mücadele etmekteyiz. Bu niyetle görev başında olan öğretmen arkadaşlarımız 12 Eylül askeri darbe öncesi ve darbe sonrasında mevcut iktidarların hep hedefi olmuştur. Gerici, ırkçı, piyasacı, mezhepçi, ezberci, biat eden ve nesneleştirici eğitim ortamının karşısında olduk her zaman. İlerici, çağdaş, kamusal, nitelikli, demokrat, bilimsel, dayanışmacı, toplumcu, öğrencileri, işgörenleri ve diğer çalışan personeli özneleştiren bir dönüşüm hedefi ile mesleğimizi icra ettik, ediyoruz. Bireyin,toplumun ve ülkenin faydası için sergilediğimiz praksis nedeniyle her dönem soruşturmaya, kovuşturmaya, sürgün ve görevden alınmalarla karşı karşıya geldik. Korkmadık, yılmadık. Biz korkup yılarsak, çocukların özgür gülüşleri tutsak olur çünkü.


Ülkemizde her totaliter dönemde en çok saldırıya uğrayanlar arasında mutlak ikinci sırada biz öğretmenler olmuşuzdur. 12 askeri diktatörlüğü 3 bin 854 öğretmeni ve 120 öğretim görevlisini görevden alınmıştır. Yüzlercesi tutuklanmış, işkence görmüştür. Yasal dernekleri ve sendikaları kapatılarak yöneticileri cezalandırmışlardır. O dönemki öğretmen arkadaşlarımız da korkmamışlar, yılmamışlardır. Çünkü korku ve yılgınlık coğrafyamızı daha da karartacaktı.


Ekonomik sorunlarını, borçlarını, sıkıntılarını öğrencilerden gizlemeye çalışan öğretmenler, çoluğuna çocuğuna ve evlerdeki diğer yakınlarına da yetebilmek için ek iş yapmak zorunda oldular. Mesai sonrası taksilerde gece sabahlara kadar şoförlük yapıp uykusuzluklarını gizlediler. Bazen de velileri müşteri olarak arabalarına bindiler, utandılar belki ama başları yere düşmedi. Pazarda, manavda ve otobüs bilet bürolarında çalışırken öğrencileri ile karşılaştılar üzüldüler, ancak başlarını yere eğmediler. Bu gerçekleri onlardan gizlemediler. Bu koşulları hep birlik olup değiştirebilme gücünde olunabileceğini yeri geldiğinde anlattılar.


1990’lı yıllarda kapitalist küreselleşme rüzgarlarının estiği koşulların güzellemelerine karşı gerçekleri, velilerine ve öğrencilerine anlattılar. Eğitimin, sağlığın ve kamu üretim yerlerinin özelleştirmelerine karşı uyarıları, bilinçlenmeyi ve karşı duruşu en etkin yapanlar yine benzer nitelikteki öğretmenlerdi. Okulları ticarethane, öğrenci ve velileri de müşteri gören TKY( Toplam Kalite Yönetimi) uygulamalarına, onlarca ad altında kamu okullarında öğrencilerden zorla para toplanmasına, ilkokullarda rant amaçlı dergi-kitap pazarlanmasına, hep karşı çıkan bizlerdik. Korkmadık, yılmadık. Çünkü temel insan hakkı olan hizmetler para ile satılıyordu.


Öğretmenlik mesleğini ekonomik ve sosyal anlamda değersizleştiren anlayışlar bu değersizleştirmeyi normalleştirmek için daha da ileriye gittiler. Öğretmenleri güvencesiz olarak daha az bir ücret ve kısıtlı haklarla sözleşmeli, ücretli çalıştırmaya başladılar. Binlerce atanamayan öğretmenlerin seslerini, çığlıklarını duymak istemediler. Biz arkadaşlarımızın sesi olduk. Yoksa hepimizin sesi kesilecekti.


Son on iki yıldır eğitimde mevcut uygulamalara ek yıkım uygulamaları geldi. Eğitim sistemi, atanan yeni idarecilerle, yeniden basılan kitapların diliyle, 4+4+4 okul sistemi ve okullara açılan mescitlerle çocuklar ve gençlik, özgür, demokratik, laik, kamusal ve evrensel eğitimin değerlerine yabancılaştırılmak istenmektedir. 4+4+4 uygulaması ile sermayenin hizmetine çocukların işgücü olarak terk edilmesi ve kız çocuklarının örgün eğitim dışına rahatça çıkabilme planlamalarıyla evlilik, yani çocuk gelinler olmaları teşvik edilmektedir. Karşı durduk, gaz yedik, coplandık, yerlerde süründürülüp, dövüldük, ancak korkmadık, yılmadık. Çünkü çocuk ellerinde nasırlar, çocuk ellerinde gelin kınaları utancına ortak olmadık! Akp iktidarı döneminde en çok itibarsızlaştırma amaçlı algı operasyonları öğretmenlere karşı uygulandı. Çünkü genç nesillerin bilgi, duygu ve tutum alışlarında öğretmenlerin konumu çok önemliydi. Bu yüzden korkutulmalı ve yıldırılmalıydı. İktidarın en önemli aracı olan şiddet sarmalı ile yaşam alanlarının her noktasında karşılaşmak olası hale gelmiştir. Akp’de öne çıkmış kimselerin öğretmenlere sarf ettikleri sözlerden örnekler verdiğimizde niyetlerini okumakta çok zorlanılmadığı görülecektir:


“ Ateist, komünist öğretmenlerin defterini dürün” İzmir Milli Eğitim Müdürü Vefa Bardakçı

“ 15 saat derse girip sonra pispirik oynuyorlar” Eski Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik

“Ben öğretmen adaylarını Eminönü’nde bekleyen güvercinlere benzetiyorum. Bekliyorlar ki önlerine biri yem atsın. İşte bu yüzden çocuklarımın memur olmasını hiç istemedim.” Eski Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer

“ Haftalık 15 saat karşılığında diğer memurlardan daha fazla maaş alıyorlar ve iki ay tatil yapıyorlar. Bu haksızlık değil mi? ‘Atama yoksa oy da yok’, diyen öğretmene “ al o oy senin olsun, nerede kullanırsan kullan.” Eski Başbakan R.Tayyip Erdoğan


Totalitarizm, her dönemde çeşitli bahanelerle 1980 öncesi TÖS ve TÖB-DER’li, 1990’lı yıllardan itibaren de EĞİT SEN VE EĞİTİM SEN’li öğretmenleri hedef gördü, hedef gösterdi ve itibarsızlaştırmak için yoğun çaba harcadı. Kılık kıyafet yönetmeliği ile hem öğrencilere hem biz öğretmenlere tek tipleşmenin ve itaatin sembolleri olan üniformalar zorunluluğu getirdi. İktidarın şehveti olan itaatin, tek tip ideolojinin ürünü ve yabancılaşmanın aracına hayır dedik. Faucault, “İktidarın bütüncül değil, parçacıl olduğunu ve iktidarın kendisini meşrulaştırırken doğrudan güç kullanmak yerine kendisini temsil eden bu kurumlar aracılığıyla yaptığını ifade etmektedir”. Ayrıca; “toplumsal örgütlenmenin akılcılık tarafından değil; iktidar tarafından oluşturulan bir yapılanma” olduğunu ifade etmektedir.

Piyasacı, baskıcı, ötekileştirici, mezhepçi, anti-laik, paralı ve ezberci eğitim sisteminin tüm uygulamalarına karşı çıkıyor, özgürlükçü, bilimsel, parasız, anadilde laik eğitimden yana olduğumuzu bir kez daha haykırıyoruz. Özgür kılık kıyafetinden dolayı ' iktidar' ın kalbi ve beyni nefret dolu valisinin öğrencileri karşısında hakaretine maruz kalan Halil Serkan öğretmen arkadaşımız, bu saldırıya sessiz isyanıyla, 'ölümü' ile karşı koymuştur. Değerlerimiz ve onurumuz için HALİL SERKAN ÖZ ÖĞRETMEN olup ölüyor, özgürlük ve demokrasi yolunda yürümeye devam ediyoruz.


Ve öğretmen ölür, ancak boyun eğmediği hafızalarda yer eder, ölümsüzleşir!


31 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
1/3
bottom of page