Çanakkale'den Mektuplar
top of page

Çanakkale'den Mektuplar

Güncelleme tarihi: 18 Mar


Nurten B. AKSOY

*

Bugün Çanakkale Zaferinin Yıldönümü. Bu zafer; ırkı, dili, dini ne olursa olsun bu vatan topraklarında yaşayan herkesin canlarını feda ederek, kanlarını dökerek kazandıkları bir büyük zafer. Dünya ve Türk tarihini geri dönülmez çizgilerle derinden etkileyen ve değiştiren bu büyük savaşta vatanı için canını feda eden Türk askerinin karşısında İngiliz ve Fransız askerlerinin yanı sıra dünyanın yedi bucağından gelmiş, ne için savaştığının bile farkında olmayan Yeni Zelandalı, Avusturalyalı askerler de vardı. Ve tıpkı bizim “Kınalı Kuzularımız” gibi o askerler de bugün Çanakkale topraklarında, Anadolu'nun bağrında yatıyorlar…


Çanakkale’de ve diğer savaşlarda bu vatan için canlarını feda eden tüm şehitlerimizi ve Mustafa Kemal Atatürk'le silah arkadaşlarını saygıyla anıyoruz… Ruhları şad olsun…


Çanakkale Savaşının büyüklüğünü tarih kitaplarında ve askeri kaynaklarda yazan bilgilerden zaten biliyoruz. Ama savaşın acımasızlığını ve insani yönünü anlatan en etkili gerçekler, bizzat o savaşa katılan, o koşullarda yaşayanların sözleri yani mektuplarıdır. Savaşın en başında her iki tarafın askerleri de kendilerinin kazanacağı yönündeki inançlarını koruyor ve mektuplarında bu hislerini ayrıntılı anlatıyorlardı. İşte o mektuplardan birkaçı…

Çanakkale içinde Aynalı Çarşı

Çanakkale Savaşları denince aklımıza gelenlerden biri, o meşhur “Çanakkale İçinde Aynalı Çarşı” türküsüdür. Bu türküyle ilgili bir mektup, 29 Eylül 1914 tarihinde henüz 11 yaşındaki bir öğrenci olan Seyfullah Nutku’nun annesine Çanakkale’den gönderdiği bir mektuptur.

“Sevgili Anneciğim, İki yıldır ayrı yaşadığımız bu hayat artık bitiyor. Sana ve aileme kavuşacağım için çok mutluyum. Okulumuz artık hastane olacağı için bizi İstanbul’daki okullara göndereceklermiş. Öğretmenlerimizin büyük kısmı da askere gidiyor, üst dönemlerdeki ağabeylerimiz ise gönüllü olarak askere gideceklermiş. Türkçe öğretmenimiz bugün sınıfa geldi ancak çok durmadı, o da bize veda etti. Giderken bize vakti geldiğinde vatana yapılan hizmetin okulda verilen hizmetten daha kutsal olduğunu söyledi.

Kısa zaman önce sokaklardan askerler geçmeye başladı. “Çanakkale İçinde Aynalı Çarşı / Anne Ben Gidiyom Düşmana Karşı” türküsünü söyleyerek yürüyorlar. Kimileri at sırtında kimileri develerle yol alıyorlar. Top arabaları ve mekkareler de onlara eşlik ediyor. Savaş çıkacağını söylediler. İngiliz ve Fransız gemilerinin boğazda dolaştığını duyduk. Gemiler buraları vuracakmış, ancak yakında İstanbul’a gideceğimiz için ben bunları göremeyeceğim. Oysa görmek isterdim. Sonunda size kavuşacağımı biliyorum. Babamın ve siz anneciğimin ellerinden öperim, kardeşlerime selam ederim. Oğlunuz Seyfullah” (Kaynak: “Çanakkale Şanlı Tarihine Bir Bakış” Emrullah Nutku)

