Sığ Sulardan Derin Denizlere
Geçse de yolumuz bozkırlardan
Yıllardan sonra aylardan sonra
Murathan Mungan Fırtına adlı şiirinin dizeleriyle Deniz Gezmiş,Yusuf Arslan, Hüseyin İnan’a Karşıyaka‘nın üç gülüne gönderme yapmıştı.
6 Mayıs 1972’de güneş bile daha az parlıyordu sanki. Aradan 46 yıl geçti. Bitmez bir yürek sızısıydı. Dağ gibi kara yağız delikanlılardı. Acının surlarında ateşler yakan halkın bilincine dökülen yüreklerdi. Uzak köyler kuran yankısı bugünlere kalan ısrarcı ve tutarlı hep genç kalmış, güneşten ışık yontan adamlardı. Gittiler ortalık karardı. Mısralarını yazdırabilecek kadar aydınlık, bir o kadar sonbahara, birçok bahara adını verecek atlılardı. Onlar sığ sularda yüzmek yerine derin okyanusları tercih ettiler.
Halkın umudu bir nehre benzeyen ve o nehri besleyenlerdir. Ölüm arayanlar bu nehrin önü kesilsin isterler. Bilmezler ki önü kesilen nehir derinleşir ve taşar. Gayeleri nehirlerin kurumasıdır. Bakarlar dağ su olmakta; gözyaşı irileşir, dağlaşır nehre doğru yuvarlanır, köpürür gider ve halkın yüreğinde türküyle dillenir:"Şarkışla’ya düşürmesin Allah sevdiği kulunu / Gemerek’te çevirmişler Deniz Gezmiş’in yolunu."
Tanırdık genç yürekleri. Sevgiliden mektup bile almayan, kitaplarını birer mum ışığında bitiren. Giresun’daki yoksul köylüler ve Ege’deki tütün işçileri için ölen. Darağacı’na bir gül bahçesine gider gibi giden. Onlar ülkenin geleceğini çok erken yaşta tahlil ettikleri için zamansız soldurulan fidanlardı.
Onlar, hiç bir gücün ve kimsenin piyonu olmadılar. Hiç bir gücün emriyle ya da herhangi bir kimsenin fikriyle insan öldürmediler. Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan kimsenin kuklası olamayacak kişilerdi. "Gencecik insanların beynini yıkamak" bir yana, kendileri bu yola bilerek girmişlerdi. Amerikan emperyalizminin karşısında yer alarak ülkemizin emperyalist ülkelerin çıkarlarına peşkeş çekilmesini ve eşkıyanın dünyaya hükümdar olmasını, vatan toprağının işgal edilmesini istemediler.
İncirlik üssünün Amerika tarafından kullanılmasına karşı çıkarak emperyalizmin gayri milli olduğuna, ona karşı mücadelenin suç olmadığına; bağımsızlığın Mustafa Kemal’den armağan olduğuna inandılar. Bunun içindirki, önümüzdeki sorun amerikan emperyalizmidir. Emperyalizm, yoksul ülkelerdeki en ufak bir kıpırdanmadan rahatsız olur. Bunun için de ne pahasına olursa olsun bağımsızlık mücadelelerini daha zayıfken ezmek yok etmek ve kendi hâkimiyetini devam ettirmek ister.
Ne yazık ki; Türkiye de hala kalkınamamış olup, yarı bağımlı durumdadır. Türkiye’nin kalkınması ve halkın daha iyi bir seviyede yaşamasının yolu tam bağımsızlıktan geçer. Bu yazıyı Refik Durbaş’ın Yıldönümü şiiriyle noktalayalım:
Elinde çiçeğe duran lüver, parkan
Hıyanetin azgın sularından çaldığından beri ölümü
Can yoldaşım, al aydınlığım, öz bilincim
Sessizliğe hükümlü kılma öfkeni
Kutlu olsun bir kez daha inancın yıl dönümü.