"Hayatım süresince boyum kadar kitap yazdım ama beni sevmeyenler buna da mazeret bulup ‘onun zaten boyu kısaydı’ dediler…"
Diye sitem eden Mehmet Nusret Nesin ya da bilinen adıyla Aziz Nesin… Mizah, kısa öykü, tiyatro ve şiir dallarında pek çok yapıtı bulunan yazarımızı ölüm yıldönümünde analım istedik.
Aziz Nesin, 20 Aralık 1915’te İstanbul Heybeliada’da dünyaya gelir. Babası Abdülaziz Bey Giresun’un Şebinkarahisar ilçesine bağlı Ocaktaşı köyünden göçerek İstanbul’a yerleşir ve bahçıvanlık yaparak geçimlerini sağlar.
Aziz Nesin, ilk ve orta okulu İstanbul’un çeşitli okullarında okuduktan sonra 1935’te Kuleli Askeri Lisesini, 1937’de Ankara’da Harp Okulunu bitirip asteğmen olur. Son olarak 1939’da Askeri Fen Okulunu bitirir. Bu dönemde bir yandan da Güzel Sanatlar Akademisi Süsleme Bölümü’ne devam eder Bir röportajında bu eğitimin, hayatına ‘Fikri takip’ dedikleri şeyi getirdiğini ifade eder
Acının Duvarı Aşılınca
Kendisi çatlamadan
Toprağı çatlatamaz tohum
Aşmışım sınırını mutsuzluğun
Ayrımsayamıyorum bile öyle mutsuzum
Acısını artık duyamıyorum
Ki kendim öyle bir acı olmuşum
Nasıl görmezse göz kendini
Kendimi arıyor bulamıyorum.
Nesin, Ankara Harp Okulunu bitirmesinin ardından asteğmen rütbesiyle orduya katılır. Yurdun çeşitli yerlerinde görev yaptıktan sonra üsteğmen rütbesindeyken “görev ve yetkisini kötüye kullandığı” suçlamasıyla askerlikten uzaklaştırılır.
Askerlikten uzaklaştırılmasının ardından bir süre bakkallık, muhasebecilik gibi işler yapar. 1945 yılında Sedat Simavi’nin çıkardığı “Yedigün” dergisine girer; daha sonra Karagöz gazetesinde de yapacağı gibi redaktörlük ve yazarlık yapar. Aynı yıllarda profesyonel olarak oyun yazarlığına ve Tan Gazetesi’nde de köşe yazarlığına başlar.
1946’da Sabahattin Ali ile birlikte Marko Paşa mizah gazetesini çıkarırlar. Çıktığında büyük ses getiren dergi dönemin politikacılarını ve tiplemelerini sözünü esirgemeden eleştirir, tüm baskıların ve defalarca kapatılmasının getirdiği zor koşullara karşın hedeflediği satış rakamlarına ulaşır.
Kendime Öğüt
Uslanma hiç hep deli kal
Büyüme sakın çocuk kal
Es deli deli böyle kal
Son harmanında sevdanın
Tüken toz toz savrula kal
Suçüstü bulmalı ölüm
Ölürken de sevdalı kal…
İkinci kitabı Azizname’yi 1948’de çıkarır. Taşlamalardan oluşan bu kitap yüzünden hakkında İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesinde dava açılır. Dört ay tutuklu olarak süren dava sonunda mahkumiyet almaz; ancak 1949 yılında İngiltere Prensesi II. Elizabeth, İran Şahı Rıza Pehlevi, Mısır Kralı I. Faruk birlikte Ankara'daki elçilikleri aracılığıyla Türkiye Dışişleri Bakanlığı’na resmen başvurarak, bir yazısında kendilerini aşağıladığı iddiasıyla aleyhine dava açınca 6 ay hapse mahkûm edilir.
1952’de İstanbul’da Levent’te bir dükkân kiralar ve Oluş Kitabevini açar; 1953’te Beyoğlu’nda bir ortağıyla Paradi Fotoğraf Stüdyosunu kurar. 1954’te Akbaba dergisinde takma adlarla öyküler yazmaya başlar.
1955’te 6-7 Eylül faciası olarak tarihimize geçen, İstanbul'daki azınlıkların ev ve dükkanlarının korkunç yıkımına suçlu aranmaya başlanır. Dönemin iktidarı olayların bir “Komünist komplosu” olduğunu öne sürerek, aralarında Aziz Nesin’in de olduğu, sol görüşe yakın pek çok kişiyi tutuklatır. Aziz Nesin hiçbir gerekçe olmaksızın 9 ay cezaevinde yatar.
Boşuna
Sen yoksun
Boşuna yağıyor yağmur
Birlikte ıslanmayacağız ki...
Boşuna bu nehir
Çırpınıp pırpırlanması
Kıyısında oturup göremeyeceğiz ki…
Uzar uzar gider
Boşuna yorulur yollar
Birlikte yürüyemeyeceğiz ki…
Özlemler de ayrılıklar da boşuna
Öyle uzaklardayız
Birlikte ağlayamayacağız ki...
Seviyorum seni boşuna…
Boşuna yaşıyorum
Yaşamı bölüşemeyeceğiz ki…
“Dolmuş” (1955); “Yeni Gazete” (1957), Akşam (1958), “Tanin” (1960), “Günaydın” (1969), Aydınlık (1993) gibi dergi ve gazetelerde yayımlanan gülmece öyküleri, röportajlar ve fıkralarla Çağdaş Türk Edebiyatı’nın tanınmış ve en verimli kalemlerinden biri durumuna gelir.