Tarihin uzun yıllar unutamayacağı çıkarma harekâtı

9 ay süren Çanakkale kara harekatında binlerce Osmanlı, İngiliz, Fransız, Hint, Avustralya ve Yeni Zelanda askeri (Anzaklar) hayatını kaybetti. İşte bu askerlerden biri, Çanakkale savaşlarında işgalci güçlerin saflarında savaşan Lance isimli bir askerin, annesine Gelibolu’dan yazdığı mektup ise şöyle:

“Sevgili Anneciğim; Bana göre, yarımadada pek çok şey yaşanmasına rağmen, bugüne kadar üç çok önemli olay oldu… ”Birincisi, tarihin uzun yıllar unutamayacağı çıkarma harekâtı… İnsanın bunun değerini, muhteşemliğini ve mucizeviliğini anlayabilmesi için çıkarmanın gerçekleştirildiği noktayı mutlaka görmesi gerekir. Elbette bu harekât çok iyi düşünülmüştü. İkincisi ise, geçtiğimiz 11 Mayıs’ta binlerce Türk’ün bizim hatlarımıza yaptığı karşı taarruzdu. Karşılaştırdığımızda bizim kayıplarımız çok azdı, tüm hat boyunca yaklaşık 500 kişi. Çıkarma harekâtından bu yana üzerimize böylesine çok sayıda geldikleri ilk ve tek andı. Üçüncüsü ise 6. Takviye kuvvetimizin planladığı ve çok ağır kayıplar verdiği Tekçam taarruzuydu. Belki de bu harekata katılmadığım için çok şanslıyım. Tekçam’da hemen hemen en şiddetli muharebe yaşandı. Tanıdığım o kadar çok dostumu kaybettim ki…” 12 Kasım 1915, Gelibolu, Lance”

(Kaynak: Genelkurmay ATASE Yayınları Çanakkale Muharebelerinin Esirleri İfadeler ve Mektuplar)


Savaş Avustralya’da evde olmaya hiç benzemiyor

“Sevgili Eric, Senin sık sık savaşta olmanın daha doğrusu muharebede bulunmanın nasıl bir şey olduğunu merak ettiğini düşünüyorum. Gerçeği söylemek gerekirse Avustralya’da evde olmaya hiç benzemiyor. Pat pat pat diye her yerde makineliler çalışıyor, büyük top mermileri havayı acı, ince ve korkunç bir çığlık atarak yarıyor, büyük bir gürültü ile yere iniyor, toprağı parçalayıp kocaman çukurlar açıyor… Siperdeki Türklerle aramızdaki mesafe bazı yerlerde 18 metre kadar. Onlar da bizimle aynı şeyleri yapıyorlar. Bütün gün biz onlara onlar da bize bakıyor. Bazı özel günlerde onlar bizim vadideki siperlerimize her çapta top mermileri atarak hatları bozmayı ve mümkün olduğunca çok zarar vermeyi amaçlıyorlar. ‘Jack Johnson’ adını verdiğimiz büyük toplar 8-10 inç gibi çeşitli çaplarda. Mermilerinin havada gidişlerini duyabiliyor, bir sığınağa veya bir tünele girip patladıktan ve şarapnel parçaları yarımada üzerinde uçuşup dağıldıktan ve düşmesinden sonra tekrar açığa çıkıyor ve kaldığımız yerden devam ediyoruz. Bir de ’15’lik’ adını verdiğimiz küçük kardeşleri var, bunların çapı ise 75 milimetre. Bunlar hemen hemen tüfek mermileri gibi peş peşe geliyorlar, bunlar yağmaya başlar başlamaz yoldan bir an önce çekilmelisin.” B. Jamie 13 Ekim 1915


(Kaynak: Çanakkale Muharebelerinin Esirleri İfadeler ve Mektuplar”)

Bir haftadır ölüleri gömüyorlar

4. Müfreze 6. Bölük’ten mektubun sonuna adını yazmayan bir asker, 15 Kasım 1915 tarihli mektubunda şöyle diyor:

“Sevgili Babacığım, Bir süreden beri Limni’deki hastanedeydim. Ateş hattına yeni döndüm. Dizanteri yüzünden çok zor günler geçirdim. Şimdi daha iyiyim. Savaşın bitmesini istiyorum. Artık canıma yetti. 1. Tugayın Tekçam mevkiine yaptığı taarruzu okumuşsundur. Ben de o taarruzda yer aldım. Daha fazlasını görmek istemiyorum. Türk siperlerine ulaştığımızda her şeyin ve hepsinin deniz topçu atışıyla paramparça edildiğini, Türklerin orada burada üçerli dörderli üst üste yığıldığını gördüm. Burada bir Connaught Taburu var. Bir haftadır ölüleri gömüyorlar.”


Bir bölük komutanının mektubu

“Sabah güneşin doğmasıyla birlikte yüzlerce topun soğuk namlusundan müthiş seslerle çıkan mermilere asabiyetle yumruklarını sıkan askerin, düşman üzerine atılmak ve onları toprağa sermek için dört gözle bekletilen ileri hareketin emrini aldı. Gaziler’i takviyeye gidiyorduk. İlderesi düşmanın yüzlerce mermisinin düştüğü yer olup buradan geçmek biraz tehlikeli ise de düşmandan intikam için bütün bedenleri titreyen askerim, din kardeşlerine yetişmeye mani olan her şeye bir alaka bakışla fırlayarak ileri atıldılar.

Bari benim intikamımı siz alın

Yol üzerinde her nasılsa düşman mermisinden ateş alan bir sandık cephane, yolu bütün bütün kapamış. Dini, vatanı, milleti için yoldan geçmeye çırpınan bu Türk kalpleri, civardan tedarik ettiği kum torbalarını omuzlayarak yanan sandık üzerine hemen dördü birden atıldı. İki saniye sonra sandık, torbalar altında kalmış ve yolumuza mani olacak müşkülat ortadan kaldırılmıştı. Bu dört askerin cesareti ve fedakarlığı sayesinde İlderesi yolu açıldı. Tam zamanında Gaziler’de bulunan silah arkadaşlarına yetişmek mümkün oldu ise de Ethem Onbaşı ismindeki nefer bu vazifeyi yerine getirirken sol kalçasından şarapnel misketiyle yaralanarak şu sözleri söyledi. ‘Bir senedir kullandığım silahımla hunhar düşmana bir kurşun atmadan hastaneye gidiyorum. Bari benim intikamımı siz alın’ diye ellerime kapandı ve sulu gözlerinden yaşlar akıtarak ayrıldı.”

(Cepheden Mektuplar isimli kitap. 24 Temmuz 1915’te bir bölük komutanın 4 askeriyle ilgili yazdığı mektup)

Onlar artık bizim evlatlarımız olmuşlardır

Çanakkale Savaşlarının Anafartalar Kahramanı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu büyük önder Atatürk’ün 1934 yılında Anzak askerlerinin annelerine ithafen yazdığı mektup ise şöyle: “Bu memleketin toprakları üzerinde kanlarını döken kahramanlar! Burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat uyuyacaklardır. Onlar, bu toprakta canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.” Atatürk, 1934


Bizler de kendilerine Ata demek istiyoruz

“Gelibolu topraklarında yitirdiğimiz evlatlarımızın acısını, âlicenap sözleriniz hafifletti. Gözyaşlarımız dindi. Bir ana olarak bana, bir güzelim teselli bahşetti. Yavrularımızın sonsuz uykularında, huzur içinde dinlendiklerinden hiç kuşkumuz kalmadı. Majesteleri kabul buyururlarsa bizler de kendilerine Ata demek istiyoruz. Çünkü, yavrularımızın mezarları başında söylediğiniz sözler, ancak bir öz babanın sözleri gibi yüce, ilahi… Evlatlarımızı bir baba gibi kucaklayan büyük Ata’ya tüm analar adına şükran, sevgi, saygıyla…” Avustralyalı bir anne.


151 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
1/3
bottom of page