1956 yılında İtalya’da yapılan ve 22 ülkenin katıldığı Uluslararası Gülmece Yarışmasında birincilik ödülü olan Altın Palmiyeyi ‘Kazan Töreni’ adlı öyküsüyle kazanır. Ertesi yıl aynı ödülü ‘Fil Hamdi’ adlı öyküsüyle ikinci kez alır. İlk ödülünü 1960 yılında devlet hazinesine bağışlar.
İlk kez 1965 yılında -ancak 50 yaşındayken bu hakkı elde edebilmişti- bir pasaport alabilir. Berlin ve Weimar'daki Antifaşist Yazarlar Toplantısına davetli olarak katılır. Altı ay süren bu ilk yurt dışı gezisinde, Polonya, Sovyetler Birliği, Romanya ve Bulgaristan’a gider.
Konser
Şimdiden duyuyorum
Her şey birdenbire olacak
Şuramda bir kılcal damar
Ya da beynimde bir sinir ucu
O anda bir yerlere atılmış eski bir kemanın
Yalnızlıktan gerilmiş bir teli kopacak
Ya da terk edilmiş bozuk bir piyanodan
Tek notalık si minörden bir ses çıkacak
Karanlıkta ve yalnızken dinlemeli
Bu konser modası geçmiş adamın
Yaşamı boyunca sunmak isteyip de
Veremediği ilk ve son konser olacak
Aziz Nesin’i İstanbul’dan bir yere süreceklerdir, karakola çağırıp “Böyle böyle süreceğiz seni, nereyi istersin… İzmir’i mi Bursa’yı mı?” diye sorarlar. Nesin de “İzmir’i hiç görmedim, madem sürüyorsunuz oraya sürün” der. Sonra tebligat gelir… Bir bakar ki Bursa’ya sürülmüş. Meğer yanlışlıkla istediği yere sürmeyelim diye çağırmışlar karakola.
1972’de Nesin Vakfı’nı kuran yazarımız, vakfa her yıl belirli sayıda alınan kimsesiz ve yoksul çocuğun bakım ve eğitimlerini üstlenir. Kitaplarının tüm gelirini de vakfa bırakır.
1983’te Amerika Birleşik Devletlerinde Indiana Üniversitesi’nin düzenlediği uluslararası toplantıya çağrılan Nesin, pasaportu 12 Eylül idaresince geri alındığı için bu toplantıya katılamaz. 1989’da Demokrasi Kurultayının toplanmasında etkin görev alır ve oluşturulan Demokrasi İzleme Komitesinin iki başkanından biri olur. Aynı yıl Sovyet Çocuk Fonunun ilk kez verilen “Tolstoy Altın Madalyası”na değer görülür.
67. Yaş
Benim doğduğum gün
Günler uzamaya başlar
Öyle bir öleceğim ki
Geceler uzamaya başlayacak
Ve öyle bir öleceğim ki
Günlerle gecelerden başka
Hiç kimse öldüğümü anlamayacak
19 Mart 1990’da Ankara Sanat Kurumunda 75. yaşını kutlayan Nesin, 2 Temmuz 1993’te Pir Sultan Abdal etkinliklerine katılmak üzere Sivas’a gider. 35 kişinin yaşamını yitirdiği Madımak Oteli Katliamından sağ kurtulur.
Aziz Nesin, söyleşi ve imza günü için gittiği Çeşme Alaçatı’da, geçirdiği kalp kriziyle hayatını kaybeder. Cenazesi 7 Temmuz 1995’te vasiyeti gereği hiçbir tören yapılmaksızın ve yeri belli olmayacak şekilde Çatalcadaki Nesin Vakfının bahçesine gömülür. Ardında 80 yıllık mücadele, sayısız başarı ve Nesin Vakfını bırakır.
Arkadaşım Badem Ağacı
Sen ağaçların aptalı
Ben insanların
Seni kandırır havalar
Beni sevdalar
Bir ılıman hava esmeye görsün
Düşünmeden gelecek kara kış
Açarsın çiçeklerini
Bense hayra yorarım gördüğüm düşü
Bir güler yüz bir tatlı söz
Açarım yüreğimi hemen
Yemişe durmadan çarpar seni karayel
Beni kara sevda
Hem de bilerek kandırıldığımızı
Kaçıncı kez bağlanmışız bir olmaza
Ko desinler bize şaşkın
Sonu gelmese de hiç bir aşkın
Açalım yine de çiçeklerimizi
Senden yanayım arkadaşım
Havanı bulunca aç çiçeklerini
Nasıl açıyorsam yüreğimi
Belki bu kez kış olmaz
Bakarsın sevdan düş olmaz
Nasıl vermişsem kendimi son sevdama
Vur kendini sen de bu güzel havaya...
Aziz Nesin’in yakın dostu Ataol Behramoğlu anlatıyor:
“Kadınları sevdiği muhakkak… Aziz Nesin, çevresindeki bütün kalabalıklara rağmen yalnız, çok yalnız bir insandı bence. Ömrünce tek aşkı, ölümsüz bir aşkı, ‘o hepimizin sevgilisidir’ dediği Yetmiş Yaşım Merhabadaki Tülsü’yü aradığına ve ömrünce içinde bir aile yuvası özlemi taşıdığına inanıyorum” der. Cimriliğin de, “çapkınlık” gibi sadece bir yakıştırma olduğuna inanan Behramoğlu, Nesin’e “cimri” diyenlere, biriktirdiği şeyleri kendisi için değil, başkaları -özellikle vakıftaki çocukları- için harcayan Nesin’in tutumluluğunu örnek almalarını önerir